Risale Açıklamalı 33 - Hamdin En Meşhur Mânâsı...

Eddaî2

Well-known member

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ


Açıklamalı risale derslerimiz devam ediyor. Anladıklarımızı paylaşalım. Selam ve dua ile.



[BILGI]Rabian: Hamdin en meşhur mânâsı, sıfât-ı kemâliyeyi izhar etmektir. Şöyle ki:

Cenâb-ı Hak, insanı, kâinata câmi bir nüsha ve on sekiz bin âlemi hâvi şu büyük âlemin kitabına bir fihrist olarak yaratmıştır. Ve Esmâ-i Hüsnâdan herbirisinin tecellîgâhı olan herbir âlemden bir örnek, bir nümune, insanın cevherinde vedîa bırakmıştır.

Eğer insan, maddî ve mânevî herbir uzvunu Allah’ın emrettiği yere sarf etmekle hamdin şubelerinden olan şükr-ü örfîyi îfa ve şeriate imtisal ederse, insanın cevherinde vedîa bırakılan o örneklerin herbirisi, kendi âlemine bir pencere olur. İnsan, o pencereden, o âleme bakar ve o âleme tecellî eden sıfatla o âlemden tezahür eden isme bir mir’at ve bir âyine olur. O vakit insan, ruhuyla, cismiyle âlem-i şehadet ve âlem-i gayba bir hülâsa olur ve her iki âleme tecellî eden, insana da tecellî eder. İşte bu cihetle, insan, sıfât-ı kemâliye-i İlâhiyeye hem mazhar olur, hem muzhir olur. Nitekim Muhyiddin-i Arabî,كُنْتُ كَنْزًا مَخْفِيًّا فَخَلَقْتُ الْخَلْقَ لِيَعْرِفُونِى[SUP] 1[/SUP] hadîs-i şerifinin beyanında, “Mahlûkatı yarattım ki, Bana bir âyine olsun ve o âyinede cemâlimi göreyim” demiştir.


1 : Süyûti, ed-Dürerü’l-Müntesire, s. 125; Ali el-Kàrî, el-Esrârü’l-Merfûa’, s. 273.


İşaratü'l-İ'caz


Sorularla Risale | Risale-i Nur Külliyatı | Fatiha Sûresi
[/BILGI]


[TAVSIYE]Diğer derslerimiz: Risale Açıklamalı[/TAVSIYE]
 

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 49 - Hamdin En Meşhur Mânâsı...


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ



[NOT] Rabian: Hamdin en meşhur mânâsı, sıfât-ı kemâliyeyi izhar etmektir. [/NOT]

Hamd Kur'an ayetlerininde birçoğunda geçtiği gibi, verilen tüm nimetlere karşı Rabbimizi övmek, medhetmek gibi anlamlara gelir. Şükre göre manası daha geniştir. Üstad Hazretleri'ninde söylemiş olduğu gibi, şükür hamdin şubelerinden biridir. Daha çok hususi nimetlere karşı yapılan teşekkür anlamını taşır. Hamd ise bize isabet etsin ya da etmesin tüm kainattaki hayata hizmet eden nimetleri kapsar. Günde 40 defa okuduğumuz Fatiha Suresinde "Elhamdülillahi Rabbil alemin" diyoruz. Yani en kısa mealiyle "hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a cc. mahsustur." Yani gördüğümüz görmediğimiz ne kadar alemler varsa, onlardaki bütün nimetler hamdin bir gereğidir.
 

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 49 - Hamdin En Meşhur Mânâsı...

[NOT] Cenâb-ı Hak, insanı, kâinata câmi bir nüsha ve on sekiz bin âlemi hâvi şu büyük âlemin kitabına bir fihrist olarak yaratmıştır. Ve Esmâ-i Hüsnâdan herbirisinin tecellîgâhı olan herbir âlemden bir örnek, bir nümune, insanın cevherinde vedîa bırakmıştır.[/NOT]

Allah cc. kainatın, alemlerin tamamında tecelli eden isim ve sıfatlarını, insan gibi bir varlıkta, fihrist haline getirmiştir. Yeryüzünde tecelli eden bütün isimleri, bir insanda da tecelli ediyor. Cennet ve cehennem gibi alemlerde tecelli eden isim ve sıfatları da insanda tecelli ediyor. Maddi alemleri daha çok maddi azalarımızla algıladığımız gibi, bilmediğimiz diğer alemleri de kalben ve ruhen hissediyoruz ve aklen biliyoruz. Vicdanımız bize bir azaptan haber veriyor. Cehennemin varlığını onunla hissedebiliyoruz. Vs. Yani Allah cc. ne kadar alem yaratmışsa, onların herbirinden bir numune insanda dercetmiştir.
 

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 49 - Hamdin En Meşhur Mânâsı...


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ



[NOT] Rabian: Hamdin en meşhur mânâsı, sıfât-ı kemâliyeyi izhar etmektir. [/NOT]

Hamd Kur'an ayetlerininde birçoğunda geçtiği gibi, verilen tüm nimetlere karşı Rabbimizi övmek, medhetmek gibi anlamlara gelir. Şükre göre manası daha geniştir. Üstad Hazretleri'ninde söylemiş olduğu gibi, şükür hamdin şubelerinden biridir. Daha çok hususi nimetlere karşı yapılan teşekkür anlamını taşır. Hamd ise bize isabet etsin ya da etmesin tüm kainattaki hayata hizmet eden nimetleri kapsar. Günde 40 defa okuduğumuz Fatiha Suresinde "Elhamdülillahi Rabbil alemin" diyoruz. Yani en kısa mealiyle "hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a cc. mahsustur." Yani gördüğümüz görmediğimiz ne kadar alemler varsa, onlardaki bütün nimetler hamdin bir gereğidir.


Hamd sadece "Elhamdülillah" demek değildir. Hamd yukarıdaki sözden anladığımız kadarıyla, Allah'ın cc. sıfatlarını kavlen ve fiilen izhar etmektir, göstermektir. Yani aklımızı, irademizi, kudretimizi, gözümüzü, kulağımızı ve bütün maddi manevi azalarımızı O'nun cc. rızası doğrultusunda kullanmaktır. Bunun ölçüsü de Kur'an ve sünnettir.

Bir sanatçı ortaya bir eser koyuyor, bir resim, bir ezgi yada benzeri birşey. Akabinde eser sahibine övgüler yağdırıyoruz. "Ne güzel yapmış, ne kadar harika, mükemmel, süper" gibi ifadeler kullanıyoruz. Bununla kalmıyor ortaya konan eserden belirli bir ücret ödeyip alıyoruz. Maddetende bir teşekkür etmiş oluyoruz. Dahası o eseri eşimize, dostumuza, tanıdıklarımıza tavsiye ediyoruz. Onu ne kadar övdüğümüzü, medhettiğimizi lisan-ı hal ve kalimizle izhar etmiş oluyoruz böylece.

Rabbimizin kainatta yaratmış olduğu sanatların haddi hesabı yoktur. Saymaya kalksak dermanımız yetmez, aciz kalırız. Yere göğe sığdıramadığımız her ne varsa, hepsi Allah'ın cc. isim ve sıfatlarından tecelli etmiş lem'alar değil midir ? Güneşin aydınlattığı bir noktada saplanıp, güneşi unutmak ona karşı bir hakaret olmaz mı ?

İnsan kainattaki tüm nimetleri algılayabilecek mahiyette yaratılmıştır. Haliyle de tüm nimetlere karşın bir hamd sorunluluğu bulunmaktadır. Bunu da Kur'an ve sünnet doğrultusunda namaz, oruç vs. ibadetleriyle ve haramı helali bilip riayet etmekle gerçekleştirmesi mümkündür. Allah'ın verdiği gözü Onun sanatlarını ibretle seyreden bir pencere, kulağı ilahi senfonileri dinleyen bir aza, aklı hikmetleri anlamak için bir aracı olarak kullanmakla ve bunun gibi bütün azalarını Rabbinin rızası doğrultusunda kullanmakla hamdetmiş olur, sıfât-ı kemâliyeyi izhar etmiş olur.

Baktığımızda direkt olarak, aklımıza Allah'ı getiren insanlar vardır, Allah cc. dostları vardır. Onlardaki bu hal, Allah'a hamdediyor olmalarının bir neticesidir diyebiliriz.
 

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 49 - Hamdin En Meşhur Mânâsı...


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ



[NOT]Eğer insan, maddî ve mânevî herbir uzvunu Allah’ın emrettiği yere sarf etmekle hamdin şubelerinden olan şükr-ü örfîyi îfa ve şeriate imtisal ederse, insanın cevherinde vedîa bırakılan o örneklerin herbirisi, kendi âlemine bir pencere olur.[/NOT]

Meselâ akıl bir alettir. Eğer Cenâb-ı Hakka satmayıp belki nefis hesabına çalıştırsan, öyle meş’um ve müz’iç ve muacciz bir alet olur ki, geçmiş zamanın âlâm-ı hazinanesini ve gelecek zamanın ehvâl-i muhavvifanesini senin bu biçare başına yükletecek; yümünsüz ve muzır bir alet derekesine iner. İşte bunun içindir ki, fâsık adam, aklın iz’aç ve tacizinden kurtulmak için, galiben ya sarhoşluğa veya eğlenceye kaçar. Eğer Mâlik-i Hakikîsine satılsa ve Onun hesabına çalıştırsan, akıl öyle tılsımlı bir anahtar olur ki, şu kâinatta olan nihayetsiz rahmet hazinelerini ve hikmet definelerini açar. Ve bununla sahibini saadet-i ebediyeye müheyya eden bir mürşid-i Rabbânî derecesine çıkar.

Meselâ göz bir hassedir ki, ruh bu âlemi o pencere ile seyreder. Eğer Cenâb-ı Hakka satmayıp belki nefis hesabına çalıştırsan, geçici, devamsız bazı güzellikleri, manzaraları seyirle şehvet ve heves-i nefsaniyeye bir kavvad derekesinde bir hizmetkâr olur. Eğer gözü, gözün Sâni-i Basîrine satsan ve Onun hesabına ve izni dairesinde çalıştırsan, o zaman şu göz, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir mütalâacısı ve şu âlemdeki mucizât-ı san’at-ı Rabbaniyenin bir seyircisi ve şu küre-i arz bahçesindeki rahmet çiçeklerinin mübarek bir arısı derecesine çıkar.

Meselâ dildeki kuvve-i zâikayı Fâtır-ı Hakîmine satmazsan, belki nefis hesabına, mide namına çalıştırsan, o vakit midenin tavlasına ve fabrikasına bir kapıcı derekesine iner, sukut eder. Eğer Rezzâk-ı Kerîme satsan, o zaman dildeki kuvve-i zâika, rahmet-i İlâhiye hazinelerinin bir nâzır-ı mâhiri ve kudret-i Samedâniye matbahlarının bir müfettiş-i şâkiri rütbesine çıkar.

İşte, ey akıl, dikkat et! Meş’um bir alet nerede, kâinat anahtarı nerede? Ey göz, güzel bak! Adi bir kavvad nerede, kütüphane-i İlâhînin mütefennin bir nâzırı nerede? Ve ey dil, iyi tat! Bir tavla kapıcısı ve bir fabrika yasakçısı nerede, hazine-i hassa-i rahmet nâzırı nerede?

Ve daha bunlar gibi başka aletleri ve âzâları kıyas etsen anlarsın ki, hakikaten mü’min Cennete lâyık ve kâfir Cehenneme muvafık bir mahiyet kesb eder. Ve onların herbiri öyle bir kıymet almalarının sebebi, mü’min imanıyla Hâlıkının emanetini Onun namına ve izni dairesinde istimal etmesidir. Ve kâfir hıyanet edip nefs-i emmâre hesabına çalıştırmasıdır.


Altıncı Söz


[NOT]İnsan, o pencereden, o âleme bakar ve o âleme tecellî eden sıfatla o âlemden tezahür eden isme bir mir’at ve bir âyine olur. O vakit insan, ruhuyla, cismiyle âlem-i şehadet ve âlem-i gayba bir hülâsa olur ve her iki âleme tecellî eden, insana da tecellî eder. İşte bu cihetle, insan, sıfât-ı kemâliye-i İlâhiyeye hem mazhar olur, hem muzhir olur. Nitekim Muhyiddin-i Arabî,كُنْتُ كَنْزًا مَخْفِيًّا فَخَلَقْتُ الْخَلْقَ لِيَعْرِفُونِى[SUP] 1[/SUP] hadîs-i şerifinin beyanında, “Mahlûkatı yarattım ki, Bana bir âyine olsun ve o âyinede cemâlimi göreyim” demiştir.


1 : Süyûti, ed-Dürerü’l-Müntesire, s. 125; Ali el-Kàrî, el-Esrârü’l-Merfûa’, s. 273.[/NOT]


Demek ki insan, Allah'ın cc. emirleri ve yasakları doğrultusunda azalarını kullandığı vakit, herbir azası diğer alemlere bir ayine olmuş olur. Mesela fani aşklarla tatmin olmayan kalbi, ona sonsuz bir aşktan ve sonsuz aşkın tecelli ettiği alemlerden haber verir. Yani insan bu cihette, şehadet ve gaybi alemlerinde tecelli eden bütün isim ve sıfatlara bir tecelligah ve dahi o alemlere bir örnek ve bir hülâsa olur, o alemlerden haber verir. Mesela takva üzere olan, ömrünü Allah'ın rızası doğrultusunda geçiren dört dötlük bir insan diyeceğimiz kişi, o haliyle bize cennetten haber veriyor. Düşündüğümüzde o ibadetin neticesi bu dünya olamaz. Çünkü ömrünü sefahet içerisinde geçiren insanlar da var. Her halikarda bir âbidin tavırları bize cennet aleminden haber verdiği gibi, asilerin tavırları da bir cehennem aleminden haber veriyor.

Rabbimizin bizleri yaratmasındaki hikmetlerden birisi de, Onun CC. sonsuz isim ve sıfatlarına ayine olmamızdır. Ve o mahiyette bizleri yaratmıştır.
 

fakrime

Member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 49 - Hamdin En Meşhur Mânâsı...

BEŞİNCİ KELİME: وَ لَهُ الْحَمْدُ Yani: Hamd ü sena, medih ve minnet ona mahsustur, ona lâyıktır. Demek nimetler onundur ve onun hazinesinden çıkar. Hazine ise, daimîdir. İşte şu kelime, şöyle müjde verip diyor ki: Ey insan! Nimetin zevalinden elem çekme. Çünki rahmet hazinesi tükenmez. Ve lezzetin zevalini düşünüp, o elemden feryad etme. Çünki o nimet meyvesi, bir rahmet-i bînihayenin semeresidir. Ağacı bâki ise, meyve gitse de yerine gelen var. Nimetin lezzeti içinde, o lezzetten yüz derece daha ziyade lezzetli bir iltifat-ı rahmeti hamd ile düşünüp, lezzeti birden yüz derece yapabilirsin. Nasılki bir padişah-ı zîşanın sana hediye ettiği bir elma lezzeti içinde yüz belki bin elmanın lezzetinin fevkinde, bir iltifat-ı şahane lezzetini sana ihsas ve ihsan eder. Öyle de: لَهُ الْحَمْدُ kelimesiyle, yani hamd ve şükür ile, yani nimetten in'amı hissetmekle, yani Mün'imi tanımakla ve in'amını düşünmekle, yani onun rahmetinin iltifatını ve şefkatinin teveccühünü ve in'amının devamını düşünmekle; nimetten bin derece daha leziz, manevî bir lezzet kapısını sana açar
Mektubat ( 225 )
 
Üst