ummu seleme r.a

Eyvàh!

Well-known member
Ebu Seleme (Abdullah b.Abdilesed) yüzü sevinç dolu olduğu halde Ümmü Seleme’nin yanına geldi. Ümmü Seleme şaşkınlığını gizleyemedi:

-Ne var ne yok? dedi.

-Dünya ve ahiret hayrı var... Bugün Ubeyde b.el-Haris, el Erkam İbn Ebi’l-Erkam ve Osman b. Maz’un ve ben Allah’ın Resulü’nün (sav) yanına gittik. O bize İslamı anlattı. Kur’an-ı Kerim okudu. Biz de bunun üzerine Müslüman olduk. Onun doğruluk ve nur üzerinde olduğuna şehadet ettik, dedi.

Ümmü Seleme:

-Sen doğru ve emin süt kardeşin ve dayının oğluna gittin de niye beni beraberinde götürmedin? dedi.

Ebu Seleme karısının sitemindeki samimiyeti hissedince onun elini tutup:

-O, insanları gizlice tek olan Allah’a ibadete davet ediyor... Gece oluncaya kadar bekleyip seni ona götüreceğim ve sen de kelime-i şehadet getireceksin, dedi.

O da artık Müslüman olmuştu. Hem de ilk Müslümanlardan. Bu ne büyük şeref. Vahyin rahmet yağmuru onun kalbine damla damla düşüyordu. Şüphesiz bu lütuf beraberinde zorlukları, meşakketleri de getirecekti. Zaten her nimetin bir külfeti de yok mu? Cennet gibi büyük bir nimetin külfeti de ona göre büyük ve azametli olmaz mı? Ne mutlu o güzide insanlara.

Ebu Cehil b. Hişam, Ebu Seleme ve hanımının Müslüman olduklarını öğrenince hemen kin ve öfkeyle onlara geldi ve:

-Duyduğuma göre siz de yalancı kahine (haşa) uymuşsunuz, dedi.

Ebu Seleme:

-Vallahi, Resulullah (sav) ne yalancı, ne de kâhindir. Siz de bunu çok iyi biliyorsunuz, dedi ve konuşmasını Zuhruf Suresinin 6. Ve 7. Ayeti celileleri ile tamamladı. “Halbuki daha önceki toplumlara da nice peygamberler göndermiştik. (Onlar da) kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.”

Tüm Müslümanları zorlu bir dönem bekliyordu. Zorluklar kendini hissettirmeye başlamıştı. Ebu Cehil ve avanesi zayıf, güçsüz buldukları Müslümanları sindirmek ve dinlerinden döndürmek için her türlü işkenceye, ambargoya maruz bırakmaya başladı. Ancak onlar, kainatın efendisinin ve arkadaşlarının güçlerini nerden aldıklarının farkında değillerdi. Evet zorluklar olacaktı, ancak her halükârda tüm kontrolü elinde bulunduran Allah (cc) onlara yardımını gerektiği yerde gönderecekti. Ancak biraz sabretmeleri gerekecekti. Nitekim Resulullah’ın huzuruna çıktılar:

-Ey Allah’ın Peygamberi! Biz müşrikken güçlü, kuvvetli ve şerefli kimselerdik. İman edince dövüldük ve işkence gördük bunlarla savaşmamız için izin ver, dediler.

Peygamber aleyhisselam:

-Sabrediniz! Diye buyurdular.

Resulullah (sav)’ın Ashabından bazı zevat artık dayanılmaz acıların yükünü kaldıramaz oldular. Durumu şikayet üzere ona geldiler. Peygamber (sav) Ebu Seleme ile karısı Ümmü Seleme’nin Osman ibn Affan’la karısı Resulullah’ın kızı Rukiyye’nin gözlerindeki yaşları görünce onlara acıyıp şöyle dedi:

-Kim bir yerden başka bir yere dini için kaçarsa o yer bir karış da olsa cennet ona vacip olur ve babası Halilullah İbrahim ve Peygamberi Muhammed’in Refiki (yol arkadaşı) olur.

Ebu Seleme sordu:

-Nereye gidelim Ya Resulallah!

-Habeşistan tarafına yola çıkınız. Orada yanında hiç kimseye zulmedilmeyen bir hükümdar var. Orası doğruluk yurdudur, diye cevap verdi.

Habeşistan’a toplam 83 kişi hicret etti. Habeş Necaşisi kendisine sığınan muhacirleri iyi karşıladı. Onlar artık muhacirdi ne mutlu onlara arkalarına bakmadan her şeylerini bırakarak gelmişlerdi. Onlarda zerre kadar bir endişe yoktu, malımı, mülkümü, annemi, babamı bıraktım endişesi taşımadan ve inançlarından taviz vermeden yaşıyorlardı Habeşistan’da Onların tek bir endişesi vardı. Peygamberimizden uzakta olmak... Özellikle bu acıyı en derinden hissedenler Ümmü Seleme ve kocası Ebu Seleme idi.

Ümmü Seleme’nin gurbet ellerde dört çocuğu dünyaya geldi. Bunlar: Zeynep, Seleme, Ömer ve Dürre idi. Asıl ismi Hind olan Ümmü Seleme, bu künyeyi oğlu Seleme doğduktan sonra aldı.

Muhacirler uzun bir müddet Habeşistan’da kaldıktan sonra Mekke’ye geri döndüler. Ancak yeniden Müşriklerin işkencelerine maruz kaldılar. Bundan sonra Peygamberimiz (sav) Allah’ın emri ile Müslümanlara Medine’ye hicret etmelerini söyledi. Ümmü Seleme ve eşi Ebu Seleme bu emre uydular. Allah yolunda ikinci defa hicret için hazırlık yaptılar. Ve Medine yolunu tuttular. Ancak Ümmü Seleme’nin yakın akrabaları yolda onları durdurdular ve Ümmü Seleme’nin gitmesine müsaade etmeyeceklerini söylediler. Onlara karşı koyacak gücü olmayan Ebu Seleme, hanımını ve oğlu Seleme’yi bırakıp verilen emre itaat etti. Ancak Seleme’nin annesinin yanında kalmasına razı olmayan Ebu Seleme’nin yakın akrabaları Seleme’yi almaya gittiler. Çocuk iki taraf arasında büyük eziyetler çekti. Çekiştirmelerinden dolayı çocuğun eli ve kolu yerinden çıktı. Neticede Seleme’yi aldılar. Böylece Ümmü Seleme çocuğunu da kaybetmenin acısıyla Mekke’de kalmaya devam etti.

Muğireoğulları, Ümmü Seleme (ra)’yi kendi yanlarında alıkoymuşlardı. Elem ve ızdıraplar arasında kocasından ve yavrusundan uzak bu acı dolu hayata bir yıl katlandıktan sonra Amca oğullarından birisi Ümmü Seleme’ye uğradı. Ona yapılanları gördükten sonra acıdı ve:

-Şu zavallı kadını niye serbest bırakmıyorsunuz? Onu kocasından ve oğlundan ayırdınız, dedi. Onlar da merhamete gelip Ümmü Seleme’ye:

-İstersen kocana yetiş, dediler.

Bunun üzerine kocasının akrabaları da (Abdulesedoğulları) oğlu Seleme’yi ona geri verdiler. Devesine bindi ve Seleme’yi kucağına aldı. Allah’a olan güveninden dolayı tek başına hicret yoluna koyuldu. Allah Teala, kereminden ona yardımda bulundu. Mekke’den iki fersah ötede bulunan Ten’im’e vardığında Osman b. Talha’yla karşılaştı. Osman:

-Nereye Ebu Ümeyye’nin kızı? Diye sordu.

Ümmü Seleme:

-Medine’deki kocamın yanına gitmek istiyorum, diye cevap verdi.

Osman b. Talha:

-Vallahi sen yalnız bırakılmazsın, dedi.

Ümmü Seleme şöyle söyler: “Devemin yularını tuttu ve deveyi çekerek gitti. Allah şahid ki, Araplar içinde ondan daha kerem sahibi bir arkadaş görmedim. Bir yere konaklayacağımda devemi ıhlatır. Sonra uzaklaşıp bir ağaç altına gider ve uzanırdı. Hareket zamanı gelince devemi kaldırır, bana doğru getirirdi, harekete hazırlardı. Sonra benden uzaklaşarak, ‘bin’ derdi.

Medine’ye varıncaya kadar da hep böyle yaptı. Kuba’da Amr b. Avf oğullarının köyünü görünce: “Kocan şu köydedir. Allah’ın bereketiyle oraya gir, dedi. Sonra dönüp Mekke’ye gitti.”

Ümmü Seleme mahfe (hevdec) de Medine’ye gelen ilk kadındır.

Artık hayat arkadaşına kavuşmuştu Ümmü Seleme. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra, artık haster ve çile sona ermiş aile fertleri tekrar birbirine kavuşmuştu. Ümmü Seleme ile Ebu Seleme evlilik hayatının müstesna misallerini veriyorlardı. Çok mesudtular. Örnek alınacak bir evlilik sergiliyorlardı. Ümmü Seleme bir yandan Medine’de çocuklarının terbiyesiyle meşgul oluyor öte yandan kocasını cihada hazırlıyordu.

Ebu Seleme’nin Uhud Savaşında aldığı yara uzun bir müddet tedaviden sonra iyileşmişti. Ancak yarası yeniden açıldı. Ümmü Seleme kocasına şöyle dedi:

-Kocası ve kendisi cennetlikken kocası ölen ve ondan sonra evlenmeyen hiç bir kadın yoktur ki, Allah ikisini cennette birleştirmesin. Kadın ölüp ondan sonra erkek kalırsa durum aynıdır. Gel seninle sözleşelim, benden sonra sen evlenme, senden sonra da ben evlenmeyeyim.

Ebu Seleme:

-Sen bana itaat ediyor musun?

Ümmü Seleme:

-Ben sana ancak itaat etmek ve söylediğini dinlemek için danışırım.

Ebu Seleme:

-Ben ölürsem, sen evlen deyip, ilave etti: Allah’ım! Ümmü Seleme’ye benden sonra benden daha hayırlı birisini ver ki, onu üzmesin ve incitmesin.

Hicretin üçüncü senesi, Cumadiyel Ahirin dördüncü günü vefat ettiğinde Ümmü Seleme şöyle dedi:

-Bu garib, hem de gurbet elde ölen bir garip. Ona dillere destan olacak bir şekilde ağlayacağım, dediyse de Resulullah’ın telkiniyle ağlamaktan vazgeçti ve ağlamadı.

Ümmü Seleme, devamlı olarak Ebu Seleme’nin Resulullah’tan öğrendiği şu sözleri söylüyordu.

“Müslümanlardan biri bir musibete uğrar da, “inna lillahi ve inna ileyhi raciun” der sonra da “Allah’ım! Bu uğradığım musibetin mükafatını ihsan et ve ondan daha hayırlısını nail eyle” diye dua ederse muhakkak Allah onun duasını kabul eder.

Resulullah ve Ashabı (Allah hepsinden razı olsun) Ebu Seleme’nin cenaze namazını kılarak onu gerçek sevgiliye emanet ettiler.
 
Üst