İnsanı “İSYAN ETTİREN” bir tahrif numunesi:

yozgati

Well-known member
İnsanı “İSYAN ETTİREN” bir tahrif numunesi:



•İkinci Nükte’nin Üçüncü Veçhinin sonunda yer alan:- “.. Kalbime ihtar edildi: Onu tebrik et. Her bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçiyor” cümlesi…


•Sadeleştirilen kitapta ise şöyle; “Kalbime, Onu tebrik et. Her bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçiyor, mânâsı geldi.”


Şimdi bu sadeleştirmeci arkadaşlara ne demeli?


“Kalbime ihtar edildi” ile “Kalbime… manası geldi” Aynı “manayı” aynı “şiddette” anlatan ifadeler mi?


Hadis-i Şerifler de, Ayet-i Kerimeler de Peygamber s.a.v.m in ağzından çıkıyor. Her ikisinin de aslı “vahiy” Lâkin; birisi “vahy-i zımmi”, diğeri “vahy-i sarihi”…


İkisi arasındaki “farkı”, fark etmeyip karıştırmak…


Ya da, hususi ve cüz’i tecelli ile olan “evliya ilhamı” ile; Umumi bir Rubûbiyet ile “vazifeli bir şahsa gönderilen külli -SÜNÜHÂTI- İlahi mesajı-talimatı” aynı şey zannetmek... Ki; pek çok yerde “hususi bir Rububiyetle cüz’i bir ilham ” değil, “Rabb-ül Alemin sıfatı” ile Üstad hazretlerine gönderilen “ İlahî, külli mesajlar -sünûhât-” “Kalbime ihtar edildi...” vb. başlıklarla verilmektedir...



Arkadaşlar; siz bu idrak, bu feraset ile elinize “testere” alıp göz ameliyatı yapsaydınız, inanın çok daha makul bir iş yapmış olurdunuz.


Zaten siz; “KELAM-I ÎLAHİ’NİN” çeşitlerini ve makam mertebelerini bilmiş olsa idiniz, Risale-i Nur’un; ne tür bir Kur’an mesajı, hangi mertebede bir İlahi Hitap olduğunu da bilir, hiç bu işe kalkışmazdınız.. “İlham, sünûhât, vahiy” gibi temel İslamî kavramları dahi tam bilmediğiniz, şu yaptığınız işlen belli..



Gerçi; sözlüğü açıp bakınca; “sünûhât” kelimesine “kalbe gelen manalar" denilmiş..



Bu Vahye; “Allah’tan gönderilen mesaj” demek kadar kısa manadır. Siz ise, Risale-i Nur’da anlatılan “kavram” anlamıyla bakıp düşünmeli idiniz ki, sünûhât ile ilhamı birbirine karıştırmayasınız..


Siz, her halde Risale-i Nur’u da Bediüzzaman Hazretlerinin oturup yazdığı bir “tefsir” zannediyorsunuz ki, bu işe girdiniz. Değilse, bin derece haddinizi aşıp, Rubûbiyet-i âmmenin, “Vahyin hizmetini gören şümullü ilhamlarından” olan bir “kelamının” içine kendi ısırıcı kelimelerinizi sokuşturmazdınız..


“Müellif-i muhtereminin” bile, açıklama zarureti hissettiği yerlerde, metnin içine parantez açarak koymak yerine, metnin altına “haşiye” diye not düştüğü halde!


Ispartalı Nurcuların Lahikasından
 
Üst