Hayat ve Ölüm

Huseyni

Müdavim

﴿
كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللهِ وَكُنْتُمْ اَمْوَاتًا فَاَحْيَاكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
blank.gif
1


Yani, “Ne suretle Allah’ı inkâr ediyorsunuz? Halbuki sizin hayatınız yoktu, O size hayatı verdi. Sonra sizi öldürecektir, sonra yine hayat verecektir, sonra ona rücu edip gideceksiniz.”

Âyetlerin nazmına ait üç vecih, bu âyette de câridir.

Bu âyetin mâkabliyle irtibatı:

Evet, Kur’ân-ı Kerim, vakta ki insanları ibadete ve Allah’a îman etmeye dâvet etti. Ve îmanın itikad edilecek esaslarıyla yapılacak hükümlerini icmâlen, delillerine işareten zikretti. Evvelce mücmelen işaret edilen delilleri tazammun eden nimetlerin tâdâdiyle, bu âyette de zikretmeye avdet etti.

Evet, bu âyetle, en büyük nimet olan hayata işaret edilmiştir. İkinci âyetle, beka nimetine işaret edilmiştir. Evet, semavat ve arzın tanzimatı, hayatın kemal ve saadetini temin eder.

Üçüncü âyetle, beşerin kâinat üzerine tafdil ve tekrimine işarettir.


Dördüncü âyetle, beşere tâlim-i ilim nimetine işaret yapılmıştır. Bu nimetlerin suretine, yani nimet oldukları cihete bakılırsa, inayet-i İlâhiyeye delil oldukları gibi, ibadete de delildirler. Çünkü nimetleri verene şükür vâciptir; küfran-ı nimet, aklen de haramdır. Eğer o nimetlerin hakikatlerine bakılırsa, mebde ve meâdı ispat eden delillerdir.

Ve keza, bu âyet, geçen kâfir ve münafıkların bahsine de nâzırdır. Onun için, taaccübü ifade etmekle inkârı tazammun eden كَيْفَ
blank.gif
2
ile yapılan istifham, onların tehditlerine işarettir.



[NOT]Dipnot-1 Bakara Sûresi, 2:28.
Dipnot-2 Nasıl? (bk. ḥ-r-f: Diğer edatlar)
[/NOT]

arz: yeryüzü avdet etme: geri gelme, geri dönme
bahs: konubekà: devamlılık ve kalıcılık
beşer: insan, insanlarcihet: taraf, yön
câri: geçerli olan, yürürlükte bulunanhakikat: esas, gerçek mahiyet
icmâlen: kısaca, özet olarakinâyet-i İlâhiye: Allah’ın inâyeti; bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan düzen, düzenlilik; Allah’ın yardımı
irtibat: bağlantıistifham: soru
itikad etmek: inanmakkemâl: kusursuzluk, mükemmellik
keza: bunun gibikâfir: Allah’ı veya Allah’ın bildirdiği kesin şeylerden birini inkâr eden kimse
kâinat: evren, yaratılmış her şeyküfran-ı nimet: nimete karşı nankörlük, nimete saygısızlık
mebde: başlangıç; ilk yaratılışmeâd: dönülecek yer; ölümden sonraki yaratılış, haşir
mâkabli: öncesimücmelen: kısaca, özetle
münafık: iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünennazm: diziliş, tertip ve düzen
nâzır: bakanrücu etme: dönme
saadet: mutluluksemavat: gökler
taaccüb: hayret etme, şaşkınlıktafdil: üstün tutma
tanzimat: düzenlemelertazammun etme: içine alma, kapsama
tehdit: korkutmatekrim: lütuflandırma, ikram etme, saygı gösterme
tâdâd: saymatâlim-i ilim: ilim öğretme, bildirme
vakta ki: ne zaman kivecih: şekil, yön
vâcip: zorunlu, gerekli
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Hayat ve Ölüm - Sayfa: 315


Şimdi, bu cümlelerin aralarındaki irtibat ve münasebetlerden bahsedeceğiz.

Evet, Kur’ân-ı Kerim, evvelce gaibane yaptığı hikâyeden sonra, burada hitaba başladı. Bu da, belâgatçe malûm bir nükte içindir. Şöyle ki:

İnsan, bir adamın fenalığından, ayıplarından bahsederken, hiddeti, gazabı o kadar galebe eder ki, hayalen, hayalî bir ihzar ile hitap suretiyle kendisine tevcih-i kelâm etmeye başlar. Veya iyiliklerinden bahsederken şevki ve aşkı galeyana gelir; hemen hayalinin karşısına getirir, kendisine hitap ile konuşmaya başlar. Bu “iltifat” ile tesmiye edilen bir kaidedir. Bu kaidenin, lisan-ı Arapta büyük bir mevkii vardır. İşte Kur’ân-ı Kerim, bu kaideyi takiben كَيْفَ تَكْفُرُونَ
blank.gif
1
diyerek, siga-i hitap ile onlara tevcih-i kelâm etmiştir.


Sonra, vakta ki bu makamda takip edilen maksat, iman, ibadet etmek ve küfran-ı nimet etmemek, küfrü reddetmek gibi geçen usul ve esasları ispat için lâzım olan delilleri zikretmektir ve delillerin en vâzıhı, ahvâl-i beşer silsilesinden istifade edilen delillerdir ve nimetlerin en büyüğü, o silsilenin ukde ve düğümlerindendir. Kur’ân-ı Kerim, وَكُنْتُمْ اَمْوَاتًا فَاَحْياَكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
blank.gif
2
olan âyet-i kerime ile, beş düğümlü, mürettep o silsile-i acibeye işaret etmiştir. Biz de o beş düğümü, beş mes’elede hal ve beyan edeceğiz.


Birinci mes’ele: كُنْتُمْ اَمْوَاتًا
blank.gif
3
cümlesi ukdeyi, yani birinci düğümü açıyor. Şöyle ki:


İnsanın cesedini teşkil eden zerreler, âlemin zerratı içinde camid, dağınık bir şekilde iken, bakarsın ki, mahsus bir kanunla, muayyen bir nizamla intizam altına


[NOT]Dipnot-1 Nasıl inkar edersiniz.?
Dipnot-2 “Ki; sizin hayatınız yoktu, O size hayatı verdi. Sonra sizi öldürecektir, sonra yine hayat verecektir, sonra ona rücu edip döneceksiniz.” Bakara Sûresi, 2:28.
Dipnot-3 Siz ölü idiniz.
[/NOT]

ahvâl-i beşer: insanların halleri, durumlarıbelâgat: sözün düzgün, kusursuz, hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi
beyan etme: anlatma, açıklamacâmid: cansız, katı
fenalık: kötülükgaibâne: yüzyüze olmadan, görmeyerek
galebe: üstün gelmegazab: öfke, hiddet
hitab: konuşmaihzar: getirmek; o anda olmayan bir şeyi zihnen huzura getirme, görünür kılma
iltifat: blğ. bir sözde dinleyicinin zihnini canlı tutma, gönlünü okşama veya onu ikaz etme gibi inceliklere binaen ifade üslubunda yapılan geçiş san’atı; üçüncü şahıs (gaip) kipinden, hazır bulunan ikinci şahıs (muhatap) kipiyle bahsetme gibiintizam: düzenlilik
irtibat: bağ, ilişkikaide: düstur, prensip
küfran-ı nimet: nimete karşı nankörlük, nimete saygısızlıklisan-ı Arap: Arap dili
mahsus: has, özelmalûm: bilinen, belli
mevki: yer, makam, derecemuayyen: tayin edilmiş, belirli
münasebet: alâka, bağlantımürettep: sıralı, dizili, düzenli
nizam: düzen, kanun, sistemnükte: ince ve derin mânâ
siga-i hitap: karşılıklı konuşma kipisilsile: zincir, sıra, dizi
silsile-i acîbe: hayret verici haller ve durumlar zinciri, dizisitesmiye: isimlendirme
tevcih-i kelâm: sözü birine yöneltme, söz söyleme, konuşmaukde: düğüm
usul: temel prensiplervakta ki: ne zaman ki
vâzıh: açık, âşikarzerrat: zerreler, atomlar, maddenin en küçük parçaları
zerre: atom, hücrezikretmek: belirtmek, anmak
âlem: dünya; evren, kâinatâyet-i kerime: şerefli âyet, Kur’ân’ın herbir cümlesi
şevk: çok istek ve arzu, coşku

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Hayat ve Ölüm - Sayfa: 316


alınarak âlem-i anâsıra gönderilir. Âlem-i anâsırda sâkit, sâkin, gizli bir vaziyette iken, birden bire kafile kafile, muayyen bir düsturla, yevmî bir intizamla, bir kast ve hikmet altında âlem-i mevalide intikal eder. Âlem-i mevalidde de, sükût içinde iken, birdenbire acip, garip bir tarz ile nutfeye inkılâp eder. Sonra müteselsil inkılâplar ile “alaka” olur, sonra mudga olur, sonra et, kemik olur. Bu inkılâpların herbirisi, evvelkisine nisbeten daha mükemmel ise de, lâyıkına göre mevattır, yani hayatsızdır.

S - Mevt, hayatın zevalidir. Halbuki o zerrelerde hayat yoktur ki, zevali, mevt olsun.


C - Mevtin o zerrelere ıtlak edilmesi, mecazdır. Sebebi ise, üçüncü, dördüncü düğümleri zihne kabul ettirmek üzere, zihin için bir hazırlamadır.

İkinci mes’ele: فَاَحْيَاكُمْ
blank.gif
1
düğümünü açıyor.


Evet, hayat, kudret-i ezeliyenin en büyük ve en ince ve en acip bir mu’cizesidir ve bütün nimetlerden üstündür ve mebde ve meâdın burhanlarından en zahir burhandır.

Evet, hayat nevilerinin en ednâsı nebat hayatıdır. Hayat-ı nebatiyenin başlangıcı, çekirdekte veya habbede hayat düğümünün uyanıp açılmasıdır. Bunun keyfiyeti o kadar zahir, o kadar umumî, o kadar melûf iken, zaman-ı Âdemden şimdiye kadar hikmet-i beşerden ve felsefesinden gizli kalmıştır. İşte hayatın ne derece ince olduğu anlaşıldı.

Ve keza, hayatı olmayan bir cisim, en büyük bir dağ da olsa tektir, yetimdir, mekânından başka birşeyle münasebeti yoktur. Lâkin balarısı gibi küçük bir cisim, hayata mazhar olduğu zaman, bütün kâinatla münasebettar olur ve herşeyle alışveriş yapar. Hattâ diyebilir ki, kâinat benim mülkümdür, benim yerimdir. Kâinatın her tarafına gider, havassıyla tasarruf eder, bütün eşya ile kesb-i muarefe


[NOT]Dipnot-1 O, sizi diriltti (dünyaya getirip hayat verdi).
[/NOT]

acip: şaşırtıcı, hayret vericialaka: zigot; döllenmiş hücre
burhan: güçlü ve sarsılmaz delil, kanıtdüstur: kural, prensip
ednâ: en basit, en küçükhabbe: çekirdek, tohum
havass: duyular, hislerhayat-ı nebâtiye: bitkilerin hayatı
hikmet: amaç, gayehikmet-i beşer: insanın bilgisi, felsefesi
inkılâp: değişim, dönüşümintikal etme: bir yerden başka bir yere göç etme
intizam: düzenlilikkafile: grup, topluluk
kast: yönelme, maksat, istekkeyfiyet: durum, nitelik, özellik
keza: bunun gibikudret-i ezeliye: Allah’ın ezelden beri var olan kudreti, güç ve iktidarı
kâinat: evren, yaratılmış herşeylâkin: fakat, ancak
mazhar olmak: ayna olmak, nail olmakmebde: başlangıç; ilk yaradılış
mecaz: bir ilgi veya benzetme sonucu gerçek mânâsından başka mânâda kullanılan sözmelûf: alışılmış
mevat: ölüler, cansızlarmevt: ölüm
meâd: dönülecek yer; ölümden sonraki yaratılış, ahiretmuayyen: tayin edilmiş, belirli
mudga: et parçası; embriyo; döllenmiş hücrenin, bütün organlar oluşuncaya kadar geçirdiği dönemmu’cize: bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü şey
münasebet: alâka, ilgimünasebettar: alâkalı, ilgili
müteselsil: zincirleme, birbirine bağlınebat: bitki
nevi: tür, çeşitnisbeten: kıyasla, oranla
nutfe: menisâkit: sessiz
sükût: sessiz kalma, susmatasarruf etme: işin içine girme, idare etme, hareket etme
umumî: genelyevmî: günlük
zahir: açıkzaman-ı Âdem: Hz. Âdem’in (a.s.) yaratılması zamanı
zerre: atom, hücrezevâl: yok olma, sona erme
âlem-i anâsır: elementler dünyası, unsurlar âlemiâlem-i mevâlid: canlılar âlemi, dünyası
ıtlak etme: verme, sınırı kaldırıp başka şeyleri de dâhil etme

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Hayat ve Ölüm - Sayfa: 317


eder. Bilhassa hayat-ı insaniye tabakasına çıkan hayat, aklın nuruyla âlemleri gezmiş olur. Âlem-i cismanîde tasarruf ettiği gibi, âlem-i ruhanîde gezer, âlem-i misâle seyahat eder. Kendisi o âlemleri ziyarete gittiği gibi, o âlemler de, onun ruhunun âyinesinde temessül etmekle iade-i ziyaret etmiş gibi olurlar. Hattâ insan, “Âlem, Allah’ın fazlıyla benim için halk olunmuştur” diyebilir.

Hayat-ı insaniye, herbirisi çok tabakalara şâmil olarak, hayat-ı maddiye, hayat-ı ruhaniye, hayat-ı mâneviye, hayat-ı cismâniye gibi nevilere ayrılır, inbisat eder. Demek ziya, renk ve cisimlerin görünmesine sebep olduğu gibi, hayat da, mevcudatın kâşifi ve sebeb-i zuhurudur.


Evet hayat, bir zerreyi bir küre gibi yapar; ashab-ı hayatın herbirisi, “Âlem benimdir” diyebilir. Aralarında müzahame ve münakaşa da olmaz. Müzahame ve münakaşa, yalnız nev-i beşerde olur. İşte, hayatın ne büyük bir nimet olduğu anlaşıldı.

Ve keza camid, dağınık bazı zerrelerin birden bire bir vaziyetten çıkıp, mâkul bir sebep olmadığı halde diğer bir vaziyete girmesi, Sâniin vücuduna zahir bir delildir. Hattâ hayat, hakikatlerin en eşrefi, en temizidir; hiçbir cihetle hısseti yoktur, çirkin bir lekesi yok. Hayatın dışı da, içi de, her iki yüzü de lâtiftir. Hattâ en küçük ve hasis bir hayvanın hayatı bile yüksektir. Bunun içindir ki, hayat ile kudret arasında zahirî bir sebep tavassut etmiyor. Hayata bizzat kudretin mübaşereti, izzete münâfi değildir. Halbuki umur-u hasiseye kudretin zahiren mübaşereti görünmemek için esbab-ı zâhire vaz edilmiştir. Demek, hayatta hısset yoktur. İşte bundan anlaşıldı ki, hayat, Sâniin vücuduna en zahir bir delildir.

Ve keza, en basit bir cismin geçirmiş olduğu inkılâbat ve tahavvülâta dikkatle bakılırsa görülür ki, âlem-i zerrattaki zerreler, âlem-i anâsıra intikal edince başka suretlere girerler, âlem-i mevâlidde, başka suretlere dönerler, nutfede başka



Sâni: herşeyi mükemmel ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah
ashab-ı hayat: hayat sahipleri
bilhassa: özelliklecamid: cansız
cihet: yöndelil: işaret, alâmet; kendisine, doğru bir bakış açısıyla bakıldığında istenilen hedefe ulaştıran şey
esbab-ı zahire: görünen sebeplereşref: en şerefli, en üstün
fazl: lütuf, ihsan, bağışhalk olunmak: yaratılmak
hasis: âdi, basit, değersizhayat-ı cismaniye: maddî, bedene ait hayat
hayat-ı insaniye: insanlık hayatıhayat-ı maddiye: maddî hayat
hayat-ı mâneviye: maddî olmayan, mânevî hayathayat-ı ruhaniye: ruhânî hayat, ruhen yaşanan hayat
hısset: bayağılık, çirkinlik, değersizlikiade-i ziyaret: karşı ziyarette bulunma
inbisat etme: genişleme, yayılmainkılâbat: değişimler, dönüşümler
intikal etme: bir halden diğerine geçme, nakil olmaizzet: değer, itibar, yücelik
kesb-i muârefe: tanışmakeza: bunun gibi
kudret: güç, iktidarkâşif: keşfedici, açığa çıkarıcı
lâtif: ince, güzel, hoşmakul: akla uygun, mantıklı
mevcudat: var edilenler, varlıklarmübaşeret: temas etme, bizzat ilgili olma, ilgilenme
münakaşa: tartışmamünâfi: aykırı, zıt
müzahame: sıkışma, itişip kakışmanev-i beşer: insanlar
nevi: çeşit, türnutfe: meni
sebeb-i zuhur: ortaya çıkış ve görünüş sebebitahavvülât: hal, evre vs. değişimler
tavassut etme: vasıta olma, aracılık etmetemessül: görünme, yansıma
umur-u hasise: alçak ve değersiz işlervaz etmek: koymak, yerleştirmek
vücud: varlıkzahir: açık
zahiren: dış görünüş itibariylezahirî: açık, görünürde
zerre: atom, en küçük madde parçasıziya: ışık, parlaklık
âlem: evren, kâinatâlem-i anâsır: elementler âlemi
âlem-i cismanî: maddî âlemâlem-i mevâlid: canlılar âlemi, dünyası
âlem-i misal: görüntüler âlemiâlem-i ruhanî: maddî yapısı olmayan ve gözle görülemeyen ruh âlemi
âlem-i zerrât: atomlar âlemişamil: içine alan, kapsamlı

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Hayat ve Ölüm - Sayfa: 318


vaziyet alırlar, sonra “alaka” olur, sonra mudga olur, sonra bir insan suretini giyer, ortaya çıkarlar. Bu kadar inkılâbât-ı acibe esnasında, zerreler öyle muntazam harekât ve muayyen düsturlar üzerine cereyan ederler ki, sanki bir zerre, meselâ âlem-i zerratta iken vazifelendirilmiş ve Abdülmecid’in gözünde yer alıp vazife görmek üzere yola çıkarılmıştır. Bu hali, bu vaziyeti, bu intizamı gören bir zihin, bilâ-tereddüt hükmeder ki, o zerreler, bir kasıtla ve bir hikmet altında gönderilir. İşte zerrâtın hayata mazhariyeti için geçirdiği bu kadar acip ve garip tavırlar, insana, ikinci bir hayatın bu hayattan daha kolay ve daha sehil olduğuna da bir kanaat getirir.

İşte, hayatın mebde ve meâde delil olduğu bu hakikatlerden anlaşıldı. فَاَحْيَاكُمْ
blank.gif
1
cümlesi, ثُمَّ يُحْيِيكُمْ
blank.gif
2
cümlesine bir delil gibidir; hepsi de birlikte, كَيْفَ
blank.gif
3
’den istifâde edilen inkâra delildir.

Üçüncü mes’ele: ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ukdesini açar. Evet, mevtin de hayat gibi mahlûk olduğuna, mevtin idam ve adem-i mahz olmadığına delâlet eder. Mevt, ancak, ruhun ceset kafesinden çıkmasıyla tebdil-i mekân etmesinden ibarettir.

Ve keza, nev-i beşerde mevcut emârât ve işârât-ı kesireden kat’iyetle anlaşılır ki, insan öldükten sonra birşeyi bâki kalır; o şeyi de, ancak ruhtur. Demek, ruhun bekası, hâsse-i zâtiyedir. Bu hâsse-i zâtiyenin bir fertte mevcut olması nev’in tamamında mevcut olmasını istilzam etmekle, mûcibe-i cüz’iyenin mûcibe-i külliye hükmünde olduğuna bir misal teşkil ediyor. Binaenaleyh, mevt, hayat gibi bir mu’cize-i kudrettir. Yoksa, hayat şartları bulunmadığından ademin dairesine girmiş değildir.

S - Ölüm nasıl nimet olur ve ne suretle nimetlerin sırasına dahil edilmiştir?


[NOT]Dipnot-1 “O, sizi diriltti (dünyaya getirip hayat verdi).” Bakara Sûresi, 2:28.
Dipnot-2 “Sonra sizi tekrar (O) diriltecek.” Bakara Sûresi, 2:28.
Dipnot-3 Nasıl? (bk. ḥ-r-f: Diğer edatlar)
[/NOT]

Abdülmecid: (bk. bilgiler)adem: hiçlik, yokluk
adem-i mahz: sırf yoklukalaka: zigot; döllenmiş hücre
bekà: devamlılık ve kalıcılıkbilâ-tereddüt: tereddütsüz
binaenaleyh: bundan dolayıbâki: devamlı, kalıcı, ölümsüz
cereyan etme: hareket etmedelil: işaret, alâmet; kendisine, doğru bir bakış açısıyla bakıldığında istenilen hedefe ulaştıran şey
delâlet etme: delil olma, işaret etmedüstur: kural, prensip
emârât: izler, belirtilerfert: birey
harekât: hareketler, davranışlarhikmet: fayda, gaye
hâsse-i zâtiye: bir şeyin zâtına, kendine ait temel özellikidam: yok etme
inkılâbât-ı acîbe: şaşırtıcı ve hayret verici değişimlerintizam: düzenlilik
istilzam etme: gerektirmeişârât-ı kesire: çok işaretler
kanaat: görüş, fikirkat’iyet: kesinlik
keza: bunun gibimahlûk: yaratılmış
mazhariyet: erişme, nail olmamebde: başlangıç; ilk yaratılış
mevcut: var olan, bulunanmevt: ölüm
meâd: dönülecek yer; ölümden sonraki yaratılış, haşirmuayyen: belirli
mudga: et parçası; embriyo; döllenmiş hücrenin, bütün organlar oluşuncaya kadar geçirdiği dönemmuntazam: düzenli
mu’cize-i kudret: Allah’ın kudret mu’cizesimûcibe-i cüz’iye: olumlu tikel önerme
mûcibe-i külliye: olumlu tümel önermenev-i beşer: insanlar
nev’i: türsehil: kolay
tebdil-i mekân: mekân, yer değiştirmeteşkil etme: meydana getirme, oluşturma
ukde: düğümzerrât: atomlar, en küçük parçalar
âlem-i zerrât: atomlar âlemi

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Hayat ve Ölüm - Sayfa: 319


C - Evvelâ: Ölüm, saadet-i ebediyeye mukaddemedir; bu itibarla nimet sayılabilir. Çünkü nimetin mukaddemesi de nimettir. Nitekim vâcibin mukaddemesi vâcip, haramın mukaddemesi haramdır.

Saniyen: Ölüm, muzır hayvanlarla dolu bir hapisten geniş bir sahrâya çıkmak gibidir. Binaenaleyh, ruh, ceset kafesinden çıkarsa necat bulur.


Salisen: Ölüm olmasaydı, küre-i arz nev-i beşeri istiab edemezdi ve nev-i beşer müthiş perişaniyetlere maruz kalırdı.

Rabian: İhtiyarlık yüzünden öyle bir dereceye gelenler var ki, tekâlif-i hayatiyeye kàdir olamaz, daima ölümünü isterler.

İşte bunun için, ölüm nimettir.

Dördüncü mes’ele: ثُمَّ يُحْيِيكُمْ
blank.gif
1
ukdesinin beyanındadır.


Evet bu hayat, ikinci hayattır ki, ölümden sonra, haşirden evvel vukua gelir. Demek, hayat-ı uhreviye bu ikinci hayatla başlar. Binaenaleyh, bu يُحْيِيكُمْ ’deki hitap, yalnız insanlara ait değildir, bilcümle kâinata râcidir. Çünkü bu hayat-ı uhreviye, bütün kâinatın neticesidir. Eğer bu hayat olmasa, kâinatta hakikat denilen herşey, zıddına inkılâp eder. Meselâ nimet nıkmet olur, akıl belâ olur, şefkat yılan olur.

Beşinci mes’ele: ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
blank.gif
2
’un ukdesi hakkındadır.


Evet, Cenâb-ı Hak, âlem-i kevn ve fesad denilen şu âlemde hüsün, kubuh, nef’, zarar gibi zıtları, çok hikmetlere binaen karışık bir tarzda yaratmıştır. Hem de izhar-ı izzet için vesait ve esbâbı vaz etmiştir. Haşir ve kıyamette kâinat tasfiye ameliyatını gördüğü zaman, zıtlar biribirinden ayrılır ve esbab ile vesait de ortadan kalkar. Ortadaki perde ve hicap kalktıktan sonra, herkes Sâniini görür ve hakikî Mâlikini bilir.


[NOT]Dipnot-1 “Sonra sizi tekrar (âhirette) O diriltecek.” Bakara Sûresi, 2:28.
Dipnot-2 “Sonra tekrar ona döndürülürsünüz.” Bakara Sûresi, 2:28.[/NOT]

Mâlik: sahip, herşeyin hakiki sahibi olan Allah
Sâni: her şeyi mükemmel bir şekilde ve san’atla yaratan Allah
beyan: açıklama, anlatımbilcümle: bütün, bütünüyle
binaen: -dayanarak binaenaleyh: bundan dolayı
esbab: sebeplerhakiki: gerçek
haram: dince kesin bir delil ile yasaklanan şeyhayat-ı uhreviye: âhiret hayatı
haşir: öldükten sonra âhiret âleminde tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanmahicap: örtü, perde
hikmet: amaç, gayehüsün: güzellik
inkılâp etme: dönüşmeistiab etme: içine alma, sığdırma
itibarla: özellikleizhar-ı izzet: izzet ve yüceliği gösterme
kubuh: çirkinlik, kötülükkàdir olma: gücü yetirme, üstesinden gelme
kâinat: evren, yaratılmış herşeyküre-i arz: yer küre, dünya
mukaddeme: hazırlık, başlangıçmuzır: zararlı
necat bulmak: kurtuluşa ermeknef’: fayda
nev-i beşer: insanlarnikmet: azap, ceza
perişaniyet: perişanlıkrabian: dördüncü olarak
râci: ait, dönüksaadet-i ebediye: sonu olmayan, sonsuz mutluluk
sahrâ: çöl, meydansalisen: üçüncü olarak
saniyen: ikinci olaraktasfiye: arındırma, temizleme
tekâlif-i hayatiye: hayatın yükümlülükleri, sorumluluklarıukde: düğüm
vesait: araçlar, vasıtalarvukua gelme: meydana gelme
vâcib: dinî bakımdan yapılması şart ve kesin olan ve yapılması istenen emirâlem: dünya; evren, kâinat
âlem-i kevn ve fesad: oluşlar ve yok oluşlar dünyasışefkat: acıma, merhamet

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Hayat ve Ölüm - Sayfa: 320


Tetimme

Mezkûr âyetteki cümlelerin arasındaki irtibatın
hülâsasına bir zeyildir.


Cenâb-ı Hak, vakta ki onların küfrünü, istifham ifade eden كَيْفَ
blank.gif
1
ile reddetti ve halkı da taaccübe dâvet ettive ondan sonra gelen dört büyük ınkılâbı gösteren dört cümle ile burhan getirerek ispat etti.O inkılâpların herbirisi, çok tavırlara, vaziyetlere ve mertebelere şâmil olduğu gibi, kendinden sonra gelen inkılâpları hazırlayıcı birer mukaddeme oldu.

Birinci inkılâba, وَكُنْتُمْ اَمْواَتًا cümlesiyle işaret edilmiştir. Yani, bir insanın cesedini teşkil eden zerrelerin âlem-i zerratta geçirmiş olduğu vaziyetlerden son vaziyetine işarettir ki, فَاَحْيَاكُمْ
blank.gif
2
cümlesiyle işaret edilen ikinci inkılâba mukaddeme olur. Hakaik-i kevniyenin en acibi olan şu ikinci inkılâp da çok mertebelere, çok tavırlara şâmildir ki, son tavrı, vaziyeti ثُمَّ يُمِيتُكُمْ
blank.gif
3
cümlesiyle işaret edilen üçüncü inkılâba mukaddeme olur. Bu inkılâp dahi pek çok berzahî tavırlara şâmil olup, son vaziyeti ثُمَّ يُحْيِيكُمْ
blank.gif
4
cümlesiyle işaret edilen dördüncü inkılâpta tamamlanır. Bu dördüncü inkılâp dahi, birçok kabrî ve haşrî vaziyetlere şâmil olup, en son vaziyeti ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
blank.gif
5
cümlesiyle hitam bulur.
Demek bir zîhayatın cesedi, birinci inkılâbın birinci vaziyetinden başlamak üzere daima teceddüd eder, tazelenir. Yani, bir libastan, bir kıyafetten çıkar, daha


[NOT]Dipnot-1 Nasıl? (bk. ḥ-r-f: Diğer edatlar)
Dipnot-2 “Sizi diriltti (dünyaya getirip hayat verdi).” Bakara Sûresi, 2:28.
Dipnot-3 “Şunu bilin ki, sonra sizi (eceliniz gelince) O öldürecek.” Bakara Sûresi, 2:28.
Dipnot-4 “Sonra sizi tekrar (âhirette) O diriltecek.” Bakara Sûresi, 2:28.
Dipnot-5 “Sonra O'na döndürülürsünüz.” Bakara Sûresi, 2:28.
[/NOT]

Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allahberzahî: iki şey arasındaki aralık; dünya ile âhiret arasında olan kabir âlemi
burhan: güçlü ve sarsılmaz kesin delil, kanıthakaik-i kevniye: kâinattaki gerçekler
haşr: öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanmahitâm: son
hülâsa: öz, özetinkılâp: değişim, dönüşüm
irtibat: bağ, ilişkiistifham: soru sorma
kabrî: kabir âlemine aitlibas: elbise
mezkûr: anılan, sözü geçenmukaddeme: başlangıç, hazırlık
taaccüb: hayret etme, şaşkınlık teceddüt: yenilenme
tetimme: ek, tamamlayıcı notteşkil eden: meydana getiren, oluşturan
vakta ki: ne zaman kizerre: atom, en küçük madde parçası
zeyil: ilâve, ekzîhayat: canlı, hayat sahibi
âlem-i zerrât: atomlar âlemişamil: içine alan, kapsamlı

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Hayat ve Ölüm - Sayfa: 321


güzel bir libasa, bir kıyafete girer. Ve hâkezâ, böylece saadet-i ebediyeye mazhar oluncaya kadar devam eder. Binaenalâhâzâ, bir zîhayatın şu müteselsil vaziyetlerine bakan bir adam, nasıl inkâra cesaret edebilir?

Şimdi mezkûr âyetteki cümlelerin heyetlerinden bahsedeceğiz.

Birinci cümle: كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللهِ
blank.gif
1
﴿ Bu cümle ile yapılan istifham, o kâfirlerin zihinlerini, gözlerini, yaptıkları kötülüğe, fenalığa çevirtir. Tâ ki, bizzat şekavetlerini görsünler; belki insafa gelip ikrar ederler.

تَكْفُرُونَ
blank.gif
2 ﴿’deki hitap, Cenâb-ı Hakkın şiddet-i gazabına işarettir. Çünkü gaipten hitaba yapılan iltifat, ya şiddet-i hiddete veya kesret-i muhabbete işarettir.

تَكْفُرُونَ ’ye bedel لاَ تُؤْمِنُونَ
blank.gif
3
’nin zikredilmemesi, onların şiddet-i inatlarına işarettir. Çünkü onlar, hakkaniyeti delâil ile sabit olan imanı terk ve butlanı, burhanlar ile sabit olan küfrü kabul ettiler.


وَكُنْتُمْ اَمْوَاتًا
blank.gif
4
﴿ Bu cümledeki و vâv-ı hâliyedir; yani mâbadinin mâkabline hal olduğuna delâlet eder. Demek وَكُنْتُمْ اَمْوَاتًا , تَكْفُرُونَ
blank.gif
5
’nin fâiline haldir. Halin, zevilhâlin âmili ile beraber olması şarttır. Halbuki burada dört cümle vardır. Bunlardan ikisi mâzi, ikisi müstakbel olduklarından, zevilhâlin âmili



[NOT]Dipnot-1 “[Siz ölü (henüz yok) iken sizi dirilten (dünyaya getirip hayat veren)] Allah'ı nasıl inkar ediyorsunuz!” Bakara Sûresi, 2:28.
Dipnot-2 İnkar ediyorsunuz.
Dipnot-3 İman etmiyorsunuz.
Dipnot-4 “Siz ölü (henüz yok) idiniz.” Bakara Sûresi, 2:28.
Dipnot-5 İnkar ediyorsunuz.
[/NOT]

binaenalâhâzâ: bundan dolayı, bunun üzerineburhan: güçlü ve sarsılmaz, kesin delil
butlan: bâtıllık, yalan, gerçek dışılıkdelâil: deliller
delâlet etme: delil olma, işaret etmefenalık: kötülük
fâil: gr. özne; bir fiilin ifade ettiği işi, hareket ve oluşu meydana getireni gösteren kelimegaip: görünmeyen, o anda bulunmayan, gr. üçüncü tekil şahıs
hakkaniyet: doğruluk, gerçekçilikheyet: bileşenler, grup; kelime, harf vs.’den oluşan genel yapı
hitap: konuşma, seslenme, gr. ikinci tekil şahıshâkezâ: böylece, bunun gibi
hâl: Arapça gramerde, cümle içinde fâilin (özne), mefûlün (tümleç, nesne) veya her ikisinin durumunu bildiren kelime veya cümle; “Onu yürürken gördüm” cümlesinde “yürürken” hâldirikrar etme: kabul etme
iltifat: blğ. bir sözde dinleyicinin zihnini canlı tutma, gönlünü okşama veya onu ikaz etme gibi inceliklere binaen ifade üslubunda yapılan geçiş san’atı; üçüncü şahıs (gaip) kipinden, hazır bulunan ikinci şahıs (muhatap) kipiyle bahsetme gibiistifham: soru sorma
kesret-i muhabbet: muhabbetin çokluğu, büyük sevgikâfir: Allah’ı veya Allah’ın bildirdiği kesin olan şeylerden birini inkâr eden kimse
libas: elbisemazhar: erişme, kavuşma
mezkûr: anılan, sözü geçenmâbadi: sonrası
mâkabli: öncesimâzi: geçmiş zaman
müstakbel: gelecek zamanmüteselsil: zincirleme, birbirine bağlı
saadet-i ebediye: sonu olmayan, sonsuz mutlulukvâv-ı hâliye: cümlede öznenin, tümlecin veya her ikisinin durumunu bildiren sözün başında bulunan “vav” harfi
zevi’l-hâl: hâl sahibi; hâlin dayandığı, yani durumu açıklanan, bildirilen kelime, “Âlim bir adam gülümseyerek geldi” cümlesinde, “gülümseyerek” hâl, “adam” ise zevi’l-hâldirzikredilme: anılma, belirtilme
zîhayat: canlı, hayat sahibiâmil: fâil, özne, işi yapan, etken, sebep
şekavet: mutsuzluk, zorluk, sıkıntışiddet-i gazab: azabın, cezanın şiddeti
şiddet-i hiddet: şiddetli öfke, kızgınlıkşiddet-i inat: şiddetli, aşırı inat
و: vâv-ı hâliye
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Hayat ve Ölüm - Sayfa: 322


olan تَكْفُرُونَ
blank.gif
1
ile zamanca mukarin değildirler. Binaenaleyh و ’ın hâliyeti, bir mukaddere işarettir.


Takdir-i kelâm:
blank.gif
2
وَتَعْلَمُونَ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ اَمْوَاتًا Bu itibarla, تَكْفُرُونَ’nin fâiline تَعْلَمُونَ
blank.gif
3
cümlesi hâl olur. Öteki cümleler اَنَّ ’ye haber olurlar.

S - Onlar, birinci ölüm ile bir hayatı bilirlerse de, Allah’tan olduğunu bilmezler, inkâr ederler. İkinci hayat ile Allah’a rücuu zaten inkâr ederler.


C - Cehli izale edecek deliller zahir iken o veçhile cehil denilmemesi, belâgatin kaidelerinden biridir. Buna binaen, birinci mevt ile birinci hayatın etvar ve ahvâline yapılan dikkat, Sânii ikrar ve tasdik etmeye icbar eder. Ve aynı zamanda evvelki hayat ve mematın Allah’tan olduğunu bilmek, ikinci bir hayatın olacağına da zihni ikna ve icbar eder. Hal böyle iken, cahil telâkki ettiğin o kâfirler, âlimler sırasına dahildirler.

كُنْتُمْ ’deki hitaptan, onların âlem-i zerratta dahi bir nevi vücut ve taayyünleri olduğu anlaşılıyor. Yoksa o zerrat, tesadüfle rastgele muayyen cisimleri teşkil edemez.

اَمْواَتًا
blank.gif
4
tâbiri,
blank.gif
5
لَمْ يَكُنْ شَيْئاً مَذْكُورًا ’in meâline imâdır.



[NOT]Dipnot-1 İnkar ediyorsunuz.
Dipnot-2 Bu takdir-i kelâm, tahkikli Arapça nüshada şöyle ifâde edilmiştir: "اَنَّكُمْ تَعْلَمُونَ اَنَّكُم كُنْتُمْ اَمْوَاتاً"
Dipnot-3 Biliyorsunuz.
Dipnot-4 Ölüler.
Dipnot-5 “Adı anılmaya değmez birşeydi.” İnsan Sûresi, 76:1.
[/NOT]

Sâni: herşeyi san’atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allahahvâl: haller, durumlar
belâgat: sözün düzgün, kusursuz, hâlin ve makamın icabına göre söylenmesibinaen: -dayanarak
binaenaleyh: bundan dolayıcehl: cahillik, bilgisizlik
etvâr: haller, tavırlar; merhalelerfâil: gr. özne; bir fiilin ifade ettiği işi, hareket ve oluşu meydana getireni gösteren kelime
haber: Arapça gramerde, isim cümlesindeki hükmü (iş, oluş veya hareketi) ifade eden kısımhitap: konuşma, seslenme
hâliyet: hâl oluş; durumu beyan ediş icbar: zorlama, mecbur etme
ikna: inandırmaikrar: kabul etme, doğrulama
itibar: özellikizale: giderme, ortadan kaldırma
kaide: düstur, prensipkâfir: Allah’ı veya Allah’ın bildirdiği kesin şeylerden birini inkâr eden kimse
memat: ölümmevt: ölüm
meâl: mânâ, açıklamamuayyen: belirlenmiş
mukadder: gr. lâfız olarak zikredilmediği halde gizli olarak kastedilen mânâmukarin: beraber, eşit, aynı
müstakbel: gelecek zamannevi: çeşit, tür
rücu: dönmetaayyün: belirlenme
tabir: ifade, anlatımtakdir-i kelâm: sözün gelişi; lâfız olarak zikredilmediği halde, görünen lâfzın altında kapalı olarak bulunan söz, belirtme
telâkki: anlama, kabul etmeteşkil etme: oluşturma, meydana getirme
vech: yön, tarzvücut: varlık
zahir: açıkzerrat: zerreler, atomlar
âlem-i zerrât: atomlar âlemiاَنَّ: (bk. ḥ-r-f
وَ: vâv-ı hâliye

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Hayat ve Ölüm - Sayfa: 323


فَاَحْيَاكُمْ
blank.gif
1
﴿ Bu ف tâkip ve ittisali ifade eder. Yani, mâkabliyle mâbadinin arasında mesafe olmayacaktır. Halbuki burada, mevt ile hayat arasında uzun bir mesafe vardır. Evet, fakat bu ف Sânii ispat eden delillerin menşeine işarettir ki, o zerratın hiç bir vasıta ve esbab olmaksızın cemadiyetten hayvaniyete def’aten intikal etmesi, zihni, Sânii ikrar etmeye mecbur eder.
Ve keza, o zerrat, mevat halinde iken vaziyetleri sabit olmadığından, şe’nleri ve iktizaları, fasılasız tâkiptir.S – اَحْيَاكُمْ ’ün yerine niçin صِرْتُمْ اَحْيَاۤءً
blank.gif
2
denilmemiştir?
C - اَحْيَاكُمْ hayatın Cenâb-ı Hak tarafından i’tâ edildiğine sarahaten delâlet eder. صِرْتُمْ اَحْيَاۤءً ’de o delâlet yoktur. Yalnız “Hayat sahibi oldunuz” mânâsına delâlet eder.ثُمَّ يُمِيتُكُمْ
blank.gif
3
Bunun yerine تَمُوتُونَ
blank.gif
4
zikredilmemesi, mevtin, kaderin takdiriyle, kudretin büyük bir tasarrufu olduğuna işarettir. Evet, ömr-ü tabiîsini bitirip sonra ölenler pek azdır. Kısm-ı âzamı, ömr-ü tabiîsi esnasında ölürler. Demek mevt, tabiî bir netice değildir, ancak cesedin inhilâliyle dağılmasından ibarettir. Yoksa ruhun fenâsıyla değildir. Mevt ile ceset dağılır, ruh bâki kalır.
ثُمَّ يُحْيِيكُمْ
blank.gif
5
﴿ mâkabliyle mâbadi arasında bu’d-u mesâfeyi ifade eden ثُمَّ
blank.gif
6
imâte ile ikinci ihya arasında kocaman âlem-i berzahın fasıla olduğuna işarettir.


[NOT]Dipnot-1 “Sizi diriltti (dünyaya getirip hayat verdi).” Bakara Sûresi, 2:28.
Dipnot-2 Hayat sahibi oldunuz.
Dipnot-3 “Şunu bilin ki, sonra sizi (eceliniz gelince) O öldürecek.” Bakara Sûresi, 2:28
Dipnot-4 Ölürsünüz.
Dipnot-5 “Sonra sizi tekrar (âhirette) O diriltecek.” Bakara Sûresi, 2:28.
Dipnot-6 Sonra.
[/NOT]

Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah
Sâni: her şeyi san’atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah
bu’d-u mesâfe: mesafenin uzaklığıbâki: kalıcı, ölümsüz
cemadiyet: cansızlık, donuklukdef’aten: birden bire, âniden
delâlet: delil olma, göstermeesbab: sebepler
fasıla: arafenâ: yok olma
hayvaniyet: hayvanlıkihya: hayat verme, diriltme
ikrar etme: kabul etme, doğrulamaiktiza: gerektirme
imâte: öldürmeinhilâl: çözülme, ayrılıp dağılma
intikal etme: yer veya konum değiştirme, bir halden diğerine geçmeittisâl: bağlılık, bitişiklik
i’tâ etmek: vermek, bahşetmekkader: Allah’ın meydana gelecek hadiseleri olmadan önce bilmesi, takdir etmesi, plânlaması
keza: bunun gibikudret: güç, iktidar
kısm-ı âzam: büyük bir kısmımenşe: kaynak
mevat: ölü, cansızmevt: ölüm
mâbadi: sonrasımâkabli: öncesi
mâkabliyle: öncesiylesarahaten: açıkça
tabiî: doğaltakdir: Allah’ın ezelî ilmiyle belirlemesi
tasarruf: dilediği gibi kullanma ve yönetmezerrat: zerreler, atomlar
âlem-i berzah: öldükten sonra ruhların kıyamete kadar kalacakları mânevî âlem, kabir âlemiömr-ü tabiî: ortalama, normal yaşama müddeti
şe’n: hâl, özellik, nitelikثُمَّ: (bk. ḥ-r-f
ف: (bk. ḥ-r-f
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Hayat ve Ölüm - Sayfa: 324


ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
blank.gif
1
﴿ Bu ثُمَّ ise, ikinci ihya ile rücu arasında mevcut büyük bir perde ve hicabın bulunduğuna işarettir.

تُرْجَعُونَ
blank.gif
2
Yani, “Esbab perdesinin keşfiyle, vesaitin tardıyla Allah’a rücu edeceksiniz.”


S - Allah’a rücu etmek, Allah’tan gelmeyi iktiza eder. Bunun için bir kısım insanlar, Allah ile insan arasında ittisali tevehhüm etmişlerdir ve bazı sofiler de şüpheye düşmüşlerdir.

C - Dünyada insanın vücut ve bekası olduğu gibi, âhirette de vücut ve bekası vardır. Dünyadaki vücut, vasıtasız dest-i kudretten çıkar. Dünyada terkip, tahlil, tasarruf, tahavvül ile karışık bekà meselesi, sabıkan zikredilen hikmet üzerine esbab, vesait, ilel, meseleye müdahale edip araya girerler. Âhirette ise, vücut ve beka, her ikisi de levazımatıyla, terkibatıyla bizzat dest-i kudretten çıkarlar ve herkes hakikî Mâlikini bilir. İşte bunu anlayan, rücuun ne demek olduğunu anlar.

endOfSection.gif
endOfSection.gif


[NOT]Dipnot-1 “Sonra O’na döndürülürsünüz.” Bakara Sûresi, 2:28.
Dipnot-2 Döndürülürsünüz.
[/NOT]

Mâlik: herşeyin hakiki sahibi olan Allahbekà: devamlılık ve kalıcılık
dest-i kudret: kudret eliesbab: sebepler
hakiki: gerçekhicab: perde
hikmet: fayda, gayeihya: hayat verme, diriltme
iktiza etme: gerektirmeilel: illetler, asıl sebepler
ittisâl: bağlılık, bitişiklik keşf: açılma
levazımat: gerekli olan şeylermevcut: var
rücu: dönme, dönüşsabıkan: bundan önce; daha önce
sofi: dinin özünden habersiz, şekilci, aşırı katı kimsetahavvül: değişim, başkalaşma
tahlil: ayırma, çözümlemetard: kovma, uzaklaştırma
tasarruf: kullanma, bir halden başka hale sokmaterkibat: birleşimler, oluşumlar
terkip: birleşme, oluşumtevehhüm etme: sanma, zannetme
vesait: araçlar, vasıtalarvücut: beden, varlık
zikredilen: anılan, belirtilenâhiret: öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat
ثُمَّ: (bk. ḥ-r-f
 
Üst