Cenâb-ı Hak yetmiş bin perde arkasındadır.” ifadesini nasıl anlamalıyız?

Sergerdan

Well-known member
Yetmişbin perde, İlahî isimlerin tecelli mertebeleri olarak açıklanıyor.

Mesela, şu ibarelere bakalım: “...Bütün mevcudatı kat’edip, cüz’iyetten çıkıp, külliyetin meratibinde gitgide binler hicablardan geçip, tâ bütün mevcudata muhit bir ismine yanaşır, ondan daha ileride çok meratibi kat’eder. Sonra bir nevi kurbiyete müşerref olur.” (Sözler)

Bu ifadelerden anlaşılacağı gibi, her bir İlâhî ismin bile nice perdeleri, nice tecelli mertebeleri var.

Yine Nur Külliyatından Miraç risalesinde, yetmiş bin perdenin, “berzah-ı esma ve tecelli-i sıfat ve ef’al ve tabakat-ı mevcudat” olduğu ifade edilir. Bir başka bahiste ise, Cenâb-ı Hakkın “huzur-u kibriyasına perdesiz girmek istenilse, zulmanî ve nuranî, yani maddî ve ekvanî ve esmaî ve sıfatî yetmiş binler hicabdan geçmek” gerektiği vurgulanır.

Maddî ve ekvanî” şeklinde tavsif edilen zulmanî perdeler şu gördüğümüz madde âlemidir; bunlar bir önceki vecizede “tabakat-ı mevcudat” şeklinde ifade edilmişlerdir. Nuranî perdeler için “esmaî ve sıfatî” denilmiştir. Bu perdeler, İlâhî isimlerin ve sıfatların farklı mertebelerdeki tecellileridir. Bunlardan “berzah-ı esma ve tecelli-i sıfat ve ef’al” olarak bahsedilmiştir.

Soframıza dizdiğimiz nimetlerde Allah’ın Rezzak ismini çok küçük bir perdede okuyabiliriz. O anda üç dört nimeti, yine üç dört kişi yemektedir. Şehrimizdeki yüz binlerce insanı, sofraları başında hayal etsek, Rezzak ismini daha geniş bir perdede seyretme imkânı buluruz. Bu yüz binleri, milyarlara taşıyalım.

İnsanlar âlemine, bir milyonu aşkın hayvan türünü de ilave edelim. İçinde bulunduğumuz zamanı genişletelim; geçmiş asırları düşünelim, gelecek nesillere nazar edelim. Her defasında bu İlâhî ismin tecellilerini daha geniş bir dairede temaşa etmiş oluruz. Rezzak ismi gibi bütün isimlerin de böyle en küçük daireden, en geniş dairelere kadar nice tecellileri var.

Bütün bu daireler “berzah-ı esma” ifadesiyle bize ders veriliyor.

Bir başka açıdan:

Üstad hazretleri, Sözler adlı eserinde, Kur’an’ın, “yetmiş bin perdelerden geçerek, fehm ve zekâca muhtelif binler tabaka muhataplara feyzini dağıttığını ve nurunu neşrettiğini” ifade eder.Bu kâinat kitabı gibi Kuran-ı Kerim de perde perde mânâlarla sarılı, iç içe nice sırlar ve hikmetlerle dolu. Bir perde seyredilmeden ikincisine geçilemiyor. O İlâhî fermanın menbaı olan kelam sıfatına gerçek mânâda muhatap olmak için, beşerin önünde sayılamayacak kadar perdeler var.

Sahabeleri, müçtehitleri, mücedditleri, bütün evliya ve asfiyayı ve nihayet tüm müminleri aynı Kur’an’ın terbiye ettiği düşünülürse o kelam-ı Rabbanî ile aramızda yetmiş bin perde olduğu açıkça görülür. Bütün bitkiler aynı güneşe yüzlerini dönerler, ama her biri kendi kabiliyetine göre ondan istifade eder ve feyiz alırlar. Bir bahçedeki her ağaç aynı toprağa dikilmiş, aynı su ile sulanmıştır ama her birinin başında ayrı meyveler boy göstermiştir.

Kâinat kitabı ve Kur’an-ı Kerim... Her ikisinde de yetmiş bin perde var. İnsanoğlu kalp, ruh ve akıl sahasında mesafe kat ettikçe farklı tecellilere mazhar olacak ve Rabbini tanıma vadisinde her an biraz daha yol alacaktır.

Kaynak-Nur.Gen.Tr
 
Üst