İnsanın Yaratılışı

Huseyni

Müdavim

﴿
وَعَلَّمَ اٰدَمَ اْلاَسْمَاۤءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰۤئِكَةِ فَقَالَ اََنْبِؤُنِى بِأَسْمَاۤءِ هَؤُلاَۤءِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ قَالُوا سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَناَۤ اِلاَّ مَا عَلَّمْتَناَۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ قَالَ يَاۤ اٰدَمُ اَنْبِئْهُمْ بِاَسْمَاۤئِهِمْ فَلَمَّاۤ اَنْبَاَهُمْ بِاَسْمَاۤئِهِمْ قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكُمْ اِنّىۤ اَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَاَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنْتُمْ تَكْتُمُونَ
blank.gif
1


Cenâb-ı Hak, bütün eşyanın isimlerini Âdem’e (a.s.) öğretti. Sonra o eşyayı melâikeye göstererek dedi ki: “Eğer iddianızda sadık iseniz, bunların isimlerini bana söyleyiniz.” Melâike, dediler ki: “Seni her nekaisden tenzih ve bütün sıfât‑ı kemaliye ile muttasıf olduğunu ikrar ederiz. Senin bize öğrettiğin ilimden başka bir ilmimiz yoktur; herşeyi bilici ve her kimseye liyakatine göre ilim ve irfan ihsan edici Sensin.” Cenâb-ı Hak dedi ki: “Ya Âdem! Bunların isimlerini onlara söyle.” Vakta ki Âdem, isimlerini onlara söyledi, Cenâb-ı Hak dedi ki: “Size demedim mi semavat ve arzın gaybını bilirim ve sizin Âdem hakkında lisan ile izhar ettiğinizi ve kalben gizlediğinizi bilirim.”


Mukaddeme

Bu tâlim-i esmâ meselesi, ya Hazret-i Âdem Aleyhisselâmın melâikenin inkârlarına karşı mu’cizesi olup, melâikeyi inkârdan ikrara icbar etmiştir; yahut melâikenin, hilâfetine itiraz ettikleri nev-i beşerin hilâfete liyakatini melâikeye kabul ettirmek için izhar ettiği bir mu’cizedir.


Ey arkadaş! Herşeyin Kitab-ı Mübînde mevcut olduğunu tasrih eden
blank.gif
2
وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ ياَبِسٍ اِلاَّ فِى كِتَابٍ مُبِينٍ âyet-i kerimesinin hükmüne göre;



[NOT]Dipnot-1 Bakara Sûresi, 2:31-33.
Dipnot-2 “Yaş ve kuru ne varsa ap açık bir kitapta yazılmıştır.” En’âm Sûresi, 6:59.
[/NOT]

Aleyhisselâm: Allah’ın selâmı onun üzerine olsunCenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah
Hazret-i Âdem: [bk. bilgiler – Adem (a.s.)]Kitâb-ı Mübîn: herşeyi açıkça beyan eden kitap, Kur’ân-ı Kerim
arz: yeryüzü, dünyagayb: görünmeyen âlem
hilâfet: halifelik; yeryüzünde Allah’ın izni dairesinde ve Onun adına icraatta bulunma şeklinde, insana verilen görevicbâr etme: mecbur etme, zorlama
ihsan: bağış, ikram, lütufikrar: kabul etme, doğrulama
irfan: bilme, anlayışizhar: gösterme, açığa çıkarma
lisan: dilliyakat: lâyık olma
melâike: meleklermevcut: var olan
mukaddeme: başlangıç, girişmuttasıf: vasıflanmış, nitelenmiş
mu’cize: Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü şeynekais: eksiklikler, kusurlar
nev-i beşer: insanlar, insanlıksadık: bağlı, doğru
semavat: göklersıfât-ı kemâliye: Allah’ın her türlü kusur ve eksiklikten uzak olduğunu ve mükemmelliğini bildiren sıfatları
tasrih etme: açık şekilde bildirmetenzih: eksik ve çirkinliklerden arındırma, uzak tutma
tâlim-i esmâ: Hz. Âdem’e Allah tarafından isimlerin öğretilmesivakta ki: ne zaman ki
Âdem: [bk. bilgiler – Âdem (a.s.)]âyet-i kerime: şerefli âyet, Kur’ân’ın herbir cümlesi
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: İnsanın Yaratılışı - Sayfa: 353


Kur’ân-ı Kerim, zahiren ve bâtınen, nassen ve delâleten, remzen ve işareten, her zamanda vücuda gelmiş veya gelecek herşeyi ifade ediyor. Buna binaen, gerek enbiyanın kıssa ve hikâyeleri, gerek mu’cizeleri hakkında Kur’ân-ı Kerimin işârâtından fehmettiğime göre,HAŞİYE-1 mu’cizat-ı enbiyadan iki gaye ve hikmet takip edilmiştir.

Birincisi: Nübüvvetlerini halka tasdik ve kabul ettirmektir.

İkincisi: Terakkiyat-ı maddiye için lâzım olan örnekleri nev-i beşere göstererek, o mu’cizelerin benzerlerini meydana getirmek için nev-i beşeri teşvik ve teşci etmektir. Sanki Kur’ân-ı Kerim, enbiyanın kıssa ve hikâyeleriyle terakkiyatın esaslarına, temellerine parmakla işaret ederek, “Ey beşer! Şu gördüğün mu’cizeler, birtakım örnek ve nümunelerdir. Telâhuk-u efkârınızla, çalışmalarınızla şu örneklerin emsalini yapacaksınız” diye ihtar etmiştir.


Evet, mâzi, istikbalin âyinesidir; istikbalde vücuda gelecek icatlar, mâzide kurulan esas ve temeller üzerine bina edilir. Evet, şu terakkiyat-ı hâzıra, tamamıyla dinlerden alınan işaretlerden, vecizelerden hasıl olan ilhamlar üzerine vücuda gelmişlerdir. Evet:

1. İlk saat ve sefine, mu’cize eliyle beşere verilmiştir.

2. Kâinatın ihtiva ettiği bütün nevilerin isimlerini, sıfatlarını, hassalarını beyan zımnında beşerin telâhuk-u efkârıyla meydana gelen binlerce fünun sayesinde, وَعَلَّمَ اٰدَمَ اْلاَسْمَاۤءَ كُلَّهَا
blank.gif
1
âyetiyle işaret edilen Hazret-i Âdem’in mu’cizesine mazhar olmuştur.



[NOT]Haşiye-1 Eğer Müellifin, tenzilin nazmından çıkardığı letâifte şüphen varsa, ben derim ki, İbnü’l-Fârıd’ın kitabından tefe’ül ederken şu beyit çıktı: كَأَنَّ الْكِرَامَ الْكٰاتِبِينَ تَنَـزَّلُوا عَلٰى قَلْبِهِ وَحْيًا بِمَا فِى صَحِيفَةٍ (Sanki Kirâmen Kâtibîn yazılı bir sayfayı onun kalbine ilhâm ediyordu.) Habib.
Dipnot-1 “Allah, Âdem'e bütün isimleri öğretti.” Bakara Sûresi, 2:31.
[/NOT]

Habib: (bk. bilgiler – Molla Habib)Hazret-i Âdem: [bk. bilgiler – Âdem (a.s.)]
Kirâmen Kâtibîn: sağ ve sol yanımızdaki sevap ve günah yazan melekler beyan: açıklama
beşer: insan, insanlıkbinaen: -dayanarak
bâtınen: içyüzündedelâlet: delil olma, işaret etme
emsal: benzerler, örneklerenbiya: nebiler, peygamberler
fehmetme: anlamafünun: fenler, bilimler
hassa: nitelik, özellikhasıl olma: ortaya çıkma, meydana gelme
haşiye: dipnot, açıklayıcı nothikmet: amaç, fayda
ihtar: hatırlatma, ikazihtivâ: içine alma, kapsama
ilhâm: Allah tarafından insanın kalbine indirilen mânâistikbal: gelecek
işârât: işaretler, belirtilerkâinat: evren, yaratılmış herşey
letâif: incelikler, sırlarmazhar olma: ayna olma, nail olma, erişme
mu’cizat-ı enbiya: Peygamber Efendimizin (a.s.m.) gösterdiği mu’cizelermu’cize: Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü şey
mâzi: geçmişmüellif: telif eden, yazan
nass: metin; te’vil ve yorum kabul etmeyen ve açık ve kesin hüküm ifade eden âyet veya hadisnazm: diziliş, tertip ve vezin
nev-i beşer: insan, insanlarnevi: çeşit, tür
nübüvvet: peygamberlik, elçiliknümune: örnek, misal
remzen: gizli bir mânâyı ince bir işaretle gösterereksefine: gemi
tasdik: doğrulama, onaylamatefe’ül: bir kitabı rastgele açarak çıkan yeri kendisine yazılmış gibi okumak
telâhuk-u efkâr: fikirlerin birikimitenzil: indirme; burada isim olarak Kur’ân kastediliyor
terakkiyat: ilerlemeler, yükselmelerterakkiyat-ı maddiye: maddî ilerlemeler
terakkiyât-ı hâzıra: şimdiki gelişmeler, ilim ve fen alanındaki ilerlemelerteşcî: cesaretlendirme
teşvik: şevklendirme, gayretlendirmevecize: geniş bir mânâyı kısa ve özlü ifadelerle anlatma
vücuda gelme: meydana gelmezahiren: dış görünüş itibariyle
İbnü’l-Fârıd: (bk. bilgiler)

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: İnsanın Yaratılışı - Sayfa: 354


3. Bütün san’atların medarı olan demirin yumuşatılıp kullanılması sayesinde icad edilen bu kadar terakkiyatla nev-i insan,
blank.gif
1
وَ أَلَنَّا لَهُ الْحَدِيدَ âyetiyle işaret edilen Hazret-i Davud’un mu’cizesine mazhardır.


4. Yine telâhuk-u efkâr ile, tayyare gibi, icad edilen terakkiyat-ı havaiye sayesinde nev-i beşer غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَرَوَاحُهَا شَهْرٌ
blank.gif
2
âyetiyle sür’ati beyan edilen Hazret-i Süleyman’ın mu’cizesine yaklaşıyor.


5. Kıraç ve kumlu yerlerden suları çıkartan santrifüj âleti, اِضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ
blank.gif
3
âyetiyle işaret edilen Hazret-i Mûsa’nın (a.s.) asâsından ders almıştır.


6. Tecrübeler sayesinde ve telâhuk-u efkâr ile husule gelen terakkiyat-ı tıbbiye, Hazret-i İsa’nın (a.s.) mu’cizesinin ilhamatındandır.

Hakikaten şu mu’cizelerle bu terakkiyat arasında pek büyük münasebet ve muvafakat vardır. Evet, dikkat eden adam, bilâ-tereddüt, o mu’cizeler bu terakkiyata birer mikyas ve nümunelerdir diye hükmeder.


Ve keza,
blank.gif
4
يَا نَارُ كُونِى بَرْدًا وَسَلاَمًا âyet-i kerimesinin delâletine göre, Hazret-i İbrahim ateşe atıldığı zaman, ateşin harareti burudete inkılâp etmesi, beşerin keşfettiği yakıcı olmayan mertebe-i nâriyeye örnek ve me’hazdır.


7.
blank.gif
5
لَوْلاَ اَنْ رَاٰ بُرْهَانَ رَبِّهِ âyet-i kerimesinin—bir kavle göre—işaret ettiği gibi,



[NOT]Dipnot-1 “Demiri de onun için yumuşattık.” Sebe’ Sûresi, 34:10.
Dipnot-2 “Süleyman’a da, sabah gidişi bir aylık, akşam gidişi de bir aylık mesafe olan rüzgârı verdik, ve onun için erimiş bakırı da kaynağından sel gibi akıttık.” Sebe’ Sûresi, 34:12.
Dipnot-3 “Mûsâ’ya ‘Âsânı taşa vur’ dedik. Derhal (taştan) on iki pınar su aktı.” Bakara Sûresi, 2:60.
Dipnot-4 “Ey ateş, serin ve selâmetli ol.” Enbiyâ Sûresi, 21:69.
Dipnot-5 “Eğer Rabbinin delilini görmeseydi.” Yûsuf Sûresi, 12:24.
[/NOT]

Hazret-i Davud: [bk. bilgiler – Dâvûd (a.s.)]Hazret-i Mûsa: [bk. bilgiler – Mûsâ (a.s.)]
Hazret-i Süleyman: [bk. bilgiler – Süleyman (a.s.)]Hazret-i İbrahim: [bk. bilgiler – İbrahim (a.s.)]
Hazret-i İsa: [bk. bilgiler – Îsâ (a.s.)]asâ: baston, değnek
beyan: açıklama, anlatmabeşer: insanlık
bilâtereddüt: tereddütsüz burudet: soğukluk
delâlet: delil olma, işaret etmehusule gelme: meydana gelme
icad: var etme, yapmailhamat: ilhamlar, Allah tarafından kalbe gelen mânâlar
inkılâp: dönüşmekeza: bunun gibi
kıraç: çorak, verimsiz mazhar: ayna; nail olan
medar: kaynak, dayanakmertebe-i nâriye: yakıcılık, sıcaklık derecesi
me’haz: kaynakmikyas: ölçek
muvafakat: uygunlukmu’cize: Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü şey
münasebet: alâka, ilginev-i beşer: insan türü, insanlar
nev-i insan: insan türü, insanlıknümune: örnek, misal
santrifüj âleti: su çıkarmaya yarayan pompalı aletsür’at: hız
tayyare: uçaktelâhuk-u efkâr: fikirlerin birikimi
terakkiyat: ilerlemeler, kalkınmalarterakkiyat-ı havaiye: hava ile ilgili ilerlemeler, uzayla ilgili gelişmeler
terakkiyat-ı tıbbiye: tıp alanında ilerlemeler, gelişmelerâyet-i kerime: şerefli âyet, Kur’ân’ın herbir cümlesi

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: İnsanın Yaratılışı - Sayfa: 355


Hazret-i Yusuf’un (a.s.), Kenan’da bulunan babasının timsâlini görür görmez Züleyha’dan geri çekilmesi ve kervanları Mısır’dan avdet ettiğinde Hazret-i Yakub’un
blank.gif
1
اِنِّى َلاَجِدُ رِيحَ يُوسُفَ yani, “Ben Yusuf’un kokusunu alıyorum” demesi ve bir ifritin Hazret-i Süleyman’a “Gözünü açıp yummazdan evvel Belkıs’ın tahtını getiririm” demesine işaret eden
blank.gif
2
أَنَا اٰتِيكَ بِهِ قَبْلَ اَنْ يَرْتَدَّ اِلَيْكَ طَرْفُكَ âyet-i kerimesi, pek uzak mesafelerden celb-i savt, suret vesaire gibi beşerin keşfettiği veya edeceği icâdâta nümûne ve me’hazdırlar.


8. “Hazret-i Süleyman’a kuş dilini öğrettik” mânâsında
blank.gif
3
عُلِّمْنَا مَنْطِقَ الطَّيْرِ olan âyet-i kerime, beşerin keşfiyatından radyo, papağan, güvercin gibi âlât ve hayvanların konuşmalarına ve mühim işlerde kullanılmasına me’hazdır.

Ve hâkezâ, beşerin henüz keşfedemediği çok mu’cizeler vardır; istikbalde yavaş yavaş keşfine muvaffak olur.Bu âyetin nazmında dahi emsâli gibi üç vecih vardır.


Birinci vecih: Evvelki âyetle irtibatıdır. Şöyle ki:

1. İnsanın hilkati hakkında melâikenin itirazlarına, evvelki âyette umumî, fehmi kolay, ikna edici bir cevap verilmiştir. Bu âyetle, avam ve havassı ikna eden tafsilâtlı bir cevap verilmiştir.

2. Evvelki âyette, beşerin hilâfet meselesi tasrih edilmiştir. Bu âyette ise, nev-i beşerin melâikeye karşı gösterdiği mu’cize ile, dâvâ-yı hilâfeti ispat edilmiştir.

3. Evvelki âyette, beşerin melâikeye tereccuh etmesine işaret edilmiştir. Bu âyette, tereccuhunun illetine işaret edilmiştir.

4. Beşerin arzda hilâfet-i kübrâya mazhar olmasına evvelki âyetle delâlet edilmiştir.


[NOT]Dipnot-1 Yûsuf Sûresi, 12:94.
Dipnot-2 “Sen daha gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm.” Neml Sûresi, 27:40.
Dipnot-3 “Bize kuşların dili öğretildi.” Neml Sûresi, 27:16.
[/NOT]

Belkıs: (bk. bilgiler)
Hazret-i Süleyman: [bk. bilgiler – Süleyman (a.s.)]
Hazret-i Yakub: [bk. bilgiler – Yâkûb (a.s.)]Hazret-i Yusuf: [bk. bilgiler – Yûsuf (a.s.)]
Kenan: (bk. bilgiler)Mısır: (bk. bilgiler)
Züleyha: (bk. bilgiler)arz: yeryüzü, dünya
avam: tahsil görmemiş sıradan halkavdet: dönüş, dönme
beşer: insanlıkcelb-i savt ve sûret: sesleri ve resimleri bir yerden bir yere çekme, nakletme
dâvâ-yı hilâfet: halifelik iddiasıemsal: benzerler, örnekler
fehm: anlama ve kavramahavas: ilim sahibi âlimler, aydınlar sınıfı
hilkat: yaratılışhilâfet: halifelik
hilâfet-i kübrâ: en büyük halifelikhâkezâ: böylece, bunun gibi
icâdât: buluşlar, keşifler
ifrit: korkunç ve zararlı cin
illet: asıl sebepistikbal: gelecek
kervan: yolculuk kafilesi keşfiyat: keşifler; icatlar, buluşlar
mazhar: ayna; nail olmamelâike: melekler
me’haz: kaynakmuvaffak olma: başarılı olma, erişme
mu’cize: Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü şeynazm: diziliş, tertip ve vezin
nev-i beşer: insan türü, insanlıknümûne: örnek
tafsilâtlı: ayrıntılıtasrih: açık şekilde bildirme
tereccuh etme: üstün gelme, ağır basmatimsal: görüntü; akis
umumî: genel, herkese aitvecih: şekil, tarz, yön, yüz
vesaire: ve diğerâlât: aletler

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: İnsanın Yaratılışı - Sayfa: 356


Burada ise, bütün tecelliyata mazhar bir nüsha-i camia olarak gösterilmiştir. Bu da, ayrı ayrı istidatlara mâlik ve ilim ve istifadelerinin yolları çok olduğundandır. Evet, beşer, zahir ve bâtın havas ve duygularıyla, bilhassa derinliğine nihayet olmayan vicdanıyla kâinatı ihata etmiş bir kabiliyettedir.

İkinci vecih: Cümlelerin birbiriyle irtibatlarıdır. Şöyle ki:

وَعَلَّمَ اٰدَمَ اْلاَسْمَاۤءَ كُلَّهَا
blank.gif
1
cümlesi, اِنِّىۤ اَعْلَمُ مَا لاَتَعْلَمُونَ
blank.gif
2
cümlesinin mazmununu tahkik ve icmâlini tafsil ve ibhamını tefsirdir.


Ve keza, Cenâb-ı Hakkın arzında beşerin halife olması, Allah’ın hükümlerini icra ve kanunlarını tatbik etmesi içindir. Bu ise, tam bir ilme mütevakkıftır.

Ve keza, birinci âyette, kelâmın sevkiyatı iktizasınca şöyle bir takdir olacaktır: Âdem’i halk etti, tesviye etti, cesedine nefh-i ruh etti, terbiye etti, sonra esmâyı tâlim etti ve hilâfete namzet kıldı. Sonra vaktâ ki Âdem’i melâikeye tercih etmekle rüçhan meselesinde ve hilâfet istihkakında ilm-i esmâ ile mümtaz kıldı; makamın iktizası üzerine, eşyayı melâikeye arz ve onlardan muarazayı talep etti; sonra melâike aczlerini hissetmekle Cenâb-ı Hakkın hikmetini ikrar ettiler. Kur’ân-ı Kerim, buna işareten, ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰۤئِكَةِ فَقَالَ اَنْبِؤُنِى بِأَسْمَاۤءِ هٰۤؤُلاَۤءِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ
blank.gif
3


dedikten sonra, قَالُو ا evvelce İblisin enaniyet ve kibrine kanarak yaptıkları istifsardan


[NOT]Dipnot-1 “Allah, Âdem’e bütün isimleri öğretti.” Bakara Sûresi, 2:31.
Dipnot-2 “Şüphesiz ki ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” Bakara Sûresi, 2:29
Dipnot-3 “Sonra Allah bütün varlıkları melâikeye göstererek dedi ki: ‘Eğer iddianızda sadık iseniz, bunların isimlerini bana söyleyiniz.’” Bakara Sûresi, 2:31.
[/NOT]

Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah
acz: acizlik, güçsüzlük
arz: yeryüzü, dünyabeşer: insanlık
bilhassa: özelliklebâtın (duygu): görünmeyen, kalb, vicdan ve lâtifeler gibi iç duygular
delâlet: delil olma, işaret etmeenaniyet: benlik
esmâ: isimlerhalife: yeryüzünde Allah’ın emirlerini yerine getirip Onun namına tasarrufta bulunan ve varlıklar üzerinde Onun adına egemen olan insan
halk etme: yaratmahavas: duygular
hikmet: amaç, gayehilâfet: halifelik
ibham: belirsiz, kapalı bırakmaicmâl: özet, kısaltılmış
icra: yerine getirme, yürütmeihata: içine alma, kapsama
ikrar: kabul etme, doğrulamaiktiza: bir şeyin gereği
ilm-i esmâ: isimleri bilme, isimlerin bilgisiirtibat: ilişki, alâka
istidat: aşçılık, yazarlık gibi ruha konulan sayısız beceri ve meziyetlerin her biriistifade: faydalanma, yararlanma
istihkak: lâyık olma, hak etmekabiliyet: yetenek
kelâm: kelime, ifadekeza: bunun gibi
kâinat: evren, yaratılmış herşeymazhar: ayna, nail olma
mazmun: kapsam, içerik, anlam, mânâmelâike: melekler
muâraza: sözle mücadele, karşı gelmemâlik: sahip
mümtaz: seçkin, üstünmütevakkıf: –e bağlı
namzet: adaynefh-i ruh: ruh üfürme, ruh verme
nihayet: sonnüsha-i câmia: çok geniş ve kapsamlı nüsha
rüçhan: üstünlüksevkiyât: sevkler, bir yere göndermeler
tafsil: ayrıntılı olarak açıklamatahkik: kesinleştirme
takdir: lâfız olarak zikredilmediği halde, görünen lâfzın altında kapalı olarak bulunan sözü belirlemetalim: öğretme
tatbik: uygulamatecelliyât: yansımalar, İlâhî isimlerin varlıklar üzerinde eserini göstermesi
tefsir: açıklama, yorumterbiye etme: belli bir amaca erişecek şekilde geliştirme, yetiştirme
tesviye: düzeltmevaktâ: ne zaman
vecih: şekil, tarz, yön, yüzzahir (duygu): görünen dış duyular
Âdem: [bk. bilgiler – Âdem (a.s.)]İblis: şeytan

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: İnsanın Yaratılışı - Sayfa: 357


pişman olarak سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
blank.gif
1
dediler.

Sonra vaktâ ki istidatlarının adem-i camiiyetinden dolayı, melâikenin aczi zahir oldu; makamın iktizası üzerine, Âdem’in iktidarının beyanı icap etti ki, muaraza tamam olsun. Bunun için, قَالَ يَاۤ اٰدَمُ اَنْبِئْهُمْ بِاَسْمَاۤئِهِمْ
blank.gif
2
hitabıyla Âdem’e ferman etti.

Sonra, vakta ki mesele tebeyyün etti ve hikmetin sırrı zahir oldu, geçen cevab‑ı icmâlînin bu tafsilâta netice kılınması makamın iktizasından olduğuna binaen, قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكُمْ اِنِّىۤ اَعْلَمُ غَيْبَ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَاَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنْتُمْ تَكْتُمُونَ
blank.gif
3


Yani, “Sizin ketmettiğiniz şeyi bilirim.”

Şu mukavele ve mükâlemeden anlaşılıyor ki, İblisin enaniyeti, kibri, melâikeye sirayet etmiştir ve yaptıkları istifsara, bir taifenin itirazı da karışmıştır.

Üçüncü vecih: Cümlelerin heyet ve nükteleri:

وَعَلَّمَ اٰدَمَ اْلاَسْمَاۤءَ كُلَّهَا
blank.gif
4
﴿ Yani, Cenâb-ı Hak, Âdem’i (a.s.) bütün kemâlâtın mebâdisini tazammun eden âli bir fıtratla tasvir etmiştir ve bütün maâlînin tohumlarına mezraa olarak yüksek bir istidatla halk etmiştir ve mevcudatı ihata eden ulvî bir vicdan ve ihatalı on duyguyla teçhiz etmiştir ve bu üç meziyet


[NOT]Dipnot-1 “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın.” Bakara Sûresi, 2:32.
Dipnot-2 “Cenab-ı Hak dedi ki: ‘Ya Âdem! Bunların isimlerini onlara söyle.’” Bakara Sûresi, 2:33.
Dipnot-3 “Cenab-ı Hak dedi ki: ‘Size demedim mi semavat ve arzın gaybını bilirim ve sizin izhar ettiğinizi ve gizlediğinizi bilirim.’” Bakara Sûresi, 2:33.
Dipnot-4 “Allah, Âdem'e bütün isimleri öğretti.” Bakara Sûresi, 2:31.
[/NOT]

Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allahacz: acizlik, güçsüzlük
adem-i câmiiyet: kapsamlı olmamabeyan: açıklama, anlatım
binaen: -dayanarak cevab-ı icmâlî: kısa cevap
enaniyet: benlikferman: buyruk, emir
fıtrat: mizaç, karakterhalk etme: yaratma
heyet: bileşenler; cümlenin parçalarından, bölümlerinden oluşan genel yapıhikmet: amaç, gaye
hitab: konuşmaicap etmek: gerektirmek
ihata: içine alma, kapsamaiktidar: kudret, güç
iktiza: gerektirmeistidat: aşçılık, yazarlık gibi ruha konulan sayısız beceri ve meziyetlerin her biri, kabiliyet
istifsâr: açıklamasını isteyerek soru sormakemâlât: mükemmellikler, faziletler
ketmetme: gizleme örtmekibir: büyüklenme, kendini büyük görme
maâlî: şerefler, yüksekliklermebâdi: başlangıçlar, çekirdekler, prensipler, ilkeler
melâike: meleklermevcudat: varlıklar, var edilenler
meziyet: üstün özellikmezraa: tarla
mukavele: sözleşme muâraza: sözle mücadele
mükâleme: karşılıklı konuşmanükte: ince ve derin mânâ
sirayet etme: geçme, bulaşmatafsilât: ayrıntılar
taife: grup, topluluktasvir: anlatım, ifade etme
tazammun: içerme, içine almatebeyyün: açıklığa kavuşma, açıklanma
teçhiz: cihazlandırma, donatmaulvî: yüksek, yüce
vaktâ: ne zamanvecih: şekil, tarz, yön, yüz
zahir: açıkÂdem: [bk. bilgiler – Âdem (a.s.)]
âlî: yüce, yüksekİblis: şeytan
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: İnsanın Yaratılışı - Sayfa: 358


sayesinde, bütün hakaik-i eşyayı öğretmeye hazırlamıştır, sonra bütün esmâyı kendisine öğretmiştir. Demek bu cümlenin evvelindeki وَ şu mukadder olan üç cümleye işarettir.

عَلَّمَ
blank.gif
1
Bu kelimenin ihtiyar edilmesi, ilmin ulüvv-ü kadrine ve kadrinin yüksek derecesine ve hilâfete mihver olduğuna işarettir.

Ve keza, esmânın tevkîfine, yani Şâri’ tarafından bildirilmiş olduğuna remzdir. Zaten esmâ ile müsemmeyat arasında takip edilen münasebât-ı vaz’iye, bunu teyid ediyor.

Ve keza, mu’cizenin vasıtasız Allah’ın fiili olduğuna imadır. Fakat felâsifeye göre harikalar, ervah-ı harikanın fiilidir.

اٰدَمُ hilâfeti irade edilen ve Âdem ismiyle tesmiye edilen küre-i arzın sahibi şahs-ı mâhuttur. İsminin tasrihi, teşrif ve teşhiri içindir.

اَ ْلاَسْمَاۤءَ
blank.gif
2
isim ve sıfat ve hâsiyet gibi eşyayı birbirinden ayırıp temyiz ve tayin eden alâmet ve nişanlardır; yahut insanlar arasında münkasım olan lügatlardır.

عَرَضَهُمْ
blank.gif
3
Arz edilen eşya olduğu halde, zamirin esmaya rücûundan, ismin ayn-ı müsemmâ olduğuna kail olan Ehl-i Sünnetin mezhebine işarettir.

كُلَّهاَ
blank.gif
4
Âdem’in melâikeden cihet-i imtiyazı ve melâikenin muarazadan sebep



[NOT]Dipnot-1 Öğretti.
Dipnot-2 İsimler.
Dipnot-3 Onlara arzetti, sundu.
Dipnot-4 Hepsini, tamamını.
[/NOT]

Ehl-i Sünnet: (bk. bilgiler – Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat)alâmet: belirti, işaret
arz: sunmaayn-ı müsemmâ: isimlendirilenin tâ kendisi
cihet-i imtiyaz: üstünlük yönü, üstünlük tarafı ervah-ı harika: harika ruhlar, üstün ruhlar
esmâ: isimler; Allah’ın veya eşyanın isimlerieşya: şeyler, varlıklar
felâsife: felsefeciler, filozoflarhakaik-i eşya: varlıkların hakikatleri, gerçek mahiyetleri
hilâfet: halifelik; yeryüzünde Allah’ın izni dairesinde ve Onun adına icraatta bulunma şeklinde, insana verilen görevhâsiyet: özellik, hususiyet
ihtiyar etme: seçme, tercih etmeilmin ulüvv-ü kadri: ilmin değer ve kıymetinin yüksekliği
ima: gizli ve ince bir mânâyı işaret etme, göstermekail olmak: inanmak, görüş sahibi olmak
keza: bunun gibiküre-i arz: yer küre, dünya
lügat: konuşulan dilmelâike: melekler
mezhep: dinde tutulan yolmihver: eksen
mukadder: gr. lâfız olarak zikredilmediği halde gizli olarak kastedilen mânâ, sözmuâraza: muhalefet etme, itiraz etme
mu’cize: Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü hal ve hareketmünasebât-ı vaz’iye: eşyaya verilen isimlerin, veriliş münasebetleri, alâkaları
münkasım: kısımlara ayrılmışmüsemmeyat: isimlendirilenler
remiz: gizli bir mânâyı ince bir işaretle göstermerücû: dönme, geri dönme
tasrih: açık şekilde bildirmetayin: belirleme, belirli kılma
temyiz: ayırma, ayırd etme tesmiye edilme: isimlendirilme
tevkîfî: Şeriatın sahibi Cenab-ı Hakkın vahyetmesi, bildirmesi; tartışmasız hükümteyid: destekleme, kuvvetlendirme
teşhir: ilân etme, duyurmateşrif: şereflendirme
Âdem: [bk. bilgiler – Âdem (a.s.)]Şâri: kanun koyucu, şeriatı gönderen Allah
şahs-ı mâhud: bilinen ve bahsi geçen şahısوَ: (bk. ḥ-r-f

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: İnsanın Yaratılışı - Sayfa: 359

[SUB]
ve medar-ı aczi, esmânın heyet-i mecmuası olduğuna işarettir. Yoksa esmânın bir kısmını, belki kısm-ı âzamını melekler de bilirler.
[/SUB]


﴿ ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰۤئِكَةِ فَقَالَ اَنْبِؤُنِى بِأَسْمَاۤءِ هٰۤؤُلاَءِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقِي نَ
blank.gif
1

ثُمَّ
blank.gif
2
terâhî ve bu’d-u mesafeyi ifade ettiği cihetle, şöyle bir takdire işarettir. هُوَ اَكْرَمُ مِنْكُمْ وَاَحَقُّ بِالْخِلاَفَةِ Yani, “Âdem sizden daha kerim ve hilâfete daha müstahak ve lâyıktır.”


عَرَضَهُمْ Müşterilere gösterilmek üzere kumaş toplarının açılıp arz edildiği gibi, eşyanın envâı da bast edilerek enzar-ı melâikeye gösterilmiştir. Bu tâbirden şöyle bir işaret çıkıyor ki: Mevcudat, müdrik ve âlimin malıdır. İlimle alır, isimle ahzeder, suretlerinin temessülüyle temellük eder.

هُمْ
blank.gif
3
müzekker ve âkıllar cemaatinden kinayedir. Burada müzekkerin müennese ve âkılın gayr-ı âkıla tağlib ve teşmiliyle, mecazen envâ-ı eşyaya ircâ edilmiştir. Bu itibarla, هُمْ kelimesinde bir mecaz, iki tağlib vardır. Bu mecaz ile o tağlibleri icbar eden esbab, عَرَضَ
blank.gif
4
kelimesinin işaret ettiği üslûptur. Çünkü melâikeye envâ-ı eşyanın arzı, mânevî bir resm-i geçit manzarasını andırıyor.



[NOT]Dipnot-1 “Sonra Allah bütün varlıkları melâikeye göstererek dedi ki: ‘Eğer iddianızda sadık iseniz, bunların isimlerini bana söyleyiniz.’” Bakara Sûresi, 2:31.
Dipnot-2 Sonra (bk. ḥ-r-f: Atıf harfleri).
Dipnot-3 Onlar.
Dipnot-4 Arzetti, sundu.
[/NOT]

ahzetme: almaarz: sunma
bast etmek: yaymak, sermek, sergilemekbu’d-u mesâfe: mesafe uzaklığı
cemaat: topluluk, grupcihet: tarz, yön
envâ: çeşitler, türlerenvâ-ı eşya: eşyanın türleri, çeşitleri
enzâr-ı melâike: meleklerin nazarları ve görüşleriesbab: sebepler
esmâ: Allah’ın isimlerieşya: şeyler, varlıklar
gayr-ı âkıl: akıl sahibi olmayanheyet-i mecmua: bireylerinin hepsi; İlâhî isimlerin tamamı
hilâfet: halifelik; yeryüzünde Allah’ın izni dairesinde ve Onun adına icraatta bulunma şeklinde, insana verilen görevicbar: zorlama, mecbur kılma
ircâ: döndürmeitibar: özellik
kerîm: cömertlik ve ikram sahibikinaye: bir sözü gerçek mânâsına da gelebilecek şekilde, onun dışında başka bir mânâda kullanma san’atı
kısm-ı âzam: büyük bir kısmımecaz: bir ilgi veya benzetme sonucu gerçek anlamından başka anlamda kullanılan söz
medâr-ı acz: acizlik, güçsüzlük sebebi, kaynağımelâike: melekler
mevcudat: varlıklar, var edilenlermüdrik: idrak eden, anlayan
müennes: (Ar. gr.) dişi kipmüstahak: hak etmiş, lâyık
müzekker: (Ar. gr.) erkek kipitabir: ifade
takdir: lâfız olarak zikredilmediği halde, görünen lâfzın altında kapalı olarak bulunan sözü, mânâyı göstermetağlib: bir alâka ve ilgiden dolayı bir kelimeyi, başka bir mânâyı da içine alacak şekilde kullanma, ana-babaya ebeveyn denilmesi gibi
temellük: sahiplenmetemessül: görünme, yansıma
terâhî: gecikme, sonraya bırakma, sonraya kalmateşmil: içine alma, genelleme
Âdem: [bk. bilgiler – Âdem (a.s.)]âkıl: akıl sahibi
âlim: ilim sahibi
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: İnsanın Yaratılışı - Sayfa: 360


Malûm ya, resm-i geçitleri yapan, müzekker ve âkıl insanlardır. Bunun için, burada iki tağlibe ve dolayısıyla bir mecaza mecburiyet hasıl olmuştur.

عَلٰى arz edilenin levh-i a’lâda nakşedilen sûretler olduğuna işarettir.

سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
blank.gif
1
HAŞİYE-1
وَاٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
blank.gif
2


endOfSection.gif
endOfSection.gif


Allah’ın avn ü inayetiyle; ümidimin, iktidarımın fevkinde şu tercümeyi iyi-kötü yaptım. Noksanları çoktur, Müellifçe ıslahları lâzımdır. Zaten onun himmetiyle bu kadarını ancak yapabildim. Yoksa, nazm-ı Kur’ân’daki îcazlı olan i’câzı, kısa ve veciz olarak beyan eden bu tefsiri sönük, kö
r bir fikirle tercüme etmek, Abdülmecid’in işi değildir. Yine onun fart-ı şefkatinden himmeti yetişti, ikmâline muvaffak oldum.

Müellifin küçük kardeşi ve Nur talebesiAbdülmecid

endOfSection.gif
endOfSection.gif


[NOT]Dipnot-1 “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın.” Bakara Sûresi, 2:32.
Haşiye-1 İntihabım olmayarak, ihtiyarsız bir tarzda, âdeta umum Sözlerin ve Mektupların âhirlerinde şu âyet ( سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ. Bakara Sûresi, 2:32.) bana söylettirilmiş. Şimdi anladım ki, tefsirim de, şu âyetle hitam buluyor. Demek inşaallah bütün Sözler, hakikî bi r tefsir ve şu âyetin bahrinden birer cetveldir. En nihayet, yine o denize dökülüyorlar. Şu tefsirin hitamında, güya her Söz, mânen şu âyetten başlıyor. Demek, o zamandan beri, yirmi senedir daha şu âyeti tefsir ediyorum; bitiremedim ki tefsirin ikinci cildini yazayım. (Said Nursî).
Dipnot-2 “Onların duaları ise şu sözlerle sona erer: ‘Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.’” Yûnus Sûresi, 10:10.
[/NOT]

Abdülmecid: (bk. bilgiler)arz edilen: sunulan
avn ü inayet: yardım ve ikrambahr: deniz
beyan: açıklama, anlatımfart-ı şefkat: aşırı şefkat ve acıma
fevkinde: üstündehasıl olmak: meydana gelmek
haşiye: dipnot, açıklayıcı nothimmet: ciddi yardım ve gayret
hitam: son hitam bulma: son bulma, sona erme
ihtiyar: irade, tercih, seçmeikmâl: tamamlama
intihab: seçme, iradei’câz: mu’cizelik, bir benzerini yapma konusunda başkalarını acze düşürecek derecede olağanüstü olma
levh-i a’lâ: Levh-i Mahfûz; herşeyin bütün ayrıntılarıyla yazıldığı kader levhası, Allah’ın ilminin bir adımalûm: bilinen, belli
mecaz: bir ilgi veya benzetme sonucu gerçek anlamından başka anlamda kullanılan sözmuvaffak: başarılı olma
müellif: telif eden, yazanmüzekker: erkek
nakşedilen: işlenennazm-ı Kur’ân: Kur’ân nazmı, Kur’ân’ın kelime ve âyetlerinin dizilişi
nihayet: sontağlib: bir alâka ve ilgiden dolayı bir kelimeyi, başka bir mânâyı da içine alacak şekilde kullanma, ana-babaya ebeveyn denilmesi gibi
tefsir: açıklama, yorumveciz: kısa, özlü söz
âhir: son âkil: akıl sahibi, akıllı
îcaz: Kur’ân’ın vecizliği, geniş bir mânâyı az sözle anlatmasııslah: düzeltme, iyileştirme

 
Üst