Risale Açıklamalı 24 - Kur'an'ın Takip Ettiği Dört Maksad

Huseyni

Müdavim

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ


Esselamün aleyküm kardeşlerim.

Bu haftaki dersimizin konusu, Yüce Kitabımız Kur'an'ı Kerim'in takib ettiği maksatlar hakkında olacaktır. Tüm kardeşlerimizin derse iştiraklerini bekliyoruz. Şimdiden Allah razı olsun, amin..

Selam ve dua ile.

[BILGI]Evvelâ: Şu İşârâtü’l-İ’câz adlı eserden maksadımız, Kur’ân’ın nazmına, lâfzına ve ibaresine ait i’câz işaretlerini ve remizlerini beyan etmektir. Çünkü, i’câzın mühim bir vechi, nazmından tecelli eder ve en parlak i’câz Kur’ân’ın nazmındaki nakışlardan ibarettir.

Saniyen: Kur’ân’daki anâsır-ı esasiye ve Kur’ân’ın takip ettiği maksatlar tevhid, nübüvvet, haşir, adalet ile ibadet olmak üzere dörttür. Bu dört unsuru beyan edeceğiz.

Sual: Kur’ân’ın, şu dört hedefe doğru yürüdüğü neden malûmdur?

Cevap: Evet, benî Âdem, büyük bir kervan ve azîm bir kafile gibi mâzinin derelerinden gelip, vücut ve hayat sahrâsında misafir olup, istikbalin yüksek dağlarına ve müzeyyen bağlarına müteveccihen kafile kafile müteselsilen yürümekte iken, kâinatın nazar-ı dikkatini celb etti. “Şu garip ve acip mahlûklar kimlerdir? Nereden geliyorlar? Nereye gidiyorlar?” diye ahvallerini anlamak üzere hilkat hükûmeti, fenn-i hikmeti karşılarına çıkardı ve aralarında şöyle bir muhavere başladı:

Hikmet:
“Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Bu dünyada işiniz nedir? Reisiniz kimdir?”

Bu suale, benî Âdem namına, emsali olan büyük peygamberler gibi, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, nev-i beşere vekâleten karşısına çıkarak şöyle cevapta bulundu:

“Ey hikmet! [SUP]1[/SUP] Bu gördüğün insanlar, Sultan-ı Ezelînin kudretiyle, yokluk karanlıklarından, ziyadar varlık âlemine çıkarılan mahlûklardır. Sultan-ı Ezelî, bütün mevcudatı içinde biz insanları seçmiş ve emanet-i kübrâyı bize vermiştir. Biz, haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de, o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle re’sü’l-malımız olan istidatlarımızı nemalandırmaktır. Ve şu azîm insan kervanına, bundan sonra Sultan-ı Ezelîden risalet vazifesiyle gelip riyaset eden benim. İşte o Sultan-ı Ezelînin risalet beratı olarak bana verdiği Kur’ân-ı Azîmüşşân elimdedir. Şüphen varsa al, oku!”

Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın verdiği şu cevaplar, Kur’ân’dan muktebes ve Kur’ân lisanıyla söylenildiğinden, Kur’ân’ın anâsır-ı esasiyesinin şu dört maksatta temerküz ettiği anlaşılıyor.

S - Şu makasıd-ı erbaa, Kur’ân’ın hangi âyetlerinde bulunuyor?

C - O anâsır-ı erbaa, Kur’ân’ın hey’et-i mecmuasında bulunduğu gibi, Kur’ân’ın sûrelerinde, âyetlerinde, kelâmlarında, hattâ kelimelerinde bile sarahaten veya işareten veya remzen bulunmaktadır. Çünkü, Kur’ân’ın küllü, cüzlerinde göründüğü gibi, cüzleri de, Kur’ân’ın küllüne âyinedir. Bunun içindir ki Kur’ân, “müşahhas olduğu halde, efrad sahibi olan küllî” gibi tarif edilir.

[SUP]1[/SUP] : Buradaki “Ey hikmet” tabiri, “Ey hikmet diye isimlendirilen fen” şeklinde takdir olunabilir. Veya diğer bir ifadeyle, “Ey, varlıkların hakikatlerini varlık âlemindeki keyfiyetlerine göre araştıran ilim.” Zira, fen, her ilim için kullanılan bir tabirdir. Hikmet ise, eşyanın hakikatlerini varlık âlemindeki keyfiyetlerine göre araştıran nazarî ilme denir (Seyyid Şerif Cürcânî, Tarifat).


İşaratü'l-İ'caz
[/BILGI]


[TAVSIYE]Benzer derslerimiz: Açıklamalı Risale Dersleri 17 - Kur'an-ı Tefsir Etmek
Açıklamalı Risale Dersleri 27 - Kur'an-ı Kerim'în Mükemmel Tarifi

Diğer derslerimiz: Risale Açıklamalı
[/TAVSIYE]
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 37 - Kur'an'ın Takip Ettiği Dört Maksad

[NOT]Evvelâ: Şu İşârâtü’l-İ’câz adlı eserden maksadımız, Kur’ân’ın nazmına, lâfzına ve ibaresine ait i’câz işaretlerini ve remizlerini beyan etmektir. Çünkü, i’câzın mühim bir vechi, nazmından tecelli eder ve en parlak i’câz Kur’ân’ın nazmındaki nakışlardan ibarettir.[/NOT]

İşârâtü'l İ'câz adlı eser, Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri tarafından 1. Dünya Savaşında cephede yazılmış bir eserdir. Üstadın talebeleriyle düşmana karşı savunma yaptığı cephede zaman zaman at üzerinde yazdığı, çok mühim bir eserdir.

Bu eserde Fatiha Sûresinin tamamı ve Bakara Sûresinin 34. ayetine kadar tefsir edilmiş. Eserin tamamı okunduğunda da görüleceği gibi, eserden maksat, bu zamanda onun mu'cizeviliğini ve tazeliğini asırlar geçmesine rağmen göstermektir. "elinden Kur'an'ı almadıkça onlara gerçek manada hakim olamayız" diyen öncülerine ve bugünkü aynı zihniyetin devamı niteliğinde olanlara ve aynı zamanda biz müslümanlara Kur'an'ın mu'cizeliğini yeniden gösteren bu eser, ayetler arasındaki irtibatı, ayetin kelimelerinin birbiri ile irtibatını ve hatta her bir kelimenin ve hatta her bir harfin dizilişindeki mucizeliğini ve ayetlerin Kur'an'ın bütün ayetlerine olan irtibatını misalleriyle ortaya koymuş. Bir beşerin kendi iradesi ve aklı ile Kur'an-ı Kerim'i yazamayacağını delilleriyle göstermiş.

Allah bu eserden herbirimize azami istifade nasib eylesin, amin.
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 37 - Kur'an'ın Takip Ettiği Dört Maksad

[DIKKAT]Üstad'ın İşârâtü'l-İ'câz'ı otuz altı cilt yazmayı planladığı doğru mudur, ilerde bahtiyar bir heyet yazsın dediği tefsir yazılmış mıdır, Birinci cildi sadece "i'câz vücûhundan olan i'câz-ı nazmîyi beyan ettiği" bu konuya mı münhasır?


"Harb-i Umumî hâdisat ve netâicleri mâni olmasaydı, İşârâtü'l-İ'câz'ı Allah'ın tevfiki ve izniyle altmış cilt yazacaktım. İnşaallah, Risale-i Nur, âhiren o mutasavver harika tefsirin yerini tutacak."(1)

Burada üstad otuz altı cilt değil, altmış cilt olacaktı, diye ifade ediyor.

"Eğer Birinci Harb-i Umumî gibi mâniler olmasaydı, tefsirin şu birinci cildi, i'câz vücûhundan olan i'câz-ı nazmîyi beyan ettiği gibi, diğer cüzler ve mektuplar da müteferrik hakaik-i tefsiriyeyi içine alsaydı, Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyana güzel bir tefsir-i câmi olurdu. Belki inşâallah, şu cüz-ü tefsir ve altmış altı adet, belki yüz otuz adet Sözler ve Mektubat risaleleriyle beraber me'haz olursa, ileride bahtiyar bir heyet öyle bir tefsir-i Kur'ânî yazsın, inşâallah."(2)

Üstadın bahtiyar heyet dediği o geniş tefsir çalışması, halihazırda mevcut değildir. İnşallah ilerideki dönemlerde, zaman ve zeminin müsait olduğu bir süreçte, bu çalışma yapılır. Halihazırdaki zaman ve zemin bu çalışmaya müsait değildir.

"Kırk sene evvel, Harb-i Umumîde, cephede, avcı hattında, bazan at üstünde telif edilen bu İşâratü'l-İ'câz tefsirinin bir kısmını Üstadımızdan ders aldık. İlm-i belâgati ve kavâid-i Arabiyeyi bilmediğimiz halde, aldığımız ders ile bundaki bir sırr-ı azîmi fehmettik ki, bu İşârâtü'l-İ'câz tefsiri, hakikaten harikadır. Bu tefsir, Kur'ân'ın vücuh-u i'câzından yalnız nazmındaki i'câzı harika bir tarzda göstermesi münasebetiyle dört noktayı beyan ediyoruz." (3)

Buradaki ibarelerden de İşârâtü'l-İ'câz'ın, Kur’an’ın yedi mucizesinden ağırlıklı olarak nazmındaki i'câzını gösterdiğini anlıyoruz. Ama sair noktalara da değinmiştir. Buradaki ifadeyi galiben nazmındaki i'câz şeklinde tevil etmemiz, daha isabetli olur.

(1) bk. Barla Lâhikası, Mektup No: 133

(2) bk. İşârâtü'l-İ'câz, Tenbih.

(3) bk. a.g.e.

[/DIKKAT]
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 37 - Kur'an'ın Takip Ettiği Dört Maksad

[DIKKAT]
Kur'an'ın Fazileti



Hadîsler

Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

Kim Kur'an'ı okuduktan sonra herhangi bir kimsenin kendisine verilen nimetten daha üstün bir nimete sahip olduğunu düşünürse, muhakkak o, Allah Teâlâ'nın bü yüttüğü nimeti küçümsemiş olur.1


Hiçbir şefaatçı yoktur ki, Allah nezdinde mertebesi Kur'an'ın mertebesinden daha efdal ve üstün olsun. Ne peygamberlerin, ne melek ve ne de başkasının, (yani en büyük şefaatçı Kur'an'dır).2


Eğer Kur'ân bir deride bulunursa, ateş o deriyi yakmaz.3


Ümmetimin en üstün ibadeti, Kur'ân okumaktır.4


Allah Teâlâ, mahlûkunu yaratmazdan bin yıl önce, Tâhâ ve Yâsîn sûrelerini okudu, Melekler Allah Teâlâ'nın Kur'ân okuyuşunu dinlediklerinde dediler ki, cennet o ümmete olsun ki, bu okunan kelâm onun üzerine nâzil olacaktır. Cennet o göğüslere olsun ki, bunu yüklenecektir ve cennet o dillere olsun ki, bununla konuşacaktır.5


Ey ümmetim! Sizin en hayırlınız, Kur'an'ı öğrenen ve öğreteninizdir.


Allah Teâlâ bir hadîs-i kudsî'de şöyle buyurmaktadır:

Kur'an'ı okumak, herhangi bir kimseyi bana yalvarmaktan ve benden ihtiyacını istemekten alıkoyuyorsa, o kimseye şükredenlerin en faziletli ve en yüce sevabını ihsan ederim.6


Üç zümre vardır. Onlar kıyâmet gününde simsiyah miskten meydâna gelmiş bir tepenin üzerinde otururlar. Kıyametin korkunç manzarası onları korkutmaz. Onlar şunlardır:

a) Sadece Allah'ın cemâlini elde etmek ve onun rızâsını gözetmek gayesiyle Kur'ân okuyan kişi,
b) Kendisinden râzı olan bir cemaate Kur'ân okuyarak cemaatle namaz kıldıran kişi... (Metinde, üçüncü zümreden bahsedilmemiştir).7


Kur'ân ehli, Allah'ın ehli ve havâss kullarıdır.


'Demir paslandığı gibi, kalpler paslanır' demesi üzerine Hz. Peygambere şöyle soruldu: 'Ey Allah'ın Rasûlü! O halde kalplerin cilâsı nedir?' Hz. Peygamber 'Kur'an'ı okumak ve ölümü hatırlamak' diye cevap verdi.9


Muhakkak ki, Allah Teâlâ, Kur'ân okuyucusunu, cariyesinin şarkısını dinleyen kimseden daha fazla dinler.10


Ashab'ın ve Alimlerin Sözleri

Ebû Umâme el-Bâhilî şöyle buyurmuştur: 'Kur'an'ı okuyunuz. Sakın bu duvarlarda asılı bulunan mushaflar sizi aldatmasın. Çünkü Kur'an'a kap olan bir kalbi Allah Teâlâ azaba uğratmaz'.

İbn Mes'ud (r.a) şöyle demiştir: 'İlmi istediğiniz zaman, Kur'an'ı inceleyiniz. Çünkü öncekilerin ve sonrakilerin ilmi Kur'an'dadır'.


Yine İbn Mes'ud (r.a) şöyle der: 'Kur'an'ı okuyunuz. Çünkü sizlere, Kur'an'ın her harfi için on sevab verilir. Dikkat ediniz! Ben 'Elif, lam, mim' bir harftir demiyorum. Elif ayrı, Lâm ayrı ve Mim de ayrı harflerdir'.


Yine İbn Mes'ud (r.a) şöyle demiştir: 'Herhangi birinizin kendi durumunu yoklamasına gerek yoktur. Eğer o kişi Kur'an'ı sever ve ona hayranlık duyarsa, bilmiş olsun ki Allah'ı ve Rasûlü'nü de se-ver. Eğer Kur'an'a buğzediyorsa, muhakkak Allah'a ve Rasûlü'ne de buğzediyor demektir'.


Amr b. el-As 'Kur'an'm her ayeti, cennetin bir derecesi ve evinizin de lambasıdır' demiştir.


Yine Amr b. el-Âs şöyle der: 'Kur'ân okuyan bir kimse, nübüv-veti kaburgalarının arasına koymuş demektir. Ancak şu kadar var ki; bu kimseye vahiy gelmez'.


Ebû Hüreyre (r.a) şöyle der: 'Herhangi bir evde Kur'ân oku-nursa, şeksiz ve şüphesiz o ev (mânen) aile efradı için genişler, hayrı çoğalır, oraya melekler dolar ve şeytanlar kaçar. O ev ki, içinde Kur'ân okunmaz, aile efradı üzerine daralır, hayrı azalır, melekler oradan çıkıp şeytanlar dolar'.

Ahmed b. Hanbel (r.a) şöyle der: "Allah Teâlâ'yı rüyamda gördüm ve kendisine sordum: 'Ey Rabbim! Sana yakınlaşmak isteyenlerin, bu gayeye ulaşmaları için en iyi yol nedir?' Allah (cc) 'Yâ Ahmed! Kelâm'dır (Kur'an'dır)' dedi. 'Yârab! İster anlasın, ister anlamasın, her okuyan insan bu dereceye varır mı?' dedim. 'İster anlasın, ister anlamasın, varır' buyurdu".


Muhammed b. Ka'b el-Kurzî şöyle buyurmuştur: 'İnsanlar, kıyâmet gününde Allah Teâlâ'dan Kur'an'ı dinledikleri zaman, (öyle bir aşka gelirler ki) sanki Kur'an'ı hiç dinlememişlerdir'.


Fudayl b. İyâz şöyle der: 'Kur'ân ile amel edene en yakışan hareket, hiç kimseye hatta sultanlara ve rütbece onlardan daha küçük olan diğer idarecilere de muhtaç olup el açmamasıdır! Bu bakımdan Kur'ân hâmilinin insanlara muhtaç olmaması, aksine insanların ona muhtaç olması, ona daha uygun ve yaraşır bir harekettir'.


Yine Fudayl b. İyâz şöyle der: 'Kur'an'ın taşıyıcısı, İslâm bayrağının taşıyıcısıdır. Bu bakımdan ağır başlı olup oynayanlarla beraber oynamamalı ve unutanla beraber unutmamalı, gevezelik yapanlarla teşrik-i mesâi etmemelidir. Bütün bunları yüce Kur'an'm tazimine binaen yapmamalıdır'.


Süfyan es-Sevri (r.a) şöyle demiştir: 'Kişi Kur'an'ı okuduğu zaman, melek onun gözlerinin ortasından öper'.
Amr b. Meymûn (r.a) şöyle demiştir: Sabah namazını kıldığı zaman Kur'an'ı açıp yüz ayet okuyan bir kimseyi, bütün insan-ların yaptığı hayırlı amelleri yapmış bir kimse gibi, Allah Teâlâ yüceltir'.


Hâlid b. Ukbe Allah Rasûlü'ne (s.a) gelip, 'Ey Allah'ın Rasûlü! Bana Kur'ân oku!' diye teklifte bulununca, Hz. Peygamber şu ayeti okudu: 'Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı ve akrabaya vermeyi emrediyor' (Nahl/90). Bunun üzerine Hâlid, Rasûlullah'a 'Ne olur, aynı ayeti tekrar et' diye yalvarınca, o da aynı ayeti yeniden okudu.


Hâlid 'Allah'a yemin ederim ki Kur'an'ın halâveti vardır. Kur'an'ın üzerinde pırıl pırıl parlayan bir nur vardır. Onun altı yapraklı, üstü ise meyve vericidir. Beşer böyle bir sözü asla söyleyemez'.11


Hasan Basrî (r.a) şöyle demiştir: 'Allah'a yemin ederim, Kur'ân dan daha üstün bir zenginlik olmadığı gibi, ondan mahrum olmaktan da daha fakirlik yoktur3.


fudayl b. Iyaz şöyle der: 'Haşr sûresinin son ayetlerini sabahladığında okuyup aynı günde ölen bir kimsenin defteri, şehidler defterinin mührü ile mühürlenir. Akşamleyin aynı sûrenin son ayetlerini okuyup o gecede ölen bir kimsenin de defteri şehidlerin defterlerini sonuçlandıran mühürle mühürlenir'.


Kasım b. Abdurrahman şöyle der: Abidlerden birine dedim ki 'Senin oturduğun bu halvethanede kendisiyle arkadaşlık edeceğin kimse yok herhâlde'. Bunun üzerine elini mushafa uzatıp dizlerinin üzerine koydu ve dedi ki: 'İşte arkadaşım budur'.


Hz. Ali şöyle demiştir:

'Üç şey vardır ki, insanın zekâsına kuvvet verir ve balgamı söker:

a) Misvak kullanmak,

b) Oruç tutmak,

c) Kur'ân okumak'.



1) Taberânî, (Abdullah b. Amr'dan zayıf bir senedle)
2) Abdülmelik b. Habib ve
3) Taberânî ve İbn Hibban
4) Ebû Nuaym, (Nu'man b. Beşir'den zayıf bir senedle)
5) Dârimî, (Ebû Hüreyre'den zayıf bir senedle)
6) Buharî, (Hz. Osman'dan)
7) Tirmizî, (Ebû Said'den)
8) Nesâî, İbn Mâce ve Hâkim, (Enes'ten hasen bir senedle)
9) Beyhâkî, {zayıf bir senedle İbn Ömer'den)
10) İbn Mâce, İbn Hibban ve Hâkim, (Fudale b. Ubeyd'den)
11)İbn Abdilberr, İstiâb; Beyhakî, Şuab'ul-İman



İhya-ı Ulumuddin
[/DIKKAT]
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 37 - Kur'an'ın Takip Ettiği Dört Maksad

[NOT]
Evvelâ: Şu İşârâtü’l-İ’câz adlı eserden maksadımız, Kur’ân’ın nazmına, lâfzına ve ibaresine ait i’câz işaretlerini ve remizlerini beyan etmektir. Çünkü, i’câzın mühim bir vechi, nazmından tecelli eder ve en parlak i’câz Kur’ân’ın nazmındaki nakışlardan ibarettir.
[/NOT]
Ustad Hazretleri Risale-i Nur eserlerinden olan İşaratü'l İ'caz adlı eserdeki gayeyi başlangıç kısmında kısa ve öz olarak belirtmiştir.Kur'an-ı Kerimin Ayetlerine ve Ayetlerine bağlı olarak ibret verici hallerde,derslerle kendi ifadesiyle nakış nakış olan ilmeklerini açmaya gayret etmiştir.

Her alimin Kur'an-ı Kerim Deryasından almış olduğu,çıkarmış olduğu deruni anlamlar vardır.İnşaAllah onların çıkarmış oldukları bu mücevher Ayet-i Şerifleri bizler de giderek manasıyla anlayacak ve yaşayacağız.
[NOT]
Saniyen: Kur’ân’daki anâsır-ı esasiye ve Kur’ân’ın takip ettiği maksatlar tevhid, nübüvvet, haşir, adalet ile ibadet olmak üzere dörttür. Bu dört unsuru beyan edeceğiz.
[/NOT]
Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim'in takip ettiği dört maksat üzerinde özellikle bahsedileceğinden bilgi vermekte yine Ustad...Bunlar Risale-i Nur'larda kesretle geçen tevhid,nübüvvet,haşir,adalet ile ibadet...

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 37 - Kur'an'ın Takip Ettiği Dört Maksad

[NOT]Saniyen: Kur’ân’daki anâsır-ı esasiye ve Kur’ân’ın takip ettiği maksatlar tevhid, nübüvvet, haşir, adalet ile ibadet olmak üzere dörttür. Bu dört unsuru beyan edeceğiz.[/NOT]
Kur'an'da asıl mesele ve takip ettiği maksatlar başta tevhid, nübüvvet, haşir ve adalet ile ibadet olmak üzere dörttür.

Kainattaki herşeyin bir elden çıktığına, hem kitab-ı kebir olan kainatın heyet-i mecmuasında, hem cüzlerinde varlıklar adedince delil bulunduğu gibi, kainatın en gizli muammalarını ve sırlarını keşfeden Kur'an-ı Kerim'in de kelimelerinde, ayetlerinde, cüzlerinde ve küllünde tevhid delilleri bulunmaktadır.

Tevhid olmazsa nübüvvet, nübüvvet olmazsa haşir, haşir olmazsa adalet ve ubudiyet olmaz. Bunların herbiri, diğerinin varlığını gerekli kılar. Biri birisiz olmaz. Bu dört unsur gelecek derslerde izah edilecek. Allah cc. anlama kolaylığı versin, amin.
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 37 - Kur'an'ın Takip Ettiği Dört Maksad

[NOT]
Sual: Kur’ân’ın, şu dört hedefe doğru yürüdüğü neden malûmdur?

Cevap: Evet, benî Âdem, büyük bir kervan ve azîm bir kafile gibi mâzinin derelerinden gelip, vücut ve hayat sahrâsında misafir olup, istikbalin yüksek dağlarına ve müzeyyen bağlarına müteveccihen kafile kafile müteselsilen yürümekte iken, kâinatın nazar-ı dikkatini celb etti.

“Şu garip ve acip mahlûklar kimlerdir?

Nereden geliyorlar? Nereye gidiyorlar?” diye ahvallerini anlamak üzere hilkat hükûmeti, fenn-i hikmeti karşılarına çıkardı ve aralarında şöyle bir muhavere başladı:
[/NOT]

Ve şu sualle girizgah yapılıyor.Kur'An-ı Kerim'in, tevhid, nübüvvet, haşir, adalet ile ibadet bu dört hedefe yürüdüğü neden malumdur ?




Beni Adem'den...Yokluktan,hiçlikten Birliğe,Varlığa doğru zincirleme gelen ve gidenlerden oluşan bir kafile..Yokluktan varlığa doğru yürüyüp giden bir kafile...Evet yokluktan...Çünkü fani olan bir hayat nasıl var olabilir.Var olan Allah ve yaratmış olduğu ahiret hayatıdır.Biz bu hayatı hedefliyoruz inşaAllah..İşte Ahiret hayatının ebedi saadeti ise;

Kur'an-ı Kerim'in bildirdikleri üzerine inşa edilen bir hayattan geçer.Bizim bu dünyadaki hayatımızı Üstad,vücud ve hayat sahrasında misafirliğe benzeterek emaneten verildiğine nazar etmektedir.

İnsanlık buna nazar edilmek istenirken Kainat da insana nazar etmekte...Bir ev; evin ahalisine göre tasarlanmıştır.

Kainatı ise tüm canlılara bir konak, insana ise imtihan arenası olarak düşünürsek..

Varlık alemine geçişte insanlığa hem bir misafirhane,hem bir cevap,hem de delil olma açısından muazzam önemlidir.

İşte konak olan kainatın dilinden cevaplar arandı.Hikmet-i gayeyi öğrenme sırrında yaratılışa binaen ilmin hikmeti ile konuşma başladı.



 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 37 - Kur'an'ın Takip Ettiği Dört Maksad

[NOT]Sual: Kur’ân’ın, şu dört hedefe doğru yürüdüğü neden malûmdur?

Cevap: Evet, benî Âdem, büyük bir kervan ve azîm bir kafile gibi mâzinin derelerinden gelip, vücut ve hayat sahrâsında misafir olup, istikbalin yüksek dağlarına ve müzeyyen bağlarına müteveccihen kafile kafile müteselsilen yürümekte iken, kâinatın nazar-ı dikkatini celb etti. “Şu garip ve acip mahlûklar kimlerdir? Nereden geliyorlar? Nereye gidiyorlar?” diye ahvallerini anlamak üzere hilkat hükûmeti, fenn-i hikmeti karşılarına çıkardı ve aralarında şöyle bir muhavere başladı:

Hikmet:
“Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Bu dünyada işiniz nedir? Reisiniz kimdir?”

Bu suale, benî Âdem namına, emsali olan büyük peygamberler gibi, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, nev-i beşere vekâleten karşısına çıkarak şöyle cevapta bulundu:
[/NOT]
İnsan kainatın en şerefli varlığı. Kainattaki herşey dolaylı ya da direkt olarak insana bakıyor, ucu insana dayanıyor. Ve hayatın her safhasında insan var. İnsan gibi başka bir varlık daha bu kadar geniş alanda faaliyet ve icraat gösteremiyor. Bütün türlerin hayattan ve kainattan istifadeleri kısıtlı. İnsanın ise hislerine had, sınır konulmamış. Akıl ve irade nimetiyle küçücük eviyle, kendi cismiyle alakadar olduğu gibi, kainatın en ücra köşelerine de ilgisi, alakası vardır.

Aklı ve iradesi bozulmamış her insanın, kendine sorduğu sorular vardır. Nereden geliyorum, nereye gidiyorum, burada işim ne ve benim rehberim kim, kimi örnek almalıyım ki burada bulunma gayemi yerine getirmiş olayım ?

İşte bu sorulara ademoğlu adına, diğer peygamberlerin verdiği cevaplar tarzında, vekaleten ortaya çıkıp Peygamber Efendimiz aleyhissalatü vesselam cevap veriyor.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 37 - Kur'an'ın Takip Ettiği Dört Maksad

[NOT]“Ey hikmet! [SUP]1[/SUP] Bu gördüğün insanlar, Sultan-ı Ezelînin kudretiyle, yokluk karanlıklarından, ziyadar varlık âlemine çıkarılan mahlûklardır. Sultan-ı Ezelî, bütün mevcudatı içinde biz insanları seçmiş ve emanet-i kübrâyı bize vermiştir. Biz, haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de, o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle re’sü’l-malımız olan istidatlarımızı nemalandırmaktır. Ve şu azîm insan kervanına, bundan sonra Sultan-ı Ezelîden risalet vazifesiyle gelip riyaset eden benim. İşte o Sultan-ı Ezelînin risalet beratı olarak bana verdiği Kur’ân-ı Azîmüşşân elimdedir. Şüphen varsa al, oku!”

Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın verdiği şu cevaplar, Kur’ân’dan muktebes ve Kur’ân lisanıyla söylenildiğinden, Kur’ân’ın anâsır-ı esasiyesinin şu dört maksatta temerküz ettiği anlaşılıyor.
[/NOT]
Hikmetin (fenlerin) merakını mucib olan; insanlığın nereden gelip nereye gittiği, reisinin kim olduğu ve dünyadaki işinin ne olduğu gibi soruların cevaplarını Resül-i Ekrem Efendimiz aleyhissalatü vesselam hem fiilen, hem kavlen ve hem de lisan-ı haliyle en ikna edici cevapları vermiş. Mucizeleri Onun ASM. risaletine en büyük delillerden olduğu gibi, fevkalade takvası, ubudiyeti, imanı, metaneti, sabrı, v.s. da Onun asm. risaletine delil niteliği taşıyor. Diğer peygamberlerin (aleyhisselam) herbirinde olan ayrı ayrı mükemmellikler Efendimiz aleyhissalatü vesselam da bir araya gelmiş. Bu da alemin reisinin O asm. olduğunu gösteriyor.

Peygamber efendimizin hayatı boyunca insanlara öğrettiği, verdiği dersler de bu dört esastan ibaret temel olarak. O asm. bize Rabbimizin bir olduğunu ve Kendisinin Onun rasulü olduğunu ders veriyor. Hayatıyla ve vefatından sonra gelenlerin keşif ve tahkikleriyle davasını ispatlıyor.

Haşrin en ince muammalarını yine Ondan ders alıyoruz. Kabir nasıl bir yerdir, öldükten sonra dirilme ne zaman ve nasıl olacak, ve sonrasında ne olacak gibi merak edilen şeyleri en ince ayrıntılarına kadar yine Ondan sav. öğreniyoruz.

Haşirde hüsrana uğramamak içn gerekli olan ibadetleri ve hak ve hukuku yine Ondan A.S.M. ders alıyoruz. Allah Kur'an-ı Keriminde bu dört esası ders veriyor, Efendimiz aleyhissalatü vesselam da onu tefsir edip bizlere ders veriyor. Kur'an da müphem olan meseleleri ayrıntılarıyla bizlere öğretiyor.
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 37 - Kur'an'ın Takip Ettiği Dört Maksad

[NOT]
Hikmet: “Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Bu dünyada işiniz nedir? Reisiniz kimdir?”

Bu suale, benî Âdem namına, emsali olan büyük peygamberler gibi, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, nev-i beşere vekâleten karşısına çıkarak şöyle cevapta bulundu:
[/NOT]

Kainattaki ve yaradılıştaki ilahi gayenin sorusu üzerine (Hikmet) ;

Akıl ve idrak yolu açık olan her insan bu sorulara gerek kendi içinde gerek ise çevresindeki değişimlerden (doğum-ölüm ) bazı sorulara cevap aramaya koyularak kendi kemalliğine sebebiyet verir.İşte bu soruya da en güzel cevap verecek zat bütün bir insanlığın mebdei ve müntehası olan Hz.Muhammed (s.av) Efendimizdir.Yani kainatın hem çekirdeği hem de en kemalinde meyvesidir.




[DIKKAT]"Nitekim biz size, ayetlerimizi okuyacak,

sizi kötülükten arıtacak, size

kitabı ve hikmeti ve bilmediklerinizi bildirecek,

aranızdan bir peygamber gönderdik.

( Bakara 151)
[/DIKKAT]

 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 37 - Kur'an'ın Takip Ettiği Dört Maksad

[NOT]
“Ey hikmet! [SUP]1[/SUP] Bu gördüğün insanlar, Sultan-ı Ezelînin kudretiyle, yokluk karanlıklarından, ziyadar varlık âlemine çıkarılan mahlûklardır. Sultan-ı Ezelî, bütün mevcudatı içinde biz insanları seçmiş ve emanet-i kübrâyı bize vermiştir. Biz, haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de, o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle re’sü’l-malımız olan istidatlarımızı nemalandırmaktır. Ve şu azîm insan kervanına, bundan sonra Sultan-ı Ezelîden risalet vazifesiyle gelip riyaset eden benim. İşte o Sultan-ı Ezelînin risalet beratı olarak bana verdiği Kur’ân-ı Azîmüşşân elimdedir. Şüphen varsa al, oku!”

Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın verdiği şu cevaplar, Kur’ân’dan muktebes ve Kur’ân lisanıyla söylenildiğinden, Kur’ân’ın anâsır-ı esasiyesinin şu dört maksatta temerküz ettiği anlaşılıyor.

S - Şu makasıd-ı erbaa, Kur’ân’ın hangi âyetlerinde bulunuyor?

C - O anâsır-ı erbaa, Kur’ân’ın hey’et-i mecmuasında bulunduğu gibi, Kur’ân’ın sûrelerinde, âyetlerinde, kelâmlarında, hattâ kelimelerinde bile sarahaten veya işareten veya remzen bulunmaktadır. Çünkü, Kur’ân’ın küllü, cüzlerinde göründüğü gibi, cüzleri de, Kur’ân’ın küllüne âyinedir. Bunun içindir ki Kur’ân, “müşahhas olduğu halde, efrad sahibi olan küllî” gibi tarif edilir.
[/NOT]
Cevaben Hikmete, yani herkesin bilmediği gizli sebeplere deniliyor ki ;

İnsanın bulunduğu durum şu an itibariyle yokluğun karanlıklarıdır.Evet yokluktadır insan doğduğu günden itibaren...Asıl varlık Var olana varıldığında başlar.Yokluktaki karanlıklar içerisnde insan aydınlığı arar.Zulmetten kaçıp nurlara kapılmak ister.Nurlarla yolunu bulur,nurlarla Rabbini bilir ve kendini bilir.O'nu bilmeyen kendisini dahi bilemez.Her ne ilim alırsa alsın hakiki ilmin çizgisne dahil olamaz.Çünkü bir şehadet alemi vardır bir de gayb-i alem...Ardında bir Kudret Eli olmadan yaratılan ne bir eşya ne de bir mahlukat vardır.

İmtihana ve imtihanla gerçeğe yaklaşan insana emanet olarak tüm yaratılanlar arasından emanet-i kübrayı vermiştir.İnsan da bir Ayettir." Oku ! " emrine muhatab olan insan sadece çevresini değil kendisindeki emanet-i kübrayı okumakla da sorumludur.

Bu sebeple Allah'ın neden insanı seçtiğini kavrayarak,O nun yolunda en güzel insan olan Efendimiz (s.a.v) kavli ve fiili olarak izinden giderek kabiliyetlerimizi geliştirmeliyiz.Çünkü; ilah-i süreç işliyor ve manevi kabiliyetler dünya hayatına saplanmakla gelişmiyor.

Bu bakımdan Kur'an-ı Kerim gibi En Ustad bir yol göstericimiz ve O kılavuzu tarif eden Fahri Kainat Efendimiz Hz.Muhammed (s.a.v) var iken başka yollarda aramaya gerek yok.İzinden gidip de kurtulanlardan eylesin cümlemizi Rabbim..

Amin..
 
Üst