Suçlu kim?

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Suçlu kim?



Ahlak nizamımızın yerle bir olduğu günden beri ahlakçılar, ilahiyatçılar, sosyologlar; hastane koridorlarında, hapishane hücrelerinde, mezarlıklar başında bir hiç uğruna mahvolup giden gençlik karşısında bir taraftan için için göz yaşı dökerken diğer taraftan adeta haykırırcasına soruyorlardı: Suçlu kim?

Kim kıymıştı bu güzelim gençliğe? Kaderi belli ki Faust'un kaderiydi, ama Mefisto’su kimdi? Bir keyf uğruna neslin varlığına sebebiyet verip sonra da o neslin sadece etine-kemiğine ehemmiyet vererek ruhunu ihmal eden anne-babalar mıydı? Nesil, sevgisizlikten, inançsızlıktan feryad u figan edip inim inim inlerken, onu kurtarma adına sadece midesinin gurultularına cevap veren, o susuzluktan kıvranıp dururken, zemzem diye ona tuzlu deniz suyunu takdim eden toplum muydu?

Nesil, ailede ve toplumda bulamadığı huzuru mektep sıralarında arar iken, kaba ve sathî bir maddecilik anlayışıyla, iyiyi ve metafiziği tamamen inkar eden kof bir menfaatçilik ahlakıyla, gençliğin kalbini kursağına yediren, onu ölümlerden ölümlere sürükleyen eğitim müesseseleri miydi?Yoksa irade gibi insanı insan yapan bir gücü -bütün bu kötü şartlara rağmen- kullanamayan, iradesinin hakkının vermeyen gençliğin kendisi miydi? Karar veremedi muzdarip beyin ve sineler; suçlu olan belki bunlardan biri, belki de bunların hepsiydi.

“Niçin bütün bunlar başımıza geliyor. Biz ne suç işledik Allah'ım?” diye inleyen nesle, onlara el uzatma düşüncesinde olan bazı mütefekkirler şöyle cevap verdi:

-Çünkü biz ey kardeşim, çünkü biz, yaratılışa karşı savaş açtık. İnanma, biz ademoğlunun tabiatında vardı, ama biz bu vakıayı inkar etmeye kalkıştık. Din düşüncesi olmayan bir dünyada yaşayabileceğimizi zannettik. Sadece bedenimizle, cesedimizle mutlu olabileceğimiz gibi bir yalanın kahrına uğradık.
Bütün manevî değerleri yıkıp döktükten sonra, gökler ötesiyle olan bütün bağlarımızı kopardıktan sonra insanca kalabileceğimiz gibi bir aldanmanın kurbanıyız biz. Zannedildi ki bir insan, bir nesil imanı olmasa da faziletli, ahlaklı olabilir, toplum içinde insanca yaşayabilir.

Halbuki ahlak ve faziletin kaynağı vicdandı. Vicdana hükmedecek yegane unsur ise Allah'la irtibattan ibaret olan dindi. Bilmiyorduk, bilemiyorduk ki, insan ancak din sayesinde insanlığını idrak edebilecekti.

Bugün toplum, nasıl bir gençlik istiyor biliyor musun kardeşim; gençlik içki içsin ama kendini helak edecek, bir köşede sefil bir varlık gibi sürünecek, bir ayyaş olacak kadar değil.. her şeyi mubah görsün, ruhî terbiye, irade eğitimi almasın ama anarşi de çıkarmasın.. tek ölçü olarak kendi menfaatini düşünsün ama çalıp-çırpmasın, başkasına zulmetmesin..

mahremiyet adına hiçbir sınır tanımasın ama gayr-i meşru çocuklar, araba değiştiriyor gibi eş değiştirme, % 50-60’lara varan boşanma oranı olmasın.. ruhu, metafiziği inkar etsin ama ruha ait değerler olan sevgiyi, hoşgörüyü, saygıyı ihmal etmesin.. hasılı bataklık üzerinde gezsin ama bataklığa gömülüp yok olmasın.. mümkün mü bütün bunların birlikte olması!!? Halbuki bilmemiz gerekti ki, tarihte dinsiz hiçbir millet, hiçbir toplum yaşamamıştı ve yaşaması da mümkün değildi.”



O zaman şu soruyu sorabilir miyiz: Yoksa suçlu olan bu hayat felsefemiz miydi..?
 
Üst