Elmayı şükürle yiyen insan ilân eder ve der ki

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
54574.jpg

Bismillahirrahmanirrahim


Şükrün envâı var. O nevilerin en câmii ve fihriste-i umumiyesi, namazdır.
Hem şükür içinde sâfi bir İmân var; hâlis bir tevhid bulunur. Çünkü, bir elmayı yiyen ve "Elhamdülillâh" diyen adam, o şükürle ilân eder ki:

"O elma doğrudan doğruya dest-i kudretin yadigârı ve doğrudan doğruya hazine-i rahmetin hediyesidir" demesiyle ve itikad etmesiyle, herşeyi, cüz'î olsun küllî olsun, Onun dest-i kudretine teslim ediyor. Ve herşeyde rahmetin cilvesini bilir. Hakikî bir imanı ve hâlis bir tevhidi, şükürle beyan ediyor.
İnsan-ı gafil, küfran-ı nimetle ne derece hasârete düştüğünü, çok cihetlerden yalnız bir veçhini söyleyeceğiz. Şöyle ki:

Lezzetli bir nimeti insan yese, eğer şükretse, o yediği nimet, o şükür vasıtasıyla bir nur olur, uhrevî bir meyve-i Cennet olur. Verdiği lezzetle, Cenâb-ı Hakkın iltifat-ı rahmetinin eseri olduğunu düşünmekle, büyük ve daimî bir lezzet ve zevk veriyor.
Bu gibi mânevî lübleri ve hülâsaları ve mânevî maddeleri ulvî makamlara gönderip, maddî ve tüflî (posa) ve kışrî, yani vazifesini bitiren ve lüzumsuz kalan maddeleri fuzulât olup aslına, yani anâsıra inkılâp etmeye gidiyor.

Eğer şükretmezse, o muvakkat lezzet, zeval ile bir elem ve teessüf bırakır ve kendisi dahi kazurat olur. Elmas mahiyetindeki nimet, kömüre kalb olur. Şükürle, zâil rızıklar, daimî lezzetler, bâki meyveler verir. Şükürsüz nimet, en güzel bir suretten, çirkin bir surete döner. Çünkü, o gafile göre rızkın âkıbeti, muvakkat bir lezzetten sonra fuzulâttır. (Mektubat. s, 350)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
ENVÂ : Çeşitler, türler, cinsler, nevîler.
NEVÎ : Çeşit ile alâkalı; cinse ait.
CÂMİİYYET : Kapsayıcılık.
FİHRİSTE-İ UMÛMİYE : Genel fihriste.
HÂLİS : Hilesiz, katıksız, saf, duru; her işi sırf Allah rızâsı için olan.
DEST-İ KUDRET : Kudret eli.
HAZÎNE-İ RAHMET : Rahmet hazînesi.
CÜZ`Î : Azdan olan, parçaya âit olan, pek az, kıymetsiz.
KÜLLÎ : Bütüne mensup parçalardan ve fertlerden meydana gelen, umumî, bütün.
İNSAN-I GAFİL : Unutan, dikkatsiz insan.
KÜFRÂN-I NÎMET : Cenâb-ı Hakkın ihsan ettiği nîmetleri bilmeme ve hürmetsizlik etme, nankörlük.
HASÂRET : Zarar etme, ziyan, kayıp.
İLTİFÂTÂT-I RAHMET : Allah`ın rahmetinin lütuf ve iyilikleri.
LÜB : Öz.
HULÂSA : Birşeyin, bir bâhsin özü; kısaca esâsı.
KIŞRÎ : Kabuk.
FUZULAT : Ziyade olup işe yaramayan şeyler. Fazlalıklar.
ANÂSIR : Unsurlar, elemanlar, öğeler.
MUVAKKAT : Geçici; kısa bir zaman, vakitli, fâni.
ZEVAL : Zâil olma, sona erme. * Gitmek. Yerinden ayrılıp gitmek.
TEESSÜF : Üzülme, beğenmeme ve râzı olmadığını ifâde etme, eseflenme.
KAZURÂT : Pislikler, artık maddeler.
ZÂİL (E) : Gelip geçici, yok olup giden
FUZULAT : Ziyade olup işe yaramayan şeyler. Fazlalıklar.
 

Sergerdan

Well-known member
"Ve keza, dünyadaki lezzet ve nimetlere iki cihetle bakılır:
Bir cihette, o nimetlerin bir Mün'im tarafından verildiği düşünülür. Ve nazar, o lezzetten in'am edene döner, Onu düşünür. Mün'imi düşünmek lezzeti, nimeti düşünmekten daha lezizdir.
İkinci cihet, nimeti görür görmez nazarını ona hasrederek, o nimeti ganimet telâkki ederek minnetsiz yer.
Halbuki, birinci cihette lezzet, zevalle zâil olsa bile ruhu bâkidir. Çünkü Mün'imi düşünür. Mün'im ise merhametlidir. "Daima bu nimetleri bana verir" diye ümitvâr olur.
İkinci cihette, nimetin zevali ölüm değildir ki, ruhu kalsın. Ruhu da söner, ancak dumanı kalır. Musibetlerin ise, zevâlinden sonra dumanları söner, nurları kalır. Lezzetlerin zevâlinden sonra kalan dumanları, günahlarıdır."


Burada işlenen konu niyettir. Eşya ve hadiselere farklı bakışımız, bizleri farklı sonuçlara götürür. Dünyadaki nimet ve lezzetlere nasıl ve ne şekilde bakılır ve bu bakış açılarının neticeleri nelerdir?

Allah hesabına nimetlere bakılınca; gerçek yokluk yoktur. suri ve muvakkat bir yokluk vardır. Zira varlığın kaynağı Allahtır. O varsa her şey vardır.

ikinci cihette bakılınca, nimet ölmüyor, belki tamamen yok oluyor. geride, yokluğun verdiği elem ve kederler kalıyor. Zira zeval-i lezzet, elemdir.

Münimi kabul etmediği için, onu düşünmenin lezzetinden de mahrum kalıyor.

Musibetlere Allah hesabına bakılırsa, elemi, bir zaman sonra gider. yerine lezzeti kalır. Zira zeval-i elem, lezzettir..
 
Üst