Sefkat duygusu Ask tan daha yüce ve daha parlaktir

FaKiR

Meþveret Bþk.
Evet, şefkat bütün envâıyla lâtîf ve nezihtir. Aşk ve muhabbet ise, çok envâına tenezzül edilmiyor.

Hem şefkat pek geniştir. Bir zat, şefkat ettiği evlâdı münasebetiyle, bütün yavrulara, hattâ zîruhlara şefkatini ihata eder ve Rahîm isminin ihatasına bir nevi aynadarlık gösterir. Halbuki aşk, mahbubuna hasr-ı nazar edip herşeyi mahbubuna feda eder. Yahut mahbubunu îlâ ve senâ etmek için başkalarını tenzil ve mânen zemmeder ve hürmetlerini kırar.

Meselâ biri demiş: "Güneş mahbubumun hüsnünü görüp utanıyor; görmemek için bulut perdesini başına çekiyor." Hey âşık efendi! Ne hakkın var, sekiz İsm-i Âzamın bir sahife-i nuranîsi olan güneşi böyle utandırıyorsun?

Hem şefkat hâlistir, mukabele istemiyor, sâfi ve ivazsızdır. Hattâ en âdi mertebede olan hayvânâtın yavrularına karşı fedakârâne, ivazsız şefkatleri buna delildir. Halbuki aşk ücret ister ve mukabele talep eder. Aşkın ağlamaları bir nevi taleptir, bir ücret istemektir.

Demek, suver-i Kur'âniyenin en parlağı olan Sûre-i Yusuf'un en parlak nuru olan Hazret-i Yâkup'un (a.s.) şefkati, ism-i Rahmân ve Rahîm'i gösterir ve şefkat yolu rahmet yolu olduğunu bildirir. Ve o elem-i şefkate devâ olarak da
b163.gif
-1- dedirir.
b126.gif
-2-
Said Nursî





1- "En iyi koruyucu Allah'tır; merhametlilerin en merhametlisi de Odur." (Yusuf Sûresi: 12:64)
2- Baki olan yalnız Allah'tır
 

elfaz

Well-known member
Rahim ismi şefkati gerektirirken, Vedüd ismi de muhabbeti de gerektirir..Şefkat keskindir, aşktan çok daha ulvidir, mukabele istemez aşk gibi diyor üstad..İmam Rabbani hz. ile bu noktada bi ayrım yaşarlar..İmam Rabbani hz., yakup a.s ın oğluna olan hissine aşk derken, Üstad şefkat der ve olayı bu eksende açıklar...
 

Sergerdan

Well-known member
Soru
Sekizinci mektupta Hazreti Yakub'un, Yusuf(as)şiddeti hissiyatı, muhabbet ve aşk değildir. Belki şefkattir. denililyor. Hazreti Yakubun ne cihetten yusuf(as)a şefkat etmiştir. ve İmam Rabbani, niçin bu hissiyat'a aşk ve muhabbet demiştir?

Hazreti Yakup(as)un, oğlu olan Hazreti Yusus(as)a kaşı şiddetli bir zevgisi ve bağlılığı vardı. Kardeşleri tarafından kuyuya atıldıktan sonra başlayan sürecin sonuna kadar Hz.Yakup(as), hep ağlamış ve nihayetinde de gözlerini kaybetmiştir.

İşte bu şiddetli hissiyatın ne anlam ifade ettiği konusunda islam alimleri farklı yorumlar yapmışlar. İmam Rabbani hazretleri de bu şiddetli hissiyatı yorumlarken, şöyle demektedir; Yusuf(as)un güzelliği bir peygamber güzelliği ve dolayısıyla uhrevi bir güzelliktir. Öyle ise Yakub(as) ona olan düşkünlüğü dünyevi bir cemale olan bir sevgi değildir. Uhrevi bir sevgidir.

Üstadımız ise, bu yoruma mukabil, şunu demektedir; Hz. Yakub(as)un şiddetli hissiyatı, bir aşk değildir. O bir şefkattir, demektedir. Şefkat ise çok noktalarda aşktan farklıdır.

Aşk ve şefkat arasında ki, farklar için şunları ifade edilebiliriz.

1-Aşk karşılık ister, şefkat'te ise karşılık beklemek yoktur.

2-Aşk menfaat üzerine bina edilir. şefkat'te ise sadece ve sadece Allah rızası esastır.

3- Aşk hususidir. şefkat ise umumidir.

4- Bir çocuğa olan aşk, sadece ona mahsus kalırken, şefkat olunca bütün çocukları ihata eder.

5- Aşık mahbubunu yüceltirken gayrısın tenzil eder. aşağılar. Ancak şefkat ise, mahbubu sayesinde diğer varlıklara da sirayet eder.

6- Aşk'ta ümitsizlik ve karamsarlık vardır. şefkat'te ise, menfaat olmadığı için ümitsizlik yoktur.
 

GuLSerbeti

Well-known member
peki sefkat aglatirmi? Yakub as. gibi... konuyu biraz daha acabilirmiyiz hocam...

mesela;
sefkat acziyet ile mi eleme donusuyor...? askin (karsilik gorememe) elemi ile bu (acziyet) elemi birbirinden nasil ayrilir, ve caresi nedir ?
 

Sergerdan

Well-known member
peki sefkat aglatirmi? Yakub as. gibi... konuyu biraz daha acabilirmiyiz hocam...

mesela;
sefkat acziyet ile mi eleme donusuyor...? askin (karsilik gorememe) elemi ile bu (acziyet) elemi birbirinden nasil ayrilir, ve caresi nedir ?

Allah razı olsun Gülşerbeti,hoş bir soru olmuş.İnş yarına cevap yazayım,helal et hakkını:016:Şefkat ve aşk konusunda aklıma gelenleri yazayım şimdilik.

*Kul deyince pek geniş bir memlekette,sayısız ve değişik efrad içinden bir ferd olduğumuz akla ve hayale gelir.Abd olmakda aidiyet,teba olma,hizmetkar olma manası hakim.Aczi,fakirliği,küçüklüğü ne kadar hatırlatan mana varsa, abd onu içinde taşır.Mesela koca güneş cismen tüm büyüklügüne ragmen, manen O’na musahhar olur,memur olur.İnsan ne kadar küçük olsa, ihtiyaç olmamakla beraber, Şems-i Ezelinin Zatı o derece parlar,azameti artar.Allah müstagnidir ancak şuunatının iktiza ettigi, bu manada bir mesruriyet vardır.İmanda bu intisabın şuurunda olmak ve o hal ile yaşamakdır.

*Kuran ın kelamının lisanı haline baktıgımızda da bu mana gözükür.Cehennemle tehdid edildiginde de cennetle müjdeliginde de insan Padişah-ı Ezelinin kelamını hisseder.Yetmiş bin perde misali bir mesafe vardır.Demekki bu mesafe saltanat-ı uluhiyet geregi maksuddur,irade edilmiştir.Kurbiyet-yakınlık O’nun için,bu’diyet-uzaklık mahluk içindir.Uzaklık,mesafe abdin şiarı olmalıdır.Buradaki uzaklık kendini kainattaki tüm cemaatlerle bereber görmesi,kendinin ve hepsinin acz ve fakrını anlayarak sundugu bir abdiyet olabilmesi içindir.Çünkü o cihetle küçülür,vazife-i ubudiyet manasına yaklaşır.

Enbiyanın kıssalarında da Cenab-ı Allah ın azameti,kulun küçüklügü hissedilir.Enbiya bizim nazarımızda büyürken,Allah ın nazarında teba olarak görünürler.Bu’diyet onların halinde de vardır,demek maksud odur.

*Namaz ibadetimizde de; kulun kıyamında,rukusunda,secdesinde ve tesbihinde bu mana hakimdir.Manen gayet uzaklık içinde bir tebaiyet ve o şekilde bir ibadet.Garazsız o hali sevme,o hali vazife-i fıtratı bilme vardır.

*Bu misaller,şefkat ve aşk üzerine düşünülebilir.Efradın,tebanın oldugu yerde bir Malikiyet,Halikiyet,Rububiyet(Rab olma,terbiye eden) vardır.Padişah-ı Ezeli nin şuunatı ve sıfatları olarak..Acıma,rızıklandırma,merhamet etme,ihtiyacını görme,hayat verme gibi ef’alinde görüldügü gibi istinga-i Zatisine,Saltanatına, büyüklerde olan pederane vaziyet gibi şefkat misal şuunat daha munasip düşer.Padişahın sevmesinden ziyade tüm icraatı daha umumi oldugu ve halk da onu öyle bildigi ve belki öyle görmek istedigi gibi,kullukta da bu’diyet daha güzeldir,münasipdir.

*Bu açıdan bakacak oldugumuzda öyleyse acz ve fakr ve onun celbetmesini umdugumuz şefkat ,aşk dan daha umumi,daha kısa,daha tesirli olur.Uluhiyet,mabudiyet,saltanat,bu'diyet arasındaki ilişki böyle bir sonuca çıkarır.

*Mesela insanların duaları nadir kabul olunurken,nebatat ve hayvanatın lisan-ı hal ve ıztırar ile yaptıkları dualar hemen ve de aynıyla kabul olunur.Rızkın temininde de mesela hayvanat nebatattan daha çok yorulur.Az bir farklılık,irade kesb olması rızkı zorlaştırmış.Tilki gibi zeki hayvanlar yorulurken zekasız balıklar semizdir diyor üstad hazretleri.Bu iki misalde oldugu gibi demek ki Zat-ı ilahiye kendisine muhtaç olunan,kendisine karşı küçüklük hissedilen olmak yakışıyor ki bu halde olanların maddi ve manevi semeresi daha çok oluyor.
 

Sergerdan

Well-known member
peki sefkat aglatirmi? Yakub as. gibi... konuyu biraz daha acabilirmiyiz hocam...

mesela;
sefkat acziyet ile mi eleme donusuyor...? askin (karsilik gorememe) elemi ile bu (acziyet) elemi birbirinden nasil ayrilir, ve caresi nedir ?


Şefkat,aşk deyince insanın cihazlarına,latifelerine girmiş olduk.Önce hepsi için bir şeyler söylemeye çalışayım.Sonra şefkatin elemi ile aşkın elemini kıyas edelim.

İnsan da kalp,akıl,sır,ruh ve nefis gibi pek çok vazife gören letaif ve hasseler,zahiri ve batini bir çok duygu vardır.Psikoloji ilmi de bunları anlatıyor ama mana-yı ismiyle, yani degersizleştirilmiş,esas kıymetinden,menba-ı aslisinden uzak bir şekilde.

Hayat kesrette bir çeşit tecelli-i vahdettir diyor üstad.Bu cümleyi insanda kesret teşkil eden letaif ve hasseler için kullanabiliriz belki.Şu bakımdan:

Eger bu hissiyatların,letaiflerin bir birligi bulunmazsa; kendi başlarına,nefse fıtrata yerleştirildikleri haliyle ve kendi hususiyetlerince hareket edeceklerdir.Her biri istidadınca hareket eder. belki suyun taşmak,ateşin yakmak,rüzgarın esmek istemesi gibi.Ve bu halde nerede duracakları belli olmaz.Mekruh,haram,helal,küfür her hangi bir halde olabilirler.

Ama bu letaiflerin başında bir vahdet olsa,Cenab-ı Allah ın iradesinin esmasının tecellilerini bir eserde kayıt altına alması gibi bir düzen ve itidal olur.O birlik de şu olabilir:

Kendini şuur-u iman ile abd bilmek.Böyle oldugunda -,yanlış bir ifade olabilir-insan Halıkının mütememmim bir cüzü olur.Hukuk da bir malın sahibinin, aslıyla beraber, onun tamamlayıcı cüzlerinin de maliki sayılması gibi insan cüzü , iman ilişkisi ile asıl gibi olur.Her şeyi o zaman asılca düşünür,her şey aslınca olmak durumunda kalır.Dolayısıyla o cüze ait hasseler ve latifeler aslın elindeki haliyle düşünülür.

Üstad Kuran için diyor ya:

üzerinde niza olan bir mal eger iki taraf eşitse ortaya bırakılır,halbuki Cenab-ı Allah bizden çok uzak ve ali oldugundan Kuran ortaya bırakılmaz,öyleyse onun elinde isbatına gidilecek.

Onun gibi insana koyulan cihazlar çok degerli oldugundan,ubudiyet maksatlı verildiginden imanın elinde oldugu haliyle bakılacak.Ortada kalamaz veya kalmamalı.Şöyle ki:

Kafir bir insanda o latifeler en aşagı derecede,aslından en uzak haliyle,zıttıyla,hayvanileşen bir şuurla hükmeder.Musluman bir kişide de kafir sıfatı olabildiginden o latifelerin aslından ,gafletin süresince uzaklıgı olur.Mesela akıl hikmet için verilmiştir ama bir muslumanda şüphe,cerbeze marazı olabilir.Veya lezzet-i cinsiye neslin devamı içindir,bir muslumanda şehvet marazından gelir hale dönüşebilir gibi..

İdeal olan Aslın elindeki haline bakmak,musluman için de kafir içinde.Kafir için iman olur,musluman için imanın geregi olur.Bu latifelerin asıl hali ne olabilir?

Mesela gözü veren göreceklerini bilip de vermiştir,öyleyse güzel görsün diye vermiştir.Gözün lezzeti öyleyse aslı gibi masumca görmektir.Elemi çirkin görmektir.

Dil için güzel konuşmaktır,gıybet etmemektir,nimetleri Allah hesabına tatmaktır diyor üstad.Akıl ,kime hikmet verilmişse ona pek çok hayır verilmiştir hadisinde oldugu gibi lezzeti, vahyin terbiyesinde hikmettir,elemi aklın göze inmesi,maddeci şüpheci cerbezeci olmasıdır.

Kesbin,kazanmanın lezzeti kanaatli,bereketli bir sa’y dır,çalışmadır.Elemi hırsdır.Yine iffet bir lezzet,açık saçıklık bir elemdir.

Bunlar gibi eger dikkat verilir ise her şeyin lezzeti ve elemi, şeriatındaki hali nedir merakıyla digerlerine de tabir edilebilir.

Tefekkür gafleti izale eder. Dikkat, teemmül, evham zulümatını dağıtıyor. Lâkin nefsinde, bâtınında, hususî ahvâlinde tefekkür ettiğin zaman, derinden derine tafsilâtla tetkikat yap. Fakat âfakî, haricî, umumî ahvâlâta teemmül ettiğin vakit, sathî, icmâlî düşün, tafsilâta geçme. Çünkü icmalde, fezlekede olan kıymet ve güzellik tafsilâtında yoktur. Hem de âfakî tefekkür, dipsiz denize benziyor, sahili yoktur. İçine dalma, boğulursun.

Şefkatin elemi sonra inş ..


 

GuLSerbeti

Well-known member
Tefekkür gafleti izale eder. Dikkat, teemmül, evham zulümatını dağıtıyor. Lâkin nefsinde, bâtınında, hususî ahvâlinde tefekkür ettiğin zaman, derinden derine tafsilâtla tetkikat yap. Fakat âfakî, haricî, umumî ahvâlâta teemmül ettiğin vakit, sathî, icmâlî düşün, tafsilâta geçme. Çünkü icmalde, fezlekede olan kıymet ve güzellik tafsilâtında yoktur. Hem de âfakî tefekkür, dipsiz denize benziyor, sahili yoktur. İçine dalma, boğulursun.

Şefkatin elemi sonra inş ..

:)
Allah tekrar ve hep razi olsun...
 

Sergerdan

Well-known member
:)
Allah tekrar ve hep razi olsun...

Allah senden de razı olsun Gülşerbeti,şefkatin elemini yazmayı unutmuş muyuz yoksa:)

Aşka dair sizin açtıgınız uzun bir tahlil vardı,orada çok güzel anlatılmış.Ben de kısaca yazmaya çalışayım.Risale-i nurların muhtelif yerlerinde şefkat ve aşk sözcüklerinin çagrıştırdıgı anlamlar benim nazarımda şöyle:

Şefkat rikkat-i cinsiyeden gelen,vücud ya da adem rengini alabilen bir letaif.Aşk da ise vurgu aşkın karşılık,talep oldugu şeklinde.

Mesela bir baba olarak Hz.Yakup haşa kainatı,hadisatı ve insanları sahipsiz bilse kainatı öyle gördügü için evladını,akrabalarını veya ahbabını korumaktan ,onların devamını arzulamaktan gelen bir meyusiyet çekecektir.Ama kendi gibi onların bir sahibi olduguna teslimiyet gösterdiginde elemsiz,zevalsiz bir şefkat çeker.Mecnun ise ayine-i samed olan kalbini gayra verdiginden elem çeker.Kendi iradesiyle kavi bir esbaba(Leyla ya:)) rast gelir ve onda bogulur.Muhabbeti önce Allah a sonra mahlukata olsa idi zevalsiz,azapsız bir aşkı olacaktı.
 

Sergerdan

Well-known member
Şefkatin elemine birkaç misal:

Bu Birinci Meyvenin hakikatine beni îsal ve sevk eden zevkî bir hissimdir. Şöyle ki:

Bir zaman, ziyade rikkatimden ve fazla şefkatten ve acımak duygusundan, zîhayat ve hususan onlardan zîşuur ve bilhassa insanlar ve bilhassa mazlumlar ve musibete giriftar olanların halleri çok ziyade rikkatime ve şefkatime ve kalbime dokunuyordu. Kalben diyordum: "Bu âciz ve zayıf biçarelerin dertlerini, âlemde hükmeden bu yeknesak kanunlar dinlemedikleri gibi, istilâ edici ve sağır olan unsurlar, hadiseler dahi işitmezler. Bunların bu perişan hallerine merhamet edip hususî işlerine müdahale eden yok mu?" diye ruhum çok derin feryat ediyordu. Hem, "O çok güzel memlüklerin ve çok kıymettar malların ve çok müştak ve minnettar dostların işlerine bakacak ve onlara sahabet edecek ve himayet edecek bir mâlikleri, bir sahipleri, bir hakikî dostları yok mu?" diye kalbim bütün kuvvetiyle bağırıyordu.


Hem meselâ: İnsanın en lâtif ve şirin bir seciyesi olan şefkat, eğer sırr-ı tevhid onun yardımına yetişmezse, öyle müthiş bir hırkat, bir firkat, bir rikkat, bir musibet olur ki, insanı en bedbaht bir dereceye indirir. Tek bir güzel yavrusunu ebedî kaybeden bir gafil valide, bu hırkati tam hisseder.
 

GuLSerbeti

Well-known member
sefkatin elemsiz olmasi ve musibete inkilab etmemesi demek ki iman ve teslimiyet ile alakali...

kisi sevdigi yada sefkat ettigini insani, Allah'a ismarlasa tam bir tevekkulle... hersey gul gulistan olur herhal... Onu yaratan benden daha cok sever ve dusunur dese insan... kendi konumunu ve haddini bilse...ona yetecek .. insanin basina ne kotuluk gelirse kendi Nefsinden ve kendi eliyle yaptigindan gelir... manasini anlatan ayette buna mukabil dusuyor galiba... insan sinirini asmadigi (hasa Yaraticinin sefkatinden kendi sefkatini ustun gormek gibi bir zulme dusmedigi) muddetce mutlu olabilir... yoksa diger turlu Yaratan ve Gozeten herseyi bilen Rabbini sefkatsizlikle itham etme gibi bir zulm isleyecek, bunun da yansimasi olarak Kalbi herzaman vesvese, endise ve kuruntularla dolacak, bu zulmun cezasini daha dunyada iken boyle cekecek...
demek ki Tek cikar yol; Gercek bir iman ve teslimiyet ile Basir ve Semi Yaraticiya siginmak...


Said Nursi Hazretleri bu konuyu ne guzel analiz etmis;
iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkulu, tevekkul saadeti dareyni iktiza eder...


Allah gercek mutevekkillerden eylesin cumlemizi... amin
Allah razi olsun...
 
Üst