Allah'tan "razı" mıyız?

müdavim

Üye Sorumlusu
"Sen benden razıysan, çektiklerime hiç aldırmam"
M. Fethullah Gülen



Allah Teâlâ, her bela ve musibeti, neticesi itibarıyla mü'min kulları için bir rahmet vesilesi ve arınma vasıtası kılmıştır. Elverir ki, insan, zâhiren çirkin yüzlü hadiseler karşısında kadere taş atmasın ve Cenâb-ı Hak'tan şikâyetçi olmasın.


Nitekim, Kur'an-ı Kerîm'de, "And olsun ki, sizi biraz korku, biraz açlık ya da mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiklikle imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele! Sabırlılar o kimselerdir ki başlarına bir musîbet geldiğinde, 'Biz Allah'a âidiz ve vakti geldiğinde elbette O'na döneceğiz' derler." (Bakara, 2/155-156) buyurulmaktadır. Özellikle belaya maruz kalınan vakitlerde, bütün varlığı yaratan Hâlık-ı Kevn ü Mekân'ın kendi mülkünde dilediği tasarrufu yapabileceğini düşünmek ve "Biz Allah'a âidiz" diyerek malı, canı ve her şeyi Allah'a teslim etmek musibetlerin üstesinden gelmek için muazzam bir güç kaynağına dayanmak demektir. Bu itibarla da, musibetten hemen sonraki sükut ve tefekkür faslını, Allah'a iltica ve O'na arz-ı halde bulunma safhası takip etmelidir.
İnsanlığın İftihar Tablosu (aleyhi ekmelüttehâyâ) bilhassa Mekke döneminde çok büyük musîbetlerle karşı karşıya kalmıştır; kavmi tarafından yalanlanmış, işkencelere maruz bırakılmış, ölümle tehdit edilmiş ve hatta kendisine komplolar kurulmuştur. Diğer taraftan, kendisinin, ailesinin güzîde fertlerinin ve ashab-ı kiramın esaretten işkenceye, hastalıktan ölüme kadar pek çok imtihanına şahit olmuştur. Fakat Rehber-i Ekmel Efendimiz, hiçbir zaman kaderi tenkit manasına gelebilecek bir şikâyette bulunmamış; belki çok incindiği anlarda Mevlâ-yı Müteâl'e halini arz ederek O'nun rahmetine sığınmıştır.
Ezcümle; bir ümitle gittiği Taif'te gördüğü o müsamahasız atmosferden sıyrılıp bir ağacın altına iltica eder etmez, vücudundan akan kana, yarılan başına ve yaralanan ayaklarına aldırmadan Cenâb-ı Hakk'a el açarak söylediği sözler hem pek hazîn hem de kulluk âdâbı adına çok ibretâmizdir: "Allah'ım, güçsüzlüğümü, zaafımı ve insanlar nazarında hakir görülmemi Sana şikâyet ediyorum. Ya Erhamerrahimîn! Sen hor ve hakir görülen biçarelerin Rabbisin; benim de Rabbimsin.. beni kime bırakıyorsun?!. Kötü sözlü, kötü yüzlü, uzak kimselere mi; yoksa, işime müdahil düşmana mı? Eğer bana karşı gazabın yoksa, Sen benden razıysan, çektiğim belâ ve mihnetlere hiç aldırmam. Üzerime çöken bu musîbet ve eziyet, şayet Senin gazabından ileri gelmiyorsa, buna gönülden tahammül ederim. Ancak afiyetin arzu edilecek şekilde daha ferah-feza ve daha geniştir. İlâhî, gazabına giriftâr yahud hoşnutsuzluğuna düçâr olmaktan, Senin o zulmetleri parıl parıl parlatan dünya ve ahiret işlerinin medâr-ı salâhı Nûr-u Vechine sığınırım; Sen razı olasıya kadar affını muntazırım! İlâhî, bütün havl ve kuvvet sadece Sen'dedir."
Musibetler karşısında edeb bozulmamalı
Hâşâ, biz Nebiler Serveri'nin kendi muhasebesini yaparken dile getirdiği bu ifadeleri lazımî manasıyla ele alamayız; bir yönüyle, O'nun kendi hakkındaki sözlerini zikrederken dahi su-i edepte bulunmuş sayılırız. Fakat O'nun tevazu, mahviyet ve kulluk edebine riayet gibi hasletlerini hesaba katarak meseleye baktığımızda, nefsini yerden yere vurduğunu, meseleyi -hâşâ ve kellâ- kendi yetersizliğine bağladığını ve Cenâb-ı Hakk'ın inayetine, vekâletine, kilâetine sığındığını görürüz. Şayet, Resûl-i Ekrem Efendimiz'in bu sözlerinden ibret alacaksak, kendi hesabımıza şu manaları çıkarabiliriz: "Rabbimiz, şu anda, bize yüklediğin misyon itibarıyla yerimizi doldurmuyoruz. Zayıfız, güçsüzüz ve halk nazarında da hor hakîriz. Söz ve davranışlarımız tutarsız, hemen her yaptığımız yanlış; adeta birer hatalar heykeliyiz. Eğer, Sen bize inayet etmezsen, şerrin ta kendisiyiz. Halimizi Sana şikâyet ediyor ve bizi ıslah eylemeni diliyoruz. Tamir et bizi Rabbimiz!.."
Haddizatında, hiç kimsenin, hiçbir halinden şikâyet etmeye hakkı yoktur. Çünkü şekvâ bir yönüyle, hak iddiasında bulunmak ve o hakkın zayi olduğunu ileri sürmek demektir. Oysa, hiç kimsenin Cenâb-ı Hak'tan bir alacağı olamaz. Bilakis, her insanın üzerinde Allah'ın pek çok hakkı mevcuttur ki, hâlâ onların şükrü eda edilmemiştir. Öyleyse, bir insanın, kendisi Mevlâ-yı Müteâl'in hukukuna riayet edemediği halde, bir de halinden şikâyetçi olması ve böylece haksız bir surette hak iddia etmesi çok yanlıştır ve Allah'a karşı saygısızlıktır. Evet, Yüce Yaratıcı yegâne mülk sahibidir; O mülkünde istediği tasarrufu yapabilir. Hâlis bir kula yakışan, İlahî icraattan şikâyet değil, her zaman kendisinden daha aşağı derecelerde bulunan biçareleri düşünüp haline hamdetmektir; mesela, eğer bir ayağı yoksa, iki ayağı da olmayanlara bakmak ve hamd duygusuna sarılarak şekvâdan kaçınmaktır.
Elbette âciz ve zayıf insan, musibet darbeleri karşısında şikâyet edercesine ağlar. Fakat şekvâ Allah'a olmalıdır; Allah'ı kullarına şikâyet ediyormuş gibi bir tavır takınmak büyük hatadır. İnsan, başına gelen belaları bile kendi hata ve günahlarından bilmeli; halini Cenâb-ı Hakk'a arz ederek ve nefsinin oyunlarından dert yanarak istiğfara yönelmelidir. Hatta insan falanın filanın tavır almasında ve kendisine haksızlık yapmasında bile bir hikmet aramalı; "Allah'ım, inanıyorum ki, Sen bana teveccüh ettiğin zaman, bütün gönül kapıları da benim için açılacaktır. Bana kusurlarımı telafi imkânı ver ve beni günahlarımdan arındır; böylece, bendeni kötü söz ve davranışlara muhatap olmaktan da kurtar!" diyecek kadar problemi kendi üzerine almalıdır.
ÖZETLE
1 - Allah, her musibeti, mü'min kulları için bir arınma vasıtası kılmıştır. Elverir ki, insan, kadere taş atmasın ve Cenâb-ı Hak'tan şikâyetçi olmasın.
2 - Efendimiz, musibetler karşısında hiçbir zaman bir şikâyette bulunmamış; Mevlâ-yı Müteâl'e halini arz ederek O'nun rahmetine sığınmıştır.
3 - Halinden şikâyet, bir yönüyle, hak iddiasında bulunmak ve o hakkın zayi olduğunu ileri sürmek demektir. Oysa hiç kimsenin Cenâb-ı Hak'tan alacağı olamaz.
 

elfaz

Well-known member
Teorik manada bişeylere vurgu yapıp, pratikte bu vurgularla çelişirsen bi zaviyeden razılığının olmadığını sergilemiş olursun ..

Mesela rahman suresinde 31 kez tekerrür eden ayeti kerimesine (mealen:Rabbinizin verdiği hangi nimetleri inkar ediyrsunuz?) iman ediyoruz inşAllah..Ama hayat sahamızda bu ayetle zıtlaşan bahisler yaşamıyor muyuz?, yaşıyoruz...Bir bakıma bu "razıyım" ifadesine tezat olması münasebetiyle, bu halde iken bilerek veya bilmeyerek maalesef razılığımızın olmadığını yada noksan bi razılığın altını çiziyoruz..

Şekva, tevekkül eksikliğinide bu açıdan değerlendirmek mümkün sanırım..

Lütfun da hoş kahrında nidasıyla dolmak..Senden gelen herşeye amenna diyebilmek...Hakiki razılık budur işte..
 

Sirac

Well-known member
Sadakte kardeşim.

Evet, cürmümüz ne ama, biz "kimden" "râzı" olmadığımızın dahi farkında olmayabiliyoruz..

Kimi zaman eşimizden, kimi zaman işimizden, evladımızdan,

yaşadığımız şehirden velhasıl sızlandığımız, "niye ben falan gibi değilim"

diye düşündüğümüz an, "Allah'tan râzı olmadığımız" andır..
 

mihrimah

Well-known member
Sadakte kardeşim.

Evet, cürmümüz ne ama, biz "kimden" "râzı" olmadığımızın dahi farkında olmayabiliyoruz..

Kimi zaman eşimizden, kimi zaman işimizden, evladımızdan,

yaşadığımız şehirden velhasıl sızlandığımız, "niye ben falan gibi değilim"

diye düşündüğümüz an, "Allah'tan râzı olmadığımız" andır..

:045::045: Allah razı olsun kısa ve çok net...
Farkında olmadığımız isyanlarda...
Farkında olmadan dile getirdiğimiz sitemlerde basit ama mesela neden hava böyle, yine çok sıcak vs.....
İşte üstü kapalı rızasızlık belirtileri..:(
 

GuLSerbeti

Well-known member
"Ey huzur içinde olan nefis! Sen O’ndan (Allah’tan) razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!"

Fecr Suresi 27-30

"Kul" Rabbinden nasıl râzı olmaz?




sebeb sonuc iliskisi mi var vurgulanan ayette? soylem sirasina gore anlayabilirmiyiz iliskiyi... ;
yani "Sen O’ndan (Allah’tan) razı," ol ki "O da senden razı" olsun seklinde ....?



baska bir deyisle kulun razi olmasi Rabbin rizasina illet midir ?
 
Biz ücretimizi daha yaratılırken almısız.Bize ruh vermiş beden vermiş daha nice nimetler ...
Belki verdigi nimetlere sükr etmek rabbimizden razı oldugumuzun bir göstergesidir. Annenin cocuguna gösterdigi karsılıksız muhabbet ve sefkate bilmukabele cocugun annesiine gösterdigi muhabbet ve ilgi anneden razı oldugunun bir nişanıdır.
Allahın bize verdigi nimetlere şükr etmek ise allahtan razı oldugumuzun bir göstergesidir.Bu durumda şükr etmemek allahtan razı olmammak demektir.Senin verdigin nimetleri begenmiyorum istememiyorm demektir.(haşa)
 

Sirac

Well-known member
sebeb sonuc iliskisi mi var vurgulanan ayette? soylem sirasina gore anlayabilirmiyiz iliskiyi... ;
yani "Sen O’ndan (Allah’tan) razı," ol ki "O da senden razı" olsun seklinde ....?

baska bir deyisle kulun razi olmasi Rabbin rizasina illet midir ?

"Çekildiği mağarada hep ibadetle meşgul olan bir maneviyat büyüğü, bir gece rüyasında cennetteki komşusunun çevrede koyun otlatan bir çoban olduğunu görür. Merak edip çobanı dağ başında bulup üç gün yanında kalır, çobanda dikkat çekecek üstün bir hal göremez de sorar: "Üç gündür incelediğim halde sende farklı bir amel görmedim. Acaba bilmediğim gizli bir halin mi var?" der. Çoban şöyle cevap verir:

-Benim öyle büyük bir amelim yok, sadece küçük bir halim var, diyerek küçük halini şöyle anlatır: Ben, der, bollukta nasıl halime şükredersem darlıkta da öyle sabır içinde şükrederim, asla şikayetçi olmam. Rabb'im beni güneşte bıraksa gölge istemem, gölgede bıraksa güneş istemem. Neyi layık görürse ona teslim olur, hakkımda hayırlısı bu imiş derim!.. Bunu duyan maneviyat büyüğü der ki:

-Sen bu haline küçük amel mi diyorsun? Buna 'kazaya rıza' hali derler. Sahibini cennetliklere komşu eden makamdır bu makam. Şimdi anladım Rabb'im seni cennetliklere komşu olmaya neden layık gördüğünü!.. "

İmam-ı Gazali r.a.

Musa aleyhisselam Tur'daki münacatında der ki:

-Rabbim! Sen kullarından ne zaman razı olursun bildir de ben de kullarına onu bildireyim, hal ve hareketlerini rızanı kazanacak şekilde düzeltsinler? Şöyle cevap gelir Rabb'imizden:

-Kullarıma söyle:

Onlar benden ne zaman razı olurlarsa ben de onlardan o zaman razı olurum!..

Yani haklarındaki takdirlerime ne zaman itiraz etmeyip rıza ile karşılarlarsa

işte ben de o zaman onları reddetmeyip rıza ile karşılarım...
 

Sirac

Well-known member
Tefvizname

Hak şerleri hayr eyler
Ârif anı seyreyler
Zan etme ki gayreyler

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler


Sen Hakk’a tevekkül kıl
Sabreyle ve râzı ol
Tevfiz it ve rahat bul

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler


Kalbin ana berk eyle
Takdîrini derk eyle
Tedbirini terk eyle

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler

Bil kâdı-i hâcâti
Terk eyle mürâdâtı
Kıl ana münacâtı

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler


Bir işi murâd itme
Hak’dandır O red itme
Oldıysa inâd itme

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler


Hakk’ın olıcak işler
Ol hikmetini işler
Boşdur gam u teşvişler

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler


Hep işleri fâyıkdır
Neylerse muvâkıfdır
Birbirine lâyıkdır

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler


Dilden gamı dûr eyle
Tefviz-i umûr eyle
Rabbinle huzûr eyle

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler


Sen adli zulüm sanma
Sabret sakın o sanma
Teslim ol oda yanma

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler


Dime şu niçün şöyle
Bak sonuna sabr eyle
Yerincedir ol öyle

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler


Hiç kimseye hor bakma
Sen nefsine yan çıkma
İncitme gönül yıkma

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler


Mü’min işi reng olmaz
Ârif dili teng olmaz
Âkıl huyu cenk olmaz

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler


Hoş sabır cemilimdir
Allah ki vekilimdir
Takdîr kefîlimdir

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler


Her dilde ânın adı
Her kuladır imdâdı
Her cânda anın yâdı

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler


Nâçâr kalacak yerde
Dermân ider ol derde
Nâgah açar ol perde

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler


Her kuluna her anda
Her anda o bir şânda
Geh kahr u geh ihsânda

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler


Geh mu’ti vu geh mâni’
Geh hâfıd u geh rÂfi’
Geh dârr u gehi nâfi

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler


Geh abdin ider ârif
Her kalbi O’dur sârif
Geh eymün u geh hâif

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler


Geh kalbini boş eyler
Geh aşkına düş eyler
Geh halkını hoş eyler

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler


Az ye az uyu az iç
Dil gülşenine gel güç
Ten mezlebesinden geç

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler


Bu nâs ile yorulma
Kalbinden ırağ olma
Nefsinle dahi kalma

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler


Geçmişle geri kalma
Hâl ile dahi olma
Müstakbele hem dalma

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler


Hem dem âni zikreyle
Hayrân-ı Hak ol söyle
Zirekliği koy şöyle

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler


Gel hayrete dal bir yol
Koy gafleti hâzır ol
Kendin unut anı bul

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler


Her sözde bir nasihat var
Her işde ganîmet var
Her nesnede zinet var

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler


Hep rumuz ve işâretdir
Hep ayn-ı inâyetdir
Hep gâmız ve bişâretdir

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler

Bil elsine-i halkı
Öğren ebed u hulki
Eklâm-ı Hak ey Hakkı

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler

Vallahi güzel etmiş
Tallahi güzel etmiş
Billahi güzel etmiş

Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler



Erzurumlu İbrahim Hakkı
 
Üst