Lahika Analizi 61. Kastamonu Lahikası 35. Mektup

kenz-i mahfi

Sorumlu
Hem Risale-i Nur'un suhulet-i intişarının bir kerametini, bu mektubu yazdığımız zamanda ve yemekteki keramet dakikasında gözümüzle gördük. Şöyle ki:
Ehemmiyetli yedi sekiz risale ve İşârât-ı Kur'âniye Şuasını mühim bir mektupla beraber bir torbada, ehemmiyetli bir kardeşimize, bir şehre göndermiştik. Şoför o paketi düşürmüştü. Böyle bir zamanda böyle eserleri, münafıklar ve casuslar haber almadan, emin bir elle beş gün sonra elimize geçmesi, kat'î kanaatimiz geldi ki, bir inâyet bizi himaye ediyor.
Hem Risale-i Nur hakkında inâyet-i Rabbaniyenin lâtif bir himâyeti de şudur ki:
Karanlık bir vaziyette, korkutan bir zamanda, casusların ve taharrî memurlarının evhamları ve tecessüsleri Üstadımızın menzilini sarması dakikasında, bir fare, Üstadımızın çorabını aldı. Ne kadar aradık, hiçbir yerde bulamadık. O farenin yuvasını gördük; kabil değil ki o çorap girsin. İki gün sonra gördük ki, o hayvan o çorabı getirmiş, öyle yere ki, saklanmış ve muhteviyatları unutulmuş olan mahrem mektuplar ve evrakların tam yanında bırakmış. Halbuki iki defa oraya bakmıştık, görememiştik. Hem o çorabı o yere getirmek, soba borusuna çıkıp yukarıdan olur. Gayet kurnaz ve zeki bir adam ancak o işi yapar. Hiçbir cihette tesadüf ihtimali kalmadığından, Üstadımız dedi: "Bu mektupları oradan kaldıracağız."
Biz onlara baktık, gerçi siyasetle alâkaları yoktur. Fakat vehham casuslara, aleyhimizde habbeyi kubbe yapmaya ehemmiyetli bir vesile olurdu. Biz hem onları, hem daha bahaneye medar olabilen başka şeyleri kaldırdık. O heyecanımızdan casuslar haber alıp anladılar ki, hazırlandık. Daha hücum etmeden, yalnız ikinci gün Emin, elinde bir torbayla menzile girdi. Tam arkasında karakol komiseri, gizli, hissettirmeden girdi. Emin'in elinde, kitap yerine yoğurt torbasını gördü, tavrını değiştirdi. Her neyse...
Elhasıl: Risale-i Nur'un intişarına karşı gelen bütün düşman ve casuslara mukabil bir tek fare çıktı, plânlarını zîr ü zeber etti.
Hilmi (Evet), Tahsin (Evet), Emin (Evet), Tevfik (Evet), Said (Evet)
(Mehmed Feyzi o zaman askerdi, yoktu. Yoksa birinci imza onun hakkıydı.)
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Bu mektuptaki kayıtları mütalaa ettiğimizde "suhuletle intişar"dan bahsedilmiş. Suhulet ve intişar kelimeleri bize biraz yabancı geliyor. Suhulet, kolaylık, kolaylık vasıtası, elverişli gibi manalara geliyor. İntişar, dağılma ve yayılma gibi manalara geliyor. Yani bu ifadeye kolaylıkla yayılma diyebiliriz. Suhuletle intişar ibaresini öncelikle Birinci Söz'de hatırlıyoruz. Burada havadaki dalların rahatlıkla meyve vermesi ve yayılması gibi aynen öyle de topraktaki köklerin ve damarların dahi sert taş ve toprakta bir mani ile karşılaşmadan ve sert taş ve toprağın adeta emirber bir nefer gibi o nazik kök ve damarların yayılmasına hizmet etmeleri, suhuletle yani kolaylıkla yayıldığını göstermektedir.

Risalelerin suhuletle intişarı ne demektir? Maddeler halinde sıralamak gerekirse;
- Risale-i Nur hem dahilde, hem hariçte kendi kendine intişar ediyor, muhtaç olanlar onu buluyorlar ve okuyorlar ve intişarı için görülmemiş bir çaba sarfediyorlar.
- Risalelerin intişarı öyle bir keyfiyettedir ki Hüve Nüktesinde bahsedildiği gibi havanın zerreleri ahize ve nakile vazifesini gördüğü gibi bu eserlerin müştakları da aynen öyle bir vaziyettedirler.
- Ağaçların kökleri nasıl sert taş ve toprağı deler geçer, bu nurlar aynen öyle sert kalpleri delip geçerler.
- Kur'ani tarlaya Bismillah denilerek Sözler tohumu ekiliyor, Furkani bahçeye Bismillah denilerek nurlu Mektuplar çekirdeği dikiliyor, elbette Esma-i İlahiyeye imtisalen ekilen ve dikilen tohum ve çekirdeklerin intişarı da harika olur.
- Sözler ve Mektuplar Nur isminin tecellisidir. Onun için suhuletle intişar ederler.
- Kur'anın elmas bir kılıncı olduğundan zındıkların en muhkem kalelerini parça parça ettiğinden intişarı da harikuladedir.
- İman tekniğe meydan okudu, Risaleler yasak olduğu bir zamanda yüzbinlerce nüsha el yazılarıyla yazıldı, tarihte bunun bir benzeri yoktur.
- Nurun milyonlarca talebeleri hiç bir maniye ehemmiyet vermeden dersine devam etmeleri suhuletle intişar ettiğini gösteriyor.
- Risale-i Nur, Nur isminin mazharıdır, onun için onu söndürmek için üflendikçe parlayacaktır, muarızların ona saldırması dahi onun intişarındaki suhuleti arttırmıştır.
- Risale-i Nur'un mazhar olduğu binlerle keramet-i ilmiye, hizmetin yayılmasındaki kolaylıklar ve intişarına yardım edenlerin maişetindeki rahatlık onun suhulet-i intişarındandır.
- Risale-i Nur, müşterileri aramaz, müşteriler ona muhtartır, muhtaç olanlar, kalbleri yaralı olanlar o edviye-i Kur'aniyeyi bulur ve yaralarını tedavi ederler.
- Risale-i Nur'un en ağır şerait altında bu derece mukavemeti, onun intişarındaki harikalığı göstermektedir.Şimdiye kadar hiç bir eserin bu kadar ağır şerait altında bu derece intişarını tarihler göstermiyor.
- Muarızların hücumundan telaş etmek değil, vazifemize bakıp, vazife-i İlahiyeye karışmamak ile görülen muvaffakiyettir.
- Şimal-i şarkide üç devletin (Finlandiya, İsveç, Norveç) Kur'anı kabul etmesi, Zülfikar Mecmuasının intişarının fevkalade bir kerametidir.
- Risalelere şimdiye kadar tam serbestiyet verilmemesinin sebebi, onun fevkalade kuvvetinden korkmalarındandır, adeta sarsıntı verecek diye telaş etmeleridir.
- Risaleler başka eserlere benzemez, nerede bulunursa bulunsun "ben Nurdan gelmişim" der ve intişarına sed çekilemez. Şimdiye kadar çekilememiş....
- Muarızların Risalelere hücumu dahi onun başka sahada intişarına vesiledir.
- Risale-i Nur bilhassa mektep talebeleri arasında büyük bir iştiyakla okunup kendi kendine intişar ediyor.
- Gizli dinsizler Risalelerin intişarına mani olamadıklarından, resmi yasaklar ile sed çekmeye çalışıyorlar.
- Nurlardaki hakikat, karşısındaki muarızları mağlup ederek, süratle intişar ediyor.
- Risale-i Nur öyle geniş bir mikyas ile intişar ediyor ki, değil yalnız Türkiye'de ve bilad-ı İslamiye'de, hatta ecnebiler arasında da iştiyakla isteniliyor oluyor. Zira hariç memleketlerde bilhassa Müslüman olmayan memleketlerdeki hizmet haberlerinden bunu aşikare görüyoruz. Bu vaziyet, Risalelerin fevkalade ehemmiyeti göstermektedir.
 

Huseyni

Müdavim
Elhamdülillah risaleler dünyanın her yerinde süratle yayılmaya devam ediyor. Sohbetlerde bazen bu türden bilgilendirmeler de oluyor hamdolsun. Yalnız üzücü olan taraflar da var ki bi diyanetimizin hutbelerine ve vaazlarına giremedi bu eserler. Artık bu sözleri camilerde hutbelerde ve vaazlarda da duymak istiyoruz. Hutbelerden rahatsız değiliz ancak, hutbelerin kalıplaştırılmasından açıkçası rahatsızım. Mesela "Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız, iman etmedikçe de cennete giremezsiniz" hadisi hutbelerde en çok duyduğum hadislerden. Her defasında aynı ayet ve aynı mübarek zatların sözleri ile izah ediliyor. Yunus Emre k.s. gel tanış olalım...Mevlana'nın r.a. kim olursan ol gel.. gibi sözleri ile izah ediliyor. Bir kere de çıkıp demiyor hoca "Allahınız bir, peygamberiniz bir, memleketiniz bir, dininiz bir, kitabınız bir, bir bir bir..." Bunun gibi daha çok konularda, "tam burda Üstadın şu sözü söylenmeliydi" dediğimiz o kadar çok şey var ki..Dünya gaflet etmezken Risalelerden, kendi memleketinde yaşamış bir alimin r.a. eserlerinden diyanetimizin gaflet etmesi cidden çok üzücü. İnşaallah kendi ülkemizde de kendi alimlerimizin kıymetini anlarız. Bütün dünya kabul ettikten sonra ülkemizin camilerinde göreceksek bu eserleri, buna da hamdolsun deriz, ancak bu süreçte risalelere perde çekenler hesaplarını nasıl verecekler ? Velhasılı kelam daha çok ciddiyet, daha çok gayret, daha çok ihlas gerekiyor gibi görünüyor.
 
Son düzenleme:

teblið

Vefasýz
Zaten diyanet diyanet olsaydı bugün durumumuz böyle olmazdı hüseyni hocam..Tebliğde cesur olucaksın ki bazı taşları yerine oturtabilesin..

Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın felsefesiyle ne yol alınır nede o yol güzelleştirilir..Suya sabuna dokunmadan arınmaz kirler..Bazı otoritelere hoş görünmek adına vaaz ve fetfalar vermenin bedelide elbet öte alemde sorulur..
 
Üst