يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا اجْتَنِبُوا كَثيرًا مِنَ الظَّنِّ اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللّهَ اِنَّ اللّهَ تَوَّابٌ رَحيمٌ
Hucurat / 12. Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.
وَمَا يَتَّبِعُ اَكْثَرُهُمْ اِلَّا ظَنًّا اِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنى مِنَ الْحَقِّ شَيًْا اِنَّ اللّهَ عَليمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ
Yunus / 36. Onların çoğu zandan başka bir şeye uymaz. Şüphesiz zan, haktan (ilimden) hiçbir şeyin yerini tutmaz. Allah onların yapmakta olduklarını pek iyi bilendir.
وَمَا لَهُمْ بِه مِنْ عِلْمٍ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنى مِنَ الْحَقِّ شَيًْا
Necm / 28. Halbuki onların bu hususta hiç bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise hiç şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez.
سَيَقُولُ الَّذينَ اَشْرَكُوا لَوْ شَاءَ اللّهُ مَا اَشْرَكْنَا وَلَا ابَاؤُنَا وَلَا حَرَّمْنَا مِنْ شَىْءٍ كَذلِكَ كَذَّبَ الَّذينَ مِنْ قَبْلِهِمْ حَتّى ذَاقُوا بَاْسَنَا قُلْ هَلْ عِنْدَكُمْ مِنْ عِلْمٍ فَتُخْرِجُوهُ لَناَ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ اَنْتُمْ اِلَّا تَخْرُصُونَ
En’am / 148. Putperestler diyecekler ki: "Allah dileseydi ne biz ortak koşardık ne de atalarımız. Hiçbir şeyi de haram kılmazdık." Onlardan öncekiler de aynı şekilde (peygamberleri) yalanladılar ve sonunda azabımızı tattılar. De ki: Yanınızda bize açıklayacağınız bir bilgi var mı? Siz zandan başka bir şeye uymuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz.
HADİS…
* Ebû Hüreyre radiya'llahu anh'den rivâyete göre, Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Ashab'ım, zandan (sebepsiz ithamdan) çekininiz! Çünkü sanıkla ithâm sözlerin yalanı çok olanıdır. Biribirinizin eksikliğini görmeğe ve işitmeye çalışmayınız, husûsî ve mahrem hayâtınızı da araştırmayınız!
Bir de almayacağınız bir malı alıcıyı zarara sokmak için arttırmayınız, biribirinize hased de etmeyiniz! Buğuz (düşmanlık) da etmeyiniz! Biribirinize arkanızı çevirip küsmeyiniz de. Ey Allah'ın kulları, biribirinize kardeş (mesâbesinde) olunuz! (Biribirinizi seviniz!)
* Ebû Bekre (Nufey' İbn-i Hâris) radiya'llahu anh'den rivâyet olunduğuna göre şöyle demiştir:
(Bir kere) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in huzûrunda bir kişi öbür kimseyi senâ etmişti. Bunun üzerine Resûlullah tekrarlayarak:
- Tuhaf şey? Sen (böyle övmekle) arkadaşının boynunu vurdun, yazıklar olsun sana! Sen arkadaşının boynunu vurdun, buyurdu. Sonra da:
- Sizden her kim (din) kardeşini her halde medhetmek mevkiinde bulunursa:
- Fülân kişiyi (görünüşe göre iyi) sanırım. Onun muhâsibi Allah'dır. Ben, Allah'a karşı kimseyi (siyretiyle) tezkiye edemem. Onu şöyle şöyle kimse zan ederim, desin!. bunu da (hakîkaten) o kimseyi bu sûretde zan ediyorsa, öyle söylesin! buyurdu.
Bir de almayacağınız bir malı alıcıyı zarara sokmak için arttırmayınız, biribirinize hased de etmeyiniz! Buğuz (düşmanlık) da etmeyiniz! Biribirinize arkanızı çevirip küsmeyiniz de. Ey Allah'ın kulları, biribirinize kardeş (mesâbesinde) olunuz! (Biribirinizi seviniz!)
* Ebû Bekre (Nufey' İbn-i Hâris) radiya'llahu anh'den rivâyet olunduğuna göre şöyle demiştir:
(Bir kere) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in huzûrunda bir kişi öbür kimseyi senâ etmişti. Bunun üzerine Resûlullah tekrarlayarak:
- Tuhaf şey? Sen (böyle övmekle) arkadaşının boynunu vurdun, yazıklar olsun sana! Sen arkadaşının boynunu vurdun, buyurdu. Sonra da:
- Sizden her kim (din) kardeşini her halde medhetmek mevkiinde bulunursa:
- Fülân kişiyi (görünüşe göre iyi) sanırım. Onun muhâsibi Allah'dır. Ben, Allah'a karşı kimseyi (siyretiyle) tezkiye edemem. Onu şöyle şöyle kimse zan ederim, desin!. bunu da (hakîkaten) o kimseyi bu sûretde zan ediyorsa, öyle söylesin! buyurdu.
TEFSİR…
يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا اجْتَنِبُوا كَثيرًا مِنَ الظَّنِّ اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللّهَ اِنَّ اللّهَ تَوَّابٌ رَحيمٌ
Hucurat / 12. Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.
Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan kaçının, uzak bulunun; beslemekten, yahut onunla amel etmekten sakının. Çünkü zannın bazısı ağır günahtır.
İSM, sonunda üzerine ceza gerektiren günahtır. Çünkü zan, ihtimal üzere bir hüküm olduğundan bir kısmı hakka hiç isabet etmez, etmeyince de başkasının hakkına ait hususta o şekilde aleyhine hüküm bühtan ve iftirâ ve bundan dolayı bir vebal olur. Özellikle zannın kaynağı yalnız nefsi işler olduğu zaman hata daha büyük olur. Zannın bazısı günah ve vebal olunca da böyle bir vebal ve zarara düşmemek için tedbirli davranmak ve hangi çeşit zandan olduğunu düşünebilmek üzere onun bir çoğundan sakınmak gerekir. Yasaklanan çirkinliklerden bir çoğu da böyle zanlardan ortaya çıkar. Gerçi zannın hepsi günah ve vebal değildir. Allah'a ve müminlere güzel zan gibi vacip olan zan da vardır. Nitekim Nur Sûresi'nde: "Erkek ve kadın müminlerin bu iftirayı işittiklerinde kendi vicdanları ile iyi zanda bulunup da..." (Nur, 12) buyurulmuş ve Kudsi Hadis'te "Ben kulumun bana zannı yanındayımdır." diye rivayet olunmuştur.<D> Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurmuştur ki: "Her biriniz ancak Allah'a iyi zanda bulunarak ölsün." ve: "İyi ve güzel zan imandandır." buyurulmuştur.
Uygulamada kati olmayan hususlarda zannı delil ile amelin vacip olduğu yerler de vardır. Sonra geçime ait hususlarda olduğu gibi mübah olan zanlar da vardır. Lâkin zannın bir kısmı da haramdır. Yakîn vacip olan ilâhî hususlarda ve peygamberlik konusunda zan haram olduğu gibi Allah'a ve iyi kimselere karşı kötü zan da haramdır. Peygamber (s.a.v.) buyurmuştur ki: "Allah Teâlâ müslümandan kanını ve ırzını ve kendisine kötü zanda bulunulmasını haram kılmıştır."
İşte bu âyet de bu mânâda indirilmiştir. Ve hepsinin değil, bazı zannın günah olduğu açıkça ortaya konulmuştur. Burada mârife olarak denilmeyip de nekre olarak belirsiz şekilde buyurulmasının nüktesinde de Keşşâf gibi belagat ehli olan tefsirciler diyorlar ki: Bunun nekire gelmesi "bazılık" mânâsını ifade etmek ve zanların içinde meydana çıkarma ve belirleme olmaksızın genellikle sakınılması vacip olanlar bulunduğunu işaret etmek içindir ki, herkes hak ve batılı açık belirtileriyle seçmeden ve iyi araştırmadan ve düşünmeden zanna cür'et etmesin. Allah'tan korksun. Eğer nekre değil mârife getirilseydi zandan sakınma emri az bir zanna değil, çok olan zanna ait imiş ve sakınılması gereken zann çoklukla sıfatlanmış olan zann olup az olan zanna ruhsat varmış gibi kabul olunabilirdi. Sakınılması vacip olan zannı diğerinden ayıracak olan ayırıcı özelliğe gelince: Açıkta bir sebebi ve doğru bir işareti bulunmayan zan haramdır, kaçınmak gerekir. Bundan dolayı bilinmeyen bir adama iyi zan vacip olmasa bile kötü zan da caiz olmaz. Fakat fısk ve fücur ile tanınan kimselere kötü zan haram olmaz. Bununla beraber: Tecessüs de etmeyin, yani müminlerin eksikliklerini bulacağız, açık delil ve işaretler elde ederek zan ve yakîn meydana getireceğiz diye casus gibi inceden inceye yoklayıp araştırmayın da açık olanı tutun, Allah'ın örttüğünü örtün.
TECESSÜS, cess'ten tefe'uldür. Cess aslında hastalığı sağlığı anlamak için nabız yoklamaktır ki el ile yoklamak ve haber araştırmak mânâlarına gelir. Tecessüs de bundan tekellüftür ki dikkat ve gayretle araştırmak demektir. Nitekim casus da bu maddedendir. Bir Hadis-i Şerif'te şöyle rivayet edilmiştir: "Müslümanların eksiklerini ayıplarını araştırmayın. Zirâ her kim Müslümanların ayıplarını araştırırsa Allah Teâlâ da onun ayıbını takip eder, nihayet onu evinin içinde de olsa rezil ve rüsvay eder."
Rivayet edilir ki: Hz. Ömer (r.a.) Medine'de geceleyin karakol gezerdi, bir gece bir evde şarkı söyleyen bir adamın sesini işitti, duvardan aştı içeri girdi, baktı ki yanında bir kadın, bir de şarap var, ey Allah'ın düşmanı dedi: Sen günah işleyeceksin de Allah seni muhakkak örtecek mi sandın? Adam, sen de acele etme ey müminlerin emiri! dedi: Ben bir günah işledim ise sen üç konuda günah işledin: Allah Teâlâ "Eksikleri araştırmayın." buyurdu, sen gizliliği araştırdın, Allah Teâlâ "Evlere ön kapılarından giriniz." (Bakara, 2/189) buyurdu sen duvardan aştın, Allah Teâlâ "Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi fark ettirip ev halkına selam vermedikçe girmeyin." (Nûr, 24/27) buyurdu. Sen benim üzerime izinsiz girdin. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.), nasıl şimdi sizi affedersem, sizde hayır var mı? Yani sen de beni affeder, tevbe eder misin? dedi, o da evet, dedi, bu şekilde bıraktı, çıktı…
Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan kaçının, uzak bulunun; beslemekten, yahut onunla amel etmekten sakının. Çünkü zannın bazısı ağır günahtır.
İSM, sonunda üzerine ceza gerektiren günahtır. Çünkü zan, ihtimal üzere bir hüküm olduğundan bir kısmı hakka hiç isabet etmez, etmeyince de başkasının hakkına ait hususta o şekilde aleyhine hüküm bühtan ve iftirâ ve bundan dolayı bir vebal olur. Özellikle zannın kaynağı yalnız nefsi işler olduğu zaman hata daha büyük olur. Zannın bazısı günah ve vebal olunca da böyle bir vebal ve zarara düşmemek için tedbirli davranmak ve hangi çeşit zandan olduğunu düşünebilmek üzere onun bir çoğundan sakınmak gerekir. Yasaklanan çirkinliklerden bir çoğu da böyle zanlardan ortaya çıkar. Gerçi zannın hepsi günah ve vebal değildir. Allah'a ve müminlere güzel zan gibi vacip olan zan da vardır. Nitekim Nur Sûresi'nde: "Erkek ve kadın müminlerin bu iftirayı işittiklerinde kendi vicdanları ile iyi zanda bulunup da..." (Nur, 12) buyurulmuş ve Kudsi Hadis'te "Ben kulumun bana zannı yanındayımdır." diye rivayet olunmuştur.<D> Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurmuştur ki: "Her biriniz ancak Allah'a iyi zanda bulunarak ölsün." ve: "İyi ve güzel zan imandandır." buyurulmuştur.
Uygulamada kati olmayan hususlarda zannı delil ile amelin vacip olduğu yerler de vardır. Sonra geçime ait hususlarda olduğu gibi mübah olan zanlar da vardır. Lâkin zannın bir kısmı da haramdır. Yakîn vacip olan ilâhî hususlarda ve peygamberlik konusunda zan haram olduğu gibi Allah'a ve iyi kimselere karşı kötü zan da haramdır. Peygamber (s.a.v.) buyurmuştur ki: "Allah Teâlâ müslümandan kanını ve ırzını ve kendisine kötü zanda bulunulmasını haram kılmıştır."
İşte bu âyet de bu mânâda indirilmiştir. Ve hepsinin değil, bazı zannın günah olduğu açıkça ortaya konulmuştur. Burada mârife olarak denilmeyip de nekre olarak belirsiz şekilde buyurulmasının nüktesinde de Keşşâf gibi belagat ehli olan tefsirciler diyorlar ki: Bunun nekire gelmesi "bazılık" mânâsını ifade etmek ve zanların içinde meydana çıkarma ve belirleme olmaksızın genellikle sakınılması vacip olanlar bulunduğunu işaret etmek içindir ki, herkes hak ve batılı açık belirtileriyle seçmeden ve iyi araştırmadan ve düşünmeden zanna cür'et etmesin. Allah'tan korksun. Eğer nekre değil mârife getirilseydi zandan sakınma emri az bir zanna değil, çok olan zanna ait imiş ve sakınılması gereken zann çoklukla sıfatlanmış olan zann olup az olan zanna ruhsat varmış gibi kabul olunabilirdi. Sakınılması vacip olan zannı diğerinden ayıracak olan ayırıcı özelliğe gelince: Açıkta bir sebebi ve doğru bir işareti bulunmayan zan haramdır, kaçınmak gerekir. Bundan dolayı bilinmeyen bir adama iyi zan vacip olmasa bile kötü zan da caiz olmaz. Fakat fısk ve fücur ile tanınan kimselere kötü zan haram olmaz. Bununla beraber: Tecessüs de etmeyin, yani müminlerin eksikliklerini bulacağız, açık delil ve işaretler elde ederek zan ve yakîn meydana getireceğiz diye casus gibi inceden inceye yoklayıp araştırmayın da açık olanı tutun, Allah'ın örttüğünü örtün.
TECESSÜS, cess'ten tefe'uldür. Cess aslında hastalığı sağlığı anlamak için nabız yoklamaktır ki el ile yoklamak ve haber araştırmak mânâlarına gelir. Tecessüs de bundan tekellüftür ki dikkat ve gayretle araştırmak demektir. Nitekim casus da bu maddedendir. Bir Hadis-i Şerif'te şöyle rivayet edilmiştir: "Müslümanların eksiklerini ayıplarını araştırmayın. Zirâ her kim Müslümanların ayıplarını araştırırsa Allah Teâlâ da onun ayıbını takip eder, nihayet onu evinin içinde de olsa rezil ve rüsvay eder."
Rivayet edilir ki: Hz. Ömer (r.a.) Medine'de geceleyin karakol gezerdi, bir gece bir evde şarkı söyleyen bir adamın sesini işitti, duvardan aştı içeri girdi, baktı ki yanında bir kadın, bir de şarap var, ey Allah'ın düşmanı dedi: Sen günah işleyeceksin de Allah seni muhakkak örtecek mi sandın? Adam, sen de acele etme ey müminlerin emiri! dedi: Ben bir günah işledim ise sen üç konuda günah işledin: Allah Teâlâ "Eksikleri araştırmayın." buyurdu, sen gizliliği araştırdın, Allah Teâlâ "Evlere ön kapılarından giriniz." (Bakara, 2/189) buyurdu sen duvardan aştın, Allah Teâlâ "Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi fark ettirip ev halkına selam vermedikçe girmeyin." (Nûr, 24/27) buyurdu. Sen benim üzerime izinsiz girdin. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.), nasıl şimdi sizi affedersem, sizde hayır var mı? Yani sen de beni affeder, tevbe eder misin? dedi, o da evet, dedi, bu şekilde bıraktı, çıktı…