Ve yere de (bakmadılar mı?)

Sergerdan

Well-known member
Ekli dosyayı görüntüle 179


Ağaç, çiçek ve otların muhtelif tohumlarından bir kabza al.

O muhtelif ve birbirine muhalif tohumların cinsleri birbirinden ayrı, nevileri birbirinden başka olan çiçek ve ağaç ve otların sandukçaları hükmünde olan o kabzayı, karanlıkta ve karanlık ve basit ve câmid bir toprak içinde defnet, serp. Sonra, mizansız ve eşyayı fark etmeyen ve nereye yüzünü çevirsen oraya giden basit suyla sula.

Sonra, senevî haşrin meydanı olan bahar mevsiminde gel, bak.

İsrâfilvâri melek-i ra'd, baharda, nefh-i sur nev'inden yağmura bağırması, yeraltında defnedilen çekirdeklere nefh-i ruhla müjdelemesi zamanına dikkat et ki, o nihayet derece karışık ve karışmış ve birbirine benzeyen o tohumcuklar, ism-i Hafîzin tecellîsi altında, kemâl-i imtisalle, hatasız olarak, Fâtır-ı Hakîmden gelen evâmir-i tekviniyeyi imtisal ediyorlar. Ve öyle tevfik-i hareket ediyorlar ki, onların o hareketlerinde bir şuur, bir basiret, bir kast, bir irade, bir ilim, bir kemal, bir hikmet parladığı görünüyor. Çünkü, görüyorsun ki, o birbirine benzeyen tohumcuklar, birbirinden temayüz ediyor, ayrılıyor.

Meselâ bu tohumcuk bir incir ağacı oldu, Fâtır-ı Hakîmin nimetlerini başlarımız üstünde neşre başladı. Serpiyor, dallarının elleriyle bizlere uzatıyor. İşte bu, ona sureten benzeyen bu iki tohumcuk ise, gün âşıkı namındaki çiçekle, hercai menekşe gibi çiçekleri verdi. Bizler için süslendi. Yüzümüze gülüyorlar, kendilerini bizlere sevdiriyorlar.

Daha buradaki bir kısım tohumcuklar, bu güzel meyveleri verdi. Ve sümbül ve ağaç oldular. Güzel tad ve koku ve şekilleriyle iştahımızı açıp, kendi nefislerine bizim nefislerimizi davet ediyorlar. Ve kendilerini müşterilerine feda ediyorlar. Tâ nebâtî hayat mertebesinden, hayvânî hayat mertebesine terakki etsinler.

Ve hâkezâ, kıyas et. Öyle bir surette o tohumcuklar inkişaf ettiler ki, o tek kabza, muhtelif ağaçlarla ve mütenevvi çiçeklerle dolu bir bahçe hükmüne geçti. İçinde hiçbir galat, kusur yok.

b613.gif
sırrını gösterir.
 

Sergerdan

Well-known member
Meselâ, yumurtaların envaında ve nutfelerin aksâmında ve çekirdeklerin esnâfında ve tohumların ecnâsında kaderin ayrı ayrı yazdığı evâmir-i tekviniye cihetiyle, ayrı ayrı makam ve nur sahibi oluyorlar. Ve o madde itibâriyle mahiyetleri Haşiye bir hükmünde olan o maddeler, hadsiz muhtelif mevcudâta menşe' oluyorlar, ayrı ayrı makam ve nur sahibi oluyorlar.

Haşiye:
Evet, bütün onlar dört unsurdan mürekkebdir. Müvellidü'l-mâ, müvellidü'l-humuza, azot, karbon gibi maddelerden teşkil olunuyorlar. Maddece bir sayılabilirler; farkları yalnız kaderin mânevî yazısındadır.
 

Sergerdan

Well-known member
İ'lem eyyühe'l-aziz! Çekirdek ağaç olmazdan evvel, yumurta kuş olmazdan evvel, habbe başak vermezden evvel binlerce imkan ve ihtimaller içerisinde ve binlerce suret ve şekillere girmek kabiliyetinde iken, o eğri büğrü ihtimaller, yollar içinden çekilip doğru ve müstakim müntec bir şekle, bir vaziyete sevk edilmelerinden anlaşılır ki, o tohumlar, evvelce de Allamü'l-Guyübun terbiye, tedvir, tedbiri altında imişler.Sanki o tohumların herbirisi, kudret kitaplarından istinsah edilmiş küçük bir tezkeredir. Yahut bir fihristedir, ilm-i ezeliden alınmıştır. Yahut kader kitaplarından yazılmış bazı düsturlardır.
 

Sergerdan

Well-known member
İ'lem eyyühe'l-aziz! Kur'an-ı Mucizü'l-Beyan büyük bir ölçüde tekrar ettiği ihya-yı arz ve toprak unsuruna nazar-ı dikkati celb ettiğinden, kalbime şöyle bir feyiz damlamıştır ki:

Arz, alemin kalbi olduğu gibi, toprak unsuru da arzın kalbidir. Ve tevazu, mahviyet gibi maksuda isal eden yolların en yakını da topraktır. Belki toprak, en yüksek semavattan Halık-ı Semavata daha yakın bir yoldur. Zira, kainatta tecelli-i rububiyet ve faaliyet-i kudrete ve makarr-ı hilafete ve Hayy-u Kayyüm isimlerinin cilvelerine en uygun, topraktır. Nasıl ki arş-ı rahmet su üzerindedir; arş-ı hayat ve ihya da toprak üstündedir. Toprak, tecelliyat ve cilvelere en yüksek bir aynadır.

Evet, kesif birşeyin aynası ne kadar latif olursa, o nisbette suretini vazıh gösterir. Ve nurani ve latif birşeyin de aynası ne kadar kesif olursa, o nisbette esmanın cilvelerini cilalı gösterir. Mesela, hava aynasında, yalnız şemsin zayıf bir ziyası görünür. Su aynasında şems ziyasıyla görünürse de elvan-ı seb'ası görünmüyor. Fakat toprak aynası, çiçeklerinin renkleriyle, şemsin ziyasındaki yedi rengi de gösterir.
b700.gif
olan Hadis-i şerif, bu sırra işareten şehadet eder. Eyleyse, arkadaş, topraktan ve toprağa inkılap etmekten, kabirden ve kabre girip yatmaktan tevahhuş etme!

"Kulun Rabbine en yakın olduğu an, onun secde halidir." el-Münavi, Feyzü'l-Kadir, 2:68, hadis no:1348; el-Beyhaki, es-Sünenü'l-Kübra, 2:110.
 

Sergerdan

Well-known member
Ayniyet,misliyet

Allah kainatta yüz binlerce tür yaratmıştır.Bu türlerin nesillerini idame ettirmek için tohumlara irsiyet kanunu ile bir önceki neslin soyunu program şeklinde depolamıştır. Ekseri olarak türlerin genetik yapıları aynı ile muhafaza edilir. Nasıl bizim atamız olan Adem (as) ın temel insani programı şimdiki insanlara irsiyet ile intikal etti ise, aynı şekilde diğer türlerin de temel programları irsiyet ile şimdiki türlere intikal ediyor. Buna misliyet denir. Diğer bir tabir ile ne aynısı ne de gayrısıdır .Yani bir önceki neslin temel özelliklerini aynı ile alıp hususi özellikleri ile de bir önceki nesilden de farklı olma halidir. Ne aynısı derken, farklılığı anlarız. Ne de gayrısı derken, temel programlamadaki benzerliği anlarız. Mesela bir elmanın babası hükmünde olan bir nesil, önceki elma ile olan müthiş benzeşmesi; ne gayrısı manası ile ifade ediliyor, ne de aynısı derken de, elmanın bir önceki elma ile tıpa tıp aynı olmadığına işaret olunuyor. Bu farklılık bitki türlerinde pek fark edilmediği için, misliyet ile tabir ediliyor.

Bir de intikal etmeyen kişiye ve şahsa özel program vardır.Bu, insanlar da çok belirgin olduğu için, her bir insan, diğer insanlardan farklı bir şahsiyete sahiptir. Bu noktada ayniyet olarak bir intikal söz konusu değildir. Şayet aynı ile intikal olmuş olsa idi, bütün insanlar bir birinin aynı olup farklı şahsiyet ve kimlikler olmazdı. O zaman hepimiz hazreti Adem (as) in kopyalarından ibaret olurduk. Aynı şekilde mutlak manada ayniyet, yani bir birinin aynı olma hali diğer türlerde de yoktur. Bu mevsimde yediğimiz bir elma, bir önceki ya da bir sonrakinin tıpa tıp aynısı değildir. Ayniyet, bir şeyin başka bir şeyle tıpa tıp aynı olması halidir misliyet ise temelde aynı olmakla beraber hususiyette yani şahsiyette farklı olma halidir.

Allah bu türleri her dönemde yeniden inşa ettiği ve eskisini, yenisi ile tazelendirdiği için, haşrin nümuneleri hükmüne geçiyorlar. Allah, bir çeşit, ölümden sonra dirilme hakikatinin provasını her dönemde nazarlarımıza sergiliyor.

Nasıl ki baba, temel genetik kodlarını oğluna sperm yolu ile intikal ettiriyorsa, aynı şekilde bir meyve ağacı da temel genetik kodlarını ve yaşamının özetini yavrusu hükmünde olan çekirdeğine aktarıyor. Çekirdeği büyültsek ağaç olur, ağacı dürüp büksek çekirdek olur. İşte her bir çekirdek o ağacın sonraki dönemlerde neslini devam ettiren yavrusu hükmündedir. Aynı çekirdek ağaç oluyor, o da neslini kendinden doğan çekirdeğe devrediyor ve nesil bu şekil devam edip gidiyor. Dede, baba ve oğul arasındaki irsiyet ilişkisi gibi düşünmek lazım. Aynı mana ve kural diğer türlerde de caridir.

Misliyetteki bilinmez incelik ve hikmet, Allah’ın mutlak ilmindeki sınırsız hikmet ve inceliklere bakar. İnsanın ilmi ve zihni, mahdut olmasından, Allah’ın her icraatının arkasındaki sınırsız hikmet ve gayeleri ihata ile bilemez. Üstat, burada, Allah’ın ilmine raci olan hikmetlere atıf yapıyor.
 

Sergerdan

Well-known member
Birinci Hakikat: "Fettâhiyet" hakikatıdır.

Yani Fettâh isminin tecellîsiyle, basit bir maddeden ayrı ayrı, çeşit çeşit, hadsiz muntazam suretlerin, beraber, her tarafta, bir anda, bir fiil ile açılmasıdır.

Evet, nasıl ki umum kâinatın bağistanında ayrı ayrı hadsiz mevcudatı, çiçekler misilli, Fettâh ismiyle her birisine münasip bir tarz-ı muntazam ve bir şahsiyet-i mümtâze kudret-i fâtıra açmış, vermiş. Aynen öyle de, fakat daha mu'cizâtlı olarak, zemin bahçesinde dört yüz bin enva-ı zîhayata dahi, her birisine gayet san'atlı ve hikmetli bir suret-i mevzune ve müzeyyene ve mümtâze vermiş.
 

Hudabin

New member

Arz bahçesini sanatının sergisi,mahlukatın mahşeri,kudretinin mazharı,hikmetinin medarı,rahmetinin çiçekdarlığı,cennetinin tarlası,mahlukatının akış mahalli,mevcudatının resm-i geçit yeri ve sanat eserlerinin ölçülüp bekaya döküldüğü bir yer yapan Zat bütün noksan sıfatlardan münezzehtir.

Binaenaleyh,müzeyyen hayvanlar,nakışlı kuşlar,meyvedar ağaçlar,çiçekli bitkiler,O'nun ilminin mu'cizeleri,sanatının harikaları,cömertliğinin hediyeleri ve lütfunun bürhanları,birliğinin delilleri,hikmetinin incelikleri,rahmetinin şahitleridir.

Süslü meyveler verecek diye çiçeklerin tebessümü,seher meltemlerinde kuşların sanatla ötüşmesi,yağmurun güllerin yanakları üzerine nağmeli şıpıltılarla serpişmesi,çiçeklerin süslenmesi meyvelerin bu bahçelerde kendilerinin insanların nazar-ı dikkatine arz etmesi,bütün varlıklar ve insanlarda validelerin küçük yavruları üzerine şefkat ve merhametle titremeleri,bir Vedud'un ve Rahman'ın cin ve insanlara,ruh ve hayvanlara,melek ve ruhanilere Kendini sevdirmesi,bir Hannan'ın merhametini izhar etmesi,bir Mennan'ın şefkatini göstermesinin ifadesidir .
 

Sergerdan

Well-known member
O Evveldir; başlangıcı olmadığı gibi, bütün varlıkların başlangıcı da Onun ilim ve kudretine bağlıdır.
O âhirdir; sonu olmadığı gibi bütün varlıkların neticesi Ona bakar ve dönüşü Onadır.
O Zâhirdir; varlık ve birliğinin delilleri her şeyde apaçık görünür ve bütün varlıklar dış görünüşleri ve sanatlı yapılışlarıyla Onun kudret ve sanatına şâhitlik eder.
O Bâtındır; her şeyin hakikatine vâkıftır ve her şeyin içyüzü Onun kudret ve hikmetine şâhitlik eder. (Hadid Sûresi: 57:3.)
 

Sergerdan

Well-known member
İsm-i Hafiz in bir cilvesi

Hem hiç mümkün müdür ki, bir Sâni-i Hakîm-i Müdebbir, en ehemmiyetsiz bir nebatın, en küçük bir ağacın mebdelerini ve müntehâlarını kemâl-i intizam içinde mukadderat-ı hayatiyesini, çekirdeğinde ve meyvesinde kalem-i kaderle yazmakla beraber, koca baharı birtek ağaç gibi, mukaddematını ve neticelerini kemâl-i imtiyaz ve intizamla yazsa ve en ehemmiyetsiz şeylere de lâkayt kalmazsa, fakat kâinatın neticesi ve arzın halifesi ve envâ-ı mahlûkatın nâzırı ve zâbiti olan insanın çok ehemmiyetli bulunan ef'âlini ve harekâtını yazmasın, daire-i kaderine almasın, onlara lâkayt kalsın? Hâşâ, insanların mizana girecek olan amelleri adedince hâşâ ve kellâ!
 

Sergerdan

Well-known member
Haşre delil olarak

Hem o baharın mebdeleri olan hadsiz tohumcukların, çekirdeklerin, köklerin birden, beraber intibahları ve inkişafları ve ihyaları,​

hem kemiklerden ibaret olarak, ayakta duran emvât gibi bütün ağaçların cenazeleri, bir emirle defaten "ba'sü bâde'l-mevt" sırrına mazhariyetleri ve neşirleri,​

hem küçücük hayvan taifelerinin hadsiz efratlarının gayet derecede sanatlı bir surette ihyaları,​

hem bilhassa sinekler kabilelerinin haşirleri ve bilhassa daima yüzünü, gözünü, kanadını temizlemekle bize abdesti ve nezafeti ihtar eden ve yüzümüzü okşayan, gözümüz önündeki kabilenin bir senede neşr olan efradı, benî âdemin âdem zamanından beri gelen umum efradından fazla olduğu halde, her baharda sair kabilelerle beraber birkaç gün zarfında inşaları ve ihyaları, haşirleri,​

elbette kıyamette ecsâd-ı insaniyenin inşasına bir misâl değil belki binler misâldirler.
 
Üst