Ustadıma SÛ-İ ZAN Edenlere Cevap!

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Emirdağ lahikasında ustadım bediüzzaman gönderilen bir mektuba binaen ustadımın o mektuba cevap olarak yazdığı bir lahikayı dikkatlerinize sunmak istiyorum. Ancka şunun altınıda çizmek isterim ; Ustadım kendisine edilen hüsnüzanların ve makamların hepsini red etmiş ve kabul etmeyerek adi bir hizmetkar olduğunu sölemiş ; nitekim böle demesi öle olduğundan değil sair kısımlarda Allahın onu ona beğendirmediğini ve hodfuruşlukdan muhafaza buyurduğunu defaatle sölemekde . Öle ise burada ve sair kısımlardaki lhika veya nurlardaki hüsnü zan ve makamları red etmesi ve kendisini beğenmemesini ; Kuran şakirdlerinin mutevazi olmasından, ve dinsiz komitelerin planlarına cevap olarak kabul edilebilir.

Bir zamanlar bazı nurları tanımayan fakat kulakdan dolma haberler ile nurlardan ve ustadımdan yanlıs ve hatalı haberdar olanlar ; risale-i nur okuyanlarına : Siz Said Nursiyi gözünüzden cok buyuttuyorsunuz (haşa) kimileriniz peygamber olarak görmekde vs. Gibi daha çirkin ifadeler ile hem bizim nazarımızdaki Ustadı parçalamak hemde risale-i nurlardan soğumak amaçlı o sözlere aşşağıdaki lahikanın cevap olacağı ümidindeyim.

[Gayet ehemmiyetli iki mes'eleyi; sizlere -zekâvetinize itimaden- Risale-i Nur'da müteferrikan parçaları bulunmalarına binaen, gayet muhtasar konuşacağım.]

Birincisi: Risale-i Nur'un hakikî ve hakikatlı bir şakirdi bulunan ve Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın kâtibi, bu defa yazdığı mektubda, haddimden bin derece ziyade hüsn-ü zannına istinaden, bir hakikat soruyor. Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsinin gayet ehemmiyetli ve kudsî vazifesini ve hilafet-i nübüvvetin de gayet ulvî vazifelerinden bir vazifesini benim âdi şahsımda, üstadı noktasından bir cilvesini gördüğünden, bana o hilafet-i maneviyenin bir mazharı nazarıyla bakmak istiyor.

Evvelâ: Bâki bir hakikat, fâni şahsiyetler üstüne bina edilmez. Edilse, hakikata zulümdür. Her cihetle kemalde ve devamda bulunan bir vazife, çürümeye ve çürütülmeye maruz ve mübtela şahsiyetlerle bağlanmaz; bağlansa, vazifeye ehemmiyetli zarardır.

Sâniyen: Risale-i Nur'un tezahürü, yalnız tercümanının fikriyle veyahut onun ihtiyac-ı manevî lisanıyla Kur'andan gelmiş, yalnız o tercümanın istidadına bakan feyizler değil; belki o tercümanın muhatabları ve ders-i Kur'anda arkadaşları olan hâlis ve metin ve

sh: » (E: 59)

sadık zâtların o feyizleri ruhen istemeleri ve kabul ve tasdik ve tatbik etmeleri gibi çok cihetlerle o tercümanın istidadından çok ziyade o Nurların zuhuruna medar oldukları gibi, Risale-i Nur'un ve şakirdlerinin şahs-ı manevîsinin hakikatını onlar teşkil ediyorlar. Tercümanının da içinde bir hissesi var. Eğer ihlassızlıkla bozmazsa, bir tekaddüm şerefi bulunabilir.

Sâlisen: Bu zaman, cemaat zamanıdır. Ferdî şahısların dehası, ne kadar hârika da olsalar, cemaatın şahs-ı manevîsinden gelen dehasına karşı mağlub düşebilir. Onun için, o mübarek kardeşimin yazdığı gibi, âlem-i İslâmı bir cihette tenvir edecek ve kudsî bir dehanın nurları olan bir vazife-i imaniye; bîçare, zaîf, mağlub, hadsiz düşmanları ve onu ihanetle, hakaretle çürütmeye çalışan muannid hasımları bulunan bir şahsa yüklenmez. Yüklense, o kusurlu şahıs ihanet darbeleriyle düşmanları tarafından sarsılsa; o yük düşer, dağılır.

Râbian: Eski zamandan beri çok zâtlar, üstadını veya mürşidini veya muallimini veya reisini kıymet-i şahsiyelerinden çok ziyade hüsn-ü zan etmeleri, dersinden ve irşadından istifadeye vesile olması noktasında o pek fazla hüsn-ü zanlar bir derece kabul edilmiş, hilaf-ı vakıadır diye tenkid edilmezdi. Fakat şimdi, Risale-i Nur şakirdlerine lâyık bir üstada muvafık bir ulvî mertebe ve fazileti; bîçare, kusurlu bu şahsımda kabul ettikleri sebebiyle gayret ve şevkleriyle çalışmaları, bu noktada haddimden ziyade hüsn-ü zanları kabul edilebilir. Fakat Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsinin malı olarak elimde bulunuyor diye bilmek gerektir. Fakat başta zındıklar ve ehl-i dalalet ve ehl-i siyaset ve ehl-i gaflet, hattâ safi-kalb ehl-i diyanet şahsa fazla ehemmiyet verdikleri cihetinde, haksızlar o şahsı çürütmekle hakikatlara darbe vurmak ve o Nurlara, benim gibi bir bîçareyi maden zannederek bütün kuvvetleriyle beni çürütüp, o nurları söndürmeye ve safi-kalblileri de inandırmaya çalışıyorlar.
 

Sergerdan

Well-known member
Her satırından tevazu akıyor nurlu üstadımın.Şu satırları okuyup da risale-i nurlara alaka kurmasa bile su-i zan etmemesi için yetmesi gerek insana,tabi kalbinde çoktan düşmanlıgı kalınlaşmamışsa..
 
Üst