hz aise r.a

Eyvàh!

Well-known member

AİŞE annemiz sadaka vereceği zaman vereceği sadakaya koku sürermiş...
merak etmişler ve AİŞE annemize sormaya karar vermişler.
YA...AİŞE neden verdiğin sadakayı kokularsın.
AİŞE annemizin cevabı şöyle olmuş.

verilen sadaka verilenden önce ALLAH'ın c.c. huzuruna cıkarmış bende onu kokularımki ALLAH'ın c.c. huzuruna çıktığında mis gibi koksun...


Ebedi hayat müjdecisi bir gün, Mescid-i Nebevi’de oturmaktaydı. En büyük sevdalıları da etrafında halka halka idi. Başta en büyük sıddıkiyet ve teslimiyet örneği Hazret-i Ebu Bekir, Hak ve adalet güneşi Hazret-i Ömer, haya madeni Hazret-i Osman, ilim ve hikmet kutbu Hazret-i Ali bulunuyorlardı.
Ve mü’minlerin şefkatli annesi Hazret-i Aişe ile ince ve derin Fatıma (Radıyallahü anhüma) da oradaydılar.
Bu, cihanın fazilet direkleri billur çeşmeleri Allah sevgilisinin iman aynası berrak yüzüne bakıp saadetten uçuyorlardı. Bütün insanoğluna Allah müjdesi getiren Peygamberler Peygamberi bir ara ciddi şekilde ağlamaya başladı. Elmas elmas göz yaşları mukaddes sakalına doğru akıyordu. Bunu gören Hazret-, Ebu Bekir (R.A.) sordu:
-Ey Allah’ın Resulü! Anam babam sana feda olsun, niçin ağlıyorsunuz?
-Ya Eba Bekir! Ben ağlamayayım da kim ağlasın? Ümmetimin önünde çok uzun ve tehlikeli bir yol vardır, hem de ümmetimin boyuna kadar masiyette, günaha dalmışlar.
Rikkat ve merhamet madeni Hz. Ebu Bekir’in de gözleri dolu dolu, gönül ocağına bir ateş düştü:
-Ey Allah’ın Resulü: dedi,, Senin mukaddes canın müsterih olsun, sen üzülme. Emin ol ki, kıyamet gününde ümmetinin günahları yüzünden işlerin sıkıştığı zaman ben ümmetinin bütün günahlarının yarısını yükleneceğim. Ta ki, onların ükü hafiflesin
Allah’ın Resulü cennetler gibi tebessüm buyurdular ve Hazret-i Ebu Bekir’in sırtını okşayıp, onu sena ettiler.
Sonra Hazret-i Ömer’e dediler:
-Ya Ömer! Söyle bakalım, Hazret-i Ebu Bekir’in sözlerini işittin, sen ümmetimin isyankarları hakkında ne yapabilirsin?
-Ey Allah’ın Resulü? Ben Ebu Bekir’in yaptığını yapacak kudret ve takatte değilim. Fakat ben de, ümmetinin günahlarının üçte birini yüklenebilirim!
Alemlerin Fahri, Hazret-i Ömer’i de okşadı. Sonra mukaddes gözlerini Hazret-i Osman’a dikti:
-Ya Osman! Dedi, ümmetim hakkında sen ne yapabilirsin?
Masum efendi cevap verdi:
-Ey Allah’ın Resulü! Anam babam sana feda olsun. Ben Ömer’in yaptığını yapmağa muktedir değilim. Fakat ben de, ümmetinin günahlarından dörtte birini yüklenebilirim!
İnsanlığın ve kemalatın güneşi onu da okşayıp memnun olduğunu bildirdi. Sonra bilgi güneşi Hazret-i Ali’ye döndü:
-Ya Ali dedi, ümmetim hakkında sen ne yapabileceksin?
Kevser sakisi cevap verdi:
-Ey Allah’ın Resulü! Benim elimden ancak mürüvvet çıkar. Ben de yarın kıyamet gününde sırat tarafını tutacağım ve gelen isyankârları Cehennem ateşine düşmekten alıkoymaya çalışacağım. Şayet işler çok şiddetlenir de daralırsam, onlara bedel kendimi nar’a atacağım. Onların her birini Cehennemden çıkarıp Cennete göndermeğe uğraşacağım!
Allah’ın sevgilisi, Cenab-ı Ali’nin bu cevabına da tebessüm ettiler ve Hazret-i Aişe’ye buyurdular:
-Ya Aişe: Sen de söyle, ümmetimin isyankarları hakkında ne yapacaksın? Zira sen de onların annesi bulunuyorsun. Anneye de evladı için bir fedakârlık ister.
Dirayet ve zarafet timsali Hazret-i Aişe dedi ki:
-Ey Allah’ın Resulü! Ben Fatıma’nın huzurunda ondan önce bir şey söyleyemem!
İnce ve derin Fatıma derhal cevap verdi:
-Sen anasın, ben evladım. Evlad anasının huzurunda, anadan evvel konuşamaz!
Hazret-i Aişe mukabele etti:
-Ya Fatıma! Ne diyorsun sen? Ben nasıl konuşabilirim ki o kimsenin yanında, onun hakkında Allah’ın Resulü şöyle buyurmuştur:
-Fatıma benden bir parçadır!
Peygamber kızı cevabı yetiştirdi:
-Ben nasıl konuşurum o kimsenin yanında ki, onun hakkında Kainatın Efendisi şöyle buyurmuştur:
-Beni görmediğiniz zaman, dininizin yarısı, yahut üçte birini Humeyra’dan (yani Aişe’den) alınız, öğreniniz!
Hazret-i Aişe’nin ruhu bir kuş gibi çırpındı ve dedi ki:
-Allah’a yemin ederim ki, ben senden evvel konuşmam ya Fatıma!
Müslümanlık tarlasının saadet mahsulü olan derin ve ince Fatıma konuşmak zorunda kalınca şöyle dedi:
-Ey aziz babam! Ümmetin hesap vermek için hazırlandığı sırada, sen beni mizan başında göreceksin!
-Ey babasının ruhu, ey iki gözümün nuru, orada ne yapacaksın?
Ey aziz babam! Eğer ümmetinin günahları ağır basarsa, taatleri hafif gelirse, zehirlenerek şehit edilen ciğerparem evladım Hasan’ın zehire bulanmış gömleğini sevap kefesine koyacağım. (ki o sırada Hz. Hasan ve Hz Hüseyin daha çocuk idiler) Eğer kafi gelmezse, üstümde, başımda ne varsa hepsini mizana koyacağım. Ta ki, ümmetinin sevap ve taati üstün gelsin!
Allah’ın Sevgilisi bu cevaptan pek hoşlandılar ve buyurdular:
-Ey mü’minlerin annesi! Söyle artık, ümmetimin günahkarları hakkında sen ne yapacaksın?
-Ey Allah’ın Resulü! O günde zannetmem ki, bu hale göre bana ihtiyaç kalsın!
-Şayet lüzum ve ihtiyaç hasıl olursa nasıl yapacaksın ya Aişe?
-Söylemek istemiyorum. Ey Allah2ın Resulü!
-Ya Aişe! Baban Eba Bekir’in hatırı için söyle!
-Söyleyemem!
-Ömer’in Hatırı için söyle!
-Söyleyemem!
-Ali’nin hatırı için söyle!
-Hayır, söylemeyeceğim!
-Öyleyse, Fatıma için söyle!
-Yine de söyleyemem!
-Ya Aişe kimin için söyleyeceksin?
-Ey Allah’ın Resulü! Allah için söyleyeceğim!
Ve Hazret-i Aişe, kendisine hayretle bakan gözler arasından süzülüp hücresine girdi. Ellerini ulvilik alemlerine kaldırdı. Öyle içten, öyle derinden yalvarıyordu ki, adeta kendisinden geçmişti. Diyordu ki:
-Ey biniyaz Allah! Ey sermayesizlere sermaye veren şanı yüce Mevlam! Zat-ı uluhiyetin hürmetine, nurun şerefine bana imdat et. Beni sen, bütün mü’minlerin anası kıldın da, kalbime hepsinin sevgisini yerleştirdin. Bir ana hiçbir zaman evladının yanmasına razı olamaz. Ya onları da benimle Cennetine koy, ya beni de onlarla beraber Cehennemine at!
Mü’minlerin temiz ve pak annesi Hazret-i Aişe (R.A.) böyle diyerek dua ediyordu. Gözlerinden billur billur yaşlar akıyordu. O nur tanesi, mü’minlerin derdiyle bikarar olmuştu.
 
Üst