Lahika Analizi 57: Kastamonu Lahikası 32.Mektubun Başı- ve kuvvetine kuvvetli şehadet

kenz-i mahfi

Sorumlu
Risale-i Nur'un faal bir şakirdi olan Ahmed Nazif Çelebi'nin bir istihracı ve bir fıkrasıdır. Bunu hem Birinci Şua'ın otuzikinci âyeti olarak ve hem Yirmiyedinci Mektub'un fıkralarında kaydetmek münasib görüldü. O kendisi diyor:
Gelen âyetleri hâfızdan dinledim. Sure-i Ahzab'dan:

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ *
يَا اَيُّهَا الَّذِينَ اۤمَنُوا اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَصِيلاً *
هُوَ الَّذِى يُصَلِّى عَلَيْكُمْ وَمَلَئِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ وَكَانَ بِالْمُوءْمِنِينَ رَحِيمًا *
تَحِيَّتُهُمْ يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ سَلاَمٌ وَاَعَدَّ لَهُمْ اَجْرًا كَرِيمًا *
يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ اِنَّا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا *
وَدَاعِيًا اِلَى اللَّهِ بِاِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُنِيرًا *
وَبَشِّرِ الْمُوءْمِنِينَ بِاَنَّ لَهُمْ مِنَ اللَّهِ فَضْلاً كَبِيرًا *
صَدَقَ اللَّهُ الْعَظيِمُ
Bu âyetlerde Risale-i Nur'a îma ve remz ve belki işaret var, diye hissettim. Evet madem bu âyet gibi vazife-i risalet ve davete bakan âyetler her asra bakıyorlar ve her asırda efradları ve mâsadakları var. Ve madem bu âyetlerde Resul-ü Ekrem'e (A.S.M.) verilen sıfatlar ve ünvanlar her zamanda cereyan ve her asırda hükmetmek haysiyetiyle ve ünvanların altında mana-yı remziyle Risale-i Nur gibi o vazifeyi yerine getiren eserler ve zâtlar bu gibi âyâtın daire-i şümullerine girmeleri, Kur'andaki i'caz-ı manevîsinin şe'nidir belki muktezasıdır ve lâzımıdır. Madem Risale-i Nur, bu acib asırda müstesna bir surette ve âyetin işaret ettiği vazifeyi yapıyor ve manasının daire-i külliyesinde bir ferdidir. Elbette müteaddid emareler ve gizli karineler ile diyebiliriz ki; bu âyette dahi Birinci Şua'ın sair otuzbir âyetleri gibi Risale-i Nur'a mana-yı işariyle bakar. Şöyle ki:

لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ وَكَانَ بِالْمُوءْمِنِينَ رَحِيمًا
cümlesi, mana-yı işarîsiyle diyor: "Bin üçyüz yetmişe (1370) kadar tecavüz eden en karanlık bir zulüm, en karanlık bir zulmetten sizi ey ehl-i iman ve-l Kur'an! Kur'andan gelen Nurlara ve imanın ışıklarına çıkaran ve isminde Nur ve manasında rahîmiyet bulunan ve ism-i Nur ve ism-i Rahîm'in mazharı olan bir lem'a-i Kur'aniyeye ve bu asrımıza bakıp îma ediyor. Mana mutabakatından başka, bir emare ve karinesi budur ki:
اِلَى النُّورِ وَكَانَ بِالْمُوءْمِنِينَ رَحِيمًا fıkrasının makam-ı cifrîsi -şedde ve tenvin sayılır- (947) edip Risalet-ün Nur veya Risalet-i Nur isminin makamı olan (947) adedine tamtamına tevafuk ediyor.
اِنَّا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا cümlesi, -şeddeler sayılmaz ve âhirde tenvin vakıftır, elif sayılır- makam-ı cifrîsi ki, 1323 tarihini gösterir. O tarihte, Merkez-i Hilafette dehşetli bir inkılabın mebde-i infilâki içinde ye'se düşen ehl-i imana müjde verip, İslâmiyet'in hakkaniyetine ve kuvvetine kuvvetli şehadet eden ve veraset-i nübüvvet noktasında davette bulunan hakikî bir şahide işaret eder.

 
Moderatör tarafında düzenlendi:

kenz-i mahfi

Sorumlu
Risale-i Nur'a işaret eden ayetlerden 31 adedi 1.Şua'da beyan edilmiştir. 32. ve 33.ayetlerin işaretlerini kaydedenler;
32.ayetin işaretini kaydenen zat, İnebolulu Ahmet Nazif Çelebi'dir. Mektubu Kastamonu Lahikası sayfa 43 ile Barla Lahikası sayfa 363'te geçmektedir.
33.ayetin işaretini kaydeden zat, İslamköylü Hafız Ali Efendi'dir. Mektubu Kastamonu Lahikası sayfa 69 ile Sikke-i Tasdik-i Gaybi sayfa 57'de geçmektedir.
Ahzab Suresi'nin 43.ayetindeki: "liyuhricekum minezzulümâti ilennuri ve kâne bil mu'minîne rahîmâ" cümlesidir. Kastamonu Lahikası'nda 43. sayfada geçmekle tevafuk etmektedir. Aynı zamanda Bediüzzaman'ın Kastamonu'dan Denizli hapsine girdiği tarih olan 1943 senesine de tevafuk etmektedir.
Bu ayette geçen "Ezzulümât" kelimesindeki okunmayan harfler hesaba katılmadığı zaman Ebced Değeri: 1370 etmektedir. O tarihteki müthiş bir zulmün nihayetinden haber vermektedir. Eğer okunmayan harfler hesaba katılırsa o zaman Ebced Değeri: 1402 etmektedir. Bu tarih ise Miladi 1982 tarihini göstermektedir.
 

faris

Well-known member
Bu Lahikada Ahmet Nazif Çelebi ağabey; İleride hariçten gelecek sorulara önce kendisi cevap vermesi ardından keşfini ifade etmesi ayrı bir dikkattir.

Denilebilir ki Azamet sahibi olan Allah nasıl olurda Kur'an-ı Kerimde bunlara işaret etsin. Bu meseleleri çarpıtmak değilmidir? Sorusuna hakikatli olarak öncelikle Kur'anı azimüşşanın ilgi alanlarından ve akabinde risale-i nurun vazifesinden bahsederek elbette işaret etmesinin mutlak olacağını izah etmiş. Allah ebeden razı olsun. Risale-i Nur kendi kendini savunuyor..

Bir meclisde Allah'a kendince inanan Profesorün biri Allah kainatı vs. yaratıştır ancak sinek gibi varlıkların yaratılışını Allaha vermek Allah'a hakarettir. O azamet sahibidir böyle küçük şeylerle uğraşmaz demiş.

Evet Allah azamet sahibidir ancak mükemmel bir sanaatkardırda. Allah'ın yarattıklarının bir kısmında azameti bir kısmında da sanatı görülmektedir. Kainatın yaratılmasında azametini görmek mümkün olduğu gibi sinek gibi varlıkların yaratılasında ise mükemmel bir sanat görülmektedir. Ve ne kainat azametine güvenip kibirlenebilir nede sinek küçüklüğüne bakıp kendi gizleyebilir saklayabilir, ikiside birdir aynıdır..
 
Üst