Yüreği Sevgi Dolu Bir Davetciden hatıralar

hulusi

Well-known member
ABDULLAH FARUKİ el-MÜCEDDİDİ

(Rahmetullâhi Aleyh)



Kış idi, hepimiz sobalı bir odada hocamızın önünde ilmî sohbetini dinlerken bir ara durup; "Kardeşlerim şu sobayı görüyor musunuz? İşte bu sobayı bir Allah dostuna, âlim bir insana benzetirsek, kim ki sobaya yakın olursa ondan o kadar istifade eder, kim ki uzak kalır istifâdesi de o kadar azdır. Kardeşlerim siz siz olun Allah'ın emirlerine ve O'nun Habîbine yakınlığınızda aynı kışın dışarıda kar yağar da evde herkes sobanın yanına üşüşürse, işte böyle olsun. O sobanın yanından ayrılmayın, kopmayın. Kopan ki ya hasta olur tekrar hatâya düşmez geri döner, ya da artık hiç sıcaklık istemeyecek kadar katılaşır ve kurur.
 

hulusi

Well-known member
Bir seyahat sonrası misafir olduğum bir abimizin evinde akşam yemeği sonrası namaz için hazırlık yapıyorduk.
Hocaefendi ise abdest tazelemek istedi. Sonra abdest almak için kalkıp lavaboya geldi, içeri girdi. Ben de kapının önünde havlusunu hazırlamış bekliyordum ki, bir süre sonra mübarek elinde ufak bir süpürge ile çıktı. Lavabonun altını, içini temizler hâlde idi.
Ben de; "Efendim biz yapalım" deyip havluyu uzattım.
Kendisi "Evladım hizmet herkesin işidir, bunda çekinecek bir durum yoktur. Hepimiz bulunduğumuz, kullandığımız yerleri temiz tutmalıyız, temizlik îmandandır; temiz olmak için kişi mücadele ve hizmet etmelidir. Hem Peygamber Efendimiz'in sünnetidir. O bile mescidi kendi süpürmüş sahabesinin ön ünde... Evladım biz o mübareğin yanında kim oluyoruz da kendimize hizmet ettirelim de biz hizmet etmeyelim" dedi.
Sonra süpürdü ve temizlik sonrası abdest aldı ve namaza durduk.
 

hulusi

Well-known member
"İnsanlara çalıştığı kadar vardır"

Bir Ramazan günü bir kardeşimizin davetiyle iftar etmek için Hocaefendi'yle gittik ve bize gösterilen yere oturduk. Ben biraz daha arka kısımdaydım ama hep gözümün önünde Hocaefendi'yi alıyordum. İftar saati geldi, iftarımızı yaptık. Sonra program gereği o beldenin hocalarından birisi konuşma yaptı. Konuşma yapan hocamız tevekkül konusunda söz söylerken; "Kardeşlerim biz kulların tevekkülü aynen kuşların tevekkülü gibi olsaydı, o zaman Allah rızkımızı ayağımıza getirirdi." Sonra bu konu ile ilgili olarak hadîs-i şerîfi de ekledi: "Cenâb-ı Hakk'a hakkıyla tevekkül etseydiniz, kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırırdı" diyerek sohbetini bitirdi. Sonra Hocaefendi (rh.a) konuşma yapmak üzere kürsüye çıktı. En hassas olduğu ve bu uğurda 35 yılını verdiği, her şeye affının bulunduğu yalnız, Cenâb-ı Hakk'ın emirleri ve Resûlullah Efendimiz (s.a.v)'in sünnet ve hadîslerinin yanlış aktarılmasına ve yorumlanmasına tahammülü olmayan Efendim, önce Allah'a hamd sonra sâlat ü selam ile başlayan konuşmasında şunları söyledi:

"Kardeşlerim elbette ki tevekkülümüz kuşlar gibi olmalıdır. Yalnız şu unutulmamalıdır ki; Allah vesîlesiz bir şey halk etmez, her şey bir vesîleye dayanır. Ama bu Rabbimizin birden halk edemeyeceğini göstermez. Çünkü; O "Ol" deyince her şey olur. O Hâlık'tır. O'nun her şeye gücü yeter. Evet, ama Allah Teâlâ'nın ahkâmı, kanunu budur, vesîle iledir.

Biz kullar kuşların tevekkülünü alıyoruz, iyi de onlar yuvada oturmuyorlar ki, geziyor, dolaşıyor, daldan dala, yurttan yurda göçüyor, öyle rızkını temin ediyor. Buradaki incelik şudur kardeşlerim: Biz kullar ancak vesîlelere sarıldığımız zaman rızkımız bize nasip olacaktır. Yani rızkın gelmesi için çalışacağız, alın teri dökeceğiz, araştıracağız, gezeceğiz. Bu rızkın temini için gereklidir. Eğer beklemekle olsaydı o zaman çalışmamızın bir anlamı olmazdı. Oturalım caddeye ya da evimize; el açalım 'Ya Rabbi rızkımı gönder' diye bekleyelim. Böyle yapmak acizliktir, tembelliktir. Bunun İslâm'da yeri yoktur. Eğer öyle olsaydı Efendimiz (s.a.v) de ticaretle niçin uğraşmış, "Rızkın onda dokuzu ticarettedir" diye buyurmuştur. O ki âlemlere rahmet diye gönderilen elçi ve Rabbimizin Habîbi, eğer öyle olsaydı o zaman Efendimiz (s.a.v) o sıcakta ticaretle uğraşmaz, Rabbine el açar ve beklerdi, çalışmazdı. Kardeşlerim her ne ile karşılarsanız karşılaşın, biz Müslümanların örnek alacağı şahsiyet Hz. Resûlullah (s.a.v)'dir. O nasıl davranmış ve hareket etmişse biz de onun gibi yapmalı ve gayret göstermeliyiz. Rabbimiz bir âyet-i kerîmede; "İnsanlara çalıştığı kadar vardır" (Necm Sûresi) buyurmuştur.

O zaman biz ümmete düşen çalışmak, yorulmak, araştırmaktır. Allah cümlemizin yardımcısı olsun."
 

hulusi

Well-known member
"Din güzel ahlâktır"
Arabayla seyahat ederken hep tesbîhatla, Rabbini anmakla vakit geçiren Hocaefendi (rh.a), birden kötü kokulu ve manzarasının da bir o kadar kötü olduğu bir yerden geçerken (hepimizin yüzünün buruştuğu ve burnunu tuttuğu hâlde) "Şu manzaraya iyi bakın" dedi. Belli bir zaman sonra öyle bir yerden geçiyorduk ki Hocaefendi arabayı durdurdu. Burası cennetten bir yer gibiydi, yeşillik, su gürül gürül akıyordu. Abdestlerimizi tazeledik, namaz kıldık bu güzel yerde. Namazı müteakip Efendim; "Kardeşlerim bu yaşadığımız iki durumu şöyle açıklayabiliriz. İlkin karşılaştığımız o manzara ahlâkı kötü olan, cimri, giyinişi dağınık, zalim ve hırçın bir insana benzer ki, kimse onunla konuşmak istemez, yanında durmak, onunla kalmak bile istemez. Ama, sonraki uğradığımız bu cennet misâli yer de; güzel ahlâk ve edeb sahibi, tevazulu, yumuşak huylu, güzel kokulu, hoş sohbetli insana benzer ki onun yanından hiç kalkıp gitmek istemezsin, ayrılmak istemezsin, o sana daimâ huzur verir. Bu yüzden kardeşlerim güzel ahlâk sahibi, tevazulu, yumuşak huylu, anlayışlı olmaya gayret gösterelim. Zaten dinimizin gereğidir bu, güzel ahlâklı olmak, Peygamberimiz hadîs-i şerifte; "Din güzel ahlâktır" buyurarak, güzel ahlâkın gerekliliğine ve ehemmiyetine değinmiştir.


Rabbim şefaatlerinden mahrum etmesin..Nice yiğitleri ağırladı bu fani dünya...
 

hulusi

Well-known member
Abdullah Faruki el Mücedidi (k.s) Hz.leri Bugün Anıldı


Varisi Nebi;
Abdullah Faruki el Mücedidi (k.s) Hz.lerinin Vefatının 9. Yılında,11 Aralık 2008 Perşembe Saat: 12:00(bugün) Afitab Kültür Merkezinde Rahmetle anıldı.



VEFATI
Tebliğ konusunda sınır tanımazdı. Yapılması gerektiği ân, kim olursa olsun ve nerede olursa olsun bu görevini yerine getirir, bu konuda kınayanların kınasından yılmazdı. Gerek İslâm dînini yanlış anlayan ve anlatan ilim kılıklı kimselere, gerekse İslâmî bakımdan yanlışlarını gördüğü siyâsîlere açık bir şekilde tavrını koyar ve onları uyarırdı. O, bu hâliyle; Yıldırım Bâyezît'e ; "Yaptırdığın câmî güzel olmuş, fakat dört köşesinde birer meyhane eksik! " diyerek pâdîşahın içki içtiğini ve bu haramdan vazgeçmesini hatırlatan emir Sultan (k.s) ve emsâli sûfîlerle aynı tavra sâhipti.

Özellikle Resûlullah (s.a.v) konusunda abuk-sabuk konuşan ve kısır ilimleriyle bu alandaki inceliklere bir türlü vâkıf olmayan hocalara karşı sert davranır ve onları sözleriyle uyarırdı. Özlenen Fark dergisinin arka kapağında her ay yer alan "Edep yâ Hû" başlıkla hikmetlerinden bu konudaki uyarılarına sıkça rastlanmaktadır. Nitekim, vefâtından hemen önceki dakîkalarda bir televizyon kanalındaki tefsir programına telefonla katılmış ve Resûl-i Ekrem Efendimizin hakkında yalan-yanlış görüşler serdedenlere karşı Duhâ Sûresinin ledünnî tefsîrini yaparak onları bu konuda aydınlatmaya çalışmıştı.


Abdullah Fârûkî el-Müceddidî Hocaefendi 11 Aralık 1999 tarihinde Cumartesiyi Pazara bağlayan gece vefât etmiştir.

Bir müddettir ayaklarındaki romatizma sebebiyle yürümekte zorluk çeken Hoca efendi, insanüstü bir gayretle acılarına aldırmıyor ve çalışmalarını, yolculuklarını bütün canlılığıyla sürdürüyordu. Daha önce bir kalp ameliyatı da geçirmiş olan Hocaefendi,yukarıda söz ettiğimiz televizyon programına telefonla katılıp Resûlullah (s.a.v)'e hem de kendisine yapılan seviyesizce sataşmalara daha fazla dayanamayarak bir kalp krizi geçirmiş,hastaneye kaldırılmışsa da kurtarılmayarak Yüce Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur.

Allah gani gani rahmet eylesin ve bizleri şefâatlerine nail eylesin. Bizlere de, bıraktığı ilim mîrâsını iyi değerlendirmeyi ve onu kabrinde rahat ettirecek şekilde sürdürmeyi nasîb eylesin.(Âmin)
 
Üst