BOŞ KALAN EV...!

imported_mihrace

Active member
ALLAH RIZASINI İSTEYEN KİMSE, O’NUN RIZASI İÇİN HERŞEYİNİ VEREBİLİR... EVLER BOŞ KALABİLİR AMA, GÖNÜLLER NUR İLE DOLAR... ONLAR Kİ; CİHANA SIĞMAZ İDİLER. BİR EVE SIĞARLAR MIYDI?


Evin içi bomboştu...
Aslında tam anlamıyla boş sayılmazdı... Yere yayılmış bir post ve üzerinde namaz kılan biri vardı. Secdeye vardıkça, başını koyduğu yerin üzerine vuran güneş ışığında ak sakalı nur gibi aydınlanıyordu...
Namazını bitirdikten sonra, ellerini semaya açıp, uzun uzun dua etti. Sonra da, çok eskimiş olan hırkasının içinde büzülüp, seccade ve yatak olarak kullandığı postun üzerinde öylece kaldı...
Gözlerini yummuş, dudaklarında kıpır kıpır dualarla düşünceye dalmıştı. Yumuk gözlerinden, ak sakalına doğru iki sıra halinde inci gibi gözyaşları döküyordu... Düşündüğü elbette Allah’ın rızasıydı...
Yetim büyümüştü... Yetimliğin ne demek olduğunu ve Allahü telâlanın yetimlerin korunması yolundaki emirlerini düşünüyordu... Hayatı boyunca buna çok dikkat etmişti...
Kapının çalınmasıyla kendine geldi. Dizlerine dayanarak yeniden doğuldu. Kapıya doğru yürüdü. Bastığı zemin topraktı. İçi tertemiz olan bu odada, ne bir kilim, ne de hasır vardı...
Kapının tahta tutamağından kavrayıp, yavaşça açtı. Eşikte, kendisi gibi yaşlı biri duruyordu. Bir süre bakıştılar.
--- Selamünaleyküm, dedi kapıdaki ihtiyar.
--- Aleykümselam... Buyur ya Allah kulu!..
İhtiyar, boynunu büktü:
--- Buyruk Allah’ındır, dedi. Ben fakir bir kişiyim. Yetim bakıyorum. Allah rızası için bana verebileceğiniz bir şey yok mu?
Allah rızası için mi?..
Bu cümleyle sarsıldı. Hava pek sıcak değildi. Hatta, mevsim sonbaharın sonu olduğundan biraz soğuk bile sayılırdı. Buna rağmen vücudunu bir ter bastı... Yanakları pembeleşti... Mahcup oldu. Verebilecek neyi vardı ki?..
Kapıdaki ihtiyar, karşısındakini anlamadı sanıp, isteğini tekrarladı... İçerdeki ihtiyarın yanağındaki pembelik daha da arttı. Vücudunu basan ter, şimdi yerini garip bir ürpermeye bırakmıştı... Ve dışarıda bekleyen ihtiyar sabırsızlanıyordu...
Eşikten içerde olan ihtiyarın sıkıntısı mahcubiyettendi...
Ne yiyecek, ne giyecek ve hatta ne de başka bir eşyası yoktu. Kapıya kadar gelmiş ve Allah rızası için yetimlere bir şeyler isteyen bu garip adamı eli boş mu gönderecekti?.. bu düşünceyle yeniden titredi...
Adam, “Allah rızası için” demişti. Ne demekti bu?..
--- Biraz bekle ya Allah kulu, dedi.
Sözünü söyler söylemez de, içeri girdi. Evin her yanını araştırdı. Hiçbir şey bulamadı... Aklına, üzerindeki hırka geldi. Ama öylesine eskimiş, öylesine eprimişti ki... Üstelik, adamın sırtındaki hırka bundan daha yeniydi. Ve adam, yetimler için bir şeyler istiyordu...
Yere serili, hem seccade, hem de yatak olarak kullandığı postun üzerine diz çöktü. Yönünü kıbleye verip, Allah’a yöneldi:
--- Yarabbi!.. Durumum sana ayandır... Kapıma gönderdiğin bu fakir kulun için verebileceğim hiçbir şey yok. Ama ben senin rızanı dilerim... Rahmet ve merhametine sığınıyorum. Şüphesiz ki, sen gören ve işitensin...
Sonra yavaşça yerinden doğruldu. Postunu güzelce katladı. Koltuğunun altına sıkıştırıp, içeriye son defa bir göz attıktan sonra, kapıda bekleyen ihtiyarın yanına geldi.
İki ihtiyar, bir süre hiç konuşmadan bakıştılar... Sonra da, koltuğunun altındaki postu göğsüne bastıran adam:
--- Ya Allah kulu, dedi. Sana üzerimden ve evin içinden verebileceğim hiçbir şey yok... Lakin, bu kulübe benimdir. Buyur gir içeri... Onu sana veriyor ve helal ediyorum. İster kullan, ister sat... Haydi Allahaısmarladık!..
Diğer ihtiyar, hayretler içerisinde kaldı. Nasıl olurdu? Bunu nasıl kabul edebilirdi?.. Çok yanlış bir yere gelmiş, yanlış iş yapmıştı besbelli... Elinde olmadan, eşiğinde durduğu kapıdan başını içeri uzatıp baktı...Gerçekten de, küçücük pencereyi gölgeleyen çok eski ve yamalı perdeden başka bir şey göremedi...
Birden aklı başına geldi. İhtiyara seslenmek için tekrar sokağa bakınca, onun köşede kaybolduğunu gördü. Seslendi, duyuramadı. Koştu, yetişemedi... Ev sahibi çoktan ortadan kaybolmuş, geriye sadece boş bir ev kalmıştı...
Allah rızası için, tek barınağı olan bu evi vererek ortadan kaybolan bu mübarek ihtiyarın Muhiddin-i Arabi hazretleri olabileceğini nereden bilebilirdi?..
 
Üst