SEYTANLA Ilgili Hadisler

Eyvàh!

Well-known member
Şeytanın İnsana Tasallutu
956 Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in zevcesi Safiyye radiya'llâhu anhâ'dan rivâyet olunduğuna göre, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem Ramazan'ın aşr-ı ahîrinde mescidde i'tikâfta iken Safiyye (Hazretleri) Resûl-i Ekrem'i ziyâret etmişti. Bir saat nezd-i Peygamberî'de görüştükten sonra avdet etmek üzre ayağa kalkmış, Resûlullâh da onu menziline geçirmek üzere onunla berâber kalkmış. Ümm-i Seleme'nin odası önündeki mescid kapısına geldiğinde Ensâr'dan iki kimse oradan (acele) geçmişti de Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e selâm vermişlerdi. Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem bunlara:
- Acele etmeyiniz, durunuz! Yanımdaki kadın, Safiyye bint-i Huyey'dir, buyurdu. Bu iki Ensârî zât: Yâ Resûla'llâh! Biz Cenâb-ı Hakk'ı, (Resûlünün lâyık olmıyan bir harekette bulunmasından) tenzîh ederiz, dediler. Ve (Resûl-i Ekrem'in Safiyye'nin ta'yîn-i hüviyetine mecbûriyet his etmesi), bunlara ağır geldi. Bunun üzerine Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem:
- Şeytan, insa (n vücûdü) nde (deverân eden) kan mesâbesindedir. Ben, sizin (temiz) gönüllerinize Şeytanın (kötü) bir şübhe atmasından haklı olarak korktum, buyurdu.

1353 Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den rivâyete göre, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle demiştir:
Sizden her hangi birinize şeytan gelir de: (Şunu) böyle kim yarattı?, (Şunu) böyle kim yarattı?, En sonu: Rabb'ini kim yarattı? d (iye vesvese ver) ir. İmdi şeytanın vesvesesi Rabb'ınıza kadar erişince o vesveseli kişi hemen "Eûzü bi'llâhi mine'ş-şeytâni'r-racîm" di (yerek Allâh'a sığın) sın!. Ve vesveseye son versin!.

1359 Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in:
"Sizin biriniz uykusundan uyanıp da abdest aldığında burnundaki nesneyi nefesiyle üç def'a dışarı çıkarsın!. Çünkü şeytan uyuyanın genzinde geceler" buyurduğu rivâyet olunmuştur.
Şeytan İnsanı Namazdan Alkoyması
588 Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den şöyle rivâyet edilmiştir:
Resûl-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurmuştur ki:
Sizin biriniz (gece) uyuyunca Şeytan onun boyun köküne üç düğüm düğümler. Her düğüm (yerine): "Senin için uzun bir gece vardır, rahat uyu" (diyerek eliyle) vurur. O kimse uyanıp (Kur'ân okuyarak, tesbîh ve tehlîl ederek) Allâh'ı anarsa, bir düğüm çözülür. Abdest alırsa, bir düğüm daha çözülür. Namaz da kılarsa, Şeytânın düğümlerinin hepsi çözülür. Artık o teheccüd sâhibi düğümü çözük ve gönlü hoş ve neş'eli bir halde sabâha dâhil olur. Fakat zikretmez, ve abdest alıp namaz kılmazsa gönlü kirli ve uyuşuk bir halde sabaha girer.

589 Abdullâh (İbn-i Mes'ûd) radiya'llâhu anh'den şöyle rivâyet edilmiştir:
Abdullâh demiştir ki: Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in huzûrunda birisi anıldı. Ve bu adam sabâha kadar uykuya dalar, namâza kalkmaz denildi de, Resûlullâh:
"Öyle ise bunun kulağına Şeytân işemiştir" buyurdu.
Şeytanın Şerinden Allah´a sıgınmak
1353 Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den rivâyete göre, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle demiştir:
Sizden her hangi birinize şeytan gelir de: (Şunu) böyle kim yarattı?, (Şunu) böyle kim yarattı?, En sonu: Rabb'ini kim yarattı? d (iye vesvese ver) ir. İmdi şeytanın vesvesesi Rabb'ınıza kadar erişince o vesveseli kişi hemen "Eûzü bi'llâhi mine'ş-şeytâni'r-racîm" di (yerek Allâh'a sığın) sın!. Ve vesveseye son versin!.

1356 Süleymân İbn-i Surad radiya'llâhu anh'den rivâyete göre şöyle demiştir: bir kere ben Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem ile berâber oturmakta idim. O sırada iki kişi sövüştüler. Bunlardan birinin (şiddet ve gazabından) yüzü kızarmış ve şah damarları şişmişti. Bunun üzerine Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem:
- Ben bir kelime bilirim ki: eğer şu kişi o kelimeyi söylese kendisinde bulunan gazap hâli muhakkak gider. (Evet) o kişi "Eûzü bi'llâhi mine'ş-şeytân" dese kendisinde bulunan bu hal gider, buyurdu. Orada bulunan Ashâb o kişiye:
- Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem şeytandan Allâh'a sığın! buyurdu, dediler. O da:
- Vay, bende delilik mi var? diye i'tirâz etti.

1358 Ebû Katâde radiya'llâhu anh'den rivâyete göre Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
- (Sûreti ve ta'bîri cihetiyle) güzel rü'yâ Allah'tandır. Fenâ rü'yâ da şeytandandır. Biriniz korkunç yâni karışık rü'yâ gördüğünde hemen sol tarafına tükürüp, üflesin ve o rü'yânın şerrinden Allâh'a sığınsın, (Eûzü bi'llâhi mine'ş-şeytâni'r-racîm, desin!). Bu sûretle o rü'yâ, gören kimseye zarar vermez.

1363 Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den rivâyet olunduğuna göre Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
Horozların öttüğünü işittiğinizde (dileklerinizi) Allâh'ın fazl-ü kereminden isteyiniz!. Zirâ horozlar melek görmüşler (de öyle ötmüşler) dir. Merkebin anırmasını işittiğinizde de şeytan (ın şerrin) den Allâh'a sığınınız (ve: Eûzü bi'llâhi mine'ş-şeytâni'r-racîm, deyiniz). Çünkü merkep şeytan görmüş (de öyle anırmış) dır.

1384 İbn-i Abbâs radiya'llâhu anhumâ'dan gelen bir rivâyete göre şöyle demiştir:
Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem (muazzez hafidleri) Hasen'le Hüseyn'e (meâli aşağıdaki duâyı) okurdu. Ve: (Büyük) babanız (İbrâhîm) de bu duâyı (oğulları) İsmâil ile İshâk'a okurdu! der idi:
Allâh'ım -insin, cinnin, şeytanı(nın şerri)nden, (zehirli) haşerattan ve dokunan her kötü gözden- şifâ veren kelimelerine sığınırım.
Şeytanların Kulak Hırsızlıgı
1326 Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in zevcesi Âişe radiya'llâhu anhâ'dan rivâyet olunduğuna göre Âişe, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'i şöyle derken işitmiştir:
Melekler "Anân"e -ki, buluttur- inerler de gökte kazâ ve hükmolunan (istikbâle âit) bâzı şeyleri (kendi aralarında) görüşürler. Bu sırada şeytanlar (bu havâdisi) kulak hırsızlığı yaparlar. (İşittiklerini de) kâhinlere gizlice ulaştırırlar. Bu haberlerle berâber yüz (lerce) yalan da kendiliklerinden uydururlar.

Şeytan Taşlama
74 Abdu'llâh b. Amri'bni'l-Âs radiya'llâhu anhümâ'dan:
Şöyle demiş: Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem Haccetü'l-Vedâ'da halk sor(ub öğren)sun diye Minâ'da durdu. Yanına biri gelip "Bilemedimde (Kurban) kesmeden tıraş oldum." dedi. "Kurbanını kes, günâhı yok." buyurdu. Diğeri gelip "Bilemedimde Remiy'den evvel (kurban) kestim." dedi "Remyet, günâhı yok." buyurdu. Nebiyy-i Mükerrem salla'llâhu aleyhi ve sellem'e (o gün Remy, nahr, halk, tavâf gibi yevm-i Iyd a'mâlinden) takdîm veya te'hîr edilmiş hiçbir şey sorulmadı ki (cevâbında) "Yap, günâhı yok." buyurmasın.

835 İbn-i Ömer radiya'llâhu anhümâ'dan (Vebre isminde) bir kimse:
- (Eyyâm-ı teşrikteki) cemreleri ne zaman atayım, diye sormuş. İbn-i Ömer de cevâben:
- Emîr-i haccın atmağa başladığında sen de cemreleri atarsın, demiştir. Vebre süâlini tekrâr edince, İbn-i Ömer cevâben:
- Biz, (Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem zamânında) vakt-i remyi mürâkabe ederdik. Ve güneşin zevâli sırasında remyederdik, demiştir.

836 Abdullâh İbn-i Mes'ûd radiya'llâhu anh'ten (Abdurrahmân İbn-i Yezîd-i Nehâî) nin rivâyetine göre İbn-i Mes'ûd, (Cemre-i akabeyi) vâdînin ortasından (aşağıdan yukarıya doğru) atmıştır. Nehaî:
- Yâ Ebâ Abdurrahmân: bâzı kimseler Cemreyi vâdînin üstünden (aşağı doğru) atıyorlar, demiş. Buna cevâben İbn-i Mes'ûd:
Kendisinden başka hiç bir ma'bûd olmayan Cenâb-ı Hakk'a yemîn ederim ki: benim remyettiğim şu mevkı', bir makâm-ı mübârektir ki, bunun hakkında salla'llâhu aleyhi ve sellem'e Bakare Sûresi inzâl buyuruldu, demiştir.

837 Yine İbn-i Mes'ûd radiya'llâhu anh'ten (Abdurrahmân İbn-i Yezîd-i Nehaî'nin rivâyetine göre) Abdullâh İbn-i Mes'ûd Cemre-i kübrâya (ki, Cemretü'l-akabe'dir) müntehî olduğundan Beyt (-i Şerîf) i sol tarafına, Minâ'yı da sağına alarak (Cemre mahallini istikbâl etmiş) ve yedi çakıl remyetmiştir. Sonra da: kendisine Sûre-i Bakare ınzâl buyurulan Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem de Cemreyi böyle remyetti, demiştir.

838 İbn-i Ömer radiya'llâhu anhümâ'dan (oğlu Sâlim rivâyet edip) demiştir ki: İbn-i Ömer, Cemre-i dünyâda yedi çakıl atar ve her çakılın remyini müteâkib tekbir alırdı. Sonra İbn-i Ömer buradan vâdînin ortasındaki düzlüğe iner, ve orada kıbleyi istikbâl (ve cemreyi istidbâr) ederek uzun zaman kâim olur. Ve iki elini kaldırarak duâ ettikten sonra (cemre-i) vüstâyı atardı. Bundan sonra İbn-i Ömer vâdînin şimal cihetine doğru yürür, (birincideki gibi) batn-i vâdîdeki düzlüğe iner, (ve Akabe mevkiine gelir) di. Burada da uzun zaman Kıble'ye karşı kâimen ellerini kaldırarak duâ ettikten sonra, batn-i vâdîden de Cemre-i Akabeyi atardı. Ve burada (duâ için) beklemeyip dönerdi. Ve (babam) Abdullâh İbn-i Ömer:
- Bu menâsiki, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in böylece edâ buyurduğunu gördüm, der idi.

 

Eyvàh!

Well-known member
Şeytan

Kötü ruhun, kötü birinin, kötülüğe teşvik edenin, kötülüğün temsilcisinin, karanlık ve delaletin önderinin, Allah'ın ve O'nu seven, O'na kullukta bulunan herkesin büyük düşmanının müşahalaştırılmış şekli veya kötülüğün sembolü olmuş varlık. Evren'de Hz. Adem (a.s.)'den önce yaratılmış melek ve cin adında iki varlık mevcuttu.
Şeytan, cin denen varlık grubuna mensup idi. Yüce Allah'ın Adem'e secde emrine karşı gelip isyan ettiği için ilahi rahmetten kovulan ve insanların amansız düşmanı olan, cin taifesinin inkarcı kesiminden gizli bir varlıktır.

Hz.Adem'e (a.s) karşı büyüklük taslaması ve secde emrine isyanı neticesinde ilahi rahmetten ebediyen kovuluşu "İblis" adını almasına sebep oldu. O'nun küfrü inkar şeklinde olmayıp, emri yerine getirmeyi kabul etmeme ve itiraz şeklindedir.

Lanetlenmesi ve Cennetten Kovulması

Hz.Adem'e (a.s) secde emrine kadar hissiyatına dokunan bir teklif yapılmamış ve imtihan olunmamıştı. Onun bu ana kadar, Allah'ın emirlerine göre mi, yoksa öz nefsinin isteklerine göremi hareket ettiği bilinmiyordu. Emir hissiyatına ters düştü ve emri yerine getirmekten kaçındı. Gerekçesi, kendisinin ateşten, Adem'in ise topraktan yaratılmış olmasıydı. Böylece o, ateşin topraktan üstünlüğü gibi iki madde arasında, aslında olmayan bir farklılık görmüştü. Her iki maddenin yaratıcısının da Allah olduğunu itiraf etmesine rağmen Adem'in yeryüzünde Allah'ın halifesi olması, Allah'tan bir ruh taşıması gibi asıl üstünlüklerini bilmezden gelmişti. Adem'de toprak toprak, kendisinde ateşten başka bir mahiyet görmemiş; ölüden diri, diriden ölü yaratan ve bütün meziyetleri bahşeden Allah'ı maddeye mahkum sanmıştı.


Bu anlayış, Şeytan'a Allah huzurundan kovulma, rahmetinden ümit kesme ve kıyamete kadar O'nun lanetini haketme dışında hiçbirşey kazandırmadı. Çünkü o dar görüşlüydü, maddenin ötesini görememişti. Maddeyi tek ve gerçek ölçü sanmakla şeytanca bir yanılgıya düşmüştü.
Şeytanın bu itirazı, büyüklük taslamaya ve neticede kendisini inkara götüren bir isyana dönüştü. Çünkü o, neticede sahibini alçaltacak olan bir büyüklük anlayışına sahipti.

Cenab-ı Hak buyuruyor:

Allah, “Şimdi in aşağı oradan. Çünkü senin orada büyüklük taslamak haddine değil! Hemen çık! Çünkü sen aşağılıklardansın” dedi. (Araf, 13)

Yücelik sıfatları kendisine ait olan Yüce Allah, bu emirle onu bulunduğu makamdan derhal azledip indirdi. Kibirine karşılık küçüklüğe ve hakarete mahkum etti. Aslının ateş olmasına güvenerek, hayırlılık ve fazileti kendisinde aslından intikal eden bir miras, elinden alınmaz bir kişisel özellik gibi varsayarak bu imtihan zamanına kadar bulunduğu o mutluluk makamından düşmeyeceğini zanneden ve bu zannıyla: Yaratıcı'nın emrini eleştirmeğe kalkışan İblis'e bu ilâhî emir, eşyanın bütün özelliklerinin sadece bir Allah vergisi olduğunu, bu şekilde bir defada fiilen anlatıverdi. (1)


Allah, “Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lânet senin üzerinedir” dedi. (Hicr,34-35)

Cennet'ten Niçin kovuldu?


Yüce Allah, İblis'i isyanından dolayı kovuvermemiş, sorguya çekmiştir. Sorgusunda özür beyan etme yerine kibir ve gururla gösterdiği inat ve küfürden dolayı da bulunduğu makamdan indirmiş, yerinden çıkarmış "in oradan çık, artık alçaksın, küçüksün" diye yerinden atıp düşürerek, aşağılamış ve alçatmış, birinci "çık" emrinin mutlak oluşuna göre o anda bu çıkarmanın henüz ebedî bir kovma olmadığı anlaşılmaktadır.

Eğer İblis uslanıp edebini takınsa, düzelmeye yüz tutsaymış affı muhtemel bulunuyormuş. Nitekim, zaman tanıma ricası bir dereceye kadar yerine getirilmiştir. Fakat bunun üzerine şükür ve düzelme yerine bütün bütün şımarıp hak yola ve iman edenlere ve doğru yolda bulunanlara karşı kötülük etmeye ebediyyen, azmettiğini ortaya koyduğu zamandır ki emriyle tamamen kınanmaya, kovulmaya ve ahirette de kendisine uyanlarla beraber ebedî azaba mahkûm edilmiştir.

İblis'in, yaratıcıyı ve ahireti inkar etmediği halde bu düşme ve bedbahtlığına sebep kibir ve gurur ile hissiyata tabi olması ve bu şekilde arzusuna uygun olmayan hususlarda, ilâhî emre sataşıp saldırma fikrinde bulunması olmuştur. Onda bu hasletin ortaya çıkmasına da, insanın özel bir şeref ile yaratılması ve secde emrini kazanması sebep olmuştur. Buna karşılık İblis'in ecelinin tehir olunmasında da insanın düşmesine yakın sebep, kendi hatalarıdır. Fakat bu hataların karşılıklı olarak birbirleriyle ilgili yönleri vardır. Allah'a karşı serbest kalmak isteyen İblis insan ile imtihan olmuş bulunduğu gibi, İblis gibi serbest kalmak sevdasına düşecek olan insanlar da İblis ile imtihan kılınmışlardır. Şu halde yaratılışlarıyla İblis'in düşmesine sebep olmuş insanlar, kendi iradeleriyle onun akıbetine düşmemek için yaratılışlarına bahşedilen bu ezelî nimetin şükür hakkını yerine getirmeli ve İblis'in izine gitmekten son derece sakınmalıdır. Ve bilmelidir ki, İblis'in gösterdiği huylardan hangisi bir kimsede varsa, onda şeytandan bir huy var demektir. Ve onun düzeltilmesine çalışmalıdır. (1)

Mühlet Verilişi

Tamamen yalnız kalan şeytan bu defa intikam peşine düştü. Hedef insandı. Çünkü insan yüzünden ilahi rahmetten uzaklaştırılmıştı. Amacına ulaşabilmek için de Allah'tan kıyamete kadar mühlet istedi.

Şeytan, "- İnsanların tekrar dirilecekleri güne kadar bana mühlet ver" (Araf, 14) diye Allah'a yalvardı. İnsanların tekrar dirileceği günden maksat ise sur'a ikinci üfürülüş zamanıdır. Bu şekilde yalvarmakla, tekrar dirilmeden sonra artık ölümün olmayacağını biliyor ve böylece ölümden kurtulacağını sanıyordu.


Hiçbir yaratığın herhangi bir dilek ve duasını toptan reddetmek, şânından olmayan yüce Allah, huzurundan kovduğu İblis'in bile ricasını mutlak suretle
reddetmiyerek:

Allah da, “Sen süre verilenlerdensin” dedi.(Araf, 15)

Belirli bir zamandan maksat ise, sur'a birinci üfleniş zamanıdır. Bununla o, zillet ve hakaret dolu bir hayatı ölüme tercih etti. Onun için esas düşüş de bu oldu.
 

Eyvàh!

Well-known member
Görevi

Şeytan, hatasını anlayıp tevbe ederek suçunu affettirme yoluna gitmedi Bilakis daha da azgınlaştı. Kendisine, kıyamete kadar meşgul olabileceği bir hedef seçti. Bu insandı. Gönlündeki intikam duygularını cüretkar bir eda ile Yüce Allah'a şöyle açıkladı:

15_40.gif



"İblis, “Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım” dedi. " [SIZE=-1](Hicr, 39-40)
[/SIZE]

[SIZE=-1]O bilinen vakte kadar mühlet müsadesini alan İblis Ya Rabbi! dedi, beni azdırmana karşılık yemin ederim ki veya azgınlığıma hükmetmen sebebi ile; yani Allah katından kovulmuş, iyilik ve rahmetten uzaklaştırılmış bir melûn, böyle bir mühlet müsaadesini elde edince şımarır da onu azgınlığa bir teşvik vasıtası olarak kabul eder. Böyle şımartman hakkı için veya çamurdan yaratılanı küçümseyip secdeetmediğimden dolayı benim azgın âsi olduğuma hükmetmenden dolayı mutlaka ben, yeryüzünde onlara süsleme yapacağım. Yani maddelerini bahane ederek o kuru çamuru, o kokar balçığı, onlar için süsleyip insanlığın esas yükselmesine vesile olan ruhtan daha hoş, daha süslenmiş, daha kıymetli göstereceğim. Ve mutlaka hepsini azdıracağım.
Ayetdende anlaşılacağı gibi şeytana, Allah'ın halis kulları üzerinde etki olabilecek hiç bir güç verilmemiştir. Binanyaleyh düşüncesinde, yaşayışında ve huyunda şeytana karşı olan insan, "Allah'ın kulu" sıfatını koruyacaktır. Şeytana ait bir vasfı taşıyan kimsede ise, şeytandan bir haslet var demektir.

Havva'nın Yaratılışından Sonra
Hz.Adem Adn Cenneti'nde ikamet eiyordu. Kendi cinsinden ve nefsinden eşi de yaratıldı. Eşinin adı Havva idi. Bu arada şetan öç almayı planlıyordu. Bunun üzerine Adem ve eşini Allah şöyle uyardı:

"Ey Âdem, sen ve eşin cennette oturun, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol yeyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz." (Bakara 35)

Aslında Adem'e ve eşine yaklaşılmaması tavsiye edilen ağaç bir imtihan sahasıydı. Onun meyvasından yemek ise , yasak bir fiilin işlenmesi, sorumluluk sahsına çıkılması ve Allah'ın koyduğu bir yasağın çiğnenmesi demekti.
Adem ve eşi, melek olma veya Cennet'te ebedi kalma ihtimallerini duyunca, şeytanın kendilerine düşman olduğunu unuttular.

"Derken onların, kendilerinden gizli kalan çirkin yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: "Rabbiniz, başka bir sebepten dolayı değil, sırf ikiniz de birer melek ya da ebedî kalıcılardan olursunuz diye sizi şu ağaçtan men etti." dedi. Ve onlara: "Elbette ben size öğüt verenlerdenim." diye de yemin etti."
(Araf 20-21)

"Ağaca yaklaşmayın" emrine sabırsızlık edip ondan yediler. Ağaçtan meyve tadınca ayıp yerleri kendilerine açılıverdi.
"Böylece onları aldatarak aşağı sarkıttı Ağacı tadınca, çirkin yerleri kendilerine göründü ve cennet yapraklarını üst üste yamayıp üzerlerini örtmeğe başladılar."
[SIZE=-1](Araf 22)
[/SIZE]

[SIZE=-1]Allah Adem'e görevini hatırlatarak:
"... Ben sizi o ağaçtan men etmedim mi ve şeytan size apaçık düşmandır, demedim mi?" (Araf 22)

Fakat hatalarını çok çabuk anladılar, derhal tevbe ettiler.
" Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz!" (Araf 23)
Allah'da tevbelerini kabul etti. Fakat cennet de daha fazla kalmalarına müsaade etmedi ve şu emri verdi:
"Birbirinize düşman olarak inin, sizin yeryüzünde bir süreye kadar kalıp geçinmeniz gerekmektedir. Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve yine oradan çıkarılacaksınız!" (Araf 24-25)


Şeytana Karşı Uyarı
Şeytanla Adem ve Havva arasında geçen bu hadiseden sonra Allah, şeytana karşı tedbirli olmaları için, insanları da uyardı ve şöyle buyurdu:

7_27.gif



Ey Âdemoğulları. Şeytan, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de bir belaya düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları, inanmayanların dostu yaptık. " (Araf 27)

İblis de cinden olduğundan, o şeytan ve onun hemcinsleri nesil ve insan askerleri gözünden gizlenebilen cin toplulluğundandırlar. Hafiye ve casus gibi insanı görmediği tarafından vurur avlarlar. Tefsirciler demişlerdir ki, bundan insanın şeytanı hiç görmeyeceği sanılmamalıdır. Görülmeyecek yönden görebilmek hiç bir şekilde görülememeyi gerektirmez. Gerçekte bir insan bile diğer insanı göremiyeceği yönden görebilir, şeytan da insanı böyle görmediği tarafından aldatır ve hatta bazan görünür de şeytan olduğunu sezdirmez, şeytan olduğunu gizlemiyerek göründüğü de olur. "Şeytan sizi belaya uğratmasın." yasaklaması da gösterir ki, bir insan için şeytanın fitnesinden geri durmak ve çekinmek mümkündür.

Demek ki şeytan, gözle görünmediği halde bile onun şeytanlık ve aldatma noktaları bilinebilir. Ve bilinemediği halde bile takva giysisi, iman ve korku hissi onun fitnesine en kuvvetli bir engel teşkil eder. İnsan dışıyla ve içiyle maddî ve manevî bakımdan silahlanmış olur. Takva elbisesi, ile içinden dışından giyinmiş bulunursa, şeytan ona görmediği tarafından, gördüğü halde bile etki edip aldatamaz. Şu halde şeytandan takva elbisesi ile sakının. Muhakkak ki biz şeytanları iman etmeyen imansızların dostları kılmışızdır. İmansızlıkla şeytanlık arasında bir çekicilik vardır. Korusuz bahçeye haşerelerin üşüştüğü gibi.

"Muhakkak biz kâfirlere şeytanları gönderdik, onları günaha sevkediyorlar." (Meryem, 83) âyeti delaletince imansız kalblere de şeytanlar musallat olur. İmansızlar şeytanlığı sever, şeytana mahsus hasletlere, hareketlere meftun olurlar. Hayırsız, hayırsızla düşer kalkar, eşkiyanın reisi, en büyük haydut olur. Bunun gibiimansızların bütün eğilimleri şeytanlıkta olduğundan önlerine şeytanlar düşer, başlarına şeytanlar geçer ve artık onları diledikleri yere sevkeder, soydurur, soyarlar.

"Ey insanlar! Bütün yeryüzündeki nimetlerimden helal olmak, temiz olmak şartıyla yiyin. Fakat şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o size belli bir düşmandır. O size hep çirkin ve murdar işleri emreder, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyler söylemenizi ister." (Bakara - 168-169)
"Onlar, Allah'ı bırakırlar da, yalnız dişilere taparlar. Böylece ancak inatçı şeytana tapmış olurlar. Allah o şeytana lanet etti. Ve o da: "Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım, ve onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah'ın yaratışını değiştirecekler" dedi.Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyana uğramış olur. Şeytan onlara vaad eder ve onları boş umutlarla oyalar. Oysa şeytanın onlara vaadi, aldatmadan başka bir şey değildir. Bunların varacakları yer cehennemdir. Ondan kurtulmak için çare bulamazlar." [SIZE=-1](Bakara 117-121)[/SIZE]

Bu ayetler aynı zamanda insanın, şeytanın fitnesinden sakınmasının mümkün olduğunu da gösterir.


KAYNAKLAR
1) Elmalı Tefsiri, Araf Suresi
2)
Diyanet İşleri Başkanlığı Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali
3) Şeytan, Ahmet Güç, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Şamil İslam Ansiklopedisi
4) Gençlere Öğütlerim, Mehmed Emre

[/SIZE][/SIZE]
 

Eyvàh!

Well-known member
israfla ilgili hadisler

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İktisat eden zenginleşir, israf eden fakirleşir.) [Bezzar]

(Kıyamette herkes, şu dört suale cevap vermedikçe hesaptan kurtulamaz:
1- Ömrünü nasıl geçirdi?
2- İlmi ile nasıl amel etti?
3- Malını nereden, nasıl kazandı ve nerelere harcetti?
4- Cismini, bedenini nerede yordu, hırpaladı?)
[Tirmizi

(Yiyip için, giyinin ve tasadduk edin. Fakat israf ve kibirden sakının!) [Buhari]

Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Ben çarşıdan et almış hamala vermiş eve dönüyordum. Hz. Ömer radıyallahu anh yolda bana yetişip: "Bu da ne?" diye sordu. "Canımız et çekmişti, gidip bir dirhemlik et satın aldım" dedim. Bunun üzerine: "Canın bir şey çektikçe gidip ondan alıyor musun? Herkese, israf olarak, canının her istediğini yemesi yeter!" diye çıkıştı."


Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir gün: "Halınız var mı?" diye sordular. "Bizde halı da nasıl olsun?" dedim. "Şurası muhakkak ki o da olacak!" buyurdular. Nitekim dediği gibi oldu. Gün geldi ben hanımıma (israf ve mekruh addettiğim için): "Şu halını benden bari uzak tut!" diye çıkıştığım vakit: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Sizlerin de halıları olacak!" dememiş miydi?" diye karşılık verdi."


Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi anlatıyor: "Bir adam Aleyhissalâtu vesselâm'a gelerek: "Ben fakirim, hiçbir şeyim yok, üstelik bir de yetimim var!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: "Yetimin malından ye! Ancak bunu yaparken ne israfa kaç, ne aceleci ol, ne de kendine mal et" buyurdular."


İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Yiyiniz, tasadduk ediniz, giyiniz. Fakat bunları yaparken israfa ve tekebbüre kaçmayınız."


İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm abdest alan bir adam görmştü: "İsraf etme! İsraf etme!" buyurdular."


Abdullah İbnu Amr radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, abdest almakta olan Sa'd'a uğramıştı: "Bu israf da ne?" buyurdular. Sa'd: "Abdestte dahi israf olur mu?" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: "Evet! cevabını verdi, akan bir nehir üzerinde olsan bile!"


Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Her iştiha duyduğunu yemen israftandır."
 

Eyvàh!

Well-known member
kurbala ilgili hadisler

Ashabı kiramdan bazıları Rasulullah(s.a.v)a sordular ve dediler ki: ‘’Ya Rasulallah(s.a.v)! Bu kesilen kurbanlar nedir?’’
Rasulullah(s.a.v)şöyle cevap verdiler: ‘’Atanız İbrahim Peygamberin sünnetidir.’’
‘’Bizim için bunda ne gibi faydalar var?’’ dediler.
‘’Yününden her kıl için bir iyilik ve sevap vardır.’’buyurdular.
‘’Yününden mi? Diye sordular. Efendimiz(s.a.v): ‘’Evet yününden her kıl için bir iyilik ve sevap vardır, buyurdu.’’

(El-Hakim sahih bir isnadla: Zeyd b. Erkam(ra)dan.)




Rasulullah(s.a.v)şöyle buyurmuşlardır:’’Mali imkanı bulunduğu halde kurban kesmeyen kimse bizim namazgahımıza yaklaşmasın.’’

(El-Hakim. Hz. Ebu Hüreyre(ra)den.)


Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Hiç bir kul, kurban günü, Allah indinde kan akıtmaktan daha sevimli bir iş yapamaz. Zîra, kesilen hayvan, kıyamet günü boynuzlarıyla, kıl1arıyla, sınnaklarıyla gelecektir. Hayvanın kanı yere düşmezden önce Allah indinde yüce bir mevkiye ulaşır. Öyle ise, onu gönül hoşluğu ile ifâ edin."

Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm kurban kesmek istediği zaman iki tane büyük şişman çift boynuzlu alaca, hadımlaştırılmış koç alırdı. Bunlardan birisini Allah'ın birliğine ve kendisinin peygamberliğine şehadet eden ümmeti adına keser, diğerini de Muhammed ve ÂI-i Muhammed aleyhissalâtu vesselam adına keserdi.

Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Maddi imkânı olup da kurban kesmeyen namazgâhımıza sakın yaklaşmasın.

Zeyd İbnu Erkam radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ın ashabı: "Ey Allah'ın Resulü dediler, bayram günü kesilen şu kurban nedir?"
"Bu babanız İbrahim aleyhisselâm'ın sünnetidir" buyurdular. Ashab: "Pekiyi, kurban kesmede bize ne gibi sevap var ey Allah 'ın Resûlü!" dediler. "Kurbanın her bir kılı için bir sevap" buyurdular. Ashab tekrar: "(Kesilen kurban, koyun kuzu gibi) yünlü ise ey Allah'ın Resûlü (sevap nasıl olacak)?" diye sordular. Aleyhissalâtu vesselam: "Yünün her bir kılı için de bir sevap var!" buyurdular.

İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam'a bir adam geldi ve: "Üzerimde bir deve (kurbanı) borcu var. Ben onu satın alacak güçteyim. Ama deve bulamıyorum ki satın alayım" dedi. Bunun üzerine Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ona yedi davar satın alıp kesmesini emretti.

Ümmü Bilâl Binti Hilâl babasından naklediyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Koyun nev'inden ceza' (yani altı ayını doldurmuş ve bir yılını doldurandan geri kalmayan dolgun kuzu)nun bayram kurbanı olması câizdir.

Uveymir İbnu Eşkar radıyallahu anh'ın anlattığına göre, "Kurbanını bayram namazından önce kesmiş, sonra da durumu Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a açmıştır. Aleyhissalâtu vesselâm da kendisine: "Kurbanını iade et (yeniden kes, o kurban yerine geçmez)" cevabında bulunmuştur.

Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm kurban ettiği her deveden birparça etin alınmasını emretti. (Toplanan) etler bir çömleğe konulup pişirildi. Sonra Resül-i Ekrem aleyhissalâtu vesselâm ve beraberindekiler etten yediler ve et suyundan içtiler.

Kurbanın postunun her kılına ve her parçasına bir sevap vardır.) [Hakim]
(Kurbanlarınız, semiz olsun. Onlar, Sıratta bineklerinizdir.) [Zâd-ül mukvin]

(Kurbanın derisindeki her tüy sayısınca size sevap vardır. Kanının her damlası kadar mükafat vardır. O sizin mizanınıza konacaktır. Müjdeler olsun!) [İbni Mace]
(Kurbanlarınızı gönül hoşluğu ile kesin! Çünkü hiçbir müslüman yoktur ki, kurbanını kıbleye döndürüp kessin de, bunun kanı, boynuzu, yünü, her şeyi kıyamette kendi mizanına konan sevabı olmasın!) [Deylemi]
(Sevap umarak kurban kesen, Cehennemden korunur.) [Taberani]
(Kurban bayramında yapılan amellerden Allahü teâlâ katında kurban kesmekten daha kıymetlisi yoktur. Daha kanı yere düşmeden Allahü teâlâ, onu muhafaza eder. Onunla nefsinizi tezkiye edin, onu seve seve kesin!) [Tirmizi]
(Kurbanların en hayırlısı boynuzlu koçtur.) [İbni Mace]
(Ya Fatıma, kurbanının yanına git! Kesilirken orada bulun! Yere akacak ilk kan damlası ile, geçmiş günahların affedilir.) [İbni Hibban]
(Kesilen kurban, Kıyamette, etiyle, kanıyla 70 kat büyüyerek mizana konur.) [İsfehani]
 

Eyvàh!

Well-known member
orucla ilgili hadisler

* Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ademoğlunun her ameli katlanır. (Zira Cenab-ı Hakk'ın bu husustaki sünneti şudur. Hayır ameller en az on misliyle yazılır, bu yediyüz misline kadar çıkar. Allah Teâla Hazretleri (bir hadis-i kudside) şöyle buyurmuştur: "Oruç bu kaideden hariçtir. Çünkü o sırf benim içindir, ben de onu (dilediğim gibi) mükâfaatlandıracağım. Kulum benim için şehvetini, yiyeceğini terketti." "Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir; diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku (halüf), Allah indinde misk kokusundan daha hoştur.''

* Bir rivayette de şöyle buyrulmuştur: "Oruç perdedir. Biriniz birgün oruç tutacak olursa kötü söz sarfetmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa "ben oruçluyum!'' desin (ve ona bulaşmasın).''

* Yine Ebu Hüreyıe (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim Allah Teala yolunda bir gün oruç tutsa, Allah onunla ateş arasına, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar.'' 3085 - Ebu Ümâme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resülü dedim, bana öyle bir amel emret ki (yaptığım takdirde) Allah beni mükâfaatlandırsın.'' "Sana dedi, orucu tavsiye ederim, zira onun bir eşi yoktur.''

* Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Cennette Reyyân denilen bir kapı vardır. Oradan sadece oruçlular girer. Oruçlular girdiler mi artık kapanır, kimse oradan giremez." Buhari, Tirmizi'nin rivayetinde şu ziyâde var: "Oraya kim girerse ebediyyen susamaz.''

* Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun seyabından hiçbir eksilme olmaz.''

* Yine Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "ResuluIIah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur."

* Nesâi 'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Bir münâdi, her gece şöyle nida edip bağırır: "Ey hayır isteyen, gel! Ey şer isteyen kendini şerden tut!''

* Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Ramazandan sonra hangi oruç efdaldir?'' diye sorulmuştu, şu cevabı verdi: "Ramazanı ta'zim için Şa'bân!" Tekrar soruldu: "Hangi sadaka efdaIdir?'' "Ramazanda verilen!'' cevabını verdi.''

* Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Her iftar vaktinde Allah tarafından (cehennemden) azad edilen kimseler bulunur. Bu, (Ramazanın) her gecesinde olur."

* Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anhuma anlatıyor: "Ramazan ayı girmişti. Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bu mübarek aya girmiş bulunuyorsunuz. Bu ayda bir gece vardır ki bin aydan hayırlıdır. Bu gecenin hayır ve bereketinden mahrum kalan bir kimse, bütün hayırlardan mahrum kalmış gibidir. Onun hayrı ise sadece (uhrevi saadetten) mahrum kimseye haramdır."

* Abdullah İbnu Amr radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Nuh aleyhisselam Ramazan ve Kurban bayramları hariç, yıl orucu tutmuştur" dediğini işittim."

* Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Herşeyin bir zekatı (temizlenme vasıtası) vardır, cesedin zekatı oruçtur." Muhrız rivayetinde şu ziyadede bulundu: "Resulullah aleyhissalatu vesselam şunu ilave etti: "Oruç, sabrın yarısıdır."

* Abdullah İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Sa'd İbnu Muaz'ın yanında iftar açmıştı. Şöyle buyurdular: "Yanınızda oruçlular iftar etti. Yemeklerinizden ebrâr olanlar yedi, size de melaikeler rahmet duasında bulundular."

* Abdullah İbnu Amr İbni'l As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Şurası muhakkak ki, oruçlunun iftarını açtığı zaman reddedilmeyen makbul bir duası vardır
 

Eyvàh!

Well-known member
orucla ilgili hadisler

..::: ORUÇ İLE İLGİLİ HADİSLER :::..
1)
Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri,orucu açtığı zamanki sevincidir; diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku (halüf), Allah indinde misk kokusundan daha hoştur.
2) Oruç perdedir. Biriniz birgün oruç tutacak olursa kötü söz sarfetmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa "ben oruçluyum!'' desin (ve ona bulaşmasın).
3) Kim Allah Teala yolunda bir gün oruç tutsa, Allah onunla ateş arasına, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar
4) Cennette Reyyân denilen bir kapı vardır. Oradan sadece oruçlular girer. Oruçlular girdiler mi artık kapanır, kimse oradan giremez
5) Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun seyabından hiçbir eksilme olmaz
6) Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur.
7) Hilâli görünceye kadar oruç tutmayın, yine (müteakip) hilâli görünceye kadar da yemeyin. Bulut araya girerse ayı takdir edin
8) Ramazan ayını, hilâli görmedikçe veya sayıyı ikmal etmedikçe öne alıp başlatmayın. (Hilali görüp veya sayıyı tamamladıktan) sonra müteakip hilâli görünceye veya sayıyı tamalayıncaya kadar orucu tutun
9) (Muteber) oruç, (hep beraber) tuttuğunuz gündekidir. (Muteber) iftar, hep beraber) ettiğiniz gündekidir. (Muteber) kurban (hep beraber) kurban kestiğiniz gündekidir.
10) İki bayram ayı eksilmezler: Bunlar Ramazan ve Zü'l-Hicce aylarıdır
11) Kim orucu fecirden önce niyetle (kesin kılmazsa) onun orucu yoktur
12) Kim kendiliğinden kusacak olursa, üzerine kaza gerekmez. Kim de isteyerek kusarsa orucunu kaza etsin
13) Üç şey vardır orucu bozmaz: Hacamat olmak (kan aldırmak), kusmak, ihtilam olmak
14) Hacamat ettiren de, hacamat eden de orucunu açmıştır
15) Kim oruçlu olduğu halde unutur ve yerse veya içerse orucunu tamamlasın. Çünkü ona Allah yedirip içirmiştir
16) Sahur yemeği yiyin, zira sahurda bereket var
17) Bizim orucumuzla Ehl-i Kitab'ın orucunu ayıran fark sahur yemeğidir
18) Biriniz ezanı işitince (yiyip-içtiği) kap elinde ise, ihtiyacını görünceye kadar onu bırakmasın.'
19) Gece şu taraftan (doğudan) gelince, gündüz de şu taraftan (batıdan) gidince, güneş de batınca oruçlu orucunu açmıştır
20) Kim yalanı ve onunla ameli terketmezse (bilsin ki) onun yiyip içmesini bırakmasına Allah'ın ihtiyacı yoktur
21) Biriniz yemeğe davet: edilince, oruçlu ise: "Ben oruçluyum" desin
22) Kim bir kavme misafir olursa, onlar müsaade etmedikçe (nafile) oruç tutmasın.
23) Oruçlunun yanında oruçsuzlar yemek yiyecek olursa, melekler oruçluya rahmet okurlar
24) Kim, üzerinde Ramazan ayının orucu olduğu halde ölecek olursa, (ölünün velisi) her bir gün yerine, bir fakire yiyecek versin
25) Şurası muhakkak ki, oruçlunun iftarını açtığı zaman reddedilmeyen makbul bir duası vardır.




..::: ORUÇ İLE İLGİLİ AYETLER :::..

1) Ey iman edenler! oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. Bakara( 2) 183
2) Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. Bakara( 2) 184
3) Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir. Bakara( 2) 185
4) Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tevbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık (ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için takdir ettiklerini isteyin. Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde ibadete çekilmiş olduğunuz zamanlarda kadınlarla birleşmeyin. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın bu sınırlara yaklaşmayın. İşte böylece Allah âyetlerini insanlara açıklar. Umulur ki korunurlar. Bakara( 2) 187
5) Haccı ve umreyi Allah için tam yapın. Eğer (bunlardan) alıkonursanız kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye gerekir. (Hac yolculuğu için) emin olduğunuz vakit kim hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir. Kurban kesmeyen kimse hac günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on gündür. Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun. Biliniz ki Allah'ın vereceği ceza ağırdırBakara( 2) 196
6) Yanlışlıkla olması dışında bir müminin bir mümini öldürmeye hakkı olamaz. Yanlışlıkla bir mümini öldüren kimsenin, mümin bir köle azat etmesi ve ölenin ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi gereklidir. Meğer ki ölünün ailesi o diyeti bağışlamış ola. (Bu takdirde diyet vermez). Eğer öldürülen mümin olduğu halde, size düşman olan bir toplumdan ise mümin bir köle azat etmek lâzımdır. Eğer kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir toplumdan ise ailesine teslim edilecek bir diyet ve bir mümin köleyi azat etmek gerekir. Bunları bulamayan kimsenin, Allah tarafından tevbesinin kabulü için iki ay peşpeşe oruç tutması lâzımdır. Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. Nisa( 4) 92
7) Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da keffâreti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek, yahut onları giydirmek, yahut da bir köle azat etmektir. Bunları bulamıyan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin keffâreti işte budur. Yeminlerinizi koruyun (onlara riayet edin). Allah size âyetlerini açıklıyor; umulur ki şükredersiniz! Maide( 5) 89
8) Ey iman edenler! İhramlı iken avı öldürmeyin. İçinizden kim onu kasten öldürürse öldürdüğü hayvanın dengi (ona) cezadır. (Buna) Kâbe'ye varacak bir kurban olmak üzere içinizden adalet sahibi iki kişi hükmeder (öldürülen avın dengini takdir eder). Yahut (avlanmanın cezası), fakirleri doyurmaktan ibaret bir keffârettir, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Ta ki (yasak av yapan) işinin cezasını tatmış olsun. Allah geçmişi affetmiştir. Kim bu suçu tekrar işlerse Allah da ondan karşılığını alır. Allah daima galiptir, öç alandır. Maide( 5) 95
9) (Bu alış verişi yapanlar), tevbe edenler, ibadet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanlardır. O müminleri müjdele! Tevbe( 9) 112
10) "Ye, iç. Gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen de ki: Ben, çok merhametli olan Allah'a oruç adadım; artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım." Meryem( 19) 26
11) Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır. Ahzab( 33) 35
12) (Buna imkân) bulamayan kimse, hanımıyla temas etmeden önce ardarda iki ay oruç tutar. Buna da gücü yetmeyen, altmış fakiri doyurur. Bu (hafifletme), Allah'a ve Resûlüne inanmanızdan dolayıdır. Bunlar Allah'ın hükümleridir. Kâfirler için acı bir azap vardır. Mücadele( 58) 4
13) Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi kendini Allah a veren, inanan, sebatla itaat eden, tevbe eden, ibadef eden, oruç tutan, dul ve bâkire eşler verebilir. Tahrim( 66)
 

Eyvàh!

Well-known member
İMAN, ile ilgili hadisler

İMAN, MÜMİN, YAKİN...

*. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim Allahtan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammedin de Onun Resûlü olduğuna şehadet ederse, Allah ona ateşi haram eder."
Ubâde radıyallahu anh. Tirmizî.

*. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kalbinde zerre kadar îmanı olan kimse, cehennemden çıkar."
Ebû Saîd radıyallahu anh. Tirmizî.

*. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Şüphesiz Allah, yalnız kendi rızasını isteyerek, "Lâ ilâhe illallah" diyen kimseye, ateşi haram etmiştir."
İbn Şihâb radıyallahu anh. Buhârî.

*. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Muhammedin nefsi elinde olana yemin ederim ki, yahudi olsun, hıristiyan olsun, bu insanlardan beni duyup da, getirdiğim kitaba îman etmeden ölen kimse, kesinlikle cehennemlik olur."
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim.

*. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"iman, cennete, cehenneme, hesap gününe, yaptıklarını tartan mîzana ve iyisiyle kötüsüyle kadere, inanmandır."
İbn Abbas radıyallahu anh. Ahmed.

*. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Allah, şüphesiz kıyamet gününde ümmetimden bir adamı ortaya çıkartacak. Herkesin gözü önünde, herbiri gözün görebildiği kadar büyük olan tam doksandokuz dosya açılacak. Sonra ona şöyle diyecek:
"Bunlardan bir şeyi inkâr edebilir misin? Yazıcı meleklerim sana haksızlık ettiler mi?"
"Hayır, ya Rabbi!" diyecek.
Allah, "Evet, katımızda senin sevabın vardır. Bugün sana hiçbir haksızlık yapılmayacaktır," diyecek ve ona içinde "Eşhedü en Lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resûlüh," yazılı bir kâğıt çıkartacak ve "Haydi tartıya hazırlan!" diyecek.
"Ya Rabbi, bu kadar dosyanın yanında bu kâğıt neye yarar ki?" der demez, kendisine şu söylenecek:
"Sen bugün haksızlığa uğratılmayacaksın."
Terazinin bir kefesine dosyalar, diğer kefesine de şehadet kelimesi yazılı kâğıt konacak ve kâğıt, dosyalara ağır gelecektir. Zira, Allahın ismini hiçbir şey tartamaz."
İbn Amr radıyallahu anh. Tirmizî.

*. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"iman, Allaha, onun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanman ve kadere iyisiyle kötüsüyle îman etmendir."
İbn Yâmer radıyallahu anh. Müslim.

*. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Yaptığın iyilik sebebiyle seviniyor ve yaptığın kötülük sebebiyle üzülüyorsan, sen müminsin."
Ebû Ümâme radıyallahu anh. Taberânî.

*. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Şu üç şeyi kendinde bulunduran îmanın tadını alır: Allah ve Resûlünü herşeyden fazla seven. Bir kulu, başka bir maksatla değil de, sadece Allah için seven. Allah tarafından küfürden kurtarıldıktan sonra, tekrar küfre dönmeyi ateşe atılmak kadar çirkin ve korkunç gören."
Enes radıyallahu anh. Buhârî.

*. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Üç şey îmandandır: Darlıkta sadaka vermek, herkese selâmı yaymak, insafı gözetmek."
Ammar radıyallahu anh. Bezzâr.

*. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kendisinde şu üç şey bulunan kişi, hem sevabı hak etmiş, hem de îmanını tamamlamıştır: Dünyada yaşadığı güzel bir ahlâk, kendisini Allahın yasaklarından uzaklaştıran verâ ve cahilin cehlinden alıkoyan olgunluk."
Enes radıyallahu anh. Bezzâr.

*. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Sizden biriniz, ben kendisine babasından, evladından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça, tam îman etmiş olmaz."
Enes radıyallahu anh. Buhârî.

35. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Biriniz, kendisi için sevdiği bir şeyi, kardeşi için de sevmedikçe, tam îman etmiş sayılmaz."
Enes radıyallahu anh. Buhârî.

*. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Allah için seven, Allah için nefret eden, Allah için veren, Allah için tutumlu olan, îmanını tamamlamıştır."
Ebû Ümâme radıyallahu anh. Ebû Dâvud.

*. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Sabır, îmanın yarısı, kesinkes bilerek inanmak ise, tümüdür."
Alkame radıyallahu anh. Taberânî.

*. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Müminin işine şaşarım, çünkü onun işleri tamamen hayırdır. Bu da ancak mümine özgüdür. Çünkü o, sevindirici bir şeyle karşılaşınca şükreder, hayır olur. Zararlı ve üzücü bir şeyle karşılaşınca sabreder, bu da hayır olur."
Suheyb radıyallahu anh. Müslim.

*. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Birinizin içinde îman, elbisenin eskimesi gibi eskir. Allahtan kalblerinizdeki îmanı yenilemesini dileyin!"
İbn Amr radıyallahu anh. Taberânî.

*. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kişi zina ettiği zaman îman ondan çıkar, üzerinde bir gölgelik gibi olur. Zinayı tamamen terkettiği zaman, îman tekrar ona döner.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud.

*. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim, Allaha hiçbir şeyi ortak koşmadan ve haram kana bulaşmadan ölürse, cennetin hangi kapısını dilerse oradan girdirilir."
Cerîr radıyallahu anh. Taberânî.
 

Eyvàh!

Well-known member
haya ile ilgili hadisler

Haya ile ilgili hadisler


Hadis No : 1657
Ravi: İbnu Mes'ud
Resulullah (sav) "Allah'tan hakkıyla haya edin!" buyurdular. Biz: "Ey Allah'ın Resulü, elhamdülillah, biz Allah'tan haya ediyoruz" dedik. Ancak O, şu açıklamayı yaptı: "Söylemek istediğim bu (sizin anladığınız haya) değil. Allah'tan hakkıyla haya etmek, başı ve onun taşıdıklarını, batni ve onun ihtiva ettiklerini muhafaza etmen, ölümü ve toprakta çürümeyi hatırlamandır. Kim ahireti dilerse dünya hayatının zinetini terketmeli, ahireti bu hayata tercih etmelidir. Kim bu söylenenleri yerine getirirse, Allah'tan hakkıyla haya etmiş olur."

Kaynak: Tirmizi, Kıyamet 25, (2460)

Hadis No : 1658
Ravi: Ebu Saidi'l-Hudri
Resulullah (sav) çadırdaki bakire kızdan daha çok haya sahibi idi. Hoşlanmadığı bir şey görmüşse biz bunu yüzünden hemen anlardık.

Kaynak: Buhari, Edeb 77, Menakıb 23; Müslim, Fedailu'n-Nebi 67, (2320)


Hadis No : 1659
Ravi: Zeyd İbnu Talha İbnu Rükane
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Her bir dinin kendine has bir ahlakı vardır, İslam'ın ahlakı hayadır."

Kaynak: Muvatta, Hüsnü'l-Hulk 9, (2, 905); İbnu Mace, Zühd 17, (4181, 4182)

Hadis No : 1660
Ravi: Enes
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Edebsizlik ve çirkin söz girdiği şeyi çirkinleştirir. Haya ise girdiği şeyi güzelleştirir."

Kaynak: Tirmizi, Birr 47, (1975); İbnu Mace, Zühd 17, (4185)
 

Eyvàh!

Well-known member
Yetim ile ilgili hadisler

Yetim ile ilgili hadisler

Halkin icinde Allah'dan en uzak olan iki kimsedir: Birincisi, umeranin meclisinde oturur da zulme ait sozlerinde onlari tasdik eder. Digeri ise cocuklarin muallimidir. Fakat onlarin hepsini ayni derecede esit tutmaz. Ve yetimin hakki hususunda Allah'dan korkmaz.

Ravi: Hz. Ebu Umame (r.a.).

Kalbinin yumusamasini ve hacetinin gorulmesini sever misin? Yetime merhamet et, onun basini oksa ve ona yediginden yedir. Kalbin yumusar ve hacetine erisirsin.
Ravi: Hz. Ebud Derda (r.a.)

Namaz husususunda Allah'tan korkun. Namaz hususunda Allah'tan korkun. Namaz hususunda Allah'tan korkun. Koleleriniz hakkinda da Allah'tan korkun. Su iki zaif hakkinda da Allah'tan korkun; Dul kadin ve yetim cocuk.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)

Helak edici su yedi seyden kacininiz: Allah'a ortak kosmaktan, sihirden, hakli durum haric Allah'in haram kildigi cana kiymaktan, faiz yemekten, yetim mali yemekten, savas gunu harpten kacmaktan ve namuslu, mu'min, habersiz hanimlara iftira etmekten.
Ravi: Hz. Ebu Hureyre (r.a.)

Yetimi kendine yakin tut. Basini elinle oksa ve onu sofrana oturt. Boyle yaparsan, kalbin yumusar ve hacetin gorulur.
Ravi: Hz. Ebu Imran (r.a.)

Dort sey dort yerde nafaka olarak kabul olunmaz: Hiyanet, hirsizlik, suistimal ve yetim malindan saglanan kazancla Hac, Umre, Sadaka ve Cihad olmaz.
Ravi: Hz. Ibni Omer (r.anhuma)

Dort taife Cennete giremez: Ickiye devamli, faiz yiyen, haksiz yere yetim mali yiyen ve anne babasina (ailesine) asi olan. (Tevbe ederse mesele yok.)
Ravi: Hz. Ebû Hureyre (r.a.)

Yetimin basini one dogru, babasi oleni de arkaya dogru mesh et.
Ravi: Hz. Muhammed ibni Suleyman (r.a.)

Allah'a en sevgili ev, icinde ikram goren yetim bulunan evdir.
Ravi: Hz. Ibni Omer (r.anhuma)

Cennette "Darul ferah" denilen bir eve ancak mu'minlerin yetimlerini sevindirenler girer.
Ravi: Hz. Ukbe Ibni Amir (r.a.)

Kalbinin yumusamasini istersen yetimin basini oksa ve miskini doyur.
Ravi: Hz. Ebu Hureyre (r.a.)

Insanlari acizlik icinde birakmaktan sakinin, Sizden birisi Emir veya Amil olur da kendisine dul kadin, yetim veya fakir bir kimse isi icin gelir. Ona "Sen otur, isine bakilacaktir" denir. Boylece onlar acizlik icinde terkedilirler. Ihtiyaclari gorulmez ve onlar icin bir emir de verilmez. Onlar da dagilip giderler. Halbuki, zengin esraftan biri gelince, Emir onu yanina oturtur. Sonra da "Isiniz nedir" der. Adam da "Isim soyle soyledir" der. Bunun uzerine Emir "Bunun ihtiyacini yerine getirin ve acelede edin" der.
Ravi: Hz. Ebu Hureyre (r.a.)

Yetim (babasi olmus olan) bir cocugun basini soyle arkadan one dogru oksayiniz. Eger babasi varsa (oksuzse) onden arkaya dogru soyle oksayiniz.
Ravi: Hz. Ibni Abbas (r.anhuma)

Buyuk gunahlar yedidir: Allah'a sirk kosmak, hak yol ile olan mustesna, Allah'in haram kildigi bir kimseyi oldurmek, namuslu kadina iftira etmek, cepheden kacmak, faiz yemek, yetim mali yemek, hicretten sonra cahiliye bedeviligine donmek.
Ravi: Hz. Ebu Said (r.a.)

Uc kisiye kiyamet gununde Allah, nazar etmez; onlari tezkiye etmez ve onlar icin elim bir azab vardir: Okuturken yetimi ezen hoca , ihtiyaci yok iken dilencilik yapan kimse, yaranmak icin sultana dalkavukluk yapan adam.
Ravi: Hz. Ibni Abbas (r.anhuma)

Kim bir veya iki yetimi barindirirsa, sabir etse ve sevabini da umid etse, Ben onunla Cennette su iki parmak gibi olurum. (Sehadet parmagi ve orta parmagini hareket ettirdi.)
Ravi: Hz. Ibni Abbas (r.anhuma)

Bir kimse, akrabasindan veya baskasindan olan bir yetimi, yetim kendisini kurtarana kadar uhdesine alsa, o kimseye Cennet vacib olur.
Ravi: Hz. Adiyy Ibni Hakem (r.a.)

Emzirme muddeti gectikten sonra sut kardeslik yok. Iftarsiz oruc da yoktur. Akli balig olduktan sonra yetimlik yok, geceye kadar laf orucu da yok. Nikahtan evvel de talak yoktur.
Ravi: Hz. Ali (r.a.)
 

Eyvàh!

Well-known member
kader ile ilgili hadisler

sahih müslümden:

Ebu’l-Esved ed-Dieliyy şöyle dedi:

İmran ibn Husayn (radıya’llâhu anh) bir gün bana şöyle sordu:

– İnsanların yapmakta oldukları ve emek çekip didindikleri şeye ne dersin?.. Kendilerine hüküm olunan ve sebkât etmiş bulunan kaderden, kendilerine gelip geçen bir şey midir?.. Yahut Nebî ve Rasûllerinin getirdiği şeylerden olup da kendilerini karşılayacak ve aleyhlerine delil sâbit oluveren şeylerden midir?..

– Hayır!.. (karşılaşacakları tesadüfî işler değil). Lâkin, geçmişte kendilerine yazılan ve kendilerine gelip çatan bir şeydir!.. dedim.

Bunun üzerine İmran bin Husayn sordu:

– Öyle ise bu insanlara ZULÜM olmuyor mu?..

Bu sözden şiddetle korktum ve şöyle dedim:

– Her şey, Allah'ın mahlûkudur ve elinin mülküdür!..

– O YAPTIKLARINDAN MES'ÛL OLMAZ; FAKAT ONLAR MES'ÛL OLURLAR!.." (Enbiyâ: 23)

– Allah sana merhamet buyursun!.. Ben sana sorduğum şeylerle ancak senin aklını imtihan etmek istedim. Müzeyn kabilesinden iki kişi Rasûlullah’ın yanına geldiler ve şöyle sordular:

– Yâ Rasûlullah!.. İnsanların bugün yapmakta oldukları ve emek çekip didine geldikleri şeye ne buyurursun?.. Bu üzerlerine hüküm edilen ve önceden yazılan bir kaderden olarak, kendilerine isâbet eden bir şey midir?.. Yahut, Nebî ve Rasûllerin getirdiği ve üzerlerine hüccet sâbit olan şeylerden olarak, kendilerinin karşılayacakları şeyler içinde midir?..

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:

– Hayır!.. Bu ikinci şekil değil!.. ÜZERLERİNE HÜKÜM OLUNAN VE KENDİLERİNE GELEN BİR ŞEYDİR (kaderdir). Azîz ve Celîl olan Allah’ın kitabında bunun tasdiki şu âyettir:

– HER BİR NEFSE VE ONU DÜZENLEYENE, SONRA DA ONA HEM KÖTÜLÜĞÜ, HEM KORUNMASINI İLHAM EDENE. (Şems: 7 - 8)

Câbir radıyallâhu anh şöyle dedi:

Surûkatubnu Mâlik ibn Cu'şûm geldi ve şöyle sordu:

– Yâ Rasûlullah!.. Bize DİNİMİZİN ASLINI BEYAN ET!.. Bugünkü amel neyin içindedir?.. Bunun bilgisine nisbetle, biz sanki şimdi yaratılmış gibiyiz. Bugünün ameli, kalemlerin yazıp da kuruduğu, takdirlerin cereyan ettiği işler içinde midir?.. Yoksa karşılaşacağımız işler içinde midir?

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi vesellem):

– Hayır!.. Bugün ki iş, yeniden oluşacak işler içinde değildir!.. Fakat kalemlerin yazıp kuruduğu, takdirlerin cereyan etmiş olduğu işler içindedir!.. Buyurdu.

Surâka bu defa sordu:

– Öyle ise amel ne için?..

Züheyr dedi ki: Bundan sonra Ebu Zübeyr anlamadığım bir şey konuştu; ben ne dedi, diye sordum:

– "Amel ediniz, çünkü herkese kolaylaştırılmıştır!." buyurdu.

Abdullah ibn Mes’ud (radıya’llâhu anh) şöyle dedi:

Bize dâima doğru söyleyen ve kendisine de doğru bildirilen Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:

– Sizin birinizin ana-baba maddeleri 40 gün anasının karnında toplanır. Sonra o maddeler o kadar zaman içinde katı bir kan pıhtısı hâlini alır. Sonra yine o kadar zaman içerisinde bir çiğnem ete tahavvül eder. (120. günde) ona bir melek gönderilir de bu melek ona ruhu nefheder. Ve melek dört kelime ile yani rızkını, ecelini, âmelini, said ve şakî olduğunu yazmakla emrolunur.

Kendisinden başka Hak ilâh olmayan Allah’a yemin ederim ki: sizden biriniz cennet ehlinin ameliyle amel etmekte devam eder. Nihâyet kendisi ile Cennet arasında bir zirâ’dan başka mesafe kalmaz!.. Bu sırada yazı o kişinin önüne geçer!.. Bu defa o kişi cehennem ehlinin ameliyle amel etmeye devam eder.

Ve yine sizden biriniz Cehennem ehlinin ameliyle amel eder, nihâyet kendisiyle cehennem arasında ancak bir zirâ mesafe kalır. Bu sırada yazı önüne geçer!.. Bu defa da o kimse cennet ehlinin ameliyle amel eder ve cennete girer!.

* * *

Enes İbn Mâlik (radıya’llâhu anh) şu hadîsi Rasûlullah'a bağladı:

Rasûlullah şöyle buyurmuştur:

– Şüphesiz Azîz ve Celîl olan Allah rahime bir melek tevkil etmiştir.

Melek, "Ey rabbım bir nutfedir; ey rabbım bir kan pıhtısıdır; ey rabbım bir çiğnem ettir" der. Allah bir mahlûk hükmedip yaratmak istediğinde Melek,

"Ey Rabbım erkek midir yahut dişi midir; şâkî midir yahut saîd midir; rızkı nedir; ecelî nedir?" sorularını sorar. BUNLAR ANASININ KARNINDA İKEN BÖYLECE YAZILIR!.."


Hazreti Âli (radıyallâhu anh) şöyle anlattı:


Biz bir defasında Bâki-ül Garkad mezarlığında bir cenâzede bulunduk. Rasûlullah (sallallâhu aleyhi vesellem) yanımıza gelip oturdu. Biz de etrafına oturduk. Rasûlullah’ın beraberinde bir âsâ vardı. Rasûlullah başını eğdi ve düşünceli bir halde elindeki âsâ ile yere vurup dürtüştürmeye, çizgiler ve izler meydana getirmeye başladı. Sonra:

– Sizden hiçbir kişi ve yaratılmış hiçbir nefis müstesna olmamak üzere, muhakkak cennetteki ve cehennemdeki yerine Allah yazmıştır!.. Ve herkesin şakî veya saîd olduğu muhakkak yazılmıştır!..

Buyurdu. Bunun üzerine sahabîlerden bir kimse şöyle sordu:

– Ya Rasûlullah, öyle ise bizler âmeli terkedip, bu yazımız üzerine kalalım mı?..

Rasûlullah şöyle buyurdu:

– Saîd olan kimse, saadet ehlinin ameline ulaşacaktır. Şakî olan kimse de, şekâvet ehlinin ameline ulaşacaktır. Sizler amel edip çalışın!.. Çünkü herkese kolaylaştırılmıştır!.. Said olan Saadet ehlinin ameline KOLAYLAŞTIRILIR, şakî olan da şekâvet ehlinin AMELİNE KOLAYLAŞTIRILIR.

Sonra Rasûlullah şu âyetleri okudu:

– "BUNDAN SONRA KİM VERİR VE SAKINIRSA, O en güzeli de tasdik ederse, biz de onu en kolaya hazırlarız. Ama kim cimrilik eder, kendisini müstağni görür en güzeli olan sayarsa, biz de onu en güç olan için hazırlayacağız" (Leyl: 5 - 10)


İmran İbn Husayn (radıya’llâhu anh) şöyle dedi:

Bir kimse tarafından şöyle soruldu:

– Ya Rasûlullah, cennet ehli ateş ehlinden (ayırdedilip) bilindi mi?..

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi vesellem):

– Evet!..

Yine o zât tarafından:

– Öyle ise âmel edenler niye böyle çalışıp duruyorlar?.. denildi.

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi vesellem):

– Herkes niçin yaratıldı ise, onun yolları kendisine kolaylaştırılmıştır!..

Ebû Hüreyre (radıya’llâhu anh), Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu, dedi:

– Hakikaten öyle adam vardır ki; uzun zaman cennet ehlinin âmelini işler; sonra onun bu yaptıkları, ateş ehlinin ameli ile son bulup, mühürlenir. Kezâ kişi uzun zaman ateş ehlinin amelini işler; sonra da onun bu ameli cennet ehlinin ameliyle son bulup, mühürlenir!..

Sehl İbn Sâ’d es Saidiyy (radıya’llâhu anh) der ki; Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:

– Hakikaten öyle adam vardır ki, insanlara zâhir olan hâlleri ile muhakkak cennet ehli ameli yapar!.. Halbuki kendisi ateş ehlindendir!.. Ve yine öyle adam vardır ki insanlara görünüşte mutlak ateş ehlinin amelini işler, halbuki kendisi cennet ehlindendir!..

* * *

Tâvûs şöyle dedi:

Ben Rasûlullah’ın sahabîlerinden birçok insanlara eriştim. Onlar "HER ŞEY KADER İLEDİR" diyorlardı. Ben Abdullah ibn Ömer radıyallâhu anh’dan şöyle işittim:

"Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

– HER ŞEY KADER İLEDİR!.. HATTA ÂCİZLİK İLE ZEKÂ VE BECERİKLİLİK BİLE!.. YAHUT BECERİKLİLİK VE ZEKÂ İLE ÂCİZLİK BİLE.


İbn Abbas radıyallâhu anh şöyle anlatıyor:

Ebû Hureyre'nin, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, diyerek, rivayet ettiği şu hadîstekinden daha küçük, günâha benzer hiçbir şey görmedim!..

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

– Allah âdemoğluna zinâdan nasibini takdir etmiştir!.. Hiç şüphesiz âdemoğlu takdir edilmiş olan bu âkibete erişecektir!..

İmdî göz zinâsı bakmak, dil zinâsı konuşmaktır. Nefis temennî eder ve iştahlanır.

Tenâsül uzvu ise bu organların hepsinin arzularını ya gerçekleştirir, yahut yalanlar. (Buharî - Tecrid - 2132)



Ubeyy ibn Kâ’b (radıya’llâhu anh) şöyle dedi:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi vesellem) buyurdu:

– Hızır’ın öldürmüş olduğu çocuk, KÂFİR OLARAK tabiâtlandırılmıştır! Eğer yaşasaydı, muhakkak ana ve babasını azgınlık, tecavüz ve kâfirlikle sarıp bürüyecekti!..

Mü’minlerin anası Hz. Aişe radıyallâhu anh’a şöyle dedi:

"Bir küçük çocuk vefat etti. Ben,

– Ne mutlu ona, o cennet serçelerinden bir serçe, deyiverdim. Bunun üzerine Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

– Sen bilmez misin ki, Allah Cenneti yaratmış, cehennemi de yaratmıştır!.. Sonra şunun için bir ehil yaratmış, bunun için de bir ehil yaratmıştır!.."

Mü’minlerin anası Hz. Aişe şöyle anlattı:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi vesellem) ensârdan küçük bir çocuk cenâzesine çağrıldı. Ben,

– Saadet ona!.. O cennet serçelerinden bir serçe kuşudur!.. Kötülük işlemedi!.. Kötülük yapacak bir çağa erişemedi!.. dedim.

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi vesellem) şöyle dedi:

– Şundan başkası mı olacak Yâ Aişe!.. Allah cennet için bir halk yarattı ki; onlar daha babalarının sulblerinde bulunurlarken, Allâh onları Cennet için yaratmıştır!.. Ve kezâ Allah, ateş için öyle bir ahâlî yaratmıştır ki, onlar henüz babalarının sulblerinde bulunurlarken, Allah onları ateş için yaratmıştır!..


Yezîd ibn Hürmüz ile Abdurrahman el A’râc dediler ki:

Biz Ebû Hureyre'den işittik şöyle dedi, Rasûlullah salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:


– Adem ile Musa Aleyhisselâm RABLARI KATINDA birbirlerine karşı delil getirerek tartıştılar. Neticede Adem, Musa'ya HÜCCETLE galebe etti.

Musa:

– Sen Allah'ın kendi eliyle yarattığı; kendi Rûh'undan ruh üflediği; meleklerini secde ettirdiği; cennetinde iskân edip oturttuğu; sonra da yapmış olduğun hatadan dolayı insanları arza indirten Adem misin, diye sordu.

Adem:

– Sen Allah’ın Rasûllükle ve kelâmıyla mümtaz kılıp seçtiği; içinde her şeyin beyânı bulunan levhaları verdiği; ve yavaşça konuşucu olarak seni kendisine yaklaştırdığı Musa'sın!.. Benim yaratılmamdan kaç sene önce Allah'ın Tevrat’ı yazdığını biliyorsun!.. dedi.

Musa:

– 40 yıl önce!..

dedi. Adem:

– Peki, Tevratın içinde, "VE ADEM RABBİNE ÂSİ OLDU da ŞAŞIP KALDI". (Tâ-hâ: 121) âyetini buldun mu?.. diye sordu. Musâ dedi:

– Evet buldum.

Adem:

– Öyle ise, Allah’ın beni yaratmasından 40 sene önce, benim yapmamı üzerime takdir ettiği işi yapmamdan dolayı beni azarlayıp, kınıyorsun!.. dedi.

Rasûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem:

– "Böylece Adem, Musâ'yı hüccet ile mağlub etmiştir."



Abdullah ibn Amr ibn As (radıya’llâhu anh) şöyle dedi:

Ben Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi vesellem)’den duydum, şöyle buyurdu:

– Allah mahlûkâtın KADERLERİNİ semâları ve arzı yaratmasından 50 BİN sene EVVEL YAZMIŞTIR!..



Ebû Hureyre (radıya’llâhu anh), Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu, dedi:


– Her birinde hayır olmakla beraber, Allah’a göre kuvvetli mü’min zâif mü’minden daha hayırlı ve sevimlidir. Sana yararlı şeyler üzerinde hırs ile çalış, Allah’dan yardım iste acze düşme.

EĞER SANA BİR ŞEY, BİR MÜSÎBET GELİP İSABET EDERSE, "KEŞKE ben böyle yapmasaydım, böyle olurdu" deme!.. Fakat,

– Allah BÖYLE TAKDİR ETMİŞ, O DİLEDİĞİNİ YAPAR!.." de. Zîrâ bu "KEŞKE" (...seydim) kelimesi şeytanın amelini açar!..

SÜNEN-İ TİRMÎZİ



Abdullah bin Ömer (radıya’llâhu anh)’dan rivayet edilmiştir:

Ömer (radıya’llâhu anh):

– Yâ Rasûlullah. Yapmakta olduğumuz işin, yeni oluşan bir iş, veya bir başlangıç mı olduğu; yoksa önceden tamamlanan bir işte mi çalıştığımız kanaatindesin?..

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:

– Ey Hattaboğlu, önceden tamamlanan bir işte!.. Herkes kolaylıkla başaracaktır!.. Ne var ki saadet ehlinden olan saadet için çalışacak; şekâvet ehlinden olan da şekâvet için çalışacaktır!


Selman radıyallâhu anh'dan rivayet olunmuştur:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

– Kazayı ancak dua önler; ve ömrü yalnız iyilik artırır!..

Ebû Hizâme (radıya’llâhu anh) rivayet edilmiştir:

Bir adam Rasûlullah’a gelerek sordu:

– Yaptırdığımız afsun (okunma)ların, tedavide kullandığımız ilaçların ve tuttuğumuz perhizlerin, Allah’ın kaderinden herhangi bir şeyi önleyeceği görüşünde misin?..

– ONLAR DA ALLAH’IN KADERİNDENDİR!.

– Ademoğlu, yanıbaşında 99 ölüm olduğu halde sûretlenmiştir!.. Şayet bu ölüm tehlikelerini atlatır ise, ihtiyarlığa düşer ve neticede ölür!..

Hazreti Ali radıya’llâhu anh’dan rivayet olmuştur:

– Kul 4 esasa iman etmedikçe mü’min olamaz!.. Allah’dan başka ilâh olmadığına, Benim Rasûlü olup Hak ile gönderdiğine, ölüme ve öldükten sonra yaşamaya ve kadere iman edecek.

Câbir bin Abdullah (radıya’llâhu anh)’dan rivayet edilmiştir:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:

– Bir kul, hayrı ve şerri ile kadere iman etmedikçe; kendisine isâbet edenin ondan şaşmasına; kendisine isâbet etmeyenin de ona isâbet etmesine kesinlik ile imkân olmadığını bilmedikçe; mü’min olmaz!..

Abdullah bin Amr (radıya’llâhu anh)’dan rivayet edilmiştir:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi vesellem) elinde iki kitap (tutuyormuşçasına) üzerimize çıka geldi ve:

– Bu kitabın ne olduğunu biliyor musunuz?.. Buyurdu.

– Hayır yâ Rasûlullah, ancak bize bildirirsen... dedik.

Bunun üzerine sağ elindeki kitap için;

– Bu, Âlemlerin Rabbı’ndan bir kitaptır!.. Cennete gireceklerin adları, baba ve kabîlelerinin isimleri, bu kitapta mevcuttur!.. Orada son kişilerine kadar icmâlen yazılmıştır ki, artık onlar kesinlikle artırılmayacak ve eksiltilmeyecektir!..

Sonra sol elindeki kitap için de;

– Bu da Âlemlerin Rabbı’ndan bir kitaptır. Cehenneme gireceklerin adları, baba ve kabîlelerinin isimleri bu kitapta mevcuttur. Orada son kişilerine kadar icmalen yazılmıştır. Artık onlar asla arttırılmayacak ve eksiltilmeyecektir!..

– Yâ Rasûlullah, durum önceden tamamlanmış ise; o halde âmel neye yarar?..

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:

– Doğru olun ve mûtedil davranın. Çünkü cennete girecek kişi, her ne amel işlemiş olursa olsun, onun ameli cennet ehlinin ameli ile son bulacaktır!.. Cehenneme girecek kişi de, ne amel işlemiş olursa olsun cehennem ehlinin ameli ile ameline son verecektir!.. Rabbimiz KULLARIN KADERİNİ TÂYİN ETMİŞTİR!.. Bir bölük cehennemdedir!..


İbn-i Mes’ûd radıyallâhu anh'dan:

– Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi vesellem) bize hutbe irâd ederek:

– Hiç bir şey, hiç bir şeye hastalığını bulaştıramaz!..

Bunun üzerine bir a’rabî sordu:

– Ya Rasûlullah, haşefesi uyuzlu erkek deveyi ağıla alıyoruz ve sonra bütün develeri uyuz yapıyor!..

Rasûlullah şöyle buyurdu:

– O halde birinci deveyi uyuz yapan kimdir?.. Advâ ve sefer yoktur!.. ALLAH HER NEFSİ YARATMIŞ ONUN HAYATINI, RIZKINI, KARŞILAŞACAKLARINI TAKDİR ETMİŞTİR!

Buharî


Ebû Hureyre (radıya’llâhu anh)’dan:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:

– Hiçbir kişiyi onun güzel işi ve ibâdeti cennete koyamaz!..

Bunun üzerine ashabı sordu:

– Seni de mi koymaz Yâ Rasûlullah?..

Resûl-i Ekrem şöyle cevap verdi:

– Evet, beni de!.. Allah’ın fazlı ve rahmeti beni kuşattığı için cennete girerim. Bu sebeple ashabım iş ve ibâdetinizde ifrat ve tefritten sakının. Doğru yoldan gidip Allah’a yaklaşınız. Sakın hiç biriniz ölümü temenni etmesin!.. Çünkü o, hayır sahibi ise, hayrını arttırması umulur; günâhkâr ise tevbe ederek ölmesi beklenebilir. (Tecri - 1918)


Abdullah bir Amr (radıya’llâhu anh)’dan rivayet olunmuştur:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:

– Muhakkak yüce Allah yarattıklarını bir karanlık içinde yarattı. Sonra onlara nurundan saçtı!.. Bu nurdan nasibini alan kimse hidayete erdi!.. Nasibini alamayan da delâlete saptı!.. Bunun için ALLAH'IN İLMİNE GÖRE KALEM KURUDU!.. (Tırmizi - 2780)


Zeyd bin Sâbit (radıya’llâhu anh) şöyle dedi:

Ben Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem)’den duydum şöyle buyurdu:

– Eğer Allah sahibi olduğu göklerin halkını ve yerin halkını azâblandırsa idi, onlara zulmetmeden azâb vermiş olurdu!..

Eğer, onlara merhamet etse idi, Allah’ın rahmeti onlar için, kendileri için işledikleri amellerinin karşılığından daha hayırlı olurdu.

Ve eğer senin, Uhud Dağı kadar altının olup, hepsini Allah yolunda harcamış olsaydın; Sen, kaderin hepsine inanmadıkça ve SENİN BAŞINA GELMİŞ OLAN ŞEYLERİN GELMEMESİNİN MÜMKÜN OLMADIĞINI; ve başına gelmemiş olan şeylerin de gelmesine imkân olmadığını bilmedikçe (kabul olmazdı). Kezâ anlatılan bu inançtan başka bir akîde üzerine ölürsen şüphesiz cehenneme gireceğini kesin olarak bilmedikçe, senden kabul edilmezdi. (İbn-i Mâceh-Mukaddime)


Süraka bin Cü’şum (radıya’llâhu anh)’dan rivayet edildiğine göre, kendisi şöyle demiştir:

Ben Resûl-i Ekrem (sallallâhu aleyhi vesellem)’e dedim ki:

– Yâ Rasûlullah!.. AMEL, kaderleri çizen kalemin yazdığı mukadderâtın cümlesinde mi ki, artık kalem onun işini tamamlamış ve kurumuştur?.. Yoksa AMEL, (için geçmişte bir kader sözkonusu olmayıp) istikbalde takınacağı tavra göre mi?..

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi vesellem) buyurdu:

– FİİLİN, kader ile tespit edilmiş olan mukadderâttan olup, kalemin yazıp kuruduğu hususlar içindedir!.. Herkes ne için yaratıldı ise ona müyesser kılınır!.. (İbn-i Mâceh-Mukaddime)
 

Eyvàh!

Well-known member
gozyasi ile ilgili hadisleri

Efendimiz (SAV) Hadis-i Şeriflerinde şu şekilde buyurmuşlardır.

"ALLAH ı anarken, ALLAH korkusu ile gözünden yaş akana, kıyamette azap olmaz." [Hakim]

"ALLAH korkusu ile ağlayan göze, Cehennem ateşinin dokunması haramdır" [Nesai]

"Kıyamette herkes ağlayıp gözyaşı dökecektir. Ancak dünyada ALLAH korkusu ile, bir damlacık gözyaşı dökenler ağlamayacaktır." [İsfehani]

"ALLAH korkusu ile, gözünden yaş akan mümini, Hak teâlâ ateşten koruduğu gibi, ateşi de onun nurundan korur." [İbni Mace]

"ALLAH için gözlerinden yaş akan müminin vücudunun, Cehennem ateşinde yanması haramdır. Bir damla gözyaşı ile yanağı ıslanan kimsenin yüzü, hiçbir zaman darlığa düşmez. Kıyamette her şey ölçülür, tartılır. Bunlardan ALLAH korkusu ile akan gözyaşı, ateş deryasını söndürecek güçtedir.'' [Beyheki]

''ALLAHü teâlânın, himayesinden başka hiçbir himayenin bulunmadığı kıyamette, himayesine aldığı yedi kimseden biri de, yalnız iken ALLAH'ı anıp gözünden yaş akan kimsedir.''[Buhari)

''Her mümin dağlar kadar günah ile mescidimizde bulunsa, ağlayan şu kişinin hürmetine oradakilerin hepsinin günahları affolur. Çünkü melekler "Ya Rabbi, ağlayanları, ağlamayanlara şefaatçi kıl!" derler. [Beyheki]



Rabbim c.c cehennem ateşinden koruyacak gözyaşları nasip etsin...inşALLAH
 

Eyvàh!

Well-known member
istigfarla Ilgili Hadisler

Hadis No : 1873Hadis Metni: Egar el-Müzenî radıyallahu anh Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu nakletti:
"Bazan kalbimin perdelendiği olur. Ama ben Allah'a günde yüz defa istiğfâr ediyorum. "

Kaynak: Müslim, Zikir 41. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 26


Hadis No : 1874Hadis Metni: Ebû Hüreyre radıyallahu anh Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken işittim, dedi:
"Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla Allah'tan beni bağışlamasını diler, tövbe ederim. "

Kaynak: Buhârî, Daavât 3. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîr 47; İbni Mâce


Hadis No : 1875Hadis Metni: Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Canımı kudretiyle elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah sizi yok eder, yerinize, günah işledikten sonra Allah'tan af dileyecek bir millet getirir ve onları affederdi. "

Kaynak: Müslim, Tevbe 11. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned,

Hadis No : 1876Hadis Metni: İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Biz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in bir yerde yüz defa:
"Rabbiğfir lî ve tüb aleyye inneke ente't-tevvâbü'r-rahîm: Allahım! Beni bağışla ve tövbemi kabul eyle. Çünkü sen tövbeleri çok kabul eden ve çok merhamet edensin" dediğini sayardık.

Kaynak: Ebû Dâvûd, Vitir 26; Tirmizî, Daavât 39. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 57


Hadis No : 1877Hadis Metni: İbni Abbâs radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Bir kimse istiğfârı dilinden düşürmezse, Allah Teâlâ ona her darlıktan bir çıkış, her üzüntüden bir kurtuluş yolu gösterir ve ona beklemediği yerden rızık verir. "

Kaynak: Ebû Dâvûd, Vitir 26. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 57


Hadis No : 1878Hadis Metni: İbni Mes'ûd radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Her kim 'estağfirullâh'ellezî lâ ilâhe illâ hû, el-Hayye'l-Kayyûme ve etûbü ileyh: Kendisinden başka ilâh bulunmayan, ebedî hayatla daima diri olan, her şeyin varlığı kendisine bağlı olup kâinatı yöneten Allah'tan beni bağışlamasını diler ve günahlarıma tövbe ederim' diye yalvarırsa, savaştan kaçmış bile olsa, günahları bağışlanır. "

Kaynak: Ebû Dâvûd, Vitir 26; Tirmizî, Daavât 118; Hâkim, el-Müstedrek, I, 511. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 57



Hadis No : 1879Hadis Metni: Şeddâd İbni Evs radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"İstiğfârın en üstünü kulun şöyle demesidir: Allâhümme ente rabbî, lâ ilâhe illâ ente, halaktenî ve ene 'abdüke, ve ene 'alâ 'ahdike ve va'dike m'esteta'tü. Eûzü bike min şerri mâ sana'tü, ebûü leke bi-ni'metike 'aleyye, ve ebûü bi-zenbî, fağfir lî fe-innehû lâ yağfirü'z-zünûbe illâ ente: Allahım! Sen benim Rabbimsin. İbadete lâyık senden başka tanrı yoktur. Beni sen yarattın. Ben senin kulunum. Ezelde sana verdiğim sözümde ve vaadimde hâlâ gücüm yettiğince durmaktayım. İşlediğim kusurların şerrinden sana sığınırım. Bana lutfettiğin nimetleri yüce huzurunda minnetle anar, günahımı itiraf ederim. Beni affet; şüphe yok ki günahları senden başka affedecek yoktur. "
Resûl-i Ekrem sözüne şöyle devam etti: "Her kim, bu seyyidü'l-istiğfârı sevabına ve faziletine bütün kalbiyle inanarak gündüz okur da o gün akşam olmadan ölürse cennetlik olur. Yine her kim, sevabına ve faziletine gönülden inanarak gece okur da sabah olmadan ölürse cennetlik olur. "

Kaynak: Buhârî, Daavât 2, 16. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 100-101; Tirmizî, Daavât 15; Nesâî, İstiâze 57




Hadis No : 1880Hadis Metni: Sevbân radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, selâm verip namazdan çıkınca üç defa istiğfâr eder ve "Allâhümme ente's-selâm ve minke's-selâm tebârekte yâ ze'l-celâli ve'l-ikrâm: Allahım selâm sensin. Selâmet ve esenlik sendendir. Ey azamet ve kerem sahibi Allahım, sen hayır ve bereketi çok olansın" derdi.
Hadisin râvilerinden biri olan Evzâî'ye:
- İstiğfâr nasıl yapılır? diye sorulunca:
- Estağfirullah, estağfirullah demektir, dedi.

Kaynak: Müslim, Mesâcid 135. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 25; Tirmizî, Salât 108; Nesâî, Sehv 81, 82; İbni Mâce, İkâme 32



Hadis No : 1881Hadis Metni: Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefatından önce sık sık "Sübhânallahi ve bi-hamdihî, estağfirullâhe ve etûbü ileyh: Ben Allah'ı ulûhiyyet mak----- yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O'na hamdederim. Allah'tan beni bağışlamasını diler ve günahlarıma tövbe ederim" derdi.

Kaynak: Buhârî, Ezân 123, 139; Müslim, Salât 218-220


Hadis No : 1882Hadis Metni: Enes radıyallahu anh Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken dinledim dedi:
"Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
Ey Âdemoğlu! Sen bana dua ettiğin ve benden affını umduğun sürece, işlediğin günahlar ne kadar çok olursa olsun, onların büyüklüğüne bakmadan seni bağışlarım.
Ey Âdemoğlu! Günahların gökyüzünü kaplayacak kadar çok olsa, sonra da benden affını dilesen, seni affederim.
Ey Âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla karşıma gelsen; fakat bana hiçbir şeyi ortak koşmamış olsan, şüphesiz ben de seni yeryüzü dolusu bağışla karşılarım. "

Kaynak: Tirmizî, Daavât 98. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, V, 172


İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelerek: "Ben büyük bir günah işledim, buna tevbe imkanım var mı?" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Annen var mı?" diye sordu. Adam: "Hayır yok" dedi.

"Peki teyzen de mi yok?" dedi. Adam: "Hayır, var" deyince Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Öyle ise ona iyilik yap!" diye emretti."

Tirmizî, Birr 6, (1905).

<<<<<<<<<<<<<

Yahya İbnu Ebî Râşidin İbnu Ömer'den naklettiğine göre, İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini işitmiştir: "Kim şefaat ederek, Allah'ın haddlerinden birinin tatbik edilmesine mani olursa Aziz ve Celil olan Allah'a muhalefet etmiş olur. Kim bilerek bâtı1 bir dâvayı kazanmaya çalışırsa ondan vazgeçinceye kadar Allah kendisine buğzeder. Kim mü'mine onda olmayan bir kötülüğü nisbet ederse, bundan tevbe edinceye kadar cehennemliklerin vücudlarından çıkan irinlerden hâsıl olan çirkefin içine iskan eder. Kim haksız bir dâvaya yardımcı olursa, Allaah'ın gazabını kazanmış olarak döner."

Ebü Dâvud, Akdiye 14, (3597, 3598 ).


<<<<<<<<<<<<<<

Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Âdemoğlu için iki vâdi dolusu mal olsaydı, mutlaka bir üçüncüyü isterdi. Âdemoğlunun iç boşluğunu ancak toprak doldurur. Allah tevbe edenleri affeder."

Buhârî, Rikâk 10; Müslim, Rikak 116, (1048 ); Tirmizî, Zühd 27, (2338 ).


<<<<<<<<<<<<<<



Hz. Ebü Bekri's-Sıddik (radıyallâhu anh) bana şu hadisi rivâyet etti ve bu rivâyetinde Ebü Bekir doğru söyledi: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı dinledim, demişti ki: "Günah işleyip arkasından kalkıp abdest alarak iki rekat namaz kılan sonra da AIIah Teâla hazretlerine tevbe eden her insan mutlaka mağfiret olunur." Sonra da şu ayeti okudu. (Meâlen): "Onlar fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı zikrederler, günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah'tan başka bağışlayan kim vardır? (Al-i İmrân 135).

Tirmizi, Tefsir Al-i İmran, (3009); Ebü Dâvud, Salât 361, (1521) İbnu Mâce İkâmetu's-Salât 193, (1395).
 
Üst