En mükemmel din islam dini

hasret

Well-known member
Soru: en mükemmel din İslam dini, en mükemmel kitap Kuran-ı Kerim ve en mükemmel peygamber Hz. Muhammed (a.s.m) olduğu halde neden Hıristiyanlık ve Yahudilik neden İslamiyet’e günümüzde galiptir. Yoksa yukarıdaki nitelendirmeler yanlış mı? Neden batıl hakka galiptir?
Bu müthiş ve vesvese kokan sualin cevabını sekiz noktada arayacağız:
Birinci nokta:”Her hakkın her vesilesi hak olması lâzım değildir. Öyle de, her bâtılın her vesilesi bâtıl olması yine lâzım değildir.” Prensibine göre hakla iştigal edenlerin her zaman kullandıkları metodları hak olmayabilir. Aynı şekilde meslekleri batıl olanların da kullandıkları tarz ve sistemleri illa batıl olmayabilir. Bu durumda kim hak bir metod kullanıyorsa o mutlaka galebe edecektir. Bu durumda eğer bu güzel haklı metodu uygulayan gayr-ı Müslim ise de netice onların lehine cari olacaktır.
Mesela; “ehl-i gaflet olan ehl-i dünya ve ehl-i dalâlet, hak ve hakikate istinad etmedikleri için, zayıf ve zelildirler. Tezellül için, kuvvet almaya muhtaçtırlar. Bu ihtiyaçtan, başkasının muavenet ve ittifakına samimî yapışırlar. Hattâ, meslekleri dalâlet ise de, yine ittifakı muhafaza ederler. Adeta o haksızlıkta bir hakperestlik, o dalâlette bir ihlâs, o dinsizlikte dinsizdârâne bir taassup ve o nifakta bir vifak yaparlar, muvaffak olurlar. Çünkü samimî bir ihlâs, şerde dahi olsa neticesiz kalmaz. Evet, ihlâs ile kim ne isterse Allah verir.” Manay-ı işarisine göre ittifak, samimi tesanüd birlikte hareket etmenin olmazsa olmazlarındandır. Bu metodu onlar kullandıkları için hak bir prensibi uyguladıklarından elbetteki muvaffak olunur. Burada başarı onların gayr-ı Müslim olmalarından kaynaklanmamakta, bilakis hak bir metoda bağlı kalındığı için neticesinde başarı şekillenmektedir.
“Ehl-i hidayet ve diyanet ve ehl-i ilim ve tarikat, hak ve hakikate istinad ettikleri için ve herbiri bizzat tarik-i hakta yalnız Rabbini düşünüp tevfikine itimad ederek gittiklerinden, mânen o meslekten gelen izzetleri var. Zaaf hissettiği vakit, insanların yerine Rabbine müracaat eder, medet Ondan ister. Meşreplerin ihtilâfıyla, zâhir-i meşrebine muhalif olana karşı muavenet ihtiyacını tam hissetmiyor, ittifaka ihtiyacını göremiyor. Belki hodgâmlık ve enâniyet varsa, kendini haklı ve muhalifini haksız tevehhüm ederek, ittifak ve muhabbet yerine, ihtilâf ve rekabet ortaya girer. İhlâsı kaçırır, vazifesi zîrüzeber olur.” Birlikte hareket ederken ihtilaf ve rekabet ise batıl bir tarz ve uygulamadır. Eğer bu batılı kabul edip uygulayan ehl-i Müslim ise bilakis cezasını görecek ve mağlub olacaktır. Çünki kullandığı vesile batıldır.
Bu durumda gayr-ı Müslimlik ehl-i müslime galebe etmiyor Allah’ın hak olarak ihdas ettiği bir vesile galip gelip batıl vesile mağlub oluyor. Demek burada problem dinimizde ve mukaddesatımızda değil, vesilenin batıl oluşundadır. Peki bu durumda ne yapılmalı? Tabi ki hak vesileler bir an evvel kabul edilerek onlara göre dünyevi istikbal temin edilmelidir.
“Demek, şimdiye kadar mezarda idik, çürüyorduk. Şimdi bu ittihad-ı millet ve meşrutiyet ile rahm-ı mâdere geçtik, neşvünemâ bulacağız. Yüz bu kadar sene geri kaldığımız mesafe-i terakkiden, inşaallah mucize-i Peygamberî (a.s.m.) ile, şimendifer-i kanun-u şer'iye-i esasiyeye amelen ve burak-ı meşveret-i şer'iyeye fikren bineceğiz. Bu vahşet-engiz sahra-yı kebiri zaman-ı kasırada tekemmül-ü mebâdi cihetiyle tayyetmekle beraber, milel-i mütemeddine ile omuz omuza müsabaka edeceğiz. Zira onlar kâh öküz arabasına binmişler, yola gitmişler; biz birden bire şimendifer ve balon gibi mebâdiye bineceğiz, geçeceğiz. Belki câmi-i ahlâk-ı hasene olan hakikat-ı İslâmiyenin ve istidad-ı fıtrînin, feyz-i imanın ve şiddet-i cû'un hazma verdiği teshil yardımıyla fersah fersah geçeceğiz. Nasıl ki vaktiyle geçmiştik.”
 
Üst