Risale Açıklamalı 34 - Hayat Hâtemine Bakınız..

Huseyni

Müdavim


Bismillahirrahmanirrahim.

Esselamün aleyküm ve rahmetullahi ve berakatühü ebeden daimen.


Açıklamalı derslerimize ve anladıklarımızı paylaşmaya devam ediyoruz inşallah.

Bu hafta Mesnevi-i Nuriye'den tevhidle alakalı bir ders seçtik.

[NOT]İKİNCİ LEM’A: Sayısız hâtemlerden canlı mahlûkata vaz’ edilen hayat hâtemine bakınız. Evet, canlı bir mahlûk, câmiiyeti itibarıyla, kâinata küçük bir misaldir, şecere-i âleme güzel ve tatlı bir meyvedir, kevn ve vücuda bir nüvedir ki, Cenâb-ı Hak o nüvede pek çok âlemlerin örneklerini derc etmiştir. Sanki, o zîhayat gayet hakîmâne muayyen nizamlarla bütün vücutlardan sağılmış bir katre veya bir noktadır. Bu itibarla, bir zîhayatı halk etmek, bütün kâinatı yed-i tasarrufuna alan Cenâb-ı Haktan maada hiçbirşeye isnad edilemez.

Evet, aklı bozulmayan bir şahıs, teemmülü neticesinde anlar ki, meselâ balarısını pek çok şeylere fihriste yapan ve kitab-ı kâinatın ekser mesâilini insanın mahiyetinde yazan ve incir nüvesinde incir ağacının programını derc eden ve insanın kalbini binlerce âlemlere örnek ve pencere yapan ve beşerin kuvve-i hafızasında tarih-i hayatını taallûkatıyla beraber yazan, ancak ve ancak herşeyi yaratan Hâlık olabilir. Ve böyle bir tasarruf, yalnız ve yalnız Rabbü’l-Âlemîne mahsus bir hâtemdir.

Mesnevi-i Nuriye / Lem'alar
[/NOT]

Katılımlarınızı bekliyoruz.
 

faris

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 12 - Hayat Hâtemine Bakınız..

Haşiye2: Evet, herşeyin vücudunun müteaddit gâyeleri ve hayatının müteaddit neticeleri vardır. Ehl-i dalâletin tevehhüm ettikleri gibi, dünyaya, nefislerine bakan gâyelere münhasır değildir; tâ, abesiyet ve hikmetsizlik içine girebilsin. Belki herşeyin gâyât-ı vücudu ve netâic-i hayatı üç kısımdır:

Birincisi ve en ulvîsi Sâniine bakar ki; o şeye taktığı hârika-i san'at murassaâtını Şâhid-i Ezelînin nazarına resm-i geçit tarzında arz etmektir ki, o nazara bir ân-ı seyyâle yaşamak kâfi gelir. Belki, vücuda gelmeden, bilkuvve niyet hükmünde olan istidadı yine kâfidir. İşte, serîü'z-zevâl latîf masnuâtı ve vücuda gelmeyen, yani sümbül vermeyen birer hârika-i san'at olan çekirdekler, tohumlar şu gâyeyi bitamamihâ verir. Faydasızlık ve abesiyet onlara gelmez. Demek herşey, hayatıyla, vücuduyla Sâniinin mu'cizât-ı kudretini ve âsâr-ı san'atını teşhir edip, Sultan-ı Zülcelâlin nazarına arz etmek birinci gâyesidir.

İkinci kısım gâye-i vücud ve netice-i hayat zîşuura bakar. Yani, herşey Sâni-i Zülcelâlin birer mektub-u hakâiknümâ, birer kasîde-i letâfetnümâ, birer kelime-i hikmetedâ hükmündedir ki, melâike ve cin ve hayvanın ve insanın enzârına arz eder, mütâlâaya dâvet eder. Demek, ona bakan her zîşuura ibretnümâ bir mütâlâagâhtır.

Üçüncü kısım gâye-i vücud ve netice-i hayat, o şeyin nefsine bakar ki, telezzüz ve tenezzüh ve bekâ ve rahatla yaşamak gibi cüz'î neticelerdir. Meselâ, azîm bir sefine-i sultaniyede bir hizmetkârın dümencilik ettiğinin gâyesi, sefine itibâriyle yüzde birisi kendisine, ücret-i cüz'iyesine âit, doksan dokuzu sultana âit olduğu gibi; herşeyin nefsine ve dünyaya âit gâyesi bir ise, Sâniine âit doksan dokuzdur.

İşte bu taaddüd-ü gâyâttandır ki, birbirine zıd ve münâfi görünen hikmet ve iktisad, cûd ve sehâ ve bilhassa nihayetsiz sehâ ile sırr-ı tevfîkı şudur ki:

Birer gâye nokta-i nazarında cûd ve sehâ hükmeder; ism-i Cevâd tecellî eder. Meyveler, hubûblar, o tek gâye nokta-i nazarında bigayr-i hisâbdır; nihayetsiz cûdu gösteriyor. Fakat, umum gâyeler nokta-i nazarında, hikmet hükmeder, ism-i Hakîm tecellî eder. Bir ağacın ne kadar meyveleri var, belki her meyvenin o kadar gâyeleri vardır ki, beyân ettiğimiz üç kısma tefrik edilir. Şu umum gâyeler, nihayetsiz bir hikmeti ve iktisadı gösteriyor. Zıd gibi görünen nihayetsiz hikmet, nihayetsiz cûd ile, sehâ ile içtimâ ediyor. Meselâ, asker ordusunun bir gâyesi temin-i âsâyiştir. Bu gâyeye göre ne kadar asker istersen var ve hem pek fazladır. Fakat, hıfz-ı hudud ve mücâhede-i a'dâ gibi sâir vazifeler için, bu mevcud ancak kâfi gelir, kemâl-i hikmetle muvâzenededir. İşte, hükümetin hikmeti haşmet ile içtimâ ediyor. O halde, "O askerlikte fazlalık yoktur" denilebilir.

Sözler - Onuncu Söz
 

uður1

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 12 - Hayat Hâtemine Bakınız..

Allah razi olsun İnŞ. Abİm yararli olacaĞini dÜŞÜnÜyorum.........
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 12 - Hayat Hâtemine Bakınız..

[NOT]İKİNCİ LEM’A: Sayısız hâtemlerden canlı mahlûkata vaz’ edilen hayat hâtemine bakınız. Evet, canlı bir mahlûk, câmiiyeti itibarıyla, kâinata küçük bir misaldir, şecere-i âleme güzel ve tatlı bir meyvedir, kevn ve vücuda bir nüvedir ki, Cenâb-ı Hak o nüvede pek çok âlemlerin örneklerini derc etmiştir. Sanki, o zîhayat gayet hakîmâne muayyen nizamlarla bütün vücutlardan sağılmış bir katre veya bir noktadır. Bu itibarla, bir zîhayatı halk etmek, bütün kâinatı yed-i tasarrufuna alan Cenâb-ı Haktan maada hiçbirşeye isnad edilemez.

Mesnevi-i Nuriye / Lem'alar
[/NOT]


Allah cc. koca kainatı hayata hizmetkar kılmış. Dünyamızdan ve güneşimizden kat kat daha büyük yıldızlar hayata hizmet ediyor. Güneş hayata hizmet ediyor. Yeryüzü, denizler, dağlar, kuşlar, hatta gözle göremediğimiz sonsuz varlıkların hepsi hayata hizmet ediyor. Allah hayata o kadar kıymet vermiş ki onu kainata bir fihriste hükmüne getirmiş.
"Sanki, o zîhayat gayet hakîmâne muayyen nizamlarla bütün vücutlardan sağılmış bir katre veya bir noktadır." ifadesiyle, Allahın hayatta çok hikmet ve gayeler gözettiğini anlıyoruz. Çünkü hayatın herşeyle ilgisi vardır. Bir hayat sahibi hayatı olduğu içinde hayat olmayan herşeyden daha kıymetlidir. Mesela kocaman bir yıldız camid olduğundan yeryüzündeki bir sivrisinek kadar kıymeti yoktur denilebilir ya da o yıldızın kıymeti varsa hayata hizmetkar olduğu için kıymetlidir. Çünkü bir sivrisineğin hayatı için o yıldızın veyahut yıldızların Allahın takdir ettiği düzen ve uyum içerisinde vazifesini yapması gerekiyor. Yine aynı sineğin hayatının devamı için suyun, sineğin besleneceği diğer canlı veya cansız varlıkların olması gerekir. Bu da demek oluyor ki hayat bir sineğin bile vucuduna girse tüm kainat bir anda ona hizmetkar hükmüne geçiyor. Hayat olmasaydı denilebilir ki Allah alemleri yaratmazdı.

Yukarıda da dediğimiz gibi hayatı yaratan Allah onunla birlikte o hayatın ihtiyaçlarını da yaratmış. Hangi şartlarda, nasıl bir dengede hayatın var olması gerekiyorsa o düzeni kurmuş. Çünkü görüyoruz ki herşey yerli yerinde. Gerek dünyanın güneşle ve diğer gezegenlerle olan mesafesi, gerek etrafımızdaki hizmetimize koşturulan yediğimiz içtiğimiz veya faydalandığımız herşey hayatımız için gerekli olan şeyler. Ve hepsi de elimizin altında. Demek bunları yapan kimse o hayatın ihtiyaçlarını da biliyor ve ona göre de yaratmış. Mesela göz vermişse gözün göreceği manzaralarda vermiş. Kalp vermişse o kalbe layık muhabbetlerde vermiş. Kulağı verirken onun işiteceği güzel sesleri de yaratmış vs.. Öyle ise hayatı kim yaratmışsa tüm kainata da hükmünü geçiriyor ve kainatı da o yaratmıştır.



[TAVSIYE]Ey insan! Aklını başına al. Hiç mümkün müdür ki, bütün envâ-ı mahlûkatı sana müteveccihen muavenet ellerini uzattıran ve senin hâcetlerine lebbeyk dedirten Zât-ı Zülcelâl seni bilmesin, tanımasın, görmesin?

On Dördüncü Lem'a'nın İkinci Makamı
[/TAVSIYE]
 

faris

Well-known member
Cevap: Risale-i Nur Açıklamalı 12 : Hayat Hâtemine Bakınız..

[NOT]İKİNCİ LEM’A: Sayısız hâtemlerden canlı mahlûkata vaz’ edilen hayat hâtemine bakınız. Evet, canlı bir mahlûk, câmiiyeti itibarıyla, kâinata küçük bir misaldir, şecere-i âleme güzel ve tatlı bir meyvedir, kevn ve vücuda bir nüvedir ki, Cenâb-ı Hak o nüvede pek çok âlemlerin örneklerini derc etmiştir. Sanki, o zîhayat gayet hakîmâne muayyen nizamlarla bütün vücutlardan sağılmış bir katre veya bir noktadır. Bu itibarla, bir zîhayatı halk etmek, bütün kâinatı yed-i tasarrufuna alan Cenâb-ı Haktan maada hiçbirşeye isnad edilemez.

Evet, aklı bozulmayan bir şahıs, teemmülü neticesinde anlar ki, meselâ balarısını pek çok şeylere fihriste yapan ve kitab-ı kâinatın ekser mesâilini insanın mahiyetinde yazan ve incir nüvesinde incir ağacının programını derc eden ve insanın kalbini binlerce âlemlere örnek ve pencere yapan ve beşerin kuvve-i hafızasında tarih-i hayatını taallûkatıyla beraber yazan, ancak ve ancak herşeyi yaratan Hâlık olabilir. Ve böyle bir tasarruf, yalnız ve yalnız Rabbü’l-Âlemîne mahsus bir hâtemdir.

Mesnevi-i Nuriye / Lem'alar
[/NOT]

Ustadımız Bediüzzaman r.a. burada ancak beliğane bir uslup ile ancak bu kadar güzel ifade edilebilecek bir hususu mabeynimize kazıyor. Hatem kelimesine bakalım. Nasıl ki Osmanlı padişahlarına ait tuğra vardır ve her bir padişahın tuğrası bir başkasından farklıdır. Bir ferman okuduğumuzda o fermanın altındaki tuğra ile hangi padişahın yayınladığını anlamaktayız. İşte öyle de şu hayat denilen cansızı canlı yapan şeye baktığımızda bunun ancak Allah'ın bir hikmeti olduğunu anlıyabiliyoruz. Hiç bir tesadüfün eli bu hayat hikmetine bırakın el sürmeyi ilişemez dahi çünkü tesadüf dediğimiz şeyi her bir harfini karıştırarak duvara fıralatalım duvarda tesadüfün yazması ne kadar muhal ise tesadüfün hayata ilişmesi o kadar muhaldir. Ustadımız Bediüzzaman hazretleri ayrıca burada hatem kelimesi ile yaratılanlara en son hayat verildiğini de anlatmaktadır. Mesnevi Nuriye de geçen şu kısmı yeniden hatırlayalım :

[BILGI]Sath-ı arzda altı ay zarfında beşerin haşrini temsil eden o sayısız haşir ve neşirlerde görünen rububiyetin o tasarruf-u aziminde pek yüksek, büyük ve ince nakışlı bir hâtemi vardır. Mahlukatın icadında görünen şu intizamlar, suhuletler, sür'atler, imtiyazlar hep o hâtemin parıltısından meydana geliyorlar. Evet her bahar mevsiminde pek hakimane, basirane, kerimane faaliyetler başlar ve hârikulâde san'atlar yapılır.[/BILGI]
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Risale-i Nur Açıklamalı 12 : Hayat Hâtemine Bakınız..

[NOT]Evet, aklı bozulmayan bir şahıs, teemmülü neticesinde anlar ki, meselâ balarısını pek çok şeylere fihriste yapan ve kitab-ı kâinatın ekser mesâilini insanın mahiyetinde yazan ve incir nüvesinde incir ağacının programını derc eden ve insanın kalbini binlerce âlemlere örnek ve pencere yapan ve beşerin kuvve-i hafızasında tarih-i hayatını taallûkatıyla beraber yazan, ancak ve ancak herşeyi yaratan Hâlık olabilir. Ve böyle bir tasarruf, yalnız ve yalnız Rabbü’l-Âlemîne mahsus bir hâtemdir.[/NOT]

Her ağacın, her bitkinin tohumu var. Toprağa attığınızda hangisinin tohumunu atmışsanız hiç şaşmadan attığınız tohumun bitkisi ya da ağacı çıkıyor. İncirin çekirdeğinden armut veya başka birşey olmuyor. Allah cc. ağacın tüm mahiyetini o küçücük çekirdekte yazmış. O halde incirin çekirdeğini kim yaratmışsa, incir ağacını da O yaratmış ve incir ağacının vücuda gelmesindeki daha binlerce belki de kainatın zerrreleri adedince sebebleri de O yaratmış. Eğer başka eller karışmış olsaydı her halikarda düzenden bahsedilemezdi. İncirin mahiyetini bilenin aynı zamanda tüm kainatın çarklarının nasıl işlemesi gerektiğini de bilmeli ki incir vücuda gelebilsin. Çünkü yaratılan herbir zihayat tüm kainatla alakadar. Havaya, suya, güneşe ve sair şeylere ihtiyacı var. Bilhassa insan ve insan kalbi bütün kainatla alakadar olduğu gibi gözümüzle göremediğimiz fakat nakiller, ilim vasıtasıyla ve alimlerin tefsirlerdeki ispatlarıyla anladığımız alemlerle dahi alakadar. İnsan hisleriyle cennetin ve cehennemin varlığını dahi anlıyor. Fıtratını bozmadığı müddetçe bir günah işlediğinde vicdan devreye girip peşin bir azabı tattırıyor. Cehennemin bir çekirdeği misali vicdan günahla birlikte yanıyor. Meşru bir, Allahın rızası olan bir iş yapıldığında ise bir rahatlık hissi var. En zor, en ağır şartların içinde bile o güzelliği işlemenin verdiği bir rahatlık var. O da bir nevi cenneti çağrıştırıyor insanın hislerinde.

Yani Allah bütün alemlerin örneklerini, numunelerini insanın o küçücük kalbinde yerleştirmiş. İnsanı bütün alemlere bir fihriste hükmüne getirmiş. İnsana mükafat ve mücazat hissini kim vermişse elbette cennet ve cehennemi de yaratan Odur bu cihetten baktığımızda. Üstad hazretlerinin buyurduğu gibi teemmül etmek lazım yani derin derin düşünüp tefekkür etmek lazım.

Velhasıl kelam canlı olan, hayat sahibi olan her ne varsa kainat o hayatın içinde gerek hisleri açısından gerekse fiziki yapısı ve ihtiyaçları bakımından özet, bir fihriste haline mevcuttur.

[DIKKAT]105- Küremiz hayvana benziyor, âsâr-ı hayat gösteriyor. Acaba yumurta kadar küçülse, bir nevi hayvan olmayacak mıdır?

Veya bir mikrop küremiz kadar büyüse, ona benzemeyecek midir? Hayatı varsa, ruhu da vardır.

Âlem, insan kadar küçülse, yıldızları zerrat ve cevâhir-i ferdiye hükmüne geçse, o da bir hayvan-ı zîşuur olmayacak mıdır? Allah’ın böyle çok hayvanları var.

Mektubat - Hakikat Çekirdekleri
[/DIKKAT]

Konumuzla alakalı Otuz İkinci Söz'den kısa bir alıntı yapalım. Devamını merak edenler
linke tıklayıp okuyabilirler.

[TAVSIYE]Sonra o müddeî onda da meyus oldu. Bir insanın bedenine rast gelir. Yine kör tabiat ve serseri felsefe lisanıyla, tabiiyyunun dedikleri gibi der ki: “Sen benimsin. Seni yapan benim. Veya sende hissem var.”

Cevaben, o beden-i insan, hakikat ve hikmet diliyle ve intizamının lisan-ı hâliyle der ki:

“Eğer bütün emsalim ve yüzümüzdeki sikke-i kudret ve turra-i fıtrat bir olan bütün insanların bedenlerine hakikî mutasarrıf olacak bir kudret ve ilim sende varsa--

“hem sudan ve havadan tut, tâ nebâtat ve hayvânâta kadar benim erzakımın mahzenlerine mâlik olacak bir servetin ve bir hâkimiyetin varsa--

“hem ben kılıf olduğum gayet geniş ve yüksek olan ruh, kalb, akıl gibi letâif-i mâneviyeyi benim gibi dar, süflî bir zarfta yerleştirerek, kemâl-i hikmetle istihdam edip ibadet ettirecek, sende nihayetsiz bir kudret, hadsiz bir hikmet varsa, göster. Sonra ‘Ben seni yaptım’ de. Yoksa sus!

“Hem bendeki intizam-ı ekmelin şehadetiyle ve yüzümdeki sikke-i vahdetin delâletiyle, benim Sâniim herşeye kadîr, herşeye alîm, herşeyi görür ve herşeyi işitir bir Zâttır. Senin gibi sersem âcizin parmağı Onun san’atına karışamaz, zerre miktar müdahale edemez.”[/TAVSIYE]







 

faris

Well-known member
Cevap: Risale-i Nur Açıklamalı 12 : Hayat Hâtemine Bakınız..

[DIKKAT]Evet, canlı bir mahlûk, câmiiyeti itibarıyla, kâinata küçük bir misaldir, şecere-i âleme güzel ve tatlı bir meyvedir, kevn ve vücuda bir nüvedir ki, Cenâb-ı Hak o nüvede pek çok âlemlerin örneklerini derc etmiştir.

[/DIKKAT]

Şu kainat ile insanı uzun uzuna incelesek bu sözün hakikatın anlayacağız. Mesela iki bilim adamı getirelim biri kainatı anlatsın diğeri insanı ikisininde dersinde bulunsak kainatı anlatanın insanıda anlattığını insanı anlatanın da kainatı anlattığını anlayacağız.

Ustadımız Bediüzzaman r.a. bu büyük tesbitini bir çok farklı teşbihle izah etmiş bakınız :

[BILGI]İnsanın cihazat cihetiyle zenginliği şu sırdandır ki: Akıl ve fikir sebebiyle, insanın hasseleri, duyguları fazla inkişaf ve inbisat peydâ etmiştir. Ve ihtiyâcâtın kesreti sebebiyle, çok çeşit çeşit hissiyat peydâ olmuştur. Ve hassasiyeti çok tenevvü etmiş ve fıtratın câmiiyeti sebebiyle pek çok makasıda müteveccih arzulara medar olmuş; ve pek çok vazife-i fıtriyesi bulunduğu sebebiyle, âlât ve cihâzâtı ziyade inbisat peydâ etmiştir. Ve ibâdâtın bütün envâına müstaid bir fıtratta yaratıldığı için, bütün kemâlâtın tohumlarına câmi bir istidat verilmiştir.

Sözler, Yirmi Üçüncü Söz, İkinci Mebhas
[/BILGI]

[NOT]..İşte, herbir şahs-ı insanî, mahiyetinin câmiiyetiyle ve küllî şuuruyla ve umumi tasavvurâtıyla, bir şahıs iken, bir nev' hükmüne geçmiştir. Bir neve gelen ve câri olan kanun, o şahs-ı insanîde dahi câridir.

Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz.
[/NOT]

[BILGI] Sivrisinek gözünü halk eyleyendir mutlaka, güneşi, hem Kehkeşi halk eylemiş.
Pirenin midesini tanzim edendir mutlaka, Manzume-i Şemsiyeyi nazm eylemiş.
Gözde rü'yet, midede hem ihtiyacı derc edendir mutlaka, semâ gözüne ziyâ sürmesi çekmiş, zemin yüzüne gıdâ sofrası sermiş.

Sözler | Lemeât

[/BILGI]

[BILGI] Ve mideye giren pek çok muhtelif yemekler ve meyvelerden Hâlık-ı Teâlâ tek bir cismi icad eder, tek bir cisim husule getirir. İşte kalb, akıl, şuur sahibi olan bir adam, bu ciheti düşünürse anlar ki, birşeyden çok şeyleri îcad edip çıkartmak ve çok şeyleri birşeye tahvil etmek, ancak herşeyi halk eden ve herşeyi yapan Sânie mahsus bir sikkedir.

Mesnevi-i Nuriye | Lem´alar
[/BILGI]

[BILGI]Ve her harfi, bahusus zihayat bir harfi, bütün cümlelere karşı müteveccih birer yüzü, nazır birer gözü var olan bu kitabın öyle bir muzaaf iştibak-ı tesanüd-ü nazmı vardır ki, bir noktayı yerinde icad etmek için, bütün kainatı icad edecek bir kudret-i gayr-ı mütenahi lazımdır. Demek sivrisineğin gözünü halk eden, güneşi dahi o halk etmiştir. Pirenin midesini tanzim eden, manzume-i şemsiyeyi de o tanzim etmiştir.

Mesnevi-i Nuriye | Nokta
[/BILGI]

[BILGI]İ'lem eyyühe'l-aziz! Bir kelimeyi yazan harfini yazanın gayrısı, bir sayfayı yazan satırı yazanın gayrısı, kitabı yazan sayfayı yazanın gayrısı olması mümkün olmadığı gibi; karıncayı halk eden cins-i hayvanı halk edenin gayrısı, hayvanı yaratan arzı yaratanın gayrısı, arzı halk eden, Rabbü'l-Âleminin gayrısı olması muhaldir.

Mesnevi-i Nuriye | Şemme
[/BILGI]

İla ahir..
 
Üst