ALİ ÇAVUŞ

ensar-i

Member
Albayı Said Nursî, talebe, dost ve yeğeni ile Rus-Ermeni kuvvetlerine karşı kahramanca çarpışarak, sanki destanlar yazıyordu. Yakın talebesi Ahmed-i Cano`yu Zeve`de, muhatabı, katibi ve fedâisi Habib`i Gevaş`ta ve büyük ablası Dürriye Hanım`ın oğlu, talebesi ve yeğeni Ubeyd`i ise, Bitlis kalesinin dibinde düşmanlar şehid etmişlerdi.

On yedi yaşındaki sevgili Ubeyd`in sırtında bayram elbiseleri vardı. Bir dağ heybetinde duran Bitlis Kalesinin altında, bayram elbiseleri içinde ebedî bayramlara doğru kanat açmıştı. Arkadaşı Molla Ali`yi çağırıyor, kemerinde bulunan altınları gelip almasını söylüyordu. Ama kurşun yağmuru altında Ali`nin Ubeyd`e yaklaşması mümkün değildi.

Milis Albayı Bediüzzaman o dehşetli günleri şöyle anlatmaktadır:

"Hem Bitlis muhasarasında ve avcı hattında Rus`un üç güllesi öldürecek yerime isabet etti. Biri şalvarımı delip iki ayağımın arasından geçip o tehlikeli vaziyette sipere oturmaya tenezzül etmemek bir halet-i ruhiye taşıdığımdan, arkadan kumandan Kel Ali,[1> Vali Memduh Bey işittiler. `Aman geri çekilsin veya sipere otursun,` dedikleri halde `Bu gâvurun gülleleri bizi öldürmeyecek` diyerek kurşun yağmuru altında harbe devam ettik."

Bir başka eserinde yine aynı o dehşetli anları şöyle anlatmaktadır.

"Bir defasında bir dakikada üç gülle öldürecek yerime isabet ettiği halde tesir etmediler. Bitlis`in sukutunda, bir miktar talebelerimle Rus askerlerinin bir taburu içine düştük. Bizi sardılar. Her tarafta el ele ateş edildi. Dört tanesi bütün arkaşşdaşlarım şehid olduktan sonra, taburun dört sıralarını yardık, yine onların içinde bir yere girdik. Onlar üstümüzde, etrafımızda sesimizi, öksürüğümüzü işittikleri halde bizi görmüyorlardı. Otuz saat o halde çamur içinde ben yaralı iken, hıfz-ı İlâhî ile istirahat-ı kalb içinde muhafaza edildim."

Ali Çavuş`un anlattıkları

Bediüzzaman`ın harpteki kahramanlığını ve Ruslara esir oluşunu, l965 kışında Van`da vefat eden, Van`ın Çoravanis köyünden Ali Çavuş namındaki Hacı Ali Aras o günleri yaşayan bir gazi olarak şöyle anlatmaktaydı.

"Biz Muş`a varmadan Ruslar Muş`u istilâ etmişti. Muş`u tahliye eden halkla yolda karşılaştık. Bütün mühimmatın, bu arada on dört parça topun kaldığını söylediler. Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu üç yüz kişilik kuvveti on dört parça topa taksim edip, altı kişilik bir müfrezeyi de cephane kaçırmaya memur etti. Biz top ve cephaneleri kaçırıp, Bitlis-Tatvan yolu üzerinde mevzi almış bir nizamiye alayına teslim ettik. Bu arada Ruslar üç koldan taarruza geçip bizi Bitlis boğazında mahsur bıraktılar. Yedi gün Ruslara karşı geceli gündüzlü müdafaa yapıldı. Üstad Bediüzzaman`a üç mermi isabet etti. Bunlardan biri hançerinin kabzasına, diğeri sigara tabakasına, bir diğeri de sağ omuzuna isabet etti. O zaman bu hale şahit olan nizamiye alayı kumandanı Kel Ali Üstad Bediüzzaman`a:

"Bediüzzaman! Size kurşun da tesir etmiyor.

"Hazret-i Bediüzzaman:

"Allah insanı muhafaza ederse, top mermisi de insanı öldürmez` diyordu.

"Bir haftalık şiddetli bir mukavemet sonunda Bitlis`e giremeyen Ruslar, Bitlis-Tatvan yolu üzerinde bulunan Papşin hanını tahliye edip, geri çekildiler. Ermenilerin rehberliği ile Bitlis`in cenubundaki Güzeldere yolunda Simek nahiyesi üzerinde Bitlis_Siirt yolunu kesip, Araplar Köprüsünü tuttukları görüldü. Gece yarısından sonra Bitlis`e taarruza geçtiler. Şiddetli muharebeler cereyan etti. Bu arada Üstad Bediüzzaman`ın çok sevdiği yeğeni Ubeyd ve bir çok kıymettar talebe arkadaşlarımız şehid oldular."

"Ruslar şehirde bulunan üç köprüyü de tutmuş olduklarından Üstad Hazretleri şehrin karşı tarafına geçmek istedi. Şimdiki Kasımpaşa ilkokulunun yanında büyük binanın altındaki su kemerinin üstünden aşağıya atladık. Su üzeri tamamen karla kaplı olmasından, vaktin de gece olması dolayısiyle yeri tahmin edememiştik ki, bu arada Üstadın sağ ayağı taşa değmiş ve kırılmıştı. Bana kemerin içerisinde daha münasipçe bir yer göstererek, `Ali beni oraya götür. Sana izin veriyorum. Git inşallah kurtulursun` dedi. Ben kendilerini o yere götürüp, oturttum. Benim musırrane gitmemi arzu ettiyse de, gitmeyeceğimi ve beraberce şehid olmak istediğimi söyleyince başımı eliyle sıvazlayarak "Dayı hayran, kader bizi esir etti" dedi. Ben de kadere teslimiyetimi izhar ettim.

Esarete giden yol

"Su içerisinde otuz altı saat kadar kaldık. Bu arada su kemerinin üstündeki binayı da Ruslar işgal etmişler, sesleri aşağıdan işitiliyordu. Oradan çıkmak için tedbir almakla meşgul iken, birden kaldığımız yeri elli kişilik bir Rus müfrezesi bastı. Hepimizi çıkarıp altında otel olan ve o zaman Rusların ikinci ordusunun yerleşmiş bulunduğu bir binaya bizi götürüp, bir odaya yerleştirdiler.

"Bizi bir alay kumandanı karşıladı. Yemek olarak Üstad Hazretlerine bir tavuk getirdiler. İki Rus kumandanı Üstadla konuşmaya başladılar. Konuşma mevzuları belli ki harb ile ilgiliydi. Orada Üstad Hazretleri bacak bacak üstüne atıp sigarasını sararken onlarla konuşuyordu.

"Sanki onlar esir, Üstad hürdü. Orada esirken bile hürdü."

"Yaralarının ve kırık ayağının tedavisi için, bir müddet Bitlis ve Van`da kaldıktan sonra, Bediüzzaman`ı bugün İran-Rusya arasında bulunan Culfa şehrine sevkettiler.

"Alınca ırmağının Aras`a döküldüğü yerde bulunan bu belde Azerbaycan ve İsfahan bölgesinde iki kasabadan meydana gelen şehir mühim bir ticaret merkeziydi. İran Culfa`sı veya Yeni Culfa denilen kasabadan bir müddet tedavi edilen Milis Albayı Said Nursî buradan Tiflis`e sevkedilen diğer esir askerlerle beraber Tiflis`e gelmiş, lerdi.

"Milis Albayı yaralı olarak l9l6 Ağustos sonlarına kadar Tiflis`te bulunarak tedavî edilmişti."

Esir düşen Bediüzzaman`a Sadrazam Talaş Paşanın desteği

Bu esnada İstanbul`da Talat Paşa, Kızılay cemiyeti başkanı Besim Ömer (Akalın) Paşa`ya, çok acele olarak, hususî bir adamla, Tiflis`te esir bulunan Bediüzzaman`a yardım gönderilmesini emretmişti.
 
Üst