Hz Fatıma’yı tanımak ve tanıtmak

mihrimah

Well-known member

Hz. Fatıma’nın (sa) Gizemi
Şuna inanıyoruz ki; Hz. Fatıma (s.a), vefatının üzerinden 14 asırdan fazla bir zaman geçmesine, hakkında onca eser, konuşma ve mersiye olmasına rağmen bu dünyada diğer dinler bir yana, İslam toplumunda hatta Şii dünyasında bile yeterince tanınmamış ve zihinlerde doğru bir tasviri oluşmamıştır. Tabiri caizse dostlarının medh-ü sena ve ağlamalarının arkasında gizli kalmış ve gerçek manada nasıl bir şahsiyet olduğu araştırılmamıştır. O Hazretin uğradığı musibetler etrafında konular dönmüş ve hayatının önemli diğer aşamaları konu edilmemiştir.

Hz. Fatıma (sa) Nasıl Tanınmıştır
Dostları O’nu mazlum ve masum tanıyorlar; nitekim öyle idi de.
Babasının vefatından sonra uzun-uzun ağlamalarını bilir dostları. Öyle idi de.
Kabrinin meçhul olduğunu söylerler. Nitekim henüz nerde olduğu belli değil.
Fakat şu noktadan bihaberler. O da şu ki; uzun-uzun ağlamaları ve kabrinin meçhul olmasının sırrını ve sebebini anlamak, mazlumiyetinin sırrını anlamanın en iyi yoludur. Mücadelelerinden, hakkını aramasından, siyasi ve ekonomik tarzından, duygusal ve mantıksal hayatından, eşi Ali’ye (a.s) yardımından, çocuk yetiştirme tarzından, ev hanımlığından, himmetinden, cesaretinden, zulme karşı itiraz feryatlarından, kadınların hidayetine yönelik çabalarından ve… Daha az bahsedilmektedir. Hâlbuki bu konulara zaman ayırmamız daha elzemdir.

Kadınlarımızın İhtiyacı
Kadınlarımızın, ibadetle dünyevi zevkler arasında nasıl bir bağ kurmaları, sosyal olmanın yanı sıra iffetlerini nasıl korumaları ve kötü zamane şartlarında hedef ve kimliklerini nasıl unutmamaları gerektiğini anlamaya ihtiyaçları vardır. Ele alınması gereken konular bunlar olmalı. Kadınlarımız bilmelidirler ki, Hz. Fatıma’nın (s.a) mücadelesinin değeri, İmam Hasan’ın (a.s) barışından ve İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamından daha az değil. Zihinlerde bunun tersi bir inanış varsa eğer, sebebi şudur ki, bizler henüz tam anlamıyla O’nu tanıyamamışız ve bir hareketi doğuran sebeplerin kökenini inceleyip ortaya çıkarma yeteneğimiz yok.

Bizler Ve Propaganda Bombardımanı
Milli ve uluslararası alanda Hz. Fatıma’nın ve öğretilerinin mesajını iletmede birçok zorlukla karşılaşmaktayız. Bunlarda biri de İslam düşmanlarının propaganda bombardımanıdır. Bu propaganda yıllar öncesine ve özellikle haçlı savaşlarına dayanmaktadır.
Bu plan ve program dâhilinde o Hazret’in adının ilim ve amel sahnesinden silinmesi düşünülüyordu. İlahiyat fakültelerinde ve kadının dünyadaki naçiz hizmetlerinin konu edildiği toplantılarda Peygamber’in kızı Fatıma’dan pek söz edilmez; edilse de çok müphem bir şekilde geçilir. Bugün batılı kadınların kıvılcımlarından nur topları yapılan, Jan Dark gibi kadınları putlaştıran, hamaset tellallığı ve heyecan yaratarak onların adlarını canlı tutan ve sevgilerini kalplere yerleştirmeye çalışan bir dünyayla karşı karşıyayız. Böyle bir durum karşısında İslam dünyasında ne oluyor? Fatıma (s.a) hakkında ne konuşuluyor? Zeynep, Gülsüm ve Sakine hakkında ne biliniyor?

İslam Toplumunun Kusuru
Bu duruma İslam toplumunun yetersizliği ne kadar ortaktır? Bu vurdumduymazlıktaki payları ne ölçüdedir? Propaganda ve toplu iletişim araçlarından yeterince yararlanmamaları bir kusur değil mi? Bu konudaki İslami vazifelerine amel ettiler mi?
Bu konudaki kusurları öyle ilginç ki, radyo ve televizyon gibi toplu iletişim araçlarını sanki batı kültürüne uyum şartıyla almışlar izlenimi veriyor. Beklide bunun içindir ki, örnek kadınları tanıtma cüreti bulmuyorlar kendilerinde ya da ileri gelenlerinin fikri seviyesi, bu gibi girişimlere değer verecek düzeyde değil veya Hz. Fatıma’nın (s.a) makamını anlayacak seviyede değiller.
O’nun kadınların efendisi ve örnek olduğu, sadece Şia’nın değil, bütün İslam fırkalarının kabulüdür. Bütün bu gerçeklere binaen O’nu tanıtmakta neler yapıldığı sorgulanmalıdır. Nasıl bir araştırma ve tahlil yapıldı? Nasıl bir tasvir çizildi O’nun için? O’nu bir örnek ve model olarak zihinlere kazımak için nasıl bir metot izlendi? Batının, muasır bir sanatkârı model ve örnek olarak tanıtmak için onun vakarı, hayâsı, güzelliği ve metodunu dillendirerek zihinlere kazıma uğraşlarının yaşandığı günümüz dünyasında nerde Fatıma’yı yeterince tanıtmak? Muhabbetini kalplerde kalıcı kılmak adına ne gibi planlar programlar yapıldı?

Yazarların Çabaları
Yazar ve araştırmacılar Fatıma’nın (s.a) mehdinde sözler söylemiş, eserler bırakmışlardır. Allah onlardan razı olsun. Fakat tahlil, netice alma ve ders çıkarma işini okuyuculara bırakmışlardır. Bu da bizim gibiler için zor bir iş olmaktadır. Bizim gibi sıradan okuyucuların fikri seviyesi, araştırıp okuyarak gerçekleri tahlil etmeğe ve bulmaya yeterli değildir. Bizler başkalarının bize ders vermesine alışmışız.
Şurası da bir gerçek ki, O’nun ömrünün kısa oluşu, tarihçilerin, hayatının bütün olaylarını yazmayışları ve bu ayrıntıların elimize ulaşamaması, O’nu tam manasıyla tanımamıza engel oldu. Bu açıdan bakıldığında yazarları az da olsa maruz görebiliriz.

Gerekli Çabalar
Şuna inanıyoruz ki, O’nu ve hayatının ayrıntılarını tanımak için, tam ve çok yönlü bir çabaya ihtiyaç var. Ama önemli olan, O’nun hayatının detaylarını tarihî şeklinden çıkarıp bir mektebin karşısına koyabilmektir. Bunu yapabilmek için birçoğunda şevk olmakla beraber, yeterli güç ve ortam olmamıştır.
O’nun düşünce çizgilerini tarihin içinden, masumların hadis ve sözlerinden, kendi sözlerinden ve konumundan çıkararak bir proje ve kılavuz haline getirmek gerekir. Böylelikle kadınlarımız, değişik durum ve şartlarda nasıl bir yol izleyeceklerini öğrenmiş olsunlar.
O’nun hayatını adım-adım incelemek ve tahlil etmek ve elde edilen ayrıntıları birer ders halinde sunmak gerekir. Hakkında onca matem merasimi olmasına rağmen, bu merasimleri icra edenlerin, katılanların sadece atıfi duygularını okşamak ve ağlamalarını sağlamak yönünde çaba harcamaları üzüntü verici bir durumdur. Bu makul arzu bütün Fatıma (s.a) dostlarının hakkı olmalı ve nasıl bir fert için ağladıklarını bilmelidirler. Böyle bir hedefe ulaşmak için Allah’tan Tevfik temenni ediyor ve bu yolda çaba harcayanlara dua ediyorum.
zehranet
 

mihrimah

Well-known member
Kur'ân Ayetlerinde Fatıma




Kur'ân-ı Kerim, bazı insanları övmüş, konumlarına ve hak uğruna yaptıkları fedakârlığa yönelik bir onurlandırma olarak gece gündüz okunan ayetlerinde onlardan söz ederek hatıralarını ölümsüzleştirmiştir.
Yüce Allah'ın, ulu kitabında özel olarak andığı, üstün konumlarına ve faziletlerine değindiği kimseler arasında Hz. Peygamber'in (s.a.v) Ehlibeyt'i de vardır. Tarihçiler ve tefsir bilginleri, birçok ayetlerin onları övmek üzere indiklerini söylemişlerdir. Ayrıca birçok surede, hayat çizgilerinin doğruluğunun, karakterlerinin güzelliğinin bir göstergesi olarak onlardan övgüyle söz edilmiş ve insanlara, onları örnek almalarına ilişkin bir çağrı yöneltilmiştir.
<H3>

1- Risalet Kevseri Hz. Zehra </H3>Kevser; bol hayır demektir. Dolayısıyla bu kavram, yüce Allah'ın peygamberi Hz. Muham-med'e (s.a.v) bahşettiği bütün nimetleri kapsamaktadır. Fakat Kevser Suresi'nin son ayetiyle birlikte surenin iniş sebebine ilişkin açıklamalar içeren rivayetleri ele aldığımız zaman, bu bol hayrın, neslin çokluğu ve devamıyla ilgili olduğunu açık bir şekilde görürüz. Bütün dünya, Hz. Peygamber'in (s.a.v) neslinin kızı Fatımatü'z-Zehra aracılığıyla devam ettiğini biliyor. Resulullah'ın (s.a.v) birçok hadisinde de buna açıkça işaret edilmiştir.
Müfessirler bu bağlamda şöyle bir olayı rivayet ederler: "As b. Vail, Kureyş kabilesinin ileri gelenlerine şunları söylüyordu: Muhammed'in soyu kesiktir; kendisinden sonra yerine geçecek oğlu yoktur; o öldüğü zaman kimse ondan söz etmeyecek ve siz de ondan kurtulmuş olacaksınız."[1] İbn Abbas'ın ve müfessirlerin genelinin görüşü budur.[2]
Fahreddin er-Razî, müfessirlerin "Kevser" kelimesinin anlamı hakkında ihtilâf ettiklerini söylemesine rağmen, şunu da ifade etmektedir:
"Üçüncü görüş: Kevser; evlâtların çok olması demektir. Çünkü bu sure, Peygamberimizin (s.a.v) erkek çocuklarının olmamasını bir kusur olarak görenlere cevap mahiyetinde nazil olmuştur. Dolayısıyla kastedilen anlam şudur: Allah ona bir nesil verecek ve bu nesil zaman durdukça devam edecektir."
Sonra şunları söyler: "Şöyle bir bakın! Ehlibeyt'ten nicesi öldürüldü?! Bununla beraber dünya Hz. Resul'ün (s.a.v) soyuyla doludur. Ehlibeyt arasında Bâkır, Sadık, Kâzım, Rıza ve Nefs-i Zekiye gibi nice büyük âlimler var!"[3]




<H3>

2- İnsân (Dehr) Suresi'nde Hz. Zehra </H3>Hasan ve Hüseyin hastalanmışlardı. Hz. Resulullah (s.a.v) birtakım insanlarla beraber onlara hasta ziyaretinde bulundu. Hz. Ali'ye dediler ki: "Ey Ebu'l-Hasan! İki oğlunun iyileşmesi için bir adak adasan olmaz mı?" Bunun üzerine Ali, Fatıma ve Fizze (hizmetçileri), Hasan ve Hüseyin iyileşecek olurlarsa üç gün oruç tutacaklarını adadılar. Derken Hasan ve Hüseyin iyileştiler. Ancak evde yiyecek bir şeyleri yoktu. Ali, Hayber Yahudilerinden Şem'un'dan bir miktar arpa borç aldı. Fatıma onun üçte birini öğüttü. Sonra bundan aile fertlerinin sayısı kadar beş ekmek yaptı. İftarlarını açmak üzere ekmekleri önlerine koydular. Tam o sırada bir dilenci kapıya geldi ve şöyle dedi: "Ey Muhammed'in Ehlibeyt'i! Selâm üzerinize olsun. Ben bir Müslüman yoksulum. Bana bir şeyler yedirin ki, Allah da size cennet sofralarından yedirsin."
Bunun üzerine yiyeceklerini ona verdiler ve içtikleri sudan başka hiçbir şey yemeden sabahladılar ve ertesi günü de oruçlu geçirdiler. Akşam olup yemeği önlerine koydukları zaman, kapılarına bir yetim geldi. Bu sefer yiyeceklerini ona verdiler. Üçüncü günde de kapılarına bir esir geldi. Ona da diğerlerine yaptıkları gibi muamele gösterdiler.
Sabah olunca, Ali Hasan ve Hüseyin'i ellerinden tutarak Resulullah'ın (s.a.v) yanına götürdü. Resulullah (s.a.v) onların açlıktan kuş yavrusu gibi titrediklerini görünce, şöyle dedi: "Sizin bu hâliniz beni ne kadar da etkiledi, rahatsız etti!" Hemen kalktı ve onlarla birlikte Fatıma'nın yanına gitti. Fatıma, mihrabında karnı sırtına yapışmış hâldeydi. Gözleri kaymıştı. Bu durum Hz. Peygamber'i (s.a.v) çok etkiledi. Bu sırada Cebrail geldi ve şöyle dedi:
"Al bu sureyi, ey Muhammed! Rabbin Ehlibeyt'inden dolayı seni kutluyor." Ardından sureyi okudu.[4]
Şu hâlde Fatıma, yüce Allah'ın, kâfur kokulu kaselerden içen iyilerden olduğuna, verdikleri sözü tutan, kötülüğü kapsayıcı olan bir günden korkan, isteği olmasına rağmen yiyeceğini başkalarına veren, kendi ihtiyaçları olmasına rağmen başkalarını kendilerine tercih eden. sırf Allah rızası için yoksulları yediren, onlardan bir karşılık veya teşekkür beklemeyen. Allah için her türlü zorluğa sabreden. Allah'ın, kendilerini bu haşin ve şiddetli günün şerrinden koruduğu. kendilerini sevinç ve neşeyle karşıladığı, sabretmelerinden dolayı kendilerine cennet ve ipekler bahşettiği. kimselerden olduğuna tanıklık ettiği biridir.[5]



<H3>

3- Tathir Ayeti'nde Hz. Zehra </H3>Hz. Peygamber (s.a.v), Ümmü Seleme'nin (r.a) evinde bulunduğu bir sırada, Tathir Ayeti nazil oldu. Torunları Hasan ve Hüseyin'i bağrına basmış, babalarını ve annelerini yanına almış ve bir örtünün altına girmişlerdi. Böyle yapmakla Hz. Peygamber (s.a.v) onları diğerlerinden ve eşlerinden ayırmış oluyordu. Onlar bu hâlde iken Tathir Ayeti nazil oldu: "Allah ancak siz Ehlibeyt'ten her türlü günahı uzak tutmak ve sizi tertemiz kılmak ister."[6] Hz. Peygamber (s.a.v) ayetin sırf onlara özgü olduğunu belirtmek hususunda bununla da yetinmedi, ellerini örtünün altından çıkarıp göğe doğru açtı ve şöyle dedi: "Allah'ım! İşte bunlar benim Ehlibeyt'imdir. Kötülüğü ve günahı onlardan uzak tut ve onları tertemiz kıl." Peygamberimiz (s.a.v) bu sözleri tekrarlarken Ümmü Seleme de bakıyordu. Ümmü Seleme de örtünün altına girmek istedi ve "Ben de sizinle beraber miyim ya Resulallah?" dedi. Peygamberimiz (s.a.v) elinden tutup engelledi ve şöyle dedi: "Hayır, ancak sen hayır üzeresin."[7]
Bu ayetin inişinden sonra Hz. Peygamber (s.a.v) sabah namazı için mescide gittiği zaman Fatıma'nın evinin önünden geçer ve şöyle seslenirdi: "Namaz.! Ey Ehlibeyt! Allah ancak siz Ehlibeyt'ten her türlü günahı uzak tutmak ve sizi tertemiz kılmak ister." Peygamberimiz (s.a.v) altı veya sekiz ay boyunca bunu tekrarladı.[8]
4- Mübahele (Lânetleşme) Ayeti'nde Zehra

İslâm kıblesine mensup (ehl-i kıble) bütün gruplar, hatta Haricîler, Hz. Peygamber'in (s.a.v) lânetleşmeye giderken kadınlardan sadece kendisinden bir parça olan Fatıma'yı, oğullardan sadece iki torunu ve iki gülü Hasan ve Hüseyin'i, kendi olarak da kendisinin yanında Harun'un Musa yanındaki konumuna eş bir konumda olan kardeşi Ali'yi çağırdığı hususunda görüş birliği içindedirler. Dolayısıyla zorunlu olarak bu ayette kastedilen kimseler, isimleri sayılan bu kimselerden başkası olamaz. Bunu inkâr etmek de mümkün değildir ve dünyada hiç kimse onların bu onuruna ortak değildir. Müslümanların tarihini inceleyen herkes bu apaçık gerçeği görür, ayetin özel olarak bunlar hakkında indiğini anlar.[9]
Hz. Peygamber (s.a.v) Necran Hıristiyanlarıyla lânetleşmeye bu isimleri sayılanları beraberinde götürmüş ve Necran Hıristiyanlarını yenilgiye uğratmıştı.
Fahr-i Râzî'nin tefsirinde söylediği gibi, üzerinde siyah kıldan bir örtü olduğu hâlde Necran Hıristiyanlarıyla buluşmaya gitmişti. Hüseyin'i kucağına almış, Hasan'ın da elinden tutmuştu. Fatıma arkasında, Ali de Fatıma'nın arkasında yürüyordu. Peygamberimiz (s.a.v) şöyle diyordu: "Ben dua ettiğim zaman, siz, amin, deyin."
Bu manzarayı gören, Necran papazı şöyle dedi: "Ey Hıristiyanlar topluluğu! Burada öyle yüzler görüyorum ki, eğer Allah'tan dağları yok etmesini isteseler, Allah dağları yerinden söküp atar. Bunlarla lânetleşmeyin, yoksa helâk olursunuz ve kıyamet gününe kadar yeryüzünde bir tek Hıristiyan kalmaz."[10]
Râzî, bu hadiseyi aktardıktan sonra şöyle der: "Bu ayet, Hasan ve Hüseyin'in, Peygamber'in (s.a.v) oğulları olduklarına delâlet eder. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v) oğullarını çağıracağını söylemiş ve ardından Hasan ve Hüseyin'i çağırmış. Bu da onların Hz. Peygamber'in (s.a.v) oğulları olmalarını gerektirir."[11]

--------------------------------------------------------------------------
[1]- Bu olay, Peygamberimizin (s.a.v) Hatice'den olma oğlu Abdullah öldükten sonra gerçekleşmişti. Abdullah'tan sonra Peygamberimizin (s.a.v) Hatice'den erkek çocuğu kalmamıştı.
[2]- et-Tefsiru'l-Kebir, Fahr-i Razî, 32/132
[3]- et-Tefsiru'l-Kebir, 32/124
[4]- Dehr veya İnsân ya da Hel Etâ Suresi.
[5]- bk. el-Keşşaf, Zemahşerî; Sa'lebî'nin tefsiri; Usdu'l-Gabe, 5/530; et-Tefsiru'l-Kebir, Fahr-i Razî.
[6]- Ahzâb, 33
[7]- bk. Sahih-i Müslim, Kitab-u Fedaili's-Sahabe; Müstedrekü's-Sahiheyn, 3/147; ed-Dürrü'l-Mensûr, Tefsir-u Ayeti't-Tathir; Tefsiru't-Taberî, 22/5; Sahih-i Tirmi-zî, c.5, hadis no: 3787; Müsned-i Ahmed, 6/292, 304; Us-du'l-Gabe, 4/29; Tehzibu't-Tehzib, 2/258.
[8]- el-Kelimetu'l-Ğarra Fî Tafdili'z-Zehra, s.192. Abdulhüseyin Şerefüddin şöyle der: "Bu hadisi İmam Ahmed, eserinin 3. cildinin 259. sayfasında tahriç etmiştir. el-Hâkim de bu hadisi rivayet etmiş, Tirmizî sahih olduğunu belirtmiştir. İbn Ebu Şeybe, İbn Cerir, İbn Mün-zir, İbn Mürdeveyh ve Taberanî gibi isimler de hasen olduğunu belirterek bu hadisi rivayet etmişlerdir."
[9]- bk. el-Kelimetu'l-Ğarra, s.181
[10]- Seyyid Abdulhüseyin Şerefuddin şöyle der: "Müfessirler, muhaddisler ve hicretin onuncu senesini inceleyen bütün tarihçiler bu hadiseyi zikretmişlerdir. Bu seneye lânetleşme senesi denilmiştir." bk. Sahih-i Müslim, Kitab-u Fedaili's-Sahabe; el-Keşşaf, Zemahşerî, Âl-i İmrân, 61. ayetin tefsiri
[11]- bk. et-Tefsiru'l-Kebir, ilgili ayetin tefsiri. es-Sa-vaiku'l-Muhrika, s.238; Esbabu'n-Nüzul, Vahidî, s.75
 

mihrimah

Well-known member
Hz. Fatıma’nın (a.s.) Faziletleri


Hz. Fatıma’nın (a.s.) ebedileşmesindeki sır, sadece peygamber efendimizin kızı olması değildir. Çünkü Hz. Fatıma yüce Ahlaki ve manevi değerlerle bütünleştiği için ebedi örneği dönüştü.

Hz. Fatıma (a.s.) vefat anlarında önce su istedi ve abdest aldı. Temiz bir elbiseye bürünerek kıbleye yüz tutup, şöyle bir dua ve niyazda bulundu:

"Allah’ım ölümü bana getirdiğinde özlediğim ve seferden dönmüş sevgilimi karşılar gibi bir konumda beni bırak.

Allah’ım rahmet ve inayetini bana indir. Benim ruhumu pak ruhlar ve canımı Salih canlar ve cenazemi mutahhar cenazelerle yan yana bırak. Amellerimi makul amellerden kıl.”




Böylece hz. Fatıma (a.s.) hicri kameri 11. yılın 3 cemadiüssani gününde vefat edip, Rabb'ine kavuştu. Fakat en değerli ve ebedi mirasları insanlık âlemine bıraktı.


Hz. Fatıma'nın (a.s.) üstün faziletlerinden dolayı peygamber efendimiz sevgili kızını terkim ve yüksek saygıyla anardı. Hz. Muhammed (s.a.a.) Fatıma (a.s.) hakkında şöyle buyurdu:
“Allah Fatıma’nın kalbini ve vücudunu iman ve yakinle doldurmuştur. Zehra ibadet mihrabında durduğunda melekler arasında parlayan bir yıldız gibi olur.”


Peygamber efendimiz ayrıca şöyle buyuruyor:
Canım Zehra! Allah seni seçkinlerden kılıp, seni marifet ve ilahi ilimlerle donattı. Seni âlemlerdeki kadınlara üstün bir örnek kıldı.
Bir gün birisi peygamber efendimize sordu:Ya Resulullah! Niçin Fatıma’ya davrandığın gibi başka evlat ve kızlarına davranmıyorsun? Peygamber efendimiz (sav.) bunun üzerine şöyle buyurdu: Sen Fatıma’yı tanımıyorsun. Ben ondan cennet kokusunu alıyorum. Fatıma’nın rızası, Allah’ın rızası, gazap ve öfkesi de rabbulaleminin gazap ve öfkesidir.

Hz. Fatıma (a.s.) annesi Hz. Hatice'nin (a.s.) vefatından sonra, annesinin boşluğunu doldurmak için sevgili babasına büyük sevgi ve saygıda bulunup, hayatını o büyük zata ve İslam’ın yükselişine vakfetti.

Hz. Fatıma, Resulü Ekrem’in dilinden akan Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini can-ı gönülden dinliyor ve babasının öğretilerini özümsüyordu.

Yüce ilahi kadın olan hz. Fatıma (a.s.) çok boyutlu bir şahsiyete sahip biriydi. Bu olay, kemal zirvesine erişmekte kadın ve erkek arasında hiçbir fark ve ayırım olmadığı hakikatini gözler önüne serdi. Allah-u Teala bu yüceliş ve yükselişi fıtri olarak kadın olsun, erkek olsun bütün insanlara hibe etmiştir.

Hz. Fatıma’nın parlak rollerinden biri toplumsal kültürü ıslah edip, yükseltmekti. Hz. Fatıma sade meselelerden karmaşık meselelere kadar çözüm yolları bulur ve sorulara cevap verirdi. Çarpıklıklar ve sapık düşünce ve eylemlerle mücadele edip, topluma hak yolunu gösterirdi. Bir gün bir kadın, Hz. Fatıma'dan (a.s.) on soru sordu ve cevabını aldı. Fakat utanıp, artık sizi rahatsız etmeyeceğim, dedi. Ancak Hz. Fatıma şöyle buyurdu. Utanıp çekinme, istediğin soruyu sor. Çünkü Allah her bir soruya verdiğim cevap konusunda sayısız sevap yazdırıyor.

Allah aşkı ve sevgisi cennet kadınlarının efendisi Hz. Fatıma’nın kalp ve ruhuna öylesine işlemiştir ki, Allah’a hizmet etmekten büyük bir mutluluk ve zevk duyduğunu, her şeyden arınıp, Allah’ın cemalini temaşa etmeye çalıştığını söylüyordu. Hz. Fatıma (a.s.) ibadetin Rabb'ul aleminin marifetini kavramadaki özel anlam ve değerinin bilincinde olup, şöyle buyuruyordu:
"Kim ki Allah’a ihlâslı bir şekilde ibadet ederse, Allah katında en üstün maslahatla donanacaktır."

Hz. Fatıma’yı Zehra’nın üstün özelliklerinden biri, başka insanların istek ve ihtiyaçlarını önemseyip, karşılamaya çalışmaktı. İslam'ın bu gözde kadınının hayatında güzel bir kıssa ve öyküyle karşılaşıyoruz. Gece vakti, İmam Ali'nin (a.s.) evinde güzel bir dua ve yalvarış sesi duyuluyordu. Çocuk yaşta olan İmam Hasan annesinin sözlerini duyuyordu. Sabaha kadar uyanık kalıp, sevgili annesinin dualarını dinlemeye çalışıyordu.

Hz. Fatıma Allah’a yalvarıp dua ediyordu. O, halkın mutluluğu, yoksullarla komşuların dilek ve ihtiyaçlarının karşılanması için dua ve niyazda bulunuyordu. Fakat kendisi ve hane halkı için dua etmiyordu. İmam Hasan (a.s.) bu dua biçiminden hayrete düştü. Annesi Fatıma’nın namaz ve duasının bitmesini bekledi, daha sonra annesine sordu: Anneciğim niçin herkes için dua edip, niyazda bulundun da, kendin ve ailen için dua etmedin? Hz. Fatıma, güzel yüzlü evladına bakınıp, gülümseyerek buyurdu ki; Evladım, ilkin komşu, sonra kendimiz için dua ve istekte bulunmalıyız.

Hz. Fatıma’nın değerli miraslarından biri Resulullahın (s.a.a.) vefatından sonra okuduğu hutbeydi. Hz. Fatıma, peygamber (s.a.a.) sonrası İslam toplumundaki çarpıklık ve geriye dönüşle uçurumun tehlikelerini görünce, okuduğu hutbede İslam’ın gerçek yüzünü gözler önüne serip, herkesi aydınlatıp, hak yolunda ilerlemesini sağlamaya çalıştı. Hz. Fatıma bu siyasi-ilahi hutbesinde, beşeriyetin kurtuluşunun sadece hak dini İslam'a ve Allah’ın emirlerine uyumlu olabileceğini söyledi. Hz. Fatıma, geçmiş milletler ve kavimlerin ibret verici sonuna değinerek, hutbesinin bir kısmında şöyle buyuruyor:
"Ey halk, siz ateşin uçurumunda bulunuyor, aşağılık ve zebun bir hayat yaşıyordunuz. Düşmanların saldırısına uğrayıp esir alınmaktan korkuyordunuz. Fakat Allah (c.c.) Muhammed'in (s.a.a.) eliyle sizi kurtardı. Küfr ve şirkin karanlığından sizi aydınlığa kavuşturdu. Karanlıkları bertaraf edip, gözlerinizi nurla aydınlattı."


Hz. Fatıma’nın parlak hayatının bir özelliği de, siyasi, toplumsal ve kültürel faaliyetler ve kendi kendini kemallere donatma çalışmalarının yanı sıra tarih yapan beşeri toplumun tarih çığırını değiştiren evlatlar yetiştirmesiydi.

Hz. Fatıma öylesine mutlu, ihlaslı, muttaki ve pak aile hayatı kurmuştur ki, İmam Ali (a.s.) sevgili eşi Hz. Fatıma hakkında şöyle buyurmuştu: “Fatıma, hiçbir zaman beni asla rencide etmedi ve benden azar işitmedi. Ben hiçbir zaman onu herhangi bir işe zorlamadım, o da bana hiçbir saygısızlık yapmadı. Allah’a and olsun Fatıma’yı asla öfkelendirmedim. Onun yüzüne baktığımda bütün hüzün ve gamım kayboluyordu ve acılarla dertlerimi de unutuyordum."

İmam Ali (a.s.) daima eşi Hz. Fatıma’yla yaşadığı anların anısını canlı tutuyordu. Bir gün evlatları imam Hasan (a.s.) ve İmam Hüseyin (a.s.) hastalanmışlardı. İmam Ali’yle eşi Hz. Fatıma, oğullarının sağlığının geri gelmesi için 3 gün oruç tutma niyetinde bulundular.

İlk gün iftar vakti, bir dilenci Hz. Fatıma’nın kapısını çalıp yardım istedi. Hz. Fatıma hazırladığı iftarlığı ona verdi. İkinci gün iftar vakti yine kapı çalındı ve bir yetim çocuk yardım diledi, Hz. Fatıma hazırladığı az miktarda iftarlığı o yetime verdi. Üçüncü gün de yine tam iftar vakti bir esir gelip Hz. Fatıma’nın kapısını çalıp, yardım istedi. Ve böylece o gün de iftarlıklarını o esire verip, üç gün boyunca sadece su ile iftar yaptılar.

Bu olayın haberi Resulü Erkeme ulaşınca peygamber efendimiz kızı Fatıma’nın evine geldi. Onun aç karnına ibadetle meşgul olduğunu gördü. Peygamber efendimiz büyük bir endişeye kapıldı. Fakat Cebrail (a.s.) inip, peygamber efendimizi müjdeleyip, "bu hayırlı iş ehlibeytine mübarek olsun" dedi ve daha sonra insan suresini kıraat etti.
Hz. Fatıma (a.s.) şöyle buyuruyor: "Kur’an-ı Kerim karanlıkları aydınlatan parlak bir nurdur. Kur’an, inananlarını cenneti rıdvana hidayet eden bir önderdir. Sizin dünyanızda üç sevgilim vardır. Bunlardan biri Kur’an'ın tilaveti, ikincisi Resulullah’ın yüzüne bakmak, üçüncüsü ise Allah yolunda infak yapmaktır."
 

müdavim

Üye Sorumlusu

Hazreti Fatıma-tüz-Zehra r.anh.
Bismillahirrahmanirrahim


Hazret-i Fatıma (radıyallahü teâlâ anha), Peygamber efendimizin, Hazret-i Hatice validemizden olan en küçük ve en sevgili kızıdır. Hazret-i Ali’nin zevcesi ve Hazret-i Ömer’in kayınvalidesidir.


Aklı, zekası, güzelliği, zühdü ve takvası pek fazla idi. Yüzü pek beyaz ve parlak olduğundan Zehra denildi. Zühd ve dünyadan kesilmekte en ileri olduğu için, Betül yani çok temiz demişlerdir. Betül, erkeklerden çekinen, ibadete düşkün, namuslu ve çok temiz kadın demektir.


Resulullah efendimizin vefatından sonra güldüğü hiç görülmedi. Altı ay daha yaşayıp Ramazan-ı şerifin üçüncü günü Medine-i münevverede vefat etti.


Peygamber efendimiz, Hazret-i Fatıma’yı çok severdi. Âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerle metholundu. Peygamber efendimiz onu 15 yaşındayken Allahü teâlânın emriyle, Hazret-i Ali ile evlendirdi.


Hazret-i Fatıma’nın kardeşlerinin çocuğu olmadı, olanı da küçük iken vefat etti. Resulullahın soyu, yalnız Fatıma validemizden hasıl oldu. Hazret-i Fatıma’nın; Hasan, Hüseyin, Muhsin adında üç oğlu ile Ümmi Gülsüm ve Zeyneb adında iki kızı oldu. Muhsin küçük yaşta vefat etti. Ümmi Gülsüm, Hazret-i Ömer ile evlendi.


Hazret-i Fatıma, ehl-i beytin gözbebeğidir. Peygamber efendimiz aleyhisselam buyurdu ki:

(Fatıma benden bir parçadır. Onu inciten beni incitmiş olur.) [Hakim]
(Hatice, dönemindeki kadınların en iyisidir. Meryem, dönemindeki kadınların en iyisidir. Fatıma, dönemindeki kadınların en iyisidir.)


(Bir melek geldi. Hasan ve Hüseynin Cennet gençlerinin seyyidi, Fatıma’nın da Cennet kadınlarının seyyidesi olduğunu müjdeledi.) [İ. Asakir]


(Fatıma, İmran kızı Meryem, Firavunun ailesi Âsiye ve Hüveylid kızı Hatice’den sonra bütün kadınların seyyidesidir.) [İbni Ebi Şeybe]


(Fatıma, Cennet hatunlarının üstünü, Hasan ve Hüseyin de Cennet gençlerinin yüksekleridir.) [Tirmizi]


(Allahü teâlâ, Fatıma ve nesline Cehennemi haram kıldı.) [Hakim, Taberani]
(Ya Fatıma, Allahü teâlâ senin gazabın için gazap eder, senin rızan için razı olur.) [Hakim]


(Fatıma’yı Ali’den daha çok severim, Ali, bana, Fatıma’dan daha çok kıymetlidir.) [Hakim]


(Kızım Fatıma’nın adı “Allah onu ve sevenlerini Cehennemden korur” manasındadır.) [Deylemi]


Resulullaha, en çok kimi seviyorsun denilince, (Âişe’yi) buyurdu. Erkeklerden kimi diye sorulunca, (Âişe’nin babasını) buyurdu. (Buhari)
Hazret-i Âişe’ye sordular ki, Resulullah kadınlardan en çok kimi severdi? Fatıma’yı severdi, dedi.


Erkeklerden en çok kimi severdi dediler. Fatıma’nın zevcini [Hazret-i Ali’yi] buyurdu.
Bundan anlaşılıyor ki, zevceleri arasında, Hazret-i Âişe’yi, çocukları arasında, Hazret-i Fatıma’yı, Ehl-i beyti arasında, Hazret-i Ali’yi, Eshabı arasında ise, Hazret-i Ebu Bekir’i en çok severdi .


Hazret-i Ali ile Hazret-i Fatıma’nın evlenmeleri
Fatıma-tüz-Zehra küçük yaşta iken, Hatice validemiz vefat etti. Resulullah efendimiz onu, büluğ çağına kadar kendi yanında bakıp, terbiye etti. Evlenme vakti geldiğinde, hatır-ı şeriflerine geldi ki, annesi hayatta olsa idi onun çeyizini hazırlardı.
Derhal Cebrail aleyhisselam gelip dedi ki:


(Ya Resulallah, Allahü teâlâ buyurur ki, Habibime selam söyle, hiç merak etmesin! Ben Fatıma’nın bütün ihtiyaçlarını karşılar ve elbiselerini Cennet elbiselerinden yapıp, yakında sadık ve muvahhid ve has kuluma veririm.) Resulullah Cebrail aleyhisselamdan bu müjdeyi işitince şükür secdesi yaptı.


Cebrail aleyhisselam ayrılıp bir süre sonra, üstü altın boğça ile örtülmüş elinde bir altın sini ile geri döndü. Tazim için bin Kerubiyan meleği de yanında. Arkasında Mikail aleyhisselam ve İsrafil aleyhisselam ve Azrail aleyhisselamın yine ellerinde altın boğça ile örtülmüş birer altın sini, biner melek ile gelmiş oldukları görüldü. Bu melekler, getirip sinileri Server-i kâinat hazretlerinin huzurlarına arz eylediler. Resulullah bunları görünce, (Ya kardeşim Cebrail! Allahü teâlânın emr-i şerifi nedir, bu siniler ile ne emreder?) buyurdu.


Cebrail aleyhisselam dedi ki:
(Ya Resulallah! Allahü teâlâ sana selam eder ve buyurur ki, ben Habibimin kızı Fatıma’yı Ali’ye verdim. Arş-ı Uzmada nikah ettim. Habibim de Eshab arasında nikah eylesin. Sinilerin birinde Cennet elbiseleri vardır. Diğer sinilerde Cennet yiyecekleri vardır. Eshabına ziyafet versin.)
Resulullah bu müjdeyi işitince tekrar şükür secdesi yaptı. Sonra Cebrail aleyhisselama dedi ki:


(Ya kardeşim Cebrail! Dilerim ki, nikahın nasıl yapıldığını aynen açıklayasın.)
Cebrail aleyhisselam dedi ki:


(Ya Resulallah! Allahü teâlâ emretti ki, Cennet kapıları açılsın ve Cenneti süslesinler. Cehennem kapılarını da kapatsınlar. Yedi kat gökte ve yerde ne kadar Kerubiyan, mukarrabin ve ruhaniyyan var ise Arş-ı azimin gölgesinde Tuba ağacı altında toplansınlar. Allahü teâlânın emri yerine geldi. Yine Allahü teâlânın emriyle, melekler üzerine tatlı bir rüzgar esti ki, vasfı anlatılamaz. O tatlı rüzgar, Cennet ağaçlarının üzerine eser. Cennet ağaçlarının yapraklarının birbirine dokunması ile hoş bir seda hasıl olur ki, dinleyenlerin akılları başlarından gider. Ondan sonra gönül kuşlarına emreyledi ki nağmeye başladılar. Ya Habiballah! Allahü teâlâ buyurdu ki, ya Cebrail, sen aslanım Ali’nin vekili ol. Ben de Fatıma’nın vekili olayım. Ya Meleklerim siz de şahid olunuz. Fatıma’yı helalliğe Ali’ye verdim. Ya Cebrail, sen de vekaletin hasebiyle Ali için kabul eyle. Orada nikah oldu. Sana da emrolundu ki, burada da Sahabe-i güzini toplayıp, nikah yapasın.)


Resulullah bunun üzerine tekrar şükür secdesi yaptı. Eshab-ı kiramın toplanmasını emretti. Sonra Cebraile dedi ki:


(Ya Cebrail! Kızım Fatıma benim hatırımı kırmaz. Bu Cennet elbiselerini dünyada giymeye değmez. Geriye Cennete götürünüz!)
Sahabe-i kiram toplandı. Dörtyüz akçe ile nikah eylediler.


Durumu Hazret-i Fatıma’ya müjdelediler. Hazret-i Fatıma razı olmadı. Cebrail tekrar geldi. Ya Resulallah, Allahü teâlâ buyurdu ki; Fatıma dörtyüz akçe ile nikaha razı olmaz ise dörtbin akçe olsun. Bunu Fatıma’ya söylediler. Yine razı olmadı. Geri Cebrail gelip, dörtbin altın emrolundu dedi. Fatıma yine razı olmadı. Ya Resulallah! Allahü teâlâ bizzat Fatıma’ya varıp, muradı ne ise sormanı emretti.


Resulullah Fatıma’nın yanına varıp, muradını sorduğunda, Fatıma dedi ki:
Babacığım, muradım şudur ki, sen, mahşer meydanında müminlerin günahkârlarından nicelerine şefaat edip, Cennete koyarsın. Ben de onların hatunlarına şefaat edip, Cennete koyayım.


Resulullah çıkıp, Fatıma’nın muradını söyledi. Cebrail aleyhisselam oradan ayrıldı. Geri nüzul edip [inip] dedi ki:


Ya Resulallah! Allahü teâlâ Fatıma’nın muradını kabul edip, (O da ruzi cezada [mahşer meydanında, kıyamet gününde] şefaatcı olsun) buyurdu. Resulullah, Fatıma’ya, muradının kabul olup, şefaat edeceğini kendisine iletti.


Fatıma, babacığım dedi, senin şefaat edeceğine huccet [delil] kelam-ı kadimde ve Furkan-ı azimde âyet-i kerimelerdir. Ya bana delil nedir? Resulullah, ey ciğerparem, muradını arz edeyim buyurdu. Çıkıp, Cebrail aleyhisselama Fatıma’nın muradını söyledi. Cebrail aleyhisselam ayrılıp az sonra elinde bir beyaz ipekle geri döndü. Resulullahın huzurunda ak ipeği açıp, içinden bir kağıt çıkardı. (Yevm-i cezada [kıyamet gününde] mümin hatunların asilerine, kulum Fatıma’yı şefaatcı ettiğime bu hucceti yanında bulundursun.)


Resul-i ekrem o kağıdı geri ipeğe sarıp, Fatıma’ya getirdi. Fatıma hucceti gördü. Kabul edip, nikaha razı oldu. (M. Ç. Güzin)
Nübüvvet ağacının yemişi!
Resulullah efendimiz, Hazret-i Ali’ye buyurdu ki:
-Ya Ali, Allahü teâlâyı sever misin?
-Evet ya Resulallah
-Beni sever misin?
-Evet ya Resulallah
-Fatıma’yı sever misin?
-Evet ya Resulallah
-Hasan ve Hüseyini sever misin?
-Evet, ya Resulallah
-Ya Ali! Bu kadar muhabbeti bir gönüle nasıl sığdırırsın!


Hazret-i Ali sükut etti, eve geldi. Hazret-i Fatıma’ya olayı anlattı ve cevap veremediği için üzüldüğünü belirtti. Hazret-i Fatıma buyurdu ki; (Bunda üzülecek ne var! Allahü teâlâyı sevmek, imandan ve akıldandır. Muhammed aleyhisselamı sevmek imandandır. Beni sevmek şehvetindendir. Hasan ve Hüseyni sevmek tabiatındandır.) Hazret-i Ali hemen Resulullahın huzuruna gelip, bu cevabı söyledi. Resulullah buyurdu ki:
(Bu yemiş nübüvvet ağacının yemişidir!) [Yani, ya Ali, bu cevap senin değil, Fatıma’nın cevabıdır.] (M. Ç. Güzin)

Su ile iftar edip, su ile sahur yaptılar
Hazret-i Hasan ile Hüseyin çocukken hastalanmışlardı. Hazret-i Ali, Hazret-i Fatıma ve hizmetçileri Fidda, çocuklar iyi olunca, üç gün oruç tutmayı adamışlardı. Çocuklar iyileşince oruç tutmaya başladılar. Birinci gün iftar için hazırladıkları yemekleri, kapılarına gelen yetimlere vererek, su ile oruçlarını açıp, su ile sahur yapıp ikinci günü orucuna başladılar. Zira yetimlere verdiklerinden başka evde bir şey yoktu.
İkinci günü akşam iftar için hazırladıklarını, yine o saatte kapıya gelip, “Allah için bir şey verin!” diyen fakire verdiler. O gece de yine başka yiyecek olmadığı için, su ile oruçlarını açıp, su ile sahur yapıp üçüncü günü oruca başladılar.
O akşamda da kapılarına gelen esirleri boş çevirmemek için, hazırladıkları iftarlıklarını bunlara verdiler. Bunun üzerine Allahü teâlâ, şu mealdeki âyeti gönderdi:
(Bunlar, adaklarını yerine getirdiler. Uzun ve sürekli olan kıyamet gününden korktukları için, çok sevdikleri ve canlarının istedikleri yemeklerini miskin, yetim ve esirlere verdiler. Biz bunları Allahü teâlânın rızası için yedirdik, sizden karşılık olarak bir teşekkür, bir şey beklemedik, bir şey istemeyiz dediler. Bunun için cenab-ı Hak onlara şerâb-ı tahûr ihsan eyledi.) [İnsan 7-9-] (M. Ç. Güzin)
Bu Cennet yemeğidir


Hazret-i Osman, Resulullaha ve eshabına ziyafet vermişti. [Hazret-i Osman, Resulullah eve teşrif edene kadar adımlarını saymış, her adımı için bir köle azat etmişti.] Hazret-i Ali o ziyafetten çıkıp, eve geldi. Fatıma validemiz onu hüzünlü görüp, (Ya Ali, niçin hüzünlüsün?) diye sordu. Hazret-i Ali, (Eğer bizim de dünyalığımız olsa idi, Resulullahı evimize davet ederdik. Nitekim bugün Osman davet etti) dedi. Hazret-i Fatıma (Biz de davet edelim) deyince, (ya Habibullahın kerimesi! Ne ile ikram edersin. Hangi yemeği yedirirsin!) dedi. Hazret-i Fatıma, (O Habibullahtır. Ona Allahü teâlâ ikram eder ve yemek verir. Sen git sevgili babamı davet et) dedi.


Hazret-i Ali Resulullahın huzuruna varıp, ya Resulallah! Kerimeniz Fatıma sizi davet eder. Resulullah, (Ya Ali, yalnız beni mi, eshabımla beraber mi?)
Eshab-ı kiram ile beraber kalkıp, Hazret-i Fatıma’nın evine geldiler. Hazret-i Fatıma, (Ya Rabbi, senin Habibin bugün miskin kulunun evine geldi. Sen onlara ikram eyle, nimetler ver. Ben fakir, onlara ikram etmeye ve nimet vermeye gücüm yetmez) diye dua etti.


Bir çömleği vardı. Ateş üzerine [ocağa] koydu. Allahü teâlâ kendi lütuf ve keremi ile o çömleği yemek ile doldurdu. Hazret-i Fatıma o yemeği Resulullahın huzur-u şeriflerine gönderdi. Resulullah ve eshab-ı güzin o yemekten yediler. Resulullah efendimiz buyurdu ki: (Bu yemek Cennet yemeğidir.)


Bunun üzerine Hazret-i Fatıma odaya girip secde etti ve (Ya Rabbi, benim kölem yoktur ki azat edeyim. Velakin dilerim ki, ümmet-i Muhammedin günahkârlarından bir miktarını, Cehennem ateşinden azat eyleyesin) diye dua etti.
Hemen Cebrail aleyhisselam geldi. Dedi ki, ya Resulallah! Fatıma, günahkâr ümmet için, münacât etti. Allahü teâlâ buyurdu ki:
(Habibime selam eyle ve de ki, Fatıma’nın evine gelenlerin her bir adımına yüz er ve yüz kadın Cehennem azabından azat eyledim.) [M. Ç. Güzin]


Hazret-i Âişe validemiz (radıyallahü teâlâ anha) anlatır:
Bir gün Fatıma geldi. Resulullahın yanına oturdu ve gizli konuştular. Fatıma çok ağladı. Kızının çok ağladığını gören Resulullah, bir daha gizli olarak bir şeyler söyledi. O zaman Fatıma güldü. Resulullah gidince, Fatıma’dan gizli konuştuklarının ne olduğunu sordum. “Resulullahın sırrını ifşa edemem” dedi. Resulullah ahirete intikal edince tekrar sordum. O zaman dedi ki, (İlk gizli konuşmamızda babam; “Cebrail aleyhisselam her sene bir kere Kur’an-ı kerimi benimle karşılıklı okurdu. Bu sene iki kere okudu. Bundan ecelimin yaklaştığı anlaşılır. Allahü teâlâdan sakın ve sabırlı ol!… Ben senin için güzel selefim” buyurdu. Onun için ağladım. Üzüldüğümü görünce, ikinci defa gizli konuşmamızda, (Ehl-i Beytimden bana en önce sen kavuşursun) buyurdu.
Resulullahın vefatından 6 ay sonra, Hazret-i Fatıma vefat etti. (radıyallahü teâlâ anha) (M. Ç. Güzin)


Her mümine şefaat vardır
Sual: Peygamberimizin kızına, (Ahirette sana gelecek azabı benim kurtarma yetkim yok) dediği bildiriliyor. Hazret-i Fâtıma Cennetlik değil midir?
CEVAP


Evet, Cennetliktir. Resulullah efendimiz, (Allahümme yâ mukallibel kulûb, sebbit kalbî, ala dînik) duasını okuyunca, Eshab-ı kiram, (Ya Resulallah sen de, dönmekten korkuyor musun?) dediklerinde, (Mekr-i ilahiden kurtulmak için, kim bana teminat [güvence, garanti] verebilir ki?) buyurdu. (Levh-il-mahfuz ve Ümm-ül-kitab risalesi)


Bu dua, (Ey büyük Allahım! Kalbleri iyiden kötüye, kötüden iyiye çeviren, ancak sensin. Kalbimi, dininde sabit kıl, yani dininden döndürme, ayırma!) demektir. Kendisi için böyle buyurunca, hepsi Cennetlik olan Eshabı ve yakınları için de, aynı şeyi söylemesi normal değil mi? Bu hadis-i şerif, (Rabbimin lütfu olmadıkça, ben kendi yakınlarıma da şefaat edemem, ancak Rabbimin bana vereceği yetkiye dayanarak şefaat ederim) demektir. Bir âyet-i kerime meali:


(Allah’ın izni olmadan kim şefaat edebilir?) [Bekara 255]


Tek yetkilinin Allahü teâlâ olduğu bildiriliyor. Bir âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Bütün şefaatler, Allah’ın iznine bağlıdır.) [Zümer 44]


Peygamber efendimiz, Allahü teâlâdan izin aldıktan sonra, yakınlarına ve imanı olan herkese şefaat edecektir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(İmanla ölen herkese şefaat edeceğim.) [Buhari, Müslim] [Taberani, Bezzar] diye sordu. Hazret-i Ali, eshab-ı kiram da beraber buyursunlar dedi.


Öyle Bir Din Öyle Üstün Bir Takvaki
Peygamber Efendimiz Buyuruyor Kızı Zehra ya
Kısım Senin Benim Kızım Olman
Seni Kurtarmaz…
kaynak: yakaza.wordpress
 
Üst