Risale Açıklamalı 79 - Eserin Kemali Müessirin Kemalini Gösterir..

Huseyni

Müdavim
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

Eser: Mesnevi-i Nuriye/Lem'alar/On Üçüncü ve On Dördüncü Lem'alar
Konu: Mevcudatın Cenab-ı Hakkın Varlığına ve Birliğine Delil Olması ve Eserin Müessirini Tanıtması

Tüm kardeşlerimizin katılmalarını ve istifadelerini paylaşmalarını temenni ediyoruz.
Selam ve dua ile.


[BILGI]ON ÜÇÜNCÜ LEM’A: Arkadaş! Zerrelerden tut, seyyarelere kadar ve nakışlardan şemslere varıncaya kadar herşey, zâtında, hakikatinde sabit olan acz ve fakrın lisan-ı haliyle Sâniin vücub-u vücudunu ilân eder.

Ve keza, acziyle beraber, nizam-ı umumînin bozulmaması için, hâmil bulunduğu acip ve mühim vazifeler cihetiyle Sâniin vahdetine delâlet eder. Binaenaleyh, Sâniin vâcip ve vâhid olduğuna herşeyde iki şahit olduğu gibi, Hâlıkın ehad ve samed olduğuna da herbir zîhayatta iki âyet vardır. [SUP]1[/SUP]

ON DÖRDÜNCÜ LEM’A: Arkadaş! Mevcudat, Cenâb-ı Hakkın vücub-u vücud ve vahdetine şehadet ettiği gibi, celâlî, cemâlî, kemâlî olan cemî sıfâtına da delâlet etmekle, Hâlıkın zâtında naks ve kusur olmadığını ve şuûnatında, sıfâtında ve esmâsında ve ef’âlinde de naks ve kusur bulunmadığını ilân ediyor.

Zira, eserin kemâli bilmüşahede fiilin kemâline, fiilin kemâli bilbedâhe ismin kemâline, ismin kemâli bizzarure sıfatın kemâline, sıfatın kemâli hads-i yakîn ile şuûnatın kemâline delâlet eder. Şe’nin kemâli ise, hakkalyakîn bir sûretle Zâtın kemâlini gösterir.

Binaenaleyh, bir kasrın ve bir sarayın nukuş ve tezyinatındaki mükemmeliyet, sâni ve mühendisin yaptıkları o nakışlar üstünde ve tezyinat altında görünen ef’âlin mükemmeliyetine delâlet eder.

Ef’âlin mükemmeliyeti dahi, o sâniin taktığı isim ve lâkapların mükemmeliyetini gösterir. Esmânın mükemmeliyeti, sıfâtın mükemmeliyetine delâlet eder. Sıfâtın mükemmeliyeti, şuûnatın mükemmeliyetini tasrih eder. Şuûnatın mükemmeliyeti dahi, o nakkaşın mükemmeliyet-i zâtına delâlet eder.

Kezalik, kâinatta görünen âsârın kemâli, hadsî bir müşahedeyle, ef’âlin mükemmeliyetine, ef’âlin kemâli de fâilin kemâl-i esmâsına, esmânın kemâli sıfâtın kemâline, sıfâtın kemâli şuûnat-ı zâtiyenin kemâline, şuunatın kemâli Zât-ı Zülcelâlin kemâline delâlet eder.


[SUP]1[/SUP] : İhtar: Kâinatın eczasından her bir cüz’ün elli beş lisanla Vâhid-i Ehad ve Vâcibü’l-Vücudu ilân etmekte olduğunu, Kur’ân’ın feyzinden fehmedip, icmâlen “Katre” namındaki eserimde beyan etmişimdir. Arzu eden oraya müracaat etsin.

• • •​
[/BILGI]

[TAVSIYE]Mesnevi-i Nuriye Dersleri: Mesnevi-i Nuriye
Diğer dersler: Risale Açıklamalı[/TAVSIYE]
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: 9. Ders: Eserin Kemali Müessirin Kemalini Gösterir..

[NOT]ON ÜÇÜNCÜ LEM’A: Arkadaş! Zerrelerden tut, seyyarelere kadar ve nakışlardan şemslere varıncaya kadar herşey, zâtında, hakikatinde sabit olan acz ve fakrın lisan-ı haliyle Sâniin vücub-u vücudunu ilân eder.[/NOT]


Canlı cansız herşeyde, yaratılış itibari ile acz ve fakr hakikati hükmediyor. Ve bu
yönüyle mevcudat, bir Saniinin var olduğunu ve aynı zamanda Saniinin yani
Sanatkarının tek olduğunu lisanı halleriyle söylüyorlar. Çünkü eser müessirsiz,
sanat sanatkarsız olmaz. Ve bütün mevcudatın acz ve fakrlarına istinaden, şefkatli
bir Zat tarafından terbiye edildiklerine şahit oluyoruz.

Mesela rızka muhtaç bütün yavruların rızkının, en temiz ve en gıdalı şekilde, o
yavrulara en muhtaç olduğu bir zamanda verilmesi faaliyeti, mutlak Rahim bir Zatın
varlığını ve dahi birliğini gerekli kılıyor. Çünkü bütün mevcudatta sistem aynı şekilde
işliyor. Demek bir elden çıkıyor. Farklı eller karışsa farklı neticeler ortaya çıkacak.
Demek Halık bir, Rezzak birdir.

Acz ve fakr gerçeğine binaen, sadece rızıklandırma faaliyeti bile, Halıkımızın var ve
bir olduğunu ispat etmeye kafi iken, bu hakikati sebeplere, tabiata veya kendi kendine
olma palavrasına, tesadüflere verenler, bu davalarını ispat etmek durumundalar.
Ki Üstad Hazretleri o asılsız iddiaları, Tabiat Risalesinde ve sair bir çok risalede tam
olarak çürütmüş ve kökünden kesmiştir. Tabiiyyunların ve maddiyyunların öne sürdüğü
bu iddiaları, Tabiat Risalesinden okuyalım inşaallah.


[TAVSIYE]Birincisi: Evcedethu’l-esbab, yani, “Esbab bu şeyi icad ediyor.”

İkincisi: Teşekkele binefsihî, yani, “Kendi kendine teşekkül ediyor, oluyor, bitiyor.”

Üçüncüsü: İktezathu’t-tabiat, yani, “Tabiîdir, tabiat iktiza edip icad ediyor.”


[/TAVSIYE]
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: 9. Ders: Eserin Kemali Müessirin Kemalini Gösterir..

Herbirinden bir misallle bunların olabilirlik ihtimalllerine bakalım inşallah.


[TAVSIYE]"Birincisi: Evcedethu’l-esbab, yani, “Esbab bu şeyi icad ediyor.”

........

ÜÇÜNCÜ MUHAL " اَلْوَاحِدُ لاَ يَصْدُرُ اِلاَّ عَنِ الْوَاحِدِ kaide-i mukarreresiyle, “Bir mevcudun vahdeti varsa, elbette bir vâhidden, bir elden sudur edebilir.” Hususan o mevcut, gayet mükemmel bir intizam ve hassas bir mizan içinde ve câmi bir hayata mazhar ise, bilbedâhe, sebeb-i ihtilâf ve keşmekeş olan müteaddit ellerden çıkmadığını, belki gayet kadîr, hakîm olan birtek elden çıktığını gösterdiği halde; hadsiz ve câmid ve cahil, mütecaviz, şuursuz, karmakarışıklık içinde, kör, sağır esbab-ı tabiiyenin karmakarışık ellerine -hadsiz imkânat yolları içinde ve içtima ve ihtilâtla o esbabın körlüğü, sağırlığı ziyadeleştiği halde- o muntazam ve mevzun ve vâhid bir mevcudu onlara isnad etmek, yüz muhali birden kabul etmek gibi akıldan uzaktır. Haydi, bu muhalden kat-ı nazar, esbab-ı maddiyenin elbette tesirleri, mübaşeretle ve temasla olur. Halbuki, o esbab-ı tabiiyenin temasları, zîhayat mevcutların zâhirleriyledir. Halbuki görüyoruz ki, o esbab-ı maddiyenin elleri yetişmediği ve temas edemedikleri o zîhayatın bâtını, on defa zâhirinden daha muntazam, daha lâtif, san’atça daha mükemmeldir. Esbab-ı maddiyenin elleri ve âletleriyle hiçbir cihetle yerleşemedikleri, belki tam zâhirine de temas edemedikleri küçücük zîhayat, küçücük hayvancıklar, en büyük mahlûklardan daha ziyade san’atça acip, hilkatçe bedî bir surette oldukları halde, o câmid, cahil, kaba, uzak, büyük ve birbirine zıt olan sağır, kör esbaba isnad etmek, yüz derece kör, bin derece sağır olmakla olur.[/TAVSIYE]
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: 9. Ders: Eserin Kemali Müessirin Kemalini Gösterir..

[TAVSIYE]"İkincisi: Teşekkele binefsihî, yani, “Kendi kendine teşekkül ediyor, oluyor, bitiyor.”

........


"Ey muannid münkir! Senin enâniyetin seni o kadar ahmaklaştırmış ki, yüz muhali birden kabul etmeyi bir derece hükmediyorsun. Çünkü sen mevcutsun. Ve basit bir madde ve câmid ve tagayyürsüz değilsin. Belki, daima teceddüdde olarak, gayet muntazam bir makine ve harika ve daima tahavvülde bir saray gibisin. Senin vücudunda her vakit zerreler çalışıyorlar. Senin vücudun kâinatla, hususan rızık münasebetiyle, hususan bekà-yı nev’î itibarıyla alâkadar ve alışverişi vardır. Senin vücudunda çalışan zerreler, o münasebâtı bozmamak ve o alâkadarlığı kırmamak için dikkat ediyorlar, öylece ihtiyatla ayaklarını atıyorlar. Güya bütün kâinata bakıyorlar, senin münasebâtını kâinatta görüp öyle vaziyet alıyorlar. Sen zâhirî ve bâtınî duygularınla, o zerrelerin o harika vaziyetine göre istifade edersin. Eğer sen vücudundaki zerreleri, Kadîr-i Ezelînin kanunuyla hareket eden küçücük memurları veya bir ordusu veya kalem-i kaderin uçları (herbir zerre bir kalem ucu) veya kalem-i kudretin noktaları (herbir zerre bir nokta) olduğunu kabul etmezsen, o vakit senin gözünde çalışan herbir zerreye öyle bir göz lâzım senin mecmu-u cesedinin her tarafını görmekle beraber, münasebettar olduğun bütün kâinatı dahi görecek bir gözü ve bütün senin mazi ve müstakbel ve nesil ve aslın ve anâsırının menbalarını ve rızkının madenlerini bilecek, tanıyacak, yüz dâhi kadar bir akıl vermek lâzım geliyor. Senin gibi bu meselelerde zerre kadar aklı olmayanın bir zerresine bin Eflâtun kadar bir ilim ve şuur vermek, bin derece divanece bir hurafeciliktir.[/TAVSIYE]
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: 9. Ders: Eserin Kemali Müessirin Kemalini Gösterir..

[TAVSIYE]ÜÇÜNCÜ KELİME: İktezathu’t-tabiat, yani, “Tabiat iktiza ediyor, tabiat yapıyor.” İşte bu hükmün çok muhâlâtı var. Nümune için üçünü zikrediyoruz.

BİRİNCİSİ

Eğer mevcudatta, hususan zîhayatta görünen, basîrâne, hakîmâne olan san’at ve icad Şems-i Ezelînin kalem-i kader ve kudretine verilmezse, belki kör, sağır, düşüncesiz olan tabiata ve kuvvete isnad edilse, lâzım gelir ki, tabiat, icad için herşeyde hadsiz mânevî makine ve matbaaları bulundursun; veyahut herşeyde kâinatı halk ve idare edecek bir kudret ve hikmet derc etsin. Çünkü, nasıl şemsin cilveleri ve akisleri, zemin yüzündeki zerrecik cam parçalarında ve katrelerde görünüyor.

Eğer o misalî ve aksî güneşçikler semâdaki tek güneşe isnad edilmese, lâzım gelir ki, bir kibrit başı yerleşmeyen bir zerrecik cam parçasında tabiî, fıtrî ve güneşin hâsiyetlerine mâlik, zâhiren küçük, mânen çok derin bir güneşin haricî vücudunu kabul ederek, zerrât-ı zücâciye adedince tabiî güneşleri kabul etmek lâzım geldiği gibi; aynen bu misal gibi, mevcudat ve zîhayat doğrudan doğruya Şems-i Ezelînin cilve-i esmâsına verilmezse, herbir mevcutta, hususan herbir zîhayatta, hadsiz bir kudret ve irade ve nihayetsiz bir ilim ve hikmet taşıyacak bir tabiatı, bir kuvveti, adeta bir ilâhı, içinde kabul etmek lâzım gelir. Bu tarz-ı fikir ise, kâinattaki muhâlâtın en bâtılı, en hurafesidir. Hâlık-ı Kâinatın san’atını mevhum, ehemmiyetsiz, şuursuz bir tabiata veren insan, elbette yüz defa hayvandan daha hayvan, daha şuursuz olduğunu gösterir.

...[/TAVSIYE]
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: 9. Ders: Eserin Kemali Müessirin Kemalini Gösterir..

[NOT]Ve keza, acziyle beraber, nizam-ı umumînin bozulmaması için, hâmil bulunduğu acip ve mühim vazifeler cihetiyle Sâniin vahdetine delâlet eder.[/NOT]


Evet eşya yaratmaktan ve kendinin idare ve tedbirini üstlenmekten acizdir. Kendi iradesi dışında sanki şuurluymuşcasına vazifelerde istihdam edilmeleri, Saniinin hem varlığına, hem de birliğine şehadet eder. Çünkü vazifelerinde suistimalda bulunsalar, kainattaki nizam bozulur. Mesela güneşin doğmaması, dünyanın dönmemesi, rüzgarların esmemesi, yağmurların yağmaması gibi. Demek vazifelerinde, nizamı aksatan, en ufak bir tembellik yok ki, onlara hükmeden ve sözünü geçiren bir Zatı kabul etmezsek, bütün o nizamı sağlayan faaliyetleri, o şuursuz ve camid ve zaif ve aciz ve fakir ve muhtaç biçare mevcudattan beklemek gerekir. Bu da ancak, kabul edilemeyecek bir hayalden ibaret olabilir.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: 9. Ders: Eserin Kemali Müessirin Kemalini Gösterir..

[NOT]Binaenaleyh, Sâniin vâcip ve vâhid olduğuna herşeyde iki şahit olduğu gibi, Hâlıkın ehad ve samed olduğuna da herbir zîhayatta iki âyet vardır. [/NOT]


Bu kısmın izahına başka bir risaleden bakalım inşaallah.


[TAVSIYE]Hem, her bir zerrede, vücûb ve vahdet-i Sânia iki şâhid-i sâdık daha var. Birisi, her bir zerre, acz-i mutlakıyla beraber, pek büyük ve pek mütenevvi' vazifeleri kaldırıyor ve cümûdiyeti ile beraber, bir şuur-u küllî gösteren intizamperverâne nizâm-ı umumîye tevfîk-ı hareket eder. Demek, her bir zerre, lisân-ı acziyle Kadîr-i Mutlakın vücûb-u vücuduna ve nizâm-ı âlemi gözetmesiyle, vahdetine şehâdet eder. Evet, her bir zîhayatta, biri ehadiyet sikkesi, diğeri samediyet turrası bulunuyor. Zîrâ, bir zîhayat ekser kâinatta cilveleri görünen esmâyı, birden kendi aynasında gösteriyor. Âdetâ bir nokta-i mihrâkiye hükmünde Hayy-ı Kayyûmun tecellî-i İsm-i Âzamını gösteriyor. İşte, Ehadiyet-i Zâtiyeyi, Muhyî perdesi altında bir nevi gölgesini gösterdiğinden, bir sikke-i ehadiyeti taşıyor. Hem o zîhayat, kâinatın bir misâl-i musağğarı ve şecere-i hilkatin bir meyvesi hükmünde olduğu için, kâinat kadar ihtiyacâtını birden kolaylıkla küçücük daire-i hayatına yetiştirmek, Samediyet turrasını gösteriyor. Yani o hal gösteriyor ki, onun öyle bir Rabbi var ki, ona, her şeye bedel bir teveccühü var ve bütün eşyanın yerini tutar bir nazarı var. Bütün eşya, Onun bir teveccühünün yerini tutamaz. Hem o hal gösteriyor ki, onun o Rabbi, hiçbir şeye muhtaç olmadığı gibi, hazînesinden hiçbir şey eksilmez ve kudretine de hiçbir şey ağır gelmez. İşte Samediyetin gölgesini gösteren bir turrası. Demek, herbir zîhayatta bir sikke-i Ehadiyet, bir turra-i Samediyet vardır.


Yirmi İkinci Söz[/TAVSIYE]
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: 9. Ders: Eserin Kemali Müessirin Kemalini Gösterir..

[NOT]Arkadaş! Mevcudat, Cenâb-ı Hakkın vücub-u vücud ve vahdetine şehadet ettiği gibi, celâlî, cemâlî, kemâlî olan cemî sıfâtına da delâlet etmekle, Hâlıkın zâtında naks ve kusur olmadığını ve şuûnatında, sıfâtında ve esmâsında ve ef’âlinde de naks ve kusur bulunmadığını ilân ediyor.[/NOT]

Mevcudattaki mükemmellikler, intizam ve güzellikler Allah'ın celali, cemali, kemali sıfat ve esmasına da şahitlik ediyor. Ve bu halleriyle Cenab-ı Hakkın Sübhan olduğunu, her türlü kusur ve noksandan münezzeh olduğunu ilan ediyorlar.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: 9. Ders: Eserin Kemali Müessirin Kemalini Gösterir..

Bundan önceki on üç lem'a mevcudatın, Cenab-ı Hakkın varlığına ve birliğine delil oluşu hakkında idi. Evet madem Allah var, Onu tanımalıyız. Fiilleri nelerdir, hangi sıfatlara sahiptir gibi sorulara cevap aramalıyız. Bu lem'ada da, eserden müessire ya da müessirden esere giden silsilenin her aşamasında, Rabbimizin fiillerine, vasıflarına, şuun-u Zatiyesine ve Zatına nasıl deliller var, onu göreceğiz.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: 9. Ders: Eserin Kemali Müessirin Kemalini Gösterir..

Rabbimizin cc. celali, cemali ve kemali sıfatlarını kısaca açıklamak gerekirse; "maşaallah ne kadar güzel yaratılmış" diyebildiğimiz herşey, Yaratıcımızın cemali sıfatlarının delilidir. Çiçekler, kuşlar, yeryüzündeki tezyinat ve güzellikler gibi.

Celali sıfatlarına ise, daha çok kudretini ve haşmetini gösteren mevcudat işaret ediyor. Milyarlarca güneşlerin, hızlı ve sürekli bir şekilde tedbiri, idaresi, tedviri gibi.

Kemali sıfatlarına ise, bir sanattaki harikalıklar işaret ediyor. Mesela bir sivrisineğin vücudunun ya da bir arının vücudunun, mükemmel bir şekilde tasarlanmış olması gibi.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: 9. Ders: Eserin Kemali Müessirin Kemalini Gösterir..

[NOT]Zira, eserin kemâli bilmüşahede fiilin kemâline, fiilin kemâli bilbedâhe ismin kemâline, ismin kemâli bizzarure sıfatın kemâline, sıfatın kemâli hads-i yakîn ile şuûnatın kemâline delâlet eder. Şe’nin kemâli ise, hakkalyakîn bir sûretle Zâtın kemâlini gösterir.[/NOT]

Sohbetlerden ve okumalarımızdan anladığımız kadarıyla izah etmeye çalışalım.

Burdaki şe'n kelimesi: Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zâtına ait mukaddes özellik anlamına geliyor. Bunun çoğuluna da şuunat diyoruz. İnsanlar için kullanılan karşılığı daha çok istidat, kabiliyet gibi anlamlara geliyor. Allah için, "kabiliyet" gibi, eksikliği hatıra getiren kelimeler kullanmak caiz olmadığından, bu kelimenin anlamına, Allahın herhangi bir mevcuttaki fiilinin, bağlı olduğu sıfatı tecelliye sevkeden, Zatına mahsus özellikler diyebiliriz.

Paragrafı anlamak için misal, olarak mükemmel bir resim düşünüyoruz. Eserimiz resim. Resme baktığımızda boyamak ve çizmek gibi fiiller görüyoruz. Resmin mükemmel olması, bu fiillerin mükemmel olduğunu gösteriyor. Fiilde mükemmellik olmasaydı, resim mükemmel olamazdı. Mesela resimde bir kuş olsa, kuşun, resmin boyutuna orantılı bir büyüklükte çizilmesi, çizmek fiilindeki mükemmelliği gösterir. Biraz büyük olsa resimdeki bütün güzellikler, sadece resmin o kısmından ötürü bozulur. Sarıya boyanacak kısmı, kırmızıya boyasa yine aynı netice hasıl olur. Demek eser mükemmelse, onun üzerindeki fiillerde mükemmel oluyor.

Fiillerin mükemmelliği ise, failinin isimlerinin mükemmelliğini gösteriyor. Mesela resmi yapan ressam boyamayı bildiğine göre, Alîm ismini taşıyor. Fırçayı tutacak kudreti olduğuna göre, Kadir ismini taşıyor. Resmi yapmayı irade ettiğine göre Mürid ismini taşıyor ve hakeza. Ve fiillerindeki mükemmellikler bu isimlerinde mükemmel olduğunu gösteriyor. Mesela Alim ismi kemal noktada olmasa, ya yanlış boyayacak, ya resmin içine alakasız bir kısım koyacak vs. Demek fiiileri gerçekleştiren isimler kemal noktada ki, ortaya kusursuz bir tablo çıkıyor.

İsimlerin mükemmelliği ise, sıfatların mükemmelliğini gösteriyor. Mesela Alîm isminin mükemmelliği, ressamın ilim sıfatındaki mükemmelliğini ortaya koyuyor. Basir isminin mükemmelliği, Basar sıfatının mükemmelliğini gösteriyor. Vesair sıfatlar...

Sıfattaki mükemmellikler ise, o sıfatları tecelliye sevkeden şuunatının mükemmelliğini gösteriyor. Yani ortadaki resim tamamıyla, boyası, süslemeleri, çizgileri, boyutu ile, eser sahibinin şuunatını gösteriyor. Ve mükemmel olduğu nisbette, ressamının şuunatının mükemmelliğini gösteriyor.

Şuunatın mükemmelliği ise, eser sahibinin Zatının mükemmelliğine kesin bir kanaat oluşturuyor. Çünkü Zat ile eser arasında çelişki olamaz. En basit ifadeyle "ayinesi iştir kişinin" deriz. Eserin ortaya konmasına sevkeden kabiliyetlerin mükemmelliği de, ressamın zatının mükemmelliğine ayine oluyor. Ustaca boyama kabiliyeti olmasa ortaya eser çıkmazdı. O kabiliyet nihayet derecede ressamda bulunuyor ki resmi yapmaya kalkışmış. Bu da bize resmi yapan zatında mükemmel olduğunu gösteriyor ki; zatı mükemmel olmasa kabiliyetlerinde de eksiklik, noksaniyet olurdu. Bu da Müessirden esere bir noksaniyet olarak yansırdı.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: 9. Ders: Eserin Kemali Müessirin Kemalini Gösterir..

[NOT]Binaenaleyh, bir kasrın ve bir sarayın nukuş ve tezyinatındaki mükemmeliyet, sâni ve mühendisin yaptıkları o nakışlar üstünde ve tezyinat altında görünen ef’âlin mükemmeliyetine delâlet eder.[/NOT]


Bu paragraf geçmiş paragrafların izahatı hükmünde. Bir sarayın nakışları, süslemeleri, sarayının bütün bölümlerinin birbiri ile irtibatı, sağlamlığı, şaşaası vs. hepsi fiilen mükemmel yapıldığını gösteriyor. Mesela sarayı oluşturan taşları üstüste koymak fiili mükemmel ki, sağlam bir şekil almış ve göze de hoş görünen bir yönü var. Sarayın süslerini ve nakışlarını oluşturan süslemek ve nakşetmek fiilleri mükemmel ki, bütün nakışlar uyum içerisinde, bütün süsler hem göze, hem ruha hitap ediyor. Bunun gibi sarayın oluşmasında daha ne kadar fiil varsa hepsi fiilin mükemmelliğine delalet ediyor.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: 9. Ders: Eserin Kemali Müessirin Kemalini Gösterir..

[NOT]Ef’âlin mükemmeliyeti dahi, o sâniin taktığı isim ve lâkapların mükemmeliyetini gösterir. Esmânın mükemmeliyeti, sıfâtın mükemmeliyetine delâlet eder. Sıfâtın mükemmeliyeti, şuûnatın mükemmeliyetini tasrih eder. Şuûnatın mükemmeliyeti dahi, o nakkaşın mükemmeliyet-i zâtına delâlet eder.[/NOT]


Madem o fiiller mükemmeldir. O sarayın sanatkarının isimleri de mükemmeldir. Mesela saraydan maksat hikmettir. Bir faydaya binaen vücuda getirilmiştir. Haliyle sanatkarının hakîm olduğunu gösterir. Eğer sarayın penceresi olur da camları olmazsa, ya da kapıları olur da kapılarının kolları olmazsa sanatkar hakîmdir diyemeyiz. Bunun gibi sarayda gözetilen hikmetlerin herbirisi ne kadar ince ve hassas bir şekilde tasarlanıp, yerine getirilmiş ise, o nisbette sanatkarının isimlerinin mükemmeliyetini gösterir.

İsimlerdeki mükemmeliyet sıfattaki mükemmeliyete delalet eder. Sarayı vücuda getiren Kadir isminin mükemmelliği, sanatkarının Kudret sıfatının mükemmelliğinin tezahürüdür.

Sıfatın mükemmelliği, şuunatının mükemmelliğine delil olur. Eğer mükemmel bir saray yapma becerisi olmasa idi, mimar sarayı vücuda getiremeyecekti. Çünkü becerilerinin yetersizliğinden, sarayı yapmaya cesaret edemeyecekti. Madem ki saray yapılmış ve muhteşemdir, o zaman onun yapılmasında ne kadar isim ve sıfat varsa, o isim ve sıfatları harekete sevkeden, sanatkarının şuunatındaki mükemmellikten ileri gelir.

Ve şuunatın mükemmelliği, şuunatı yapan Zatın da mükemmel olduğuna delalet ediyor. Sanatkar mükemmel olmasa kabiliyetlerinde eksiklik olurdu. Bu da eserde kusur ve eksiklerin olmasına sebeb olurdu. Madem eser kusursuz, eserin oluşumuna kadar olan, ef'al, esma, sıfat, şuun ve Zat silsilesi de kusursuz olması icab ediyor.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: 9. Ders: Eserin Kemali Müessirin Kemalini Gösterir..

[NOT]Kezalik, kâinatta görünen âsârın kemâli, hadsî bir müşahedeyle, ef’âlin mükemmeliyetine, ef’âlin kemâli de fâilin kemâl-i esmâsına, esmânın kemâli sıfâtın kemâline, sıfâtın kemâli şuûnat-ı zâtiyenin kemâline, şuunatın kemâli Zât-ı Zülcelâlin kemâline delâlet eder.[/NOT]


Buraya kadar olan kısım, meseleyi anlaşılır hale getirmek adına, bir kısım temsillerden ibaretti. Şimdi temsil bitti hakikate geçiyoruz.

Misal verdiğimiz saray, resim gibi eserler biz insanlara mahsus eserler. Mükemmellikleri nisbetinde sanatkarının mükemmelliklerini gösteriyor. Ancak kainattaki hadsiz eserlere baktığımızda, beşerin eserleriyle kıyaslanamayacak derecede mükemmellikler göze çarpıyor ve en ufak bir kusur göremiyoruz. Cenab-ı Hak bir ayet-i kerimede buyuruyor ki: هَلْ تَرٰى مِنْ فُطُورٍ Yani “En küçük bir kusur görüyor musun?” Mülk Sûresi, 67:3. Ve dahi devamındaki ayette ثُمَّ ارْجِعِ الْبَصَرَ كَرَّتَيْنِ يَنقَلِبْ إِلَيْكَ الْبَصَرُ خَاسِأً وَهُوَ حَسِيرٌ "Sonra gözü(nü) tekrar tekrar çevir (ve yine bak); o göz (aradığı kusûru bulamadan)zelil ve bitkin bir hâlde sana dönecektir!" buyuruyor.

Evet göremiyoruz. Çünkü herşey en mükemmel şekilde yaratılmış. Mesela bir bal arısında mükemmel fiiller var. Arının iğnesine, düşmanlarını zehirleyecek zehiri koymak fiili, bal yapmak fiili, çiçekleri dermek fiili, uçmak fiili, hayat vermek fiili vs. Bu fiilllerin herbiri en kemal noktada. O küçücük bedende hem düşmanlarına karşı savunmaya yarayacak zehiri koyup, hem de en gıdalı bir balı aynı o vücuddan vermek gibi daha çok fiiller, Falinin esmasının da, mükemmel olduğunu gösteriyor. Demek arıyı yapanın Rezzak ismi en kemalde, Hakîm ismi en kemalde, Muhyî ismi en kemalde, Musavvir ismi en kemalde, Alîm ismi en kemalde, Hafîz ismi en kemalde ve hakeza.

Madem arıyı Yaratanın, esmasının kemalinin nihayeti yoktur. O zaman sıfatlarının mükemmelliğinde de nihayet yoktur. Sem ve Basar sıfatları, Beka sıfatı, Hikmet sıfatı, Kudret sıfatı gibi bütün sıfatları hadsiz mükemmeliyettedir.

Madem sıfatları mükemmeldir o halde şuunatı da mükemmeldir. Şuunatı mükemmel olmasa, mahlukatın bir tarafı tam olsa, diğer tarafı eksik kalırdı. Mesela hayat verilip rızıklanmayan canlı görebiliyor muyuz ? Elbetteki göremiyoruz. Ya da mükemmel yaratıldığı halde hiçbir işe yaramayan mahlukat var mı ? Hayır yok. Demek mevcudatı yaratan onun hayatına ve hikmetlerine dair, yahut varlığına dair her ne varsa hepsini biliyor öyle yapıyor. O halde onun şuunatı da mükemmeldir.

Madem şuunatı mükemmel, o halde Zatı da mükemmeldir. Zatında -haşa- kusur ve noksaniyet olsa eserlerinde görünürdü. Oysaki ayet هَلْ تَرٰى مِنْ فُطُورٍ Yani “En küçük bir kusur görüyor musun?” Mülk Sûresi, 67:3. demekle, net bir şekilde dikkatlerimizi çekiyor. Sonuç olarak, eserden yola çıktığımızda fiil, esma, sıfat, şuun ve Zatın mükemmelliğine şahit oluyoruz. Müessirden yola çıktığımızda ise, şuun, sıfat, isim, fiill ve eserin mükemmelliğine şahit oluyoruz. Her iki silsilenin her aşamasında tevhidin izleri ve Rabbimizin nihayetsiz mükemmellikleri tezahür ediyor. Kime kul olduğumuzun, farkına varanlardan olmak duası ile, amin.
 
Üst