Kastamonu lahikası üzerinde yapılan tahrifler

yozgati

Well-known member
Abdullah AYMAZ isimli şahsın yazdığı ŞAHDAMAR yayınları 2006 basım tarihi
GÖKKUŞAĞI Dağıtım tarafından dağıtılan
KASTAMONU LAHİKASI ÜZERİNDE YAPILAN TAHRİFLER



1. Giriş yazı “Kastomonu Kahramanları” kısmında merhum Mehmet Feyzi Ağabeyimizle görüşmesini anlatırken bir sorudan bahseder ve “durumunu ölçmek istemiştim” gibi garabet dolu bir cümle kullanır.
2. Mektuplara numara vererek başlar.
3. Ekser mektup başlıklarında bulunan “bismihi subhanehu ve inmin şeyin illa yusebbihu ve bi hamdihi ve emsali ayet dualar tamamen çıkarılmış.
4. Bazı mektupların yerleri değiştirmiş. Takdim ,tehir yapmış. Biz bu değişiklikleri sarı renklerle işaretledik.
5. Mektupların sonlarındaki “Duanıza muhtaç Said Nursi Kardeşiniz Said Nursi” ve benzeri gerek üstada gerek ağabeylere ait imzalar kaldırılmış.
6. Ekser ayet hadis ve arabça ibarelerin orijinal arabca metinleri kaldırılmış ve yerlerine sadece mealleri konulmuş. Mesela “Evet ulemaü ümmeti keenbiya i beni israile ferman etmiş” yerine evet ümmetimin alimleri beni israilin peygamberleri gibidir ferman etmiş tarzında çevrilmiş.
7. Üstadımızın bazı mektup başlarına koyduğu :” nur iskele memuru Sabri kardeş! Nur fabrikası nam sahibi hafız ali kardeş! Gibi tavsifatlar tamamen çıkarılmış.
8. Takriben her parağraftan sonra bazen kısa bazen uzun izahlar konmuş. Bu izahların bazıları Risale-i Nur parçalarından olduğu gibi çoklarıda tahrifçinin kendi hayat hikayelerinden ve kendi anladıkları hizmet tarzındadır. Mesela 102.mektupta “her dönemin kendisine göre şartları olacağına ve ona göre davranış biçimleri ortaya çıkacağına bununda birbirlerini cerh edeceğine bir işaret buluyor ve anlıyoruz” diyor.!?
9. Sayfa orijinal metin ve izah tarzı diye iki stil vardır. Fakat orijinal metin diye verilen yerlere sinsice sadeleştirmeler yapılmış.
Mesela sh :6 da “şahs-ı maneviye (heyete) “diye mana verilmiş.
“medar-ı telakki bir dustur-u meşhurdur”cümlesi =yükselmeye vesile meşhur bir dusturdura çevrilmiş.
“İrsalatımız ve bilhassa Onuncu Söz” cümlesi = gönderdikleriniz bilhassa (öldükten sonra dirilmeye dair) 10.söz , şeklinde sadeleştirilmiş.
“tereşşuhunu”= tereşşuh atılmış, sızıntı girmiş.
Ne kadarı sadeleştirildi ve tahrif edildi tam anlaya bilmek için karşılıklı okumak gerekir. Biz kendi imkanlarımızla şimdilik ancak bu kadar tesbit edebildik.

10. “Ahir zamanda Hazret-i İsa Aleyhisselam’ın nüzulüne ve Deccal’ı öldürmesine ait ehadis-i sahihanın manayı hakikatleri anlaşılmadığından” diye başlıyan mektubun devamına Hazreti Üstad “Risale-i Nur, bu gibi ehadis-i müteşabihenin hakiki tevillerini Kur’an feyziyle göstermiş.Şimdilik nümune olarak bir tek misal beyan ederiz” dediği halde tahrifçi yazar bir kısmını almış fakat bazı kısımları çıkartmıştır.
11. Bir mühim mesele de Risale-i Nurda geçen “Üç Vazife, Üç mesele” bu kısımda da bu üç meselenin izah edildiği metin çıkarılmış. 44. Mektup olarak yayına koyulup sağını solunu kırparak yayından kaldırılan metnini aşağıda veriyoruz ki, kendilerince mahzurlu görüp çıkardıkları metin neymiş görülsün.
12. Kastamonu Lahikası 265.sahifede “Atıf’a muaraza eden ve hucum eden” diye başlıyan Nur dairesince çok önemli bir haşiye varki çok meselenin can damarı hükmündedir.
Tahrifçi zat bu mektubu dahi çıkarma ve kaldırma cüretinde bulunmuştur. Yine bu mektup da yapılan tahrifin ve tasarrufun mahiyeti hakkında ipuçları vermektedir.

13. Kitaptan tamamen çıkarılan mektupların hepsini buraya almak uzun olabilir. Fakat biz çıkarılan yerlerin neler olduğu, fikir vermesi bakımından örneklerle kısmen buraya alıyoruz. Verilen sayfa numaraları Envar Neşriyat Kitaplarına göredir.



İŞTE RİSALE-İ NURDAN ÇIKARILAN METİNLERİN
MÜHİM KISIMLARINDAN BAZILARI


Sh:(K:5-6)…………………………………………………………..
Mâşaallah, bârekâllah "Kerâmât-ı Aleviye"nin Risaletü'n-Nur'a imzasını bu zamanda tam tasdik ettiren kerâmât-ı kalem-i Alevî (Ali) ve Kur'ân'a çok kıymettar hizmeti ve Mucizat-ı Ahmediyenin (a.s.m.) harika bir kerametini gözlere gösteren ve Kur'ân'ın altın bir anahtarı olan kalem-i Hüsrevî, değil yalnız bizleri, belki ruhânîleri ve melekleri de sevindiriyorlar.
Hususan benim gibi bir biçarenin kıymetinden bin derece ziyade ehemmiyet vermekle, bir batmanı kaldırmayan zayıf omuzuna binler batman ağırlığı yüklense, altında ezilir.

Sh:(K:10)
"Bir saat tefekkür, bir sene ibadet-i nâfile hükmünde..."2 Bir misali, Nurun Hizb-i Ekberidir diye müşahede ettim ve kanaat getirdim.HAŞİYE

Âyetü'l-Kübrâ'nın üçüncü menzilinin başında, Ahmed-i Fârûkî Risale-i Nur hakkında demiş ki: "Mütekellimînden biri gelecek, bütün hakaik-i imaniyeyi kemâl-i vuzuh ile beyan ve ispat edecek." Zaman ispat etti ki, o adam, adam değil, belki Risale-i Nur'dur. Ehl-i keşif, Risale-i Nur'u ehemmiyetsiz olan tercümanı suretinde keşiflerinde müşahede etmişler, "bir adam" demişler.



Sh:(K:19-20)…………………………………………………………..
Aynen bu cevaptan yirmi sene sonra, yine gecede, "Bîtaraf kalıp, giden mülkünü geri almakla beraber, Mısır ve Hind'i de kurtararak, bizimle ittihada getirmek, siyaset-i âlemce en büyük muzafferiyet kazanmak varken, şüpheli, dağdağalı, faydasız bir düşmana (İngiliz) taraftarlık göstermekle muzaaf bir surette ve zararlı bir yolu tercih etmek, böyle zeki, belki dâhi insanların nazarında saklı kalmasının hikmeti nedir?" diye sual benden oldu.
Gelen cevap, manevî cânipten geldi. Bana denildi ki: "Sen, yirmi sene evvel mânevî suale verdiğin cevap, senin bu sualine aynı cevaptır. Yani, eğer galip tarafı iltizam edilseydi, yine mimsiz medeniyet namına galibâne mümanaat görmeyecek bir tarzda, bu rejimi âlem-i İslâma, mevki-i mübarekeye teşmil ve tatbik edilecekti. Üç yüz elli milyon İslâmın selâmeti için bu zahir yanlışı görmediler, kör gibi hareket ettiler."
Sh:(K:37)
Emin'le Feyzi'nin sordukları bir suale Üstaddan aldıkları cevap
Sual: Bize verdiğiniz cevapta diyorsunuz: Siyasî geniş daireleri merakla takip eden, küçük daireler içindeki vazifelerinde zarar eder. Bunun izahını istiyoruz.
Elcevap: Üstadımız diyor ki:
Sh:(K:39)
Ahmed Nazif'in bir fıkrasıdır.
Kıymetli Üstadım,
Yüksek şahsiyetinizin aczi ve fakrı içinde inâyet-i Rabbaniye ve rahmet-i İlâhiyeyle Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyânın i'câzlarını güneşin parlak ve keskin şuaları gibi kalblerimize nüfuz ettiren ve hakaik-i diniye ve imaniyenin, dalâlete yüz tutan zayıf ve âciz mü'minlerin halâsı ve selâmeti ve hidayete çıkarılmasına hâdim ve kudsî Risale-i Nur'un, elbette bir hâdi ve bu zamanın muhtaç bulunduğu bir sahib-i zuhur namını taşıyacağı şüphesizdir. Binaenaleyh, hem Kur'ân'ın tercümanı ve dellâlı ve hem de bu Risale-i Nur'un müellif ve hâdim-i yegânesi bulunmanız, hem de âciz ve fakir bir nefer iken mânevî hizmetinizle müşiriyet derece-i âliyesine terfi ve tefeyyüze istihkak kesb etmiş bulunmanızdadır ki, Alîm-i Mutlak, Hakîm-i Mutlak, Kadir-i Mutlak olan Zülcelâl Hazretleri, bu kudsî vazife-i âliyeyi, kıymetsiz gördüğünüz, çok kıymetli ve faziletli ve feyizli ve âlî derecelerde yüksek bir dellâla tevdi ve nasip ve bilhassa memur etmiştir
Burada bir kısmını aldığımız mektubun sahife 39 dan başlayıp 65 sahifeye kadar bazı az yerlerini almış çok yerlerini çıkarmış.
Sh:(K:81)
Eğer o galip hükûmet netice-i harbi kazansa, bu işârî mânâ dahi bir mânâ-yı sarih derecesine çıkar. Eğer tam kazanmasa da, yine muvafık bir mânâ-yı işârîdir.
Birinci cihet: Din-i İsevînin hakikîsini esas tutan İsevî ruhanîlerin cemaati ve onlara karşı dinsizliği tervice başlayan cemaat tecessüm etseler, bir minare yüksekliğinde bir insanın yanında, bir çocuk kadar da olamaz.
İkinci cihet: Resmî ilânıyla, "Allah'a istinad edip dinsizliği kaldıracağım, İslâmiyeti ve İslâmları himaye edeceğim" diyen bir hükûmet yüz milyon küsur iken, dört yüz milyona yakın nüfusa hükmeden bir diğer devlete ve dört yüz milyon nüfusa yakın ve onun müttefiki olan Çin'e ve Amerika'ya ve onlar ise zahîr ve müttefik oldukları olan bolşeviklere galibâne,
öldürücü darbe vuran o hükûmetteki muharip cemaatin şahs-ı mânevîsiyle, mücadele ettiği dinsizlerin ve taraftarların şahs-ı mânevîleri tecessüm etse, yine minare boyunda bir insana nispeten küçük bir insanın nispeti gibi olur.
Bir rivayette, "Deccal dünyayı zapteder" mânâsı, "ekseriyet-i mutlaka ona taraftar olur" demektir. Şimdi de öyle oldu.
Üçüncü cihet: Eğer, küre-i arzın dört kıt'aları içindeHAŞİYE en küçüğü olan Avrupa'nın ve bu kıt'anın da dörtte biri olmayan bir hükûmetin memleketi, ekser Asya, Afrika, Amerika, Avustralya'ya karşı galibâne harp edecek, Hazret-i İsa'nın vekâletini dâvâ eden bir devletle beraber dine istinat edip çok müstebidâne olan dinsizlik cereyanlarına karşı semavî paraşütlerle muharebe ve mücadele eden o hükûmetle, ötekilerin şahs-ı mânevîleri insan suretine girse, ceridelerin eskiden beri yaptıkları gibi, devletlerin kuvvetlerini ve hükûmetlerin derecelerini göstermek nev'inden o mânevî şahıslar dahi rû-yi zemin ceridesinde, bu asır sayfasında birer insan suretinde tersim ve tasvirleri gibi temessül etseler, aynen ve tam tamına hadis-i şerifin mucizâne ihbar-ı gaybi nev'inden beyan ettiği hadise-i âhirzamanın müteaddit mânâlarından bir mânâsı çıkıyor.
Hattâ, şahs-ı İsâ'nın (a.s.) semâvattan nüzulü işaretiyle bir mânâ-yı işârîsi olarak Hazret-i İsâ'yı (a.s.) temsil ederek ve namına hareket eden bir taife dahi, şimdiye kadar işitilmemiş ve görülmemiş bir tarzda tayyarelerle, paraşütlerle semadan bir belâ-yı semavî gibi nüzûl ettiriyor, düşmanların arkasına indiriyor. Hazret-i İsâ'nın nüzulünün maddeten bir misalini gösteriyor.
Sh:(K:90)
Hem üç mesele var: biri hayat, biri şeriat, biri imandır. Hakikat noktasında en mühimmi ve en âzamı, iman meselesidir.
Fakat, şimdiki umumun nazarında ve hal-i âlem ilcaatında en mühim mesele hayat ve şeriat göründüğünden, o zat şimdi olsa da, üç meseleyi birden umum rû-yi zeminde vaziyetlerini değiştirmek, nev-i beşerdeki câri olan âdetullaha muvafık gelmediğinden, herhalde en âzam meseleyi esas yapıp, öteki meseleleri esas yapmayacak; tâ ki iman hizmeti safvetini umumun nazarında bozmasın ve avamın çabuk iğfal olunabilen akıllarında, o hizmet başka maksatlara âlet olmadığı tahakkuk etsin.
Hem, yirmi senedenberi tahribkârâne eşedd-i zulüm altında o derece ahlâk bozulmuş ve metanet ve sadakat kaybolmuş ki, ondan, belki de yirmiden birisine itimat edilmez. Bu acip hâlâta karşı çok fevkalâde sebat ve metanet ve sadakat ve hamiyet-i İslâmiye lâzımdır; yoksa akîm kalır, zarar verir.
Sh:(K:265)
HAŞİYE Âtıf'a muâraza eden ve hücum eden tarikatçı müftü ve taassuplu vâiz ve hoca ve ehl-i tarikat, ehemmiyetli ehl-i ilim ve tarikat, bu muarazada, en son perdesini rejim hesabına ve tarafgirliğine ve himayesine dayanıp, Âtıf'ın müdafaa ettiği sünnet-i seniye mesleğine taarruz suretine girdiğini; ve Risale-i Nur'a muâraza eden, bilerek veya bilmeyerek zındıkaya yardım ettiğine bir delil, bu defa adliyece benden sordular ki:
"Kürt Âtıf rejim aleyhine çalışıyor. Demek onun muârızları rejime dayandılar."
Ben de dedim: Rejimi reddetmek ne vazifemizdir, ne de kuvvetimiz var. Ve ne de düşünüyoruz ve ne de Risale-i Nur izin veriyor. Fakat biz kabul etmiyoruz, amel etmiyoruz, istemiyoruz. Red başka, kabul etmemek başkadır, amel etmemek daha başkadır. Hazret-i Ömer'in (r.a.) taht-ı hükmünde, kanun-u adalet-i şer'iyesini reddetmeyen ve ilişmeyen Yahudilere, Nasârâya ilişmiyordular. Demek, kabul etmemek, tasdik etmemek, idarece bir cünha, bir suç teşkil etmiyor ki, o çeşit muhalifler ve münkirler, en kuvvetli padişahların idaresi ve siyaseti altında bulunmuşlar.
İşte, bu nokta-i nazardan, Risale-i Nur'un şakirtlerinden en müthiş bir muhalif, rejim müessesesini tel'in de etse, bilfiil idareye ilişmese, onun mefkûresine kanunen ilişilmez. Hürriyet-i vicdan ve hürriyet-i fikir, onları tebrie eder.
 

Sade ve Sadece

Active member
Bir zamanlar şeytani komiteler istibdad ve evham verme gibi zorbalıkla yapamadığı icraatlarını bu zamanda eksiltme ve arttırma yolu ile yapmaya çalışmakta yani bir nevi ondaki belagati ve cazibeyi kırarak insanları o çekim alanına girmelerini engellemek. Nur Müellifi Ustad r.a. bela ve musibet meselesinde " Zamana göre hükmeder" sözü şeytani komitelerin çalışmalarınında zamana göre farklı şekil ve kalıb ve uslub ve tarzla devam ettiğini çok iyi anlayabiliriz. Onun için ehli vicdan kardeşlerimizin bunlara ve bu gibilerinin iyi niyetli olmalarına veya farklı kemalatlarına aldırmamaları Risale-i Nurun aslını muhafaza eden kaynaklardan okumaları ehemmiyetli bir meseledir..

Çünkü mikroskop camına gözlük camı takılamayacağı gibi Risale-i Nurun hakikat dürbününe de buzlu camlar takılamaz. Takılsa ve bakılsa ne kadar akıl ve hikmet dışı bir iş yapacağı katidir..
 

yozgati

Well-known member
Bir zamanlar şeytani komiteler istibdad ve evham verme gibi zorbalıkla yapamadığı icraatlarını bu zamanda eksiltme ve arttırma yolu ile yapmaya çalışmakta yani bir nevi ondaki belagati ve cazibeyi kırarak insanları o çekim alanına girmelerini engellemek. Nur Müellifi Ustad r.a. bela ve musibet meselesinde " Zamana göre hükmeder" sözü şeytani komitelerin çalışmalarınında zamana göre farklı şekil ve kalıb ve uslub ve tarzla devam ettiğini çok iyi anlayabiliriz. Onun için ehli vicdan kardeşlerimizin bunlara ve bu gibilerinin iyi niyetli olmalarına veya farklı kemalatlarına aldırmamaları Risale-i Nurun aslını muhafaza eden kaynaklardan okumaları ehemmiyetli bir meseledir..

Çünkü mikroskop camına gözlük camı takılamayacağı gibi Risale-i Nurun hakikat dürbününe de buzlu camlar takılamaz. Takılsa ve bakılsa ne kadar akıl ve hikmet dışı bir iş yapacağı katidir..

Orijinalliğini bozmak teranesi maalesef tezahürü ile aks-ül amel olmaktadır. Şimdi müfrit birisi çıkarsa onada derim:
- Risalelerin orijinali Osmanlıca
derim: Doğru Kardeş Aslı Osmanlıca Hemde İftiharla Osmanlıcadır diye ilan ederim. Ama Osmanlıcadan Latin harflerine bizzat üstad çeviriyor bunu da unutma.
 
Üst