Mustafa ACET Ağabeyin müdafaaları - 1

yozgati

Well-known member
SORGU HAKİMLİĞİ YÜKSEK KATINA / ISPARTA
25/3/956 gün ve 311 sayılı iddianameyi aldım. İddianamede hakkımda yapılan iddialar, hiçbir delil ve isbat mevcud olmadan yapılan isnadlardan ibarettir. Hepsini reddettiğimi saygılarımla arz ederim.

Hem 163’üncü madde ile beni suçlandıracak en ufak bir hâl ve hareketim ve delil de mevcud değildir. taharride bende bulunan bir adet Sebilürreşad mecmuası ve bir de Kenzü’l-İrfan isimli yüz senelik matbu eski bir kitaptır ki, bunların serbestiyeti herkesçe malum ve izahtan müstağnidir.

Evet, ben Bediüzzaman Said Nursî’nin hizmetçisi idim. İhtiyar ve daimi rahatsız olduğundan, rıza-ı ilâhî için hizmet ettim.

Üstadım Bediüzzaman’ın ziyaretçi kabul etmemek bir düstur-u hayatı olduğu için, ben de bazen gelen olursa bu düsturunu söyleyerek geriye çevirirdim. Buna Emirdağ halkından yüzlerce kimseleri şahid göstermeye hazırım.
Üstadım bütün hayatı boyunca insanların hürmetinden ve teveccüh-ü nâsdan kaçmıştır. Zaruret olmadan hiç kimse ile görüşmemek onda bir seciye haline gelmiştir. Hizmetçisi ile dahi konuşamaz.

Rahatsızlık ve dermansızlık hâli de buna manidir. Bu itibarla da Üstadımın hizmetçileri, ziyaretçiyi kabullenmek değil, belki ziyaretçilerin gelmemeleri için tenbihatta bulunurlar.

Bediüzzaman’ın bu haline bütün millet şahid ve vâkıftır. Bu hakikati da saygılarımla arz ederim.
Hizmetçisi olduğum Üstadım Bediüzzaman’ın herhangi bir cemiyet kurmakla veya siyasî bir faaliyetle zerre kadar alâkası yoktur.

Yüz otuz parçadan müteşekkil Risale-i Nur eserleri ile yalnız ve yalnız imanî ve İslâmî ve dinî hakikatleri ders vermiştir. İman, İslâmiyet ve dini takviye eden bu Kur’an tefsirinin sırf neşrine mani olabilmek maksadıyla gizli hain din düşmanları çeşitli iftiralar ederek müteaddit mahkemelere sevk ettirmişlerdir.

Ve adliyeleri aldatmaya çalışmışlarsa da muvaffak olamamışlardır. Âdil hâkimler, âdilane kararlarıyla Bediüzzaman ve eserlerine beraat vermişler ve kitapları sahiplerine iade etmişler. Nitekim 944’te Denizli Ağır Ceza Mahkemesi de bütün risale ve mektupları ehl-i vukufa tedkik ettirerek, bu eserlerde herhangi siyasî bir faaliyet olmadığına vâkıf olmuş ve ittifakla beraat kararı vermişlerdir.

Bu kararı da temyiz mahkemesi, ittifakla tasdik etmiş ve kaziye-i muhkeme halini almıştır.
Kat’iyetle arz ederim ki: Senelerce tahkikat ve tedkikat yapılsa, Bediüzzaman ve eserleri ve Nur talebelerinde siyasî bir faaliyet bulunamaz.

Ve mahkemlerde delile istinad etmek mecburiyet oldukça, dünyada hiçbir mahkeme 163. maddelerle hiçbir alâkadarlık göremez. Bu itibarla üç sene gibi uzun bir müddet sükuttan sonra mevki-i muameleye konulan hakkımdaki takibata men’-i muhakeme kararı verilmesini saygılarımla arz ederim.

Şunu tebarüz ettirmek isterim ki: Üstadım Bediüzzaman Said Nursî’nin kurduğu bir cemiyet yoktur. O da öyle tevehhüm edilen bir cemiyetin reisi değildir. Ben de öyle hayalen vücut verilen bir cemiyetin âzası değilim.

Hakikatte Müslüman camiası içinde öyle mahdut dini bir cemiyetin kurulması, İslâmiyetle kabil-i telif değildir. Zira Türkiye’nin yüzde doksanı Müslümandır. Müslümanlar azınlık değildir ki cemiyet teşkil etsinler.

Bediüzzaman, bir İslâm müellifidir; müfessirdir. telifatı olan Risale-i Nur eserleri de Kur’an’ın tefsiridir. İman ve İslâmiyet yolunu gösterir. Ben de bütün İslâm camiası olan ümmet-i Muhammed’den (a.s.m.) bir ümmet olan bir Müslümanım. Savcılar ve mahkemeler de bu hakikate vâkıf olarak: "Said Nursî’nin faaliyeti siyasî değildir.
Onun eserlerini okuyanlar, onu büyük bir mürşid, müfessir bilip içlerindeki derunî boşluğu doldurmaya çalışan kimselerdir." demişlerdir.

Ve ehl-i hakikat da, bir müellifin eserlerini okuyan ve rağbet gösteren bir çoğunluğa bir cemiyet namı verilmeyeceği hakikatini izhar etmişlerdir.

Emirdağ İncili Mahallesinden
Abdülkadir oğlu Mustafa Acet
 
Üst