Peygamber Efendimiz Teravih Namazını Nasıl Kılmıştı..?

imported_mihrace

Active member
Önce Âişe validemizi dinleyelim. Şöyle anlatıyordu gördüklerini:
– Bir gece Rasûlullah (sav)’ı yanımda bulamadım. Etrafı araştırırken O’nun namazda olduğunu anladım. Kulağımı verip dinlemeye başladım. Rükûa eğiliyor, ‘ümmetî, ümmetî!’ diye inliyordu. Secdeye iniyor, yine ‘ümmetî, ümmetî!’ diye yalvarıyordu... Onun böylesine inleyişi beni çok meşgul etti. Bunu O da anladı da dedi ki:
– Ya Âişe, benim halim hayretini mi celbediyor?
– Evet, Ya Rasûlallah, dedim. Buyurdu ki:
– Ben yaşadığım müddetçe ‘Ümmetî, ümmetî!’ diyeceğim.
– Kabrimde yattığım müddetçe ‘ümmetî, ümmetî!’ diyeceğim.
– Sur’a üflenince, ‘Ümmetî,’ ümmetî! diyeceğim.
– Mahşerde bütün peygamberler ‘Nefsî, nefsî!’ derken de yine ‘Ümmetî, ümmetî!’ diyeceğim.
Evet, Rasûlullah (sav)’ın ümmetine şefkati budur. Hatta denir ki:
– Bütün annelerin yavrularına şefkati toplansa, Rasûlullah (sav)’ın ümmetine olan şefkatinin yarısına ulaşamaz!
Nitekim mahşerde anneler evlatlarını dahi unutacak, karşılaştıkları dehşetten dolayı şaşıracak, hep ‘nefsî, nefsî!’ diyecekler... Ancak iki cihanın fahr-i ebedisi yine orada da:
– Ümmetî, ümmetî! diyecektir. O’nun ümmetini böylesine düşünüşü teravih namazında bile kendini göstermektedir. Teravihi cemaatle kılmazdı. Ancak ilk zamanlarda birkaç kez kıldırmıştı. Ashabı buna büyük bir alâka göstermiş, mescidin içi, dışı cemaatle dolmuştu.
Bu derin alâkayı gören şefkat ve merhamet menbaı bizim hissetmediğimiz endişeyi yine ümmeti hesabına hisseder.
– Bu alâkadan dolayı Rabb’im bu namazı farz kılarsa, ümmetimin hali nice olur? Kılamadıkları tardirde farzı terk etmiş olurlar! diyordu.
Bu endişeden dolayıdır ki, sonraki gecelerde cemaate teravih kıldırmayan Efendimiz (sav), onları kendi hallerine bırakır. Herkes tek tek (Efendimiz (sav)’in evinde kıldığı gibi) kılmaya başlar.
Durum Hazret-i Ebu Bekir (ra) zamanında da aynı şekilde devam eder. Hazret-i Ömer’in halifeliğinin ilk senelerinde de aynı sürer. Bir gün, sünnetleri yerli yerine oturtmasıyla bilinen Hazret-i Ömer, müsteşarlarına sorar:
– Bu cemaat, teravihi neden hâlâ tek tek kılıyor da Rasûlullah (sav)’ın kıldırdığı ilk günkü gibi cemaatle kılmıyor? Müzakere uzar ve sonunda karar çıkar:
– Büyük âlim Übey bin Kâb, bu akşamdan itibaren teravihi ilk günler Rasûlullah (sav)’ın kıldırdığı gibi kıldıracaktır. Cemaatin haberi olsun... Artık teravihin farz olma ihtimali yoktur. Sünnet olarak ibadet hayatımızda yerini Efendimizin ilk kıldığı gibi almalıdır.
O gece Mescid–i Saadet’te Rasûlullah (sav)’ın kıldırdığı ilk teravih gibi teravih kılınır. Bunu görenler halifeye duâ ederler:
– Allah (cc) Ömer’in kabrini nurlandırsın. Mescidimizi nurlandırdığı gibi. Bölük börçük cemaatleri toplayıp birlikte ibadet etmemizi sağladı. Tıpkı Rasûlullah (sav)’ın kıldırdığı gibi...
Bu olay daha sonraları Ebu Hanife’ye sorulur:
– Ömer (ra)’ın yaptığı bu iş bid’at değil midir?
Kesin cevap verir:
– Hayır, bid’at değildir. Ömer (ra) kendiliğinden bir şey yapmamıştır. Rasûlullah (sav)’ın farz olur endişesiyle ilk günlerden sonra terk ettiği cemaatle kılmayı tekrar ihya etmiştir. Bunda bid’at yoktur. Bir nevi sünneti yeniden ihya vardır
 
Üst