Hakiki Milliyet İslamiyettir.

Yaakarii

Member
Eski Harb-i Umumîden biraz evvel, ben Van'da iken, bazı dindar ve müttakî zatlar yanıma geldiler. Dediler ki: "Bazı kumandanlarda dinsizlik oluyor. Gel, bize iştirak et. Biz bu reislere isyan edeceğiz."

Ben de dedim: "O fenalıklar ve o dinsizlikler, o gibi kumandanlara mahsustur. Ordu onunla mes'ul olmaz. Bu Osmanlı ordusunda belki yüz bin evliya var. Ben bu orduya karşı kılıç çekmem ve size iştirak etmem."

O zatlar benden ayrıldılar, kılıç çektiler; neticesiz Bitlis hâdisesi vücuda geldi. Az zaman sonra, Harb-i Umumî patladı. O ordu, din namına iştirak etti, cihada girdi, o ordudan yüz bin şehidler evliya mertebesine çıkıp beni o dâvamda tasdik edip kanlarıyla velâyet fermanlarını imzaladılar.
 

Sergerdan

Well-known member
... ve yirmi sene hayatının şehadetiyle ve binler Türk kıymettar zatların tasdikiyle, dindar, müttakî bir Türkü, lâkayt çok Kürtlere tercih eden, hattâ mahkemede Hâfız Ali gibi kuvvetli imanı bulunan bir Türk kardeşini yüz Kürde değiştirmediğini ispat eden ve hürmet ve ihtiram görmemek için zaruret olmadan halklarla görüşmeyen ve camiye gitmeyen ve kırk seneden beri bütün kuvvetiyle, bütün âsârıyla İslâmiyetin uhuvvetine ve Müslümanların birbirine muhabbetine çalışan ve Türk milleti Kur'ân'ın bayraktarı ve senâ-i Kur'âniyeye mazhar olduğu için o milleti çok seven ve hayatını onlar içinde geçiren bir adam hakkında, sâbık vali resmî lisanla ihanet için propaganda yapmak ve dostlarını ürkütmek için "O Kürttür, siz Türksünüz, o Şâfiîdir, siz Hanefîsiniz" deyip, herkesi ürkütüp ondan çekindirmeye çalışması ve yirmi senede ve iki mahkemede tarz-ı kıyafeti değiştirilmeye mecbur edilmeyen ve şapka yarı askerin başından kalkmasıyla beraber, münzevi bir adamın zorla başına şapka giydirmeye cebretmeyi hangi maslahat, hangi kanun buna müsaade eder?
 

istiðna

Active member
EVİMİ YIKTIN

Birgün resmî elbiseli, iri yarı, heybetli bir adam geldi Bediüzzaman’ın yanına... Selâm verdi, elini öperek yanına oturdu.

“Efendim, arkadaşları dışarı çıkarın, sizinle gizli bir şey görüşmek istiyorum” dedi.

Bediüzzaman adama dönerek:

“Ne söyleyeceksen burada söyle, bunlar yabancı değiller.”

Kör Hüseyin Paşa bir aşiret reisiydi ve Bediüzzaman’la görüşmek için Patnos’tan kalkmış gelmişti. Kemerinden iki kese altın çıkardı:

“Efendim, bu benim malımın zekâtıdır, talebelerinle afiyetle harcarsın” dedi.

Bediüzzaman cevaben:

“Paşa, sen bilmez misin zekâtın başka yere taşınması dinen câiz değildir.”

“Efendim, çevremdeki fakirlere zekâtımı dağıttım, bu sizin içindir.”

“Benim zekâta ihtiyacım yok, hem ben zekât ve hediye kabul etmiyorum.”

Kör Hüseyin Paşa, mahcup bir şekilde altınları tekrar kemerine soktu ve şöyle dedi:

“Efendim, sizden bir ricam olacak. Ben bu devletle savaşmak istiyorum. Beş bin askerimle Van’ın etrafını kuşatmaya aldım, emir verdiğin anda hemen vuracağım.”

Bediüzzaman celâllendi, yerinden doğruldu, kaşlarını çattı:

“Paşa! Aklını başına al, kimi kime vurduracaksın. Hasan’ı Hüseyin’e, Ahmed’i Mehmed’e mi kırdıracaksın?”

Paşa:

“Efendim, ben bu konuda kararlıyım. Sizden fetva bek­li­yorum.”

“Paşa, eğer Müslüman kanının dökülmesine sebep olursan Allah’ın huzurunda sorumlu olursun. Düşündüğün şeyden vaz­geç.”

Paşa Bediüzzaman’a adeta yalvararak:

“Seyda, ben bu kadar hazırlık yaptım, şimdi askerime ne cevap vereceğim?”

Bediüzzaman:

“Aşiretine ve askerine mahcup ol, ama yarın Allah’ın huzurunda rezil olma.”

Kör Hüseyin Paşa, dizüstü oturduğu yerden kalktı, elini dizine vurarak, “Seyda, sen benim evimi yıktın, sen benim evimi yıktın” diye söylene söylene gitti.

Ve Van’dan asker, top, tüfek neyi varsa alıp gitti. bu hikaye
ÜSTADIMIZIN kardeşlik ve barış anlayışı ne kadarda güzel açıklıyor.o mübarek zatı başkalarıyla karıştırıp yıllarca eziyet edenler şimdi ALLAH,ın huzurunda cevaplarını versinler.selam ve dua ile.
 
Üst