Fransızca Hikaye _turkce

Eyvàh!

Well-known member
L'HERBE MANGEANT LE TIGRE

Le jeune tigre marchait en haut et en bas avec des étapes nerveuses et rapides dans son camp, derrière les balustrades. De façon ou d'autre quelqu'un serrait son coeur avec une corde de barbelé aujourd'hui. Le soleil s'était levé et beaucoup réglé de périodes depuis qu'il avait été fermé à clef vers le haut dans ce camp. Il était d'environ un mois de vieux. Les chasseurs l'avaient attrapé une fois eu fait une promenade dans la forêt un jour et eux l'avait vendu à ce zoo. Il était aussi grand comme chat assez grand. Il a grandi et a obtenu le srong pendant que le temps passait. Son camp n'était pas minuscule mais il n'a pas voulu vivre ici. Il voudrait être libre et pour atteindre la forêt, dont le nom il a commencé à oublier et pour où il a désiré ardemment, et il voudrait diriger sa vie.

Les gens se serraient dans là, se tenaient devant le camp et l'observaient pour beaucoup de minutes avec complètement d'admiration. Quand les visiteurs ont diminué que nuit - chute, le garde nettoyé et lavé le camp. Il a laissé demi de mouton comme dîner dans le camp. Il a fermé la porte et est parti à clef. Tandis que son garde fermait la porte et partait à clef, il y avait un flash de foudre dans du jeune l'esprit tigre. L'ajustage de précision de la serrure dans son trou et la voix de la clef tandis que la fermeture était peu commune. Si ses oreilles tout à fait sensibles n'étaient pas fallacieuses il, la porte n'avait pas été fermée à clef correctement. Après avoir mangé de la viande laissée dans le camp, il a commencé ses tours encore. Les visiteurs ont commencé à augmenter encore. Le peuple avait mangé leur dîner et ils allaient aux parcs et aux jardins pour apprécier et détendre. La difficulté du jeune au coeur tigre était partie et loin et elle avait emprisonné dans le trou de la clef. À minuit, s'il était également chanceux, il essayerait de courir loin du camp et essayerait de courir vers sa liberté. Elle a complètement eu l'obscurité ; elle avait été une à long terme après que le minuit ait passé. Il n'y avait personne autour. Le jeune tigre a tiré dur rapidement la porte avec ses pattes fortes. La porte, qui n'a pas eu l'abeille a fermé à clef correctement, s'est ouverte facilement. Il est sorti du camp rapidement. Il a pris la route du côté droit.

Cette route finissait dans le bois plus loin. La marche en haut et en bas dans le camp n'était pas semblable à l'extérieur courant. Il a eu tout à fait fatigué. Après qu'il ait cessé d'avoir un repos, il a sauté par-dessus le mur du zoo. Il a disparu dans l'obscurité en courant vers la forêt. Le jeune tigre passé des montagnes, des collines et lui a bu l'eau froide. Après trois jours et trois nuits, alors que le soleil se levait le matin, il est arrivé à la grande forêt, où il a été attrapé et pris quand il était trop jeune. Il était libre maintenant, il bouillonnait plus d'avec joie. Il s'est rendu compte qu'il avait faim tandis qu'il marchait joyeux. Il n'avait mangé rien depuis le jour où il avait couru loin. Il avait seulement bu l'eau. Son garde avait l'habitude de lui apporter la viande jour et nuit. Avant que les chasseurs l'aient attrapé, sa mère avait l'habitude de l'alimenter. Cependant, la vie était trop différente dans cette immense forêt. Il n'y avait ni sa mère ni son garde maintenant. C'était quelque chose qu'il ne pourrait pas penser avant qu'il ait couru loin du camp : Comment s'alimenterait-il ?

Il a vu un cerf commun dans l'endroit herbeux plus loin tandis qu'il pensait comme ceci et la marche. Les cerfs communs ont parfois regardé autour de lui et ont alors commencé à manger l'herbe encore. Courir commencé par cerfs communs immédiatement. Deux tigres ont sauté du buisson tout près en même temps. Les cerfs communs avaient été couverts de quatre côtés quand deux tigres supplémentaires se sont tenus avant lui bientôt. Il était évident que les tigres aient étendu un piège pour attraper les cerfs communs. La meilleure défense était attaque. Les cerfs communs de braver se sont précipités en avant avec un dernier effort. Il a abouté terriblement le tigre le plus proche avec ses klaxons pointus. Le tigre a dégringolé vers le bas dans le sang. Il a tourné vers la droite. Il a voulu mais le deuxième tigre devant lui à aussi. Cependant, il ne pourrait pas frapper. Les tigres venant après lui avaient atteint. Il était impossible à combattre avec trois tigres bien que le cerf commun ait été fort. Les tigres ont dégringolé les cerfs communs vers le bas en frappant avec leurs pattes fortes, ils l'ont tué et ont mangé. Alors ils sont partis. Le jeune tigre était petrified à son endroit. Il regardait avec les yeux incroyables. Ce qu'il a vu était brutalité mais les règles de la forêt étaient comme ceci. Le faible est devenu nourriture pour le plus fort.

« Notamment » il a dit, « les tigres s'alimentent comme ceci. Puisque je suis un tigre aussi, je devrais chasser et manger les choses vivantes. Je ne peux pas tuer les autres animaux pour m'alimenter. Personne ne m'ont incité à m'habituer à la mise à mort. Je ne sais pas que le massacre et moi ne croient pas en nécessité du massacre. Les cerfs communs avaient l'habitude de s'alimenter en mangeant l'herbe. Elle était assez forte. Les animaux mangeant l'herbe avaient été forts. Je n'ai aucun autre choix ; Je reste affamé ou mange l'herbe. Laisser les autres parole « fait un tigre mangent l'herbe » les laisser dire « est il possible pour être une herbe
mangeant le tigre »

OT YİYEN KAPLAN

Genç kaplan kafesinde, demir parmaklıklar ardında, sinirli ve hızlı adımlarla gidip geliyordu. Nedense bugün yüreğini sanki dikenli tel halatıyla sıkıyorlardı. Bu kafese kapatıldığından beri güneş birçok kereler doğup batmıştı. Bir aylık ya vardı ya yoktu. Ormanda gezintiye çıktığı gün avcılar yakalayıp bu hayvanat bahçesine satmışlardı. Daha o zamanlar boyu irice bir kedi boyu kadardı.Zamanla gelişip güçlendi.Kafesi dar değildi,ama o burada yaşamak istemiyordu. Özgür olmak, adını bile unutmaya başladığı, hayali gözlerinin önünden gitmeyen ormana kavuşmak, hayatına kendisi yön vermek istiyordu. İnsanlar akın akın geliyorlar, kafesin önünde durup dakikalarca, hayranlık dolu bakışlarla kendisini seyrediyorlardı.

O akşamüstü ziyaretçilerin azaldığı zamanda bakıcı kafesi temizleyip, yıkadı. Akşam yemeği olarak yarım koyunu kafesin içine bıraktı. Kapıyı kilitledi, gitti. Bakıcısı kapıyı kilitleyip giderken, genç kaplanın beyninde bir şimşek çaktı. Kilidin yuvasına oturuşu ve anahtarın çevrilirken çıkardığı ses alışılmışın dışındaydı. Oldukça hassas kulakları onu yanıltmıyorsa, kapı tam olarak kilitlenmemişti. Kafese bırakılan eti yedikten sonra, her zamanki voltalarına başladı. Ziyaretçiler tekrar çoğalmaya başladılar. İnsanlar akşam yemeklerini yemişler, eğlenmek, dinlenmek için parklara, bahçelere gidiyorlardı. Genç kaplanın yüreğini saran sıkıntı gitmiş, gitmiş kilidin anahtar deliğinde sıkışmış kalmıştı. Gece yarısı, biraz da şansı yardım ederse, kafesten kaçıp ormanına, özgürlüğüne koşmayı deneyecekti.

Hava iyice kararmış, vakit gece yarısını geçeli çok olmuştu. Görünürde kimseler yoktu. Genç kaplan güçlü pençeleriyle kapıya hızla asıldı. Tam olarak kilitlenmemiş kapı açılıverdi. Kafesten süratle dışarı fırladı. Sağ yola saptı. Bu yol ilerdeki ağaçlıkta son buluyordu. Kafeste gidip gelmek, dışarıda koşmaya benzemiyordu.Oldukça yorulmuştu.Durup dinlendikten sonra hayvanat bahçesi duvarından atladı. Ormana doğru koşarak karanlıklarda kayboldu.

Genç kaplan dağlar, tepeler aştı, soğuk sulardan içti. Üç gün üç gece sonra, sabah güneş doğarken, daha çok küçükken yakalanıp götürüldüğü büyük ormana vardı. Özgürdü artık, içi içine sığmıyordu. Neşeli neşeli yürürken karnının acıktığını hissetti. Kaçtığından beri heyecandan üç gündür bir şey yememişti. Sadece su içmişti. Kafeste sabah akşam bakıcısı et getirirdi. Avcılar yakalamadan önce annesi beslerdi. Fakat bu uçsuz bucaksız ormanda yaşam çok farklıydı. Şimdi ne annesi vardı, ne bakıcısı vardı. Kafesten kaçmadan önce düşünemediği bir şeydi bu: Ne ile karnını doyuracaktı?

Böyle düşünüp yürürken, ilerdeki otlukta bir geyik gördü. Geyik, arada sırada etrafına bakınıp tekrar ot yemeğe başlıyordu.Geyik, aniden koşmaya başladı.Aynı anda yan taraftaki çalılıktan iki kaplan fırladı. Biraz sonra geyiğin önüne iki kaplan daha çıkınca geyik dört yandan sarılmıştı. Belli kaplanlar geyiği yakalamak için tuzak kurmuşlardı. En iyi savunma hücumdu. Cesur geyik, son bir gayretle ileri atıldı.Kendisine en yakın kaplana sivri boynuzlarıyla müthiş
bir kesme vurdu. Kaplan kanlar içinde sırtüstü yuvarlandı. Hafif yana döndü. Önündeki ikinci kaplana da aynı şekilde vurmak istedi. Fakat tutturamadı. Peşinden gelen diğer kaplanlar da
yetişmişti. Geyik, ne kadar kuvvetli olursa olsun, üç tane kaplanla baş etmesi olanaksızdı. Kaplanlar, güçlü pençeleriyle vurarak geyiği yere yuvarladılar ve öldürüp yediler. Daha sonra çekilip gittiler.

Genç kaplan, olduğu yerde donmuş kalmıştı. İnanılmaz gözlerle bakıyordu. Gördüğü bir vahşetti. Fakat orman kanunları böyleydi. Zayıf daha kuvvetliye yem oluyordu.“ Demek ki ” dedi, “ kaplanlar böyle karınlarını doyuruyorlarmış. Ben de kaplan olduğuma göre benim de canlıları avlayıp yemem lazım. Ben karnımı doyurmak için diğer hayvanları öldüremem. Kimse beni öldürmeye alıştırmadı. Öldürmeyi bilmiyorum ve öldürmenin gerekliliğine inanmıyorum. Geyik ot yiyerek besleniyordu. Gücü kuvveti yerindeydi. Ot yiyen hayvanlar güçlü oluyormuş. Başka çarem yok, ya aç kalacağım ya da ot yiyeceğim. Varsın “ kaplan ot yer mi “ varsın “ ot yiyen kaplan olur mu “ desinler.
 

Eyvàh!

Well-known member
Aradan bir ay geçti. Ot yiyen kaplan ormanda aradığı huzuru bir türlü bulamadı. Kaplanlar onu aralarına kabul etmişlerdi ama ormandaki yaşam ot yiyen kaplana ters geliyordu. Neden geyik, karaca, tavşan gördüklerinde aniden saldırganlaşıyorlardı. Onlar öldürmek için programlanmışlardı, yaşamak için öldürmek zorundaydılar. Bu tarafta bir kaplan ot yiyerek yaşıyordu, bunu da düşünmek lazımdı. Ot yiyen kaplan bir gün ormanda gezerken karşısına bir tavşan çıktı. Tavşanın kendisini görüp de kaçmamasına şaşırdı. Hayret, tavşan üstüne doğru geliyordu. Kenara çekilmek istedi, çekilemedi. Ayakları tutulmuştu. Tavşan, ot yiyen kaplana çarpıp sırtüstü düştü. Daha sonra yattığı yerden doğrulup onun yüzünü elledi, yanaklarını okşadı. “ Sen ot yiyen kaplan mısın? “ diye sordu. Ot yiyen kaplan gık diyemedi. Dili damağına yapışmıştı.

Tavşan: “ Tabii canım, sen ot yiyen kaplansın. Ağzın öteki kaplanlar gibi kan kokmuyor. Bak ot yiyen, şöhretin kulağıma kadar geldi. Sen ormana alışamazsın, hayvanat bahçesine dönmelisin. Duyduğuma göre, kaplanlar senin gözlerinin önünde bazı hayvanları öldürüp, seni de öldürmeye alıştırmak isterlermiş. Eğer öldürmeye alışamazsan kaplanlar seni öldürürler. Sen beni dinle ve çek git buralardan “ dedikten sonra yürüyüp gitmek isterken az ilerdeki bir çukura düştü. Ot yiyen kaplan tavşanı çukurdan çıkardı ve onun yüzüne dikkatle bakınca göz çukurlarının boş olduğunu gördü. Gözleri yoktu bu tavşanın. Kör bir tavşan diye geçirdi içinden. Onu sırtına bindirdi ve yuvasına götürüp bıraktı.

Ertesi gün kör tavşanı yuvasında ölü olarak bulan ot yiyen kaplan gözyaşlarını tutamadı. Şimdiye kadar kör tavşana dokunmayan kaplanlar onu ot yiyen kaplanın sırtında giderken görünce kıskanmışlar ve öldürmüşlerdi. Ot yiyen kaplanın yüreği nefretle doldu. Bu kadarı da fazlaydı artık. Ne istemişlerdi garip bir tavşandan. Son sürat koşarak kaplanların arasına dalan ot yiyen kaplan otuzdan fazla kaplana rest çekti. “ Kör tavşanı öldürmek kolay, sıkıysa gelin beni de öldürün. “ Kaplanların beklediği buydu zaten. Ot yiyen kaplanı çileden çıkarıp üstlerine saldırtacaklar sonra parça parça edeceklerdi. Evdeki hesap her zaman çarşıya uymazdı. Aniden ortalık karardı ve şiddetli bir yağmur başladı. Şimşekler çakıyor, yıldırımlar düşüyordu. Kaplanlar sağa - sola kaçıştılar ama ot yiyen kaplan kaçmadı. Sırılsıklam oluncaya kadar bekledi. Yarım saat sonra yağmur dindi. Güneş açtı, ortalık aydınlandı. Ot yiyen kaplan gece yarısına kadar oralarda gezindi. Gelen giden olmadığını görünce beklemekten bıkıp uzaklaştı gitti. Orman işi buraya kadardı. O, şimdi hayvanat bahçesine dönmeye kararlıydı.

Birkaç gün sonra sabaha karşı bakıcısı onu kafesin önünde beklerken buldu. Ot yiyen kaplan biraz sonra kafese girecek ve bakıcısı kapıyı üstüne kilitlerken, “ Kilit yeni değişti, bir daha kaçma numarasına kalkışamazsın, çünkü artık imkânsız “ demesine karşılık, içinden “ Yuvam burası, ben kafes kaplanıyım. Hem istesem de ormana gidemem. Bana göre değilmiş orası “ dedi. İki ay sonra kafesine dişi bir kaplan getirilince yüreği kıvançla doldu genç kaplanın. Eş oldular birbirlerine ve kaynaşıverdiler. Gün döndü, günler döndü, zaman geçti ve iki tane yavruları oldu. Neşelendi, mutlandı, huzur doldu yüreği ve genç kaplan artık kafesinde, demir parmaklıklar ardında sakin ve yavaş adımlarla gidip geliyordu.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım
 
Üst