Sadeleştirme Analizi - On Dördüncü Lem'anın İkinci Makamı

Huseyni

Müdavim
Orjinal metin: ON DÖRDÜNCÜ LEM'ANIN İKİNCİ MAKAMI

(Makam münasebetiyle buraya alınmıştır.)

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
’in binler esrarından altı sırrına dairdir.


Sadeleştirilmiş metin: ON DÖRDÜNCÜ LEM'ANIN İKİNCİ MAKAMI

(Makam münasebetiyle buraya alınmıştır.)



بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ'in binlerce sırrından altısına dairdir.



Orjinal metin: ON DÖRDÜNCÜ LEM'ANIN İKİNCİ MAKAMI

(Makam münasebetiyle buraya alınmıştır.)



Sadeleştirilmiş metin: ON DÖRDÜNCÜ LEM'ANIN İKİNCİ MAKAMI

(Makam münasebetiyle buraya alınmıştır.)


  • Başlık ve altındaki kısım aynen muhafaza edilmiştir..


  • "binler esrarından altı sırrına dairdir." "binlerce sırrından altısına dairdir." şeklinde değiştirilmiş. Cümlenin orjinalinden okunduğunda anlaşılmayacak hiç bir tarafı yok. Sadece "esrar" a, anlaşılamayacağı düşüncesiyle "sır" manası verilmiş. 1. si, "esrar" "sırlar, gizli gerçekler, gizli sırlar" gibi manalara gelir. "sır" onun tekilidir. 2. si, "binler esrarından altı sırrına" derken, hemen iki kelime sonra "esrar" ın tekil manasının "sır" olduğu ortaya çıkıyor. Demek ki neymiş; Risale-i Nur, insanların çok fazla malumu olmayan kelimeleri, aralara manalarını serpiştirerek öğretiyormuş. Bazen aynı cümle içinde, bazen bir sonraki cümlede..Bu genelde böyledir, okuyanlar bilir. Sadece şu bir cümleyi okuyan kişi eğer ki "esrar" ı bilmiyorsa, onun "sır" la ilgili olduğunu anlayacaktı. Sadeleştirmeyi yapanlar, buna mani olmakla ne kar elde edecekler, zaman gösterecek inşaallah..Hem "esrar" ı değiştirdikten sonra, cümlenin düzeninin mananın anlaşılmasında en ufak bir sorunu yok. Hatta okuma bakımından çok daha hoş. Buna rağmen, 5 kelimeden oluşan cümlenin, oynanmadık sadece bir kelimesi kalmış. Üstüne üstlük bir tane de eksiltilmiş. "binler" "binlerce", "esrarından" "sırrından", "altı sırrına" "altısına" şeklinde tamamen lüsumsuz değiştirilmiş.
 
Son düzenleme:

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirilmiş Sözler Hatalarla Dolu - On Dördüncü Lem'a'dan..

Başlığı, henüz bu Lem'a yı okumadan bu şekilde yazdım. Birinci Söz gibi 53 cümleden oluşan bir risalede, 28 tane cümleyi anlaşılabilir bir halde iken lüzumsuz bozulmuş. Bunlardan 11 tanesinin manası tamamen değişmiş. Yani diğer 17 cümleyi bir köşeye koyalım. Ben orjinal risaleleri anlamıyorum diyen birinin, Birinci Söz de anlayabileceği en az 11 cümle tamamen farklı bir manaya getirilmiş. Sadece Birinci Söz de 11 cümle anlayabilmek az mıdır ? Ve okuduğunuz sadeleştirilmiş eserde bu cümleleri başka manada okumanın neresi faydalıdır ? Diyeceğim şu ki; Birinci Söz de o kadar körlemesine yapılan hatalar bana bütün Sözler de de aynı şekilde hatalar olduğuna kanaat verdi. Bu yüzden de daha okumaya bile gerek duymadan bu başlığı koydum..İş kişinin ayinesidir. Hem görücez ilerleyen süreçte bu hataları. Eğer ki manayı bozan bariz çeviriler yoksa, ben de bu başlığı seve seve değiştirir, sadece sadeleştirilmesini eleştiririm..
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirilmiş Sözler Hatalarla Dolu - On Dördüncü Lem'a'dan..

Orjinal metin: İHTAR: Besmelenin rahmet noktasında parlak bir nuru, sönük aklıma uzaktan göründü. Onu, kendi nefsim için, nota suretinde kaydetmek istedim.

Sadeleştirilmiş metin: Bir hatırlatma: Besmelenin rahmet noktasında parlak bir nuru, sönük aklıma uzaktan göründü. Onu, kendi nefsim için kaydetmeyi arzuladım.



  • "İHTAR" "Bir hatırlatma" şeklinde değişime uğramış. 1. si "ihtar" ı bilmeyen bir kişi Türkiyede öğrenci bile olamaz. Mesela okullardaki disiplinsizlik gibi hallerde öğrenciye "ihtar" verilir. Avrupada yaşayan bir Türkte "ihtar" ın ne manaya geldiğini gayet iyi bilir. Haberlerde "polisin "dur" ihtarına uymadı" gibi sıkça tekrarlanan sözler vardır. O halde gidin bunu yapan bütün televizyon kurumlarını da ihtar edin ki, bu kelime yerine "bir hatırlatma" terkibini kullansınlar. Onları da sadeleştirin, anlamayanlara yardımcı olun..Hem "ihtar" kelimesinin "bir hatırlatma" şeklinde bir karşılığı yoktur. "İhtar" "hatırlatma, ikaz, uyarı" gibi manalara gelir. Haliyle başa koyulan "bir" fazladan olmakla birlikte, ya keyfen, ya acemilikten konmuştur. Her halikarda bu neticeler sadeleştirmenin doğru olmadığı kanaatini bizzat haliyle gösteriyor.


  • "Besmelenin rahmet noktasında parlak bir nuru, sönük aklıma uzaktan göründü." "Besmelenin rahmet noktasında parlak bir nuru, sönük aklıma uzaktan göründü." Bu cümle şu ana kadar gördüğüm ve değiştirilmemesine en şaşırdığım cümle. Yaklaşık bir satır uzunlukta olupta, anlaşılan ve değiştirilmeyen böyle bir cümle yok herhalde..


  • "Onu, kendi nefsim için, nota suretinde kaydetmek istedim." "Onu, kendi nefsim için kaydetmeyi arzuladım." Bir önceki cümleyi aynen muhafaza ettiklerinina acısını bu cümleden çıkarmışlar. En bariz hata şudur: Orjinalinde ne şekilde kaydetmek istediğini "nota suretinde" terkibiyle ifade ediyor. Bunun buradaki muhtemel manaları "Bir şeyi sonradan hatırlamak için konan işaret suretinde. Mülâhazalar, düşünce ve fikirler şeklinde, bildiri suretinde" dir. Maalesef ki bu mana tamamen yok edilmiştir. Sonra "kaydetmek istedim" "kaydetmeyi arzuladım" şeklinde değiştirilmiş. "İstemenin" "arzulamak" olduğunu bilmeyenlerin olabileceğini düşünmek bile o kişilere hakarettir. Hatta "istek" "arzu" ya nisbeten çok daha fazla kullanılan ve bilinen bir kelimedir. Hem "kaydetmek istedim" i "kaydetmeyi arzuladım" şeklinde çevrimek dahi hatadır. Madem "istek" "arzu" oldu, o halde "kaydetmek arzuladım" olması gerekirdi. Yani göze pek görünmüyor ama, inceden inceden, hemen her cümlenin her kelimesine, sinsice müdahelede bulunulmuş.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirilmiş Sözler Hatalarla Dolu - On Dördüncü Lem'a'dan..

Orjinal metin: Ve yirmi otuz kadar sırlar ile, o nurun etrafında bir daire çevirmekle avlamak ve zaptetmek arzu ettim.

Sadeleştirilmiş metin: Yirmi-otuz kadar sır ile o nurun etrafında bir daire örmek, onu avlayıp kavramak istedim.



  • Sevgili izleyiciler, cümlelerdeki mana katliamı devam ediyor..Orjinalinde "ve" ile başlayan cümle, tahrif edilmişinde kaldırılmış, dolayısıyla bir önceki cümleden bağımsız bir hale getirilmiştir. Saniyen: (belki Ufuk yayınlarından okuyan olur diye "saniyen"i açıklayım, "ikinci olarak" manasına gelir.) Cümlede anlaşılmayan tek bir kelime dahi yoktur. Avrupa'da yaşayan Türkler bile burada en az kullanılan zaptetmek kelimesinin manasını bilir. Salisen (Üçüncü olarak): "yirmi otuz kadar" "Yirmi-otuz kadar" şeklinde, yirmi ile otuzun arasına tire koymakla kimsenin bunu aslından daha kolay anlayacağını iddia edemezsiniz. Ederseniz kendinizi maskara edersiniz. "Böyle ayrıntılara takılmaya ne gerek var" diyenler çıkabilir. Aynı soruyu ben soruyorum o halde: Madem önemsizdir, o halde neden önem arzediyor gibi, iki kelime arasına tire konmuştur ? Rabian: "sırlar ile" "sır ile" olmuş. Bu edebiyat yoksunluğu değil midir ? Dil, lisan bilmemek değil midir ? "Sırlar" ın "sır" olduğu nerde görülmüş. Birşeyden "bir tane var" demekle "onlarca var" demek aynı şey midir ? Yoksa gerisindeki "yirmi otuz" bu manayı veriyor diye mi kısalttınız ? O niyetle yapmışsanız, "yirmi otuz" u kaldırıp sadece "sırlar" diyerek daha çok alan boşaltmış olurdunuz ?


  • "o nurun etrafında bir daire çevirmekle" "o nurun etrafında bir daire örmek" şeklinde değiştirilmiş. Sadeleştirmeyi savunanların aklına şaşarım. Üstad diyor ki "bir daire çevirmekle" siz diyorsunuz "bir daire örmek" Bu kadar düşüncesizlik olur mu be kardeşim. "Çevirme" nin "örmek" olduğu nerde görülmüş ? Siz hangi dili kullanıyorsunuz ? Mesela size biri dese, "filan yerde polis çevirme yapıyor" siz bunu "polis filan yerde örme yapıyor" mu anlıyorsunuz ? Burdaki "daire çevirme" nin "daire örmek" le ne ilgisi var ? Bu kadar mı saçmalık olur ? Üstad burda o nurun etrafını kuşatmak, ihata etmek istediğini anlatıyor. Nurun etrafına nasıl daire örülür ? Burdaki mecazi kullanılan bir terkibi nasıl maddi bir manayla çevirirsiniz ? Yoksa siz duvar ustası filan mısınız, yan gelir olsun diye mi bu işi yapıyorsunuz ? Hadi bunları boşverelim, ehemmiyetsiz varsayalım, bana dünyada şu sadeleştirilmiş eserinizi anlayacak kadar zekası olupta, "çevirmenin" ne olduğunu bilmeyen bir tane, sadece bir tane insan gösterebilir misiniz ? Ve bu kişi "çevirme" yi bilmediği gibi "örme" yi de biliyor olsun ? Yazık size..


  • "avlamak ve zaptetmek arzu ettim." "onu avlayıp kavramak istedim."şeklinde değiştirilmiş. Yine saçmalıklarla dolu bir değişiklik daha. Aynı cümlede zaptedilmek istenen şeyin "nur" olduğu belirtilmiş orjinalinde. Herhalde "Bizim okuyucularımız 2 saniye önce okuduğunu unutur, o yüzden hatırlatalım" düşüncesiyle ki, "onu" zamirini koymuşlar.. Sonra "avlamak ve zaptetmek" "avlayıp kavramak" olmuş. "Zabtetmek" in "kavramak" diye bir manası vardır elbet ancak burada nurani birşeyden bahsedildiğinden, "tutmak, kavramak" gibi ifadeler hatalıdır. "Zaptetmek" in buradaki en bariz manası, "idaresi altına almak" tır. "Kavramak" bu manayı vermekten çok uzak bir ifadedir. Buradaki en küstahça değişiklik ise "arzu ettim" fiilini "istedim" şeklinde çevirmektir. Çünkü bir önceki cümlede "kaydetmek istedim." ""kaydetmeyi arzuladım" şeklinde çevrilmiştir. Yani bir öncedeki "istek" "arzu" olmuştur. Bu cümlede ise tam tersine "arzu" "istek" olmuş. Madem o cümleyi okuyan "istedim" i anlamıyordu ve sen bunu "arzuladım" şeklinde çevirdin..O halde neden bir sonraki cümlede "arzu ettim" i "istedim" diye çevirdin ? Bu kadar çirkin bir çelişki olur mu ? Ayıp ya hu, ayıp..Gözünüzü seviyim kendinize gelin.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirilmiş Sözler Hatalarla Dolu - On Dördüncü Lem'a'dan..

Orjinal metin: Fakat, maatteessüf, şimdilik o arzuma tam muvaffak olamadım. Yirmi otuzdan beş altıya indi.

Sadeleştirilmiş metin: Fakat maalesef şimdilik o arzumu tam gerçekleştiremedim, sırlar yirmi-otuzdan beş-altıya indi.



  • Orjinalindeki 2 cümle, sadeleştirme maksadıyla tek cümle haline getirilmiş. Cümlede "maatteessüf" bilinmeyen bir kelime olduğunu söylesekte, cümle içinde anlaşılmaması gibi bir durum yok. Çünkü cümlenin sonundaki "olamadım" "maatteessüf" kelimesinin olumsuz, üzüntü veren bir şey olduğu hakkında malumat veriyor. Bununla beraber, cümlenin noktalama işaretleri heba edilmiş. Sonra "muvaffak" kelimesi de oldukça yaygın bir şekilde kullanılan kelimedir. Hatta sürekli işitiriz; "Allah muvaffak eylesin, muvaffakiyetler versin" gibi sözleri. Hem "maatteessüf" "maalesef" ten ziyade, "ne yazık ki, üzülerek ifade edeyim ki, esefler olsun ki" gibi manalara gelir. Hatta ben baktığım 2 lugatta bu kelimenin "maalesef" karşılığını göremedim. Sonra cümledeki "arzu" kelimesine dikkat ediyoruz ki, önceki cümlede lüzumsuz değiştirilen bu kelime aynen muhafaza edilmiş. Sadece fiilin değişmesi gereği, "arzuma" "arzumu" olmuş. Madem okuyucu "arzu" yu biliyordu, bir önceki cümlede neden değişti soruyorum ? Sonra "Yirmi otuzdan beş altıya indi." cümlesine "sırlar" ilavesi yapılmış. Yine okuyucuyu, önceki okuduklarını anlamamakla itham eden bir tutum sergilenmiş. Sonra bu cümledeki her kelimenin arasına tire koyacak kadar saçma bir iş yapılmış. Orjinalinde olmayan tirenin, sadeleştirme ile ne ilgisi olabilir ? Tiresiz anlamayan, tire koyunca nasıl anlar, bunun izahı var mı ?
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirilmiş Sözler Hatalarla Dolu - On Dördüncü Lem'a'dan..

Orjinal metin: “Ey insan!” dediğim vakit nefsimi murad ediyorum.

Sadeleştirilmiş metin: "Ey insan!" dediğim vakit, nefsimi kastediyorum.



Bu cümle de lüzumsuz değiştirilen cümlelerden biridir. "murad etmek" bilinmeyen bir terkib değildir. Mesela Türkçe bilen herkesin malumu olan bir dua vardır: "Allah ne muradın varsa versin." Evet bunu deneyebilirsiniz. Risaleleri anlamadığını söyleyen birine, bir vesileyle bu duayı yapın bakalım..Geriye dönüp "anlamadım kardeş ne dedin?" diyecek tek bir kişi bulabilecek misiniz ? Haliyle burada değiştirilen terkib, çok sık kullanılmamakla birlikte, hemen herkesin bildiği bir ifadedir. "Anlaşılmıyor" diye, anlaşılan bu terkibin değiştirilmesi, sadeleştirenlerin doğru söylemediklerinin bir delilidir.

Hem "
nefsimi murad ediyorum." "nefsimi kastediyorum." aynı şey değildir. "Murad" kelimesinin "kastetmek" şeklinde bir manası da yoktur. "Murad" ın "istenerek, ümid ederek beklenen şey, arzu edilen şey, gaye, maksad, emel" gibi manaları vardır. "Kastetmek" görünüşte manayı bozmuyor gibi görünse de, burdaki manayı anlatmaktan çok uzaktır. En azından bu kelimenin manası olan bir kelime seçilmeyip, manaları içinde olmayan, "herhalde bunu demek istedi" nevinden bir anlam vermek çok acemice, çok verimsiz bir iş. Bu terkibin buradaki manası "nefsimi arzu ediyorum, nefsimi gaye ediniyorum" olabilirdi en yakın şekliyle. Hem çok bilinen bir kelimeyi değiştirmek, hem de lugatta hiç karşılığı olmayan bir kelime ile onu değişmek..Heyhat! Şaşarım sizin aklınıza..
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Cevap: Sadeleştirilmiş Sözler Hatalarla Dolu - On Dördüncü Lem'a'dan..

Orjinal metin: “Ey insan!” dediğim vakit nefsimi murad ediyorum.

Sadeleştirilmiş metin: "Ey insan!" dediğim vakit, nefsimi kastediyorum.

Ustad r.a. murad ediyorum sözü ile bunu düşünüyorum anlamında ifade kullanırken sadeleştirilen metinde kastediyorum sözü ile bunu düşünüyorumdan ziyade bunu diyorum meselesine giriyor. Kelimeler değiştiği gibi anlamda değişmiş. Hem binlerce türk evladına murad ismini veren bir millet ve Allah ne muradın varsa görsün duası dillerde daim söylenen bir millet muradı anlamayacak kastediyorumu anlayacak.

Mesele anlamak değil sen hala anlamadın mı?
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirilmiş Sözler Hatalarla Dolu - On Dördüncü Lem'a'dan..

Orjinal metin: Bu ders kendi nefsime has iken, ruhen benimle münasebettar ve nefsi nefsimden daha huşyar zatlara, belki medar-ı istifade olur niyetiyle, On Dördüncü Lem’anın İkinci Makamı olarak, müdakkik kardeşlerimin tasviplerine havale ediyorum.

Sadeleştirilmiş metin: Bu dersi, nefsime has olduğu halde, ruhen benimle irtibatlı ve nefsi nefsimden daha uyanık zâtlara, belki istifade vesilesi olur niyetiyle, On Dördüncü Lem'a'nın İkinci Makamı olarak sunuyor, dikkatli kardeşlerimin değerlendirmesine havale ediyorum.

Öncelikle bu cümledeki anlaşılmayan kelimelere ve terkiblere bakalım.."huşyar" "medar-ı istifade" "müdakkik"

Şimdi tek tek bu kelimelere nasıl mana verilmiş inceliyoruz..

huşyar: Akıllı, zeki, uyanık..Sadeleştirilmiş eserde verilen karşılığı "uyanık"

medar-ı istifade: Faydalanma vesilesi... Sadeleştirilmiş metinde verilen karşılığı "istifade vesilesi"

müdakkik: Dikkatli, araştırıcı, inceden inceye dikkatle araştıran...Sadeleştirilimiş metindeki karşılığı "dikkatli"

Az çok bildiğimiz halde değiştirilen kelimeler:

tasvip: Uygun ve doğru bulma; doğruluğunu kabul etme. Sadeleştirilimiş metindeki karşılığı "değerlendirme"

münasebettar: İlgili, alâkalı, bir şeye uygun ve yakın olan, bağlantılı, ilişkili...Sadeleştirilimiş metindeki karşılığı "irtibatlı"

Görüldüğü üzere, çok fazla malumumuz olmayan 3 kelime manasına yakın ya da aynı manaya gelen kelimelerle değiştirilmiş. İşin ilginç tarafı, az çok bildiğimiz "tasvip", "münasebet" gibi kelimeler, lugatlarda hiç görünmeyen manası ile değiştirilmiş. Yani lugatta o kadar seçenek var, içinden seç-beğen-al diye seçenek sunuluyor; sadeleştirmeyi yapanlar bu manaları beğenmeyip, kendilerince yeni bir dil çıkarıyor. Mesela "tasvip etmiyorum" "değerlendirmiyorum" manasına gelebilir mi ? Burada öyle mana verilmiş. "Tasviplerine" "değerlendirmelerine" şeklinde çevrilmiş. Bu bilineni de yanlış anlatmak, unutturmak değil midir ?

Sonra "münasebettar" ı kim bilmez. "Münasebet" i bilen herkes cümle içinde okuduğunda "münasebettar" ın ne olduğunu da rahat bir şekilde anlar.

Diyelim ki bu kelimelerin her biri doğru çevrildi..O halde cümlenin diğer taraflarına dokunmanın lüzumu olmasa gerek. Ancak görüyoruz ki, bu kelimeler haricinde anlaşılmasında hiç sıkıntı olmayan yerler de değiştirilmiş. İşte misalleri:

"Bu ders kendi nefsime has iken" "Bu dersi, nefsime has olduğu halde" "iken" i bilmeyen Türkçe bilen birini düşünemiyorum. Bu kadar kısa ve öz bir ifadeyi "olduğu halde" diye çevirmenin hangi iyi niyetle alakası olabilir ? Yahu burda değişecekse bile "has" belki bilinmiyor diye düşünülebilir, o değiştirilir. "İken" i değiştirmenin nasıl bir mantığı olabilir ? Bu günlük hayatta en sık kullandığımız bir ifade değil midir ?

"
İkinci Makamı olarak, müdakkik kardeşlerimin tasviplerine havale ediyorum"
"
İkinci Makamı olarak sunuyor, dikkatli kardeşlerimin değerlendirmesine havale ediyorum."

Sadeleştirmeyi bilmeden savunan kardeşlerime sesleniyorum. Buyrun bakın ve faciaya şahit olun, cinayeti görün. Metinde değiştirilen kelimelerden sonra şu ortada kabak gibi sırıtan "sunuyor" a bakın. Bunun orjinalinde karşılığını görebiliyor musunuz ? Karşılığını da boşverin, orjinalinde böyle bir mana var mı ? Zaten sonunda "havale ediyorum" denmiş ve bu sadeleştirilmiş metinde aynen muhafaza edilmiş.."Sunuyor" nerden çıktı ? Üstad Hazretleri rüyalarına girdi de "burasını eksik yazmışım, oraya "sunuyor" koyun" mu dedi yoksa ?
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirilmiş Sözler Hatalarla Dolu - On Dördüncü Lem'a'dan..

Orjinal metin: Bu ders akıldan ziyade kalbe bakar; delilden ziyade zevke nâzırdır.

Orjinal olmayan metin: Bu ders akıldan ziyade kalbe, delilden çok zevke bakar.



Bilinmeyen tek kelime olarak "nâzır" ı gösterebiliriz. Bunun haricindeki bütün kelimeler kolayca anlaşılabilmektedir. Zaten "zevke nâzırdır." terkibinin, "zevke bakar." şeklinde değiştiğini görüyoruz. Bu çevirinin doğru olduğunu ya da manaya yakın olduğunu kabul edip, ne hikmete binaen yapıldığını anlayamadığım eksiltmelere ve yine anlam veremediğim bir değişikliğe bakalım:

"akıldan ziyade kalbe bakar"

"akıldan ziyade kalbe"

Bu cümlenin tamamında 2 tane "bakar" fiili kullanılmış. Görüldüğü üzere cümlenin bu kısmındaki "bakar" kaldırılmış. Neden ?

Sonra "ziyade" kelimesi de bu cümlede 2 defa geçiyor. Birinci "ziyade" anlaşılır olduğundan değiştirilmemiş..Velakin 2. "ziyade" anlaşılmayan bir kelime olduğundan "çok" manasında değiştirilmiş..Sadeleştirmeyi savunan kardeşlerim baksınlar, sizce de komik değil mi bu ?

Bütün bunları bir kenara bırakıyoruz. Bu cümleden önceki ve bu cümleden sonraki ve hatta bu cümleyi de doğru şekilde çevirdiklerini farzediyoruz.. Şimdi cümleye dikkat edelim bakın ne diyor:

"Bu ders akıldan ziyade kalbe bakar; delilden ziyade zevke nâzırdır."

Bu cümleyi okuduktan sonra buradan taa bu dersin sonuna kadar olan kısım isterlerse en ala şekilde çeviri yapsınlar, yine hatadır, yine hatadır. Şahsen ben "insanlar anlamıyor" niyetiyle bu eseri sadeleştirmeye kalksam, şu cümleyi okuyunca şöyle bir düşünürüm. Çünkü cümlede mana olarak diyor ki:

Bu ders akıldan ziyade kalbe hitab eder,
delil olmaktan ziyade zevke bakar,
yani bu dersi okumak zevklidir,
anlamışsın, anlamamışsın o kadar mühim değil,
bu dersten kalbin hissesi daha fazladır...

Ben bu şekilde anladım, ki bu mana bu cümlede oldukça açık ve nettir..

Peki "anlasınlar" diye değiştiren sadeleştirici kardeşlerim, bu cümleden sonra neden devam ettiniz sadeleştirmeye ?
Niyet "anlasınlar" ise Üstad mana olarak "bırak anlama, kalbe bak" diyor..O halde neden devam ettiniz sadeleştirmeye ?

Şimdi bu sadeleştirdiğiniz kısımda kalbe hitap eden kısım muhafaza edildi mi ?
Hiç sanmıyorum.. Ki siz zaten kalbe değil akla hitap etmek için çeviri yapıyorsunuz..
Ve akla hitap edilsin diye yaptığınız çeviride bile her satırda hatalar var.

Şimdi sizin bu eseriniz akla mı, kalbe mi, ruha mı hitap ediyor ?
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirilmiş Sözler Hatalarla Dolu - On Dördüncü Lem'a'dan..

Bu kısımdan önceki besmele ve ayetler olduğu gibi muhafaza edilmiş..

Orjinal metin: ŞU MAKAMDA birkaç sır zikredilecektir.

Sadeleştirlmiş metin:
Bu makamda birkaç "sır" zikredilecektir.


Şimdi aslıyla sanki hiç farkı yokmuş gibi görünen şu cümleye bir bakın. Herkes taraftarlıklarını bir yana koysun..

Burada anlaşılamayacak bir tek kelime yoktur. En az kullanılan "zikir" olsa dahi ateistler bile bunun ne manaya geldiğini bilir. Eğer burada illaki bir değişiklik yapılması gerekse, bunlar: "makam", "sır", "zikir" kelimeleri olabilir. Zaten bu kelimeler değişmediği gibi meselemizde o değil. Burda yapılan tek değişikliğe bakalım.

"ŞU"
"Bu"


Sadeleştirmeyi savunanlar, iyi niyetle sadeleştirdiklerini söyleyenler, "anlaşılsın" diye sadeleştirdiklerini söyleyenler bu değişikliği izah etsinler ? Cümlenin yapısını bozuyor, bozmuyor meselesine girmiyorum bile..Bu değişiklik ne anlama geliyor ?

? Sadeleştirenlerin çok zeki olduğu anlamına mı ?
Okuyucuların "bu" yu anlamayacak kadar akıldan mahrum oldukları anlamına mı ?
Kıskançlık anlamına mı ?
Kasten tahrif etme anlamına mı ?
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirilmiş Sözler Hatalarla Dolu - On Dördüncü Lem'a'dan..

Orjinal metin: BİRİNCİ SIR

Bismillâhirrahmânirrahîm’in bir cilvesini şöyle gördüm ki:

Sadeleştirilmiş metin: Birinci Sır


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ'in bir cilvesini şöyle gördüm:



BİRİNCİ SIR

Bismillâhirrahmânirrahîmin bir cilvesini şöyle gördüm ki:



Birinci Sır

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ'in bir cilvesini şöyle gördüm:

Yine bu kısımda anlaşılmayan bir kelime göremiyoruz. Terkib olarak baktığımızda "Bismillâhirrahmânirrahîm’in bir cilvesini" nin ne manaya geldiği belki anlaşılmayabilir. Ki bu kısım olduğu gibi muhafaza edilmiş, değiştirilmemiş. Öyle ise geriye kalan kısımların bundan daha fazla muhafaza edilmesi gerekir. Ancak hemen her cümlede olduğu gibi bu cümlede de kıyımlar yapılmış.

Birincisi: Besmele lafzı
orjinalinde Latin harfleriyle yazılmışken, sadeleştirilmiş metinde Arapçasıyla yazılmış. Bir kere bu tezattır. Zaten niyeti sadeleştirme olan bir çalışmada, kendi dilinde yazılan bir ibareyi Arapçasıyla değiştirmek kendi sözüyle çelişmektir. Besmelenin Arapçası elbette bizi rahatsız etmiyor. Ancak Üstad Hazretleri o şekilde yazmış ve bu işi yapanlar da sadeleştirme yaptıklarını söylüyorlar, biz de bunun aksini yaptıklarını izah etmeye çalışıyoruz.

İkincisi: "BİRİNCİ SIR" başlığını, küçük harflerle yazmaları. Önemli mi ? Değil tabiki de. Zaten de sorun bu, önemli değilse neden lüzumsuz değiştirildi ?

Üçüncüsü: Orjinalinde "gördüm ki" kısmı "gördüm" yapılıp, "ki" kaldırılmış. Buradaki "ki" daha önce de bahsettiğim, öyle boşu boşuna konmuş bir "ki" değildir. Bu ek cümleye letafet katar, dalgın olan insanı ihtar eder, bir sonraki manayı anlamak için hazırlık niteliğindedir vs..

Velhasıl kelam, bu kısımda yapılan değişikliklerin ve eksiltmelerin tamamı lüzumsuzdur, çünkü cümlede anlaşılmayan bir kelime olmadığı gibi, cümlede manası verilen tek bir kelime de yoktur..
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirilmiş Sözler Hatalarla Dolu - On Dördüncü Lem'a'dan..

Orjinal metin: Kâinat simasında, arz simasında ve insan simasında, birbiri içinde birbirinin nümunesini gösteren üç sikke-i rububiyet var.

Orjinal olmayan metin: Kâinatın, yeryüzünün ve insanın simasında birbirinin numunesi olan üç rubûbiyet mührü var.


Cümlede bilemeyeceğimiz sadece "
sikke-i rububiyet" ve "arz" olabilir. Bunun haricindeki "numune, sima" gibi kelimeler az da kullanılsa hemen herkesin malumu olan kelimelerdir. Herhalde bunun farkında olduklarından, diğer kelimelerin anlamlarını vermeyip, sadece "sikke-i rububiyet" ve "arz" ın anlamını vermekle yetinmişlerdir. Sadeleştirmenin başlı başına bir hata olduğunu hatırlattıktan sonra, bu hata içinde, bu değişimlerin doğru olduğunu kabul ediyoruz. Fakat buna rağmen cümlenin manasını bozmaya yönelik her türlü fiil işlenmiş..

Mesela "kainat" "kainatın", "arz" "yeryüzünün", "insan" "insanın" şeklinde değiştirilmiş. Aradaki 2 adet "sima" yok edilmiş. Ve bu yok etme eyleminden sonra da her kelimenin sonuna, hemen hemen her çeviride yaptıkları "in" "ın" ekini koymuşlar. Sonra orjinalinde "birbirinin içinde" olan kısım tamamen yok edilmiş. Bu cümlenin manasını tamamıyla bozmak demektir. Sonra "birbirinin numunesini gösteren" "birbirinin numunesi olan" şeklinde değiştirilmekle ikinci bir mana katliamı işlenmiştir. Çünkü "gösteren" ile "olan" tamamen farklı manalardır.

Yayıncının "Istılahta yer alan terimler ve Nur külliyatının anahtar kavramları ise aynen korundu" notuna göre "sikke-i rububiyet" in değiştirilmemiş olması gerekirdi. Fakat değiştirilmiş. Bu ve bunun gibi çoklarını da gösterdik. O zaman ortada şu ana kadar söylenen onlarca yalan var.

Şimdi kitabın girişindeki Yayıncının Notu başlıklı yazıdan bir alıntı paylaşmak istiyorum..

[TAVSIYE]Öncelikle, Risale-i Nur un mesajının günümüz diliyle ve en açık biçimde anlaşılması esas alındı. Ancak bu yapılırken, asıl metnin dokusunun bozulmamasına özen gösterildi. Anlamayı kolaylaştıracağı düşünülen yerlerde, kelimelerin bugünkü karşılıklarının seçilmesinin yanında, uzun cümleler bölündü ve aynı malzemeyle yeniden kuruldu. Istılahta yer alan terimler ve Nur külliyatının anahtar kavramları ise aynen korundu, değiştirilmedi.[/TAVSIYE]

Buraya kadar yaptığımız tahlile bir bakın. Şu kırmızı ile belirttiğim yayıncıya ait sözler, "BEN KOCAMAN BİR YALAN SÖYLÜYORUM" demiyor mu ?
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirilmiş Sözler Hatalarla Dolu - On Dördüncü Lem'a'dan..

Orjinal metin:

Biri, kâinatın heyet-i mecmuasındaki teâvün, tesanüd, teânuk, tecâvübden tezahür eden sikke-i kübrâ-yı Ulûhiyettir ki, Bismillâh ona bakıyor.



Sadeleştirilmiş metin:

Biri: Kâinatın bütünündeki yardımlaşma, dayanışma, birliktelik ve birbirinin ihtiyacına cevap verme gibi hususiyetlerden ortaya çıkan büyük ulûhiyet mührüdür ki, بِسْمِ اللهِ [Bismillah] ona bakıyor.



"Teanuk" kelimesi hariç, cümledeki diğer kelimelerdeki değişiklikler manayı bozmuyor. "teanuk" "birbirine sarılma" şeklinde geçiyor lugatlarda. Buradaki anlamı ise, eşyanın bir bütünlük içinde olması, kainattaki unsurların birbiriyle şiddetli bir ilişki içinde olması gibi manaları ifade ediyor. Yani "birliktelik" bu kelimenin buradaki manasını vermekten oldukça uzak olsa gerektir. Birliktelik şiddetli bir ilişkiyi, kopmaz bir bağı ifade etmez. Yani kainattaki herşey o kadar birbiriyle kucaklaşmış, kenetlenmiş gibi, külli ile cüz'i arasında dahi kopmaz bir bağ var. Yani sadece "birliktelik" yok.

İkincisi: Risalelerin okurken en çok zevk veren kısımlarına bir misal olan "sikke-i kübrâ-yı Ulûhiyettir ki" bu gibi terkiblerin, yayıncı notunda güya muhafaza edildiği söyleniyor. Halbuki bunlardan sağlam kalan nerdeyse yok şu ana kadar. Ya tamamen değişik bir şekilde, ya da ters düz edilmekle değiştirilmiştir. Bu terkibler Risale-i Nur'a özeldir. Risalelerin en özel kısımlarıdır. Yayıncı notunda bunların korunduğunu söylemesine rağmen bunlar değiştirilmiştir.

Üçüncüsü: "kübrâ" "büyük" şeklinde çevrilmiş. Bu kelimenin manası "büyük" değil, "en büyük" tür. Bu da manayı bozan bi değişikliktir kısmen de olsa..

Dördüncüsü: Cümlenin sonundaki "Bismillâh ona bakıyor" kısmının baş tarafına arapça
"بِسْمِ اللهِ" ilavesini yapmanın nasıl bir mantığı olabilir ? Yahu bi yandan da arapça öğrensinler gayeniz varsa, o zaman her değiştirdiğiniz kelimenin yanına orjinalini de koyun ki, lisan öğrensin bu millet..Velhasıl kelam, tutarsız değişiklikler her yerde kendini göstermeye devam ediyor..Ve devam edecek..
 
Son düzenleme:

nurhadimi

üye Sorumlusu
Cevap: Sadeleştirilmiş Sözler Hatalarla Dolu - On Dördüncü Lem'a'dan..

Ağabey batılı fazla tasvir safi zihinleri idlaldir. Bence reklamın iyisi kötüsü olmaz ve bu istediklerini onlara vermek değil mi ?
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirilmiş Sözler Hatalarla Dolu - On Dördüncü Lem'a'dan..

Ağabey batılı fazla tasvir safi zihinleri idlaldir. Bence reklamın iyisi kötüsü olmaz ve bu istediklerini onlara vermek değil mi ?


Eğer bu türden şeyler reklam mahiyetinde olsaydı ağabeyler de sürekli bu konuda geri adım atılması uyarılarında bulunmazlardı. Hem bu mesele bu tür derslere başlamadan geniş bir kitle tarafından zaten duyuldu. Haliyle bizim ki reklam değil, yaygınlaşmış bir şeyin hatalarını göstermek.

İkncisi batılı fazla tasvirin, bu türden şeyleri kapsadığını düşünmüyorum. Bu söz benim anladığım daha çok günahların teferruatlarına girilmesi noktasında olabilir. Mesela kumarın zararlıdır demeden önce kumarın nasıl bir iş olduğunu bütün teferruatıyla anlatmak ya da içki ya da zina gibi meseleleri bu şekilde anlatıp sonra da o kötüdür demek gibi.

Küfür de batıldır ancak imanın güzelliğini göstermesi noktasından, onun mahiyetinden bahsetmek lüzumludur. Maksat küfrün reklamını yapmak değil, imanın güzelliğini anlatmak. Bizim de yaptığımız bu türdendir. Maksadımız reklam ya da batılı tasvir değil, orjinal risaleler karşısında bu yapılanın ne kadar sönük olduğunu göstermek. Ki bu işi yapanların ne ağabeylerin ihtarlarını, ne ÜSTAD Hazretlerinin beyanlarını ciddiye almadıkları görüldü. En azından okuyan bilsin ki Risale-i Nur okumuyor. Eğer bunun harcinde üslubumuzda problem varsa o ayrı bir konudur, her türlü eleştiriye açığız onunla ilgili..
 

müzahref

Member
Cevap: Sadeleştirilmiş Sözler Hatalarla Dolu - On Dördüncü Lem'a'dan..

Çok okumamama rağmen onları okumaya dayanamadım ilk paylaştığınız cümlelere baktım ne kadar çiğ ve kötü.
Ben Lemaatı okuyamadığımdan böyle bir şeye karşı çıkmıyordum ama şimdi bunları okuyunca soğudum.

Yirmi-otuz kadar sır ile o nurun etrafında bir daire örmek, onu avlayıp kavramak istedim.
bence bunun çok tevile ihtiyacı var :)
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirilmiş Sözler Hatalarla Dolu - On Dördüncü Lem'a'dan..

Orjinal metin:

İkincisi, küre-i arz simasında, nebâtat ve hayvanâtın tedbir ve terbiye ve idaresindeki teşabüh, tenasüp, intizam, insicam, lûtuf ve merhametten tezahür eden sikke-i kübrâ-yı Rahmâniyettir ki, Bismillâhirrahmân ona bakıyor.


Orjinal olmayan metin:

İkincisi: Yeryüzünün simasında bitki ve hayvanların ihtiyaçlarının karşılanmasındaki, beslenip idare edilmesindeki benzerlik, münasebet, intizam, uyum, lütuf ve merhametten ortaya çıkan büyük Rahmaniyet mührüdür ki,
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ [Bismillahi'r-Rahman] ona bakıyor.


Bu cümlede mana çok bozulmasa da yapı olarak cümle bozulmuş. Her zaman olduğu gibi, bilinmeyen kelimelerin anlamını verdikten sonra dahi lüzumsuz değişikliklere gidilmiş.

Birincisi: "Küre-i arz" "yeryüzü" manasına gelmez. Görüldüğü üzere orjinalinde, bir düzlük olmadığını belirten "küre" kelimesi var. Bu da bu terkibin manasının "yeryüzü" değil, "dünya veya yerküre" olduğu anlamına gelir. "Yeryüzü" "arz" kelimesinin karşılığıdır. Dolayısyla buradaki "küre" ortadan hem mana hem lafız olarak kaldırılmıştır.

İkincisi: "nebâtat ve hayvanâtın" bu kelimeleri değiştirmek hayati bir önem taşıyorsa eğer, orjinalini en az bozan "bitkiler ve hayvanların" şeklinde çevrilmesi gerekirdi. Peki nasıl çevrilmiş bakalım: "bitki ve hayvanların" şeklinde çevrilmiş. "Nebâtat" "bitkiler" manasındadır. "Bitki" onun tekilidir yani "bitki" "nebât" ın karşılığıdır. Demek ki aslını mümkün mertebe bozmamak gibi bir gaye yok. Çünkü bu tür bozulmaları her satırda bulmak mümkün.

Üçüncüsü: "tedbir ve terbiye ve idaresindeki" Buradaki kelimeler Risale-i Nur'da çok sık geçen kelimeler. Bu gibi Risale-i Nur'da çok kelimeler vardır ki, Üstad bu gibi kelimeleri kullandığı birçok yerde bunun uzun izahlarını veriyor. Yani bu ve bunun gibi kelimeleri kelime karşılığı verilerek değil, ancak Risale-i Nur'u orjinalinden okutarak ya da geniş izahat vererek anlatabilirsiniz. Çünkü her mana, karşılığına sadece o manaya yakın bir kelime koymakla ifade edilemez..

Dördüncüsü:


"
teşabüh, tenasüp, intizam, insicam"

"benzerlik, münasebet, intizam, uyum"

Bu kelimelerden "tenasüp" ün karşılığı "münasebet" değil, "uygunluk" tur. En azından ben 3 tane lugata baktım bu şekilde bir mana göremedim. Hem öyle olduğunu dahi düşünsek, "münasebet" i bilen kişi "tenasüp" ü de bilir herhalde. Yine devamındaki "intizam" olduğu gibi bırakılıp değiştirilmemiştir. Buradaki kelimelere yabancı olan elbette bu kelimeye de yabancıdır. "şu" zamirinin daha önceki yerlerden birinde "bu" diye çevirildiğini görmüştük. Yani "şu" yu bile bilmeyen insanlardan "intizam" ı bilmeleri nasıl beklenir ? Sonra "insicam" "uyum" değil, "düzgünlük, uyumluluk, pürüzsüzlük" anlamlarına gelir. Bu da sadece "uyum" demekle anlatılabilecek bir ifade değildir.

Beşincisi:

lûtuf ve merhametten tezahür eden

lütuf ve merhametten ortaya çıkan

Her ne kadar mana yerinde dursa da, "tezahür, zahiren, zahir, izhar" gibi kelimeler hemen her Risalede geçen kelimelerdir. Mesela Onuncu Söze kadar bu kelimelerden belki 10 larca defa karşımıza çıkacaktır. Yani Onuncu Söze kadar birçok defa karşımıza çıkan bu kelimeyi çok rahat öğrenmek mümkün. Zaten Risaleleri okurken, sırf sürekli karşımıza çıkan kelimeleri lugattan öğrenip diğerlerine hiç bakmasak, sadece Onuncu Söze gelene kadar en az bir 10 kelime öğrenilmiş olur. Hem daha önceki çevirilerde "ziyade, iken" gibi kısımları bile değiştirme gereği duyan sadeciler, nasıl olur da, buradaki "lûtuf ve merhamet" in, onlardan daha çok bilinen kelime olduğunu düşünüp, bunların anlamını vermeme gereği duyarlar ?

Altıncısı:

sikke-i kübrâ-yı Rahmâniyettir ki, Bismillâhirrahmân ona bakıyor.

büyük Rahmaniyet mührüdür ki, بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ [Bismillahi'r-Rahman] ona bakıyor.

"Sikke" de en sık kullanılan kelimelerdendir Risalelerde. Dolayısıyla bunu değiştirmekte lüzumsuz. Sonra "kübrâ" kelimesi burada da yanlış çevirilip, mana kısmen zayi edilmiştir. Bu kelimenin anlamı "büyük" değil, "en büyük" tür. Sonra önceki cümlede olduğu gibi latince yazılan "Bismillâhirrahmân" ın başına arapçası ilave edilmiştir. Bu ilave de gereksizdir. Çünkü müellifi arzu etseydi sadece arapçasını yazardı. Hem her şeyi sadeleştirenlerin mesleğine de, latinceden arapçaya çeviri yapmak uygun gelmiyor..
 

nurhadimi

üye Sorumlusu
Cevap: Sadeleştirilmiş Sözler Hatalarla Dolu - On Dördüncü Lem'a'dan..

Eğer bu türden şeyler reklam mahiyetinde olsaydı ağabeyler de sürekli bu konuda geri adım atılması uyarılarında bulunmazlardı. Hem bu mesele bu tür derslere başlamadan geniş bir kitle tarafından zaten duyuldu. Haliyle bizim ki reklam değil, yaygınlaşmış bir şeyin hatalarını göstermek.

İkncisi batılı fazla tasvirin, bu türden şeyleri kapsadığını düşünmüyorum. Bu söz benim anladığım daha çok günahların teferruatlarına girilmesi noktasında olabilir. Mesela kumarın zararlıdır demeden önce kumarın nasıl bir iş olduğunu bütün teferruatıyla anlatmak ya da içki ya da zina gibi meseleleri bu şekilde anlatıp sonra da o kötüdür demek gibi.

Küfür de batıldır ancak imanın güzelliğini göstermesi noktasından, onun mahiyetinden bahsetmek lüzumludur. Maksat küfrün reklamını yapmak değil, imanın güzelliğini anlatmak. Bizim de yaptığımız bu türdendir. Maksadımız reklam ya da batılı tasvir değil, orjinal risaleler karşısında bu yapılanın ne kadar sönük olduğunu göstermek. Ki bu işi yapanların ne ağabeylerin ihtarlarını, ne ÜSTAD Hazretlerinin beyanlarını ciddiye almadıkları görüldü. En azından okuyan bilsin ki Risale-i Nur okumuyor. Eğer bunun harcinde üslubumuzda problem varsa o ayrı bir konudur, her türlü eleştiriye açığız onunla ilgili..
Allah razi olsun abi eyvallah :) ne guzel acikladin eline emegine sağlık
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirilmiş Sözler Hatalarla Dolu - On Dördüncü Lem'a'dan..

Orjinal metin:

Sonra, insanın mahiyet-i câmiasının simasındaki letâif-i re’fet ve dekaik-ı şefkat ve şuâât-ı merhamet-i İlâhiyeden tezahür eden sikke-i ulyâ-yı Rahîmiyettir ki, Bismillâhirrahmânirrahîm’deki er-Rahîm ona bakıyor.



Orjinal olmayan metin:

Üçüncüsü:
İnsanın engin mahiyetinin simasındaki, Cenâb-ı Hakk'ın merhametinin latifelerinden, şefkatinin inceliklerinden ve parıltılarından ortaya çıkan yüce Rahîmiyet mührüdür ki,
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ ' deki الرَّحِيمِ [Rahîm] ona bakıyor.


Birincisi: Üstad Hazretleri birincisi ve ikincisi sıralamalarından sonra "üçüncüsü" demeyip, "sonra" demiştir. İkinciden sonra "sonra" yazarsanız bu zaten "üçüncüsü" olduğu anlamına gelir. Yani orjinalindeki "sonra" yı beğenmeyip, "üçüncüsü" koymak, risaleleri daha anlaşılır hale getirmez. Hem bu defalarca yapılan şey, okuyucuyu bu kadar basit şeyleri anlamamakla itham etmektir.

İkincisi: "mahiyet-i câmiasının simasındaki" "engin mahiyetinin simasındaki" şeklinde çevrilerek bariz bir hata yapılmıştır. "Câmia" nın "engin" şeklinde bir manası yoktur. Camia: Topluluk. Birlik. Kütle. gelirken, buradakiMÂHİYET-İ CÂMİA : Çok mânâları, vasıfları içinde toplayan mâhiyet, kabiliyet anlamlarına gelmektedir. Dolayısıyla burada "engin mahiyet" olarak değiştirilen kısım cümlenin manasını bozan bir değişikliktir. Ayrıca bu terkibde "câmia" ya yanlış mana verilmekle birlikte, "mahiyet" e dokunulmaması, şaşırtıcı bir durumdur. Çünkü tahrifçiler çok daha basit kelimelerin manalarını keyfi olarak değiştirmişlerdir. Mesela "demiştim" i "söylemiştim" şeklinde değiştirecek kadar sadeleştirmeye takılanlar, okuyanların "mahiyet" i anlayaileceklerini nasıl düşünürler ? Buyrun tezatlardan bir tanesi daha..


Üçüncüsü: "
letâif-i re’fet ve dekaik-ı şefkat ve şuâât-ı merhamet-i İlâhiyeden" "Cenâb-ı Hakk'ın merhametinin latifelerinden, şefkatinin inceliklerinden ve parıltılarından" şeklinde değiştirilmiştir. Bu kısımda yapılan değişikliklerde isabetsizdir. Sadeleştirilmiş metinde en başa Cenâb-ı Hak konarak, cümle içinde olmayan bir ilave yapılmıştır. Bu müellifi eksik yazmakla itham etmektir. Sonra cümlenin bu kısmı yapısal olarak bozulmuştur. Dikkatli okunarak bu anlaşılabilir. Uzatıp detaya girmek istemiyorum. Sonra "dekaik-ı şefkat ve şuâât-ı merhamet-i İlâhiyeden" "şefkatinin inceliklerinden ve parıltılarından" şeklinde değiştirilerek buradaki ikinci "merhamet" manası yok edilmekle birlikte, bu inceliklerin ve şuaatın Allahtan olduğu manası da tamamen kaldırılmıştır. Sondaki "ilahiyeden" kısmının karşılığı ve hemen gerisindeki "şuaat-ı merhamet" teki "merhamet" in karşılığı orjinal olmayan metinde maalesef ki yoktur. 7 kelimeden oluşan bu terkibde 7 den fazla hata yapılmıştır.

Dördüncüsü: "
tezahür eden sikke-i ulyâ-yı Rahîmiyettir ki" "ortaya çıkan yüce Rahîmiyet mührüdür ki" burada yaptıkları değişiklik yayıncının "ıstılahta yer alan terimler ve Nur külliyatının anahtar kavramları ise aynen korundu" sözleri ile ters düşmektedir. Bu sözün manasına göre buradaki sikke-i ulya-yı rahimiyet" değişmemesi gerekirdi. Eğer yayıncının ıstılahta yer alan terimler diye belirttiği bu gibi kısımlar değilse, şu ana kadar bahsettikleri terimlerle hiç karşılaşmadık. Çünkü bu terimlerden değişmeyen şu ana kadar hiç hatırlamıyorum. Ya manası verilmeye çalışılmış yahut tamamen ters çevirmek suretiyle değiştirilmişler.

Beşincisi: "Bismillâhirrahmânirrahîm’deki er-Rahîm ona bakıyor." "بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ ' deki الرَّحِيمِ [Rahîm] ona bakıyor." şeklinde değiştirilmiş. Yine orjinalinde olmayan bir değişikliğe gidilmiş. Besmele lafzı latinceden Arapçaya çevrilmiş. Bunda bir tezat bir de faziletfüruşluk var. Tezat kısmı, sadeleştirmeyi güya günümüz dili ile anlatmaya çalıştıklarını söyledikleri halde, Latince olan Besmele kısmını Arapçaya değiştirmekle kendi sözlerini yalanlamışlardır. Faziletfüruşluk kısmı ise, müellifinin Latince uygun gördüğü ve öyle kaleme aldığı kısmı yeterli görmeyip, Arapça olarak bu kısmı vermişlerdir. Ayrıca Latince "er-Rahim" geçen kısım sadece "Rahim" olarak geçmiş ve Arapça "Er-Rahim" yazan kısım tamamen fazladan konmuştur. Yani yien kısacası 4 kelimeden oluşan bu terkibde 4 ten fazla hata yapılmıştır..
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Sadeleştirilmiş Sözler Hatalarla Dolu - On Dördüncü Lem'a'dan..

Orjinal metin: Demek, Bismillâhirrahmânirrahîm, sahife-i âlemde bir satır-ı nuranî teşkil eden üç sikke-i ehadiyetin kudsî ünvanıdır ve kuvvetli bir haytıdır ve parlak bir hattıdır.

Orjinal olmayan metin: Demek بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ âlem sayfasında nuranî bir satır meydana getiren üç ehadiyet mührünün mukaddes bir unvanı, kuvvetli bir bağı ve parlak bir hattıdır.




Birincisi: İkinci kelime olan Besmele lafzı latinceden Arapçaya değiştirilmesi, müellife yapılan bir hürmetsizliktir. Ayrıca bunu yapmakla, Risaleleri güya günümüz dili ile anlatmaya çalıştıkları yönündeki söylemlerine zıt düşmüşlerdir.

İkincisi: "sahife-i âlemde" "âlem sayfasında" şeklinde çevrilmiş. Halbuki bu Risale-i Nur'u okuyacak kişiyi "sayfa" nın "sahife" şeklinde de yazılabileceği bilgisinden mahrum etmektir. "tayfa" ya "taife" dendiği gibi, bu terkibi okuyan kişi "sahife" nin "sayfa" olduğunu da gayet iyi anlayabilirdi.

Üçüncüsü: "bir satır-ı nuranî teşkil eden" "nuranî bir satır meydana getiren" şeklinde değiştirilmiş. Bu terkibde de birçoğunda olduğu gibi, kelimelerin yerleri değiştirerek kolay anlaşılması düşünülmüş. "Satır-ı nuranî" terkibinin ayrı ayrı kelime manalarını vermeyip, sadece yerlerini değiştirmekle anlaşılması sağlanabilir mi ?

Dördüncüsü: "üç sikke-i ehadiyetin kudsî ünvanıdır" "üç ehadiyet mührünün mukaddes bir unvanı" şeklinde değiştirilmiş. "Sikke" Risalelerde en sık geçen kelimelerdendir. Bilhassa tevhidle alakalı derslerde oldukça sık kullanılan bir kelimedir. Yani Risale-i Nur okuyan bir kişinin en kolay öğrenebileceği kelimelerden. Bu okuyucunun istifadesine mani olmak demektir. Sonra devamındaki "ehadiyet" in değiştirilmemesi yine kendileri ile çelişen bir durumdur. Mesela "edilmez" i "edilemez", "nihayetsizdir" i "sonsuzdur", "bizlere" yi "bize" şeklinde çevirmek gibi, daha çok basit kelimeleri değiştirenler, burada "ehadiyet" gibi bir kelimeyi değiştirmemekle kendileriyle çelişmişlerdir. Sonra "
"ıstılahta yer alan terimler ve Nur külliyatının anahtar kavramları ise aynen korundu" şeklinde söyledikleri, kendi sözlerine de ters düşmüşlerdir. Çünkü "sikke-i ehadiyet" bu ıstılahlardan birisidir. Sonra "kudsî" nin tek manası "mukaddes" demek değildir. Ayrıca "kudsî" yi bilmemek, "mukaddes" inde bilinmemesidir. Birini bilen diğerini de bilir. Çünkü çok benzer kelimelerdir.
 
Üst