Sebepler ve Hakiki Müsebbip

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Sebepler ve Hakiki Müsebbip




Tasavvufî hayatın en müşkül meselesi nefsin halleridir. Nefsin en zor katlandığı mesele de kader ve kaza muktezası musibetlere sabır işidir. Bilindiği üzere, kaza ve kader meselesi imanın hükümlerindendir

Allah Tealâ, Kur’an-ı Azimüşşan’da buyurmaktadır ki: “Başınıza gelen herhangi bir musibet ellerinizle işlediklerinizden ötürüdür. O, yine de çoğunu affeder.”(Şura, 30) Esasen bize gelen bir musibet, ellerimizle kazandığımızın çok az bir parçasıdır. Hak Tealâ çok şeyleri affetmektedir. Eğer O her bir güna­hımıza bir musibet gönderseydi, dağların-taşların çekemeyeceği kadar musibete giriftar olurduk.

Bela ve musibetlerle karşılaştığımızda bazı sebeplere tevessül etmek, mesela hastalanınca doktora ya da ilaca başvurmak kulluğa aykırı değildir. Unutmamalıdır ki, bunlar vesileden ve teselli kaynağı olmaktan ileriye gitmez.
Şunu da bilmelidir ki, bize gelen musibetler, günahlarımızın kefareti olmakla rahmetin kendisidir. Eğer musibetleri dünyada çekme­yecek olursak, ölüm acısıyla, kabir sıkıntısıyla, Sırat’ın zorluğuyla, Mahşer’de hiçbir gölgenin bulunmadığı günde güneşin tepemize dikilmesiyle, Arasat meydanındaki binbir türlü zorlukla çekeceğiz.

Rasulullah s.a.v. Efendimiz şöyle buyurmuştur: “AdemoğIuna isabet eden, gerek bir değnek ucu olsun gerek bir ayak kayması, gerekse damarının deprenmesi olsun, muhakkak bir günahı sebebiyledir.”

Şu halde gözümüzün ağrısı, gönlümüzün sıkıntısı, ayağımızın kayması, bacağımızın şişmesi, hasılı maddi ve manevi musibetlerin cümlesi, muhakkak insanın bir günahı sebebiyledir. Allah Tealâ’nın rahmet ve inayetine şükretmeli ki, böyle ufak musibetlerle ahirette ebedi olarak çekeceklerimiz ortadan kalkmakta, günahlarımıza kefaret olmakta ve Allah katında derece almamıza yol açmaktadır.

Enbiya ve evliyanın düçar olduğu hastalık ve musibetler ise böyle hallerde ne yapılacağını, nasıl yapılacağını insanlara göstermek içindir. Onlar da böyle hallerde sabır ve teslimiyet ile makamat kazanarak nimetlenmiş olurlar.
Kul her zaman günah işlemeye meyyal olup, yaradılışı buna müsaittir. Nefsi daima keyif ve safayı arzulur , günaha ve isyana mey­leder. Hatta birçoklarımızın ibadet ve taatlarımızda bile günahlarımız olur. Riya olarak yapılan amel günahtır, vebaldir. Karşılığında dünyevî bir menfaat beklenmesi de böyledir. İçerisine kendini beğenmişlik karışan ibadet de aynen böyledir.

Anlaşılıyor ki başımıza gelen bela ve musibetler sadece işlemiş olduğumuz çirkin fiil ve işlerden dolayı değil, kamil sıfatla yapamadığı­mız ibadetlerden ve hukuka riayet etmediğimiz taatlerden de kay­naklanmaktadır.
Başımıza gelen bela ve musibetlerin iki yönü vardır: Sebepler alemi ve sebeblerin arkasında hakiki müsebbip olan Allah.

Üşütmek sebep, hasta olmak neticedir. Hastalığın arkasında Allah Tealâ vardır. Dilediği kadar hasta eder, dilediğini öldürür, dilediğine şifa bahşeder. Fakirlik, zenginlik gibi haller de sebepler cümlesindendir. Bunların arkasında müsebbib -i hakiki Allah Tealâ’dır . O dilemezse hiçbir sivri­sinek kimseyi ısıramaz. Kainatta olmuş, olacak, bitmiş, yapılacak her bir mesele ilâhi kudretin hükmü neticesidir ve sebepleri yaratan Allah Tealâ’dır .

Ataullah İskenderî k.s. Hazretleri “el- Hikemü’l Ataiyye”de insanları mertebelere ayırırken, bir kısım insanları sebepler içinde kalmışlar olarak vasıflandırmıştır ki, kazancı ticaretten, hastalığı mikroptan, açlığı yemekten, hakareti adaletsizlikten bilirler. Evet, adetullah umumiyetle neticeleri sebeplere bağlı kılmıştır. Ama neticeyi yaratan şeksiz-şüphesiz O’dur .

Musibetlere sabırla katlananlar, Allah Tealâ’ya rızanın en büyük nimet olduğunu, takdire razı olmanın en büyük fazilet olduğunu bilen­lerdir. Bütün ibadetlerin, taatların , bela ve musibetlere sabrın neticesi Allah rızasıdır.
“Allahu Tealâ’dan ne beklersin, O seni mükafatlandıracak olsa, izin verse ne istersin?” sualine verilecek cevap şudur: “Rabbim’in rızasını isterim.”

Allah’ın rızasından büyük nimet olmaz. Yüz bin cennet O’nun rızasından üstün değildir.
Ayet-i celilede : “…Allah onlardan razı, onlar da Allah’dan razı olmuşlardır.” (Beyyine, 8) buyurulmaktadır ki, Allah’tan razı olmanın hali, Allah Tealâ kulunu hangi halde bulundurursa, o hale razı olup şikayet etmemektir.


Mehmet ildirar..
 
Üst