Allah Dostlarının Halleri

molla_zehra

Well-known member
GERÇEKLEŞEN RÜYA...

Emir Sultanhazretlerinin talebelerinden birisi anlatıyor:
Bir gece rüyamda şöyle gördüm:
Bursa'nın uzak kasabalarından birkaç kişi:
–Bursa'da bir evliya var. Allah–ü Teâlâ'nın izniyle ne hacetin varsa verirmiş, diye yola çıktılar. Ben de yatakta yatıyordum. Onların dediklerini duyunca, aralarına katılarak, biz de duasını alalım diye birlikte Bursa'ya gittik.
Dergâha girip Emir Sultan'ı görünce bayılmışım. Aklım başıma gelince, ayağa kalkacak takati bulamadım. Emekliye emekliye Emir Sultan hazretlerinin yanına vardım.
–Sultanım, beni talebeliğe kabul edin! dedim.
Emir Sultan:
–Kabul eyledik! diyerek mübârek elleri ile sırtımı sığadılar. Heyecanla uyandım. Rüyamı anneme anlattım ve tabir etmesini istedim. Annem:
–Sen hemen o büyük velinin yanına koş, himmetine kavuşarak duasını al, dedi.
Hemen yola çıktım. Bir grup insanın, rüyamdaki gibi;
–Gidip Emir Sultan'ı ziyaret edelim. Onun duasını alalım, diye yürüdüklerini gördüm.
Aralarına katılarak, rüyamdaki gibi, sırayla dergâha girip huzurlarına çıktık. Emir Sultan'ın mübarek nazarlarına kavuşunca, aklım başımdan gitti. Düşüp bayıldım. Aklım başıma gelince, ayağa kalkamayıp, emekliyerek ayakuçlarına kadar gittim.
–Bizi talebeliğe kabul buyurun Sultanım, deyince:
–Biz seni talebeliğe kabul edeli kırk yıl oldu, buyurdular.

GÜZEL AHLAKIN ÜSTÜNLÜĞÜ

İbn–i Atâ Hazretleri bir gün dostlarına:
–Yükselenler ne sebeple yükselirler? diye suâl etti.
Orada bulunanlardan bir kısmı:
–Çok oruç tutmakla, dedi.
Bir kısmı:
–Nefse istemediği şeyleri zorla yaptırmaya çok devam etmekle, dedi.
Diğer bir kısmı da:
–Kendinin muhasebesini yapmakla, nefsi hesaba çekerek doğruya yönelmekle, dedi.
Bir kısmı ise:
–Cömertlik yapmakla, dedi.
Bunun üzerine İbn–i Atâ Hazretleri:
–Yüksek derecelere üstünlüklere kavuşanlar, ancak güzel ahlâk ile kavuştular. Allah–ü Teâlâ'ya mahlûkat içinde en yakın olan, Muhammed aleyhisselâmdır. O'-nun yolunda olanlar, güzel ahlâk sahibi olanlardır, buyurdu.

BİR AKÇE İLE YETİNSİNLER

Emir Sultan Hazretlerinin çok talebesi vardı. Bunlardan bazıları gündüzleri oruç tutar, geceleri de sabaha kadar namaz kılarlardı. Haftada bir gün Emir Sultan Hazretlerine gelip, ihtiyaçlarını alıp giderlerdi. Aldıkları ile bir hafta boyunca idare ederlerdi. İhtiyaçları bitince, yine gelir alırlardı. Bir gün bu talebelerin biri, Emir Sultan'ın huzuruna gelerek, elini öptü. Emir Sultan talebesine:
–Bulunduğunuz yerdeki Müslümanlar iyiler mi? Hâlleri nasıldır? diye sordu.
Talebe:
–Sizin himmetinizle, sıhhat ve selâmetteler, hepsi duacınızdır, deyince, Emir Sultan elini cebine soktu ve bir akçe çıkardı. Talebesine verdi ve:
–Bizden onlara selâm söyle, biz hayatta olduğumuz müddetçe bu akçe ile yetinsinler.
Bize dua etsinler. Başkalarına muhtaç olmasınlar, dedi.
Talebe, bir akçeyi alıp, arkadaşlarının yanına geldi ve onlara:
–Emir Sultan hazretlerinin size selâmı var, dedi.
Hepsi selâmı ayakta alarak:
–Sultan hazretleri ne buyurdular? diye sordular.
Bunun üzerine talebe:
–Emir Sultan hazretleri bir akçe verdi ve "Ben ölünceye kadar bununla iktifa etsinler, kimseye muhtaç olmasınlar" buyurdu, dedi. Bu söz üzerine hepsi dünya malından soğudular. Kimseden bir şey almaz oldular. Pencerelerinde bir kutu vardı. Kimin ihtiyacı olursa, o kutunun içinden bir akçeyi alır, iftar için herkese bir miktar ekmek ve üzüm alıp, onunla oruçlarını açarlardı. Ertesi gün o akçe yine yerinde dururdu. Emir Sultan vefat edinceye kadar ihtiyaçlarını böyle karşıladılar. O akçe yerinden hiç eksilmedi.

KUTB–İ ÂLEM

Talebelerinden biri, Ebü'l–Hasan–ı Harkânî Hazretlerinden bir ricada bulunur:
–Lübnan dağına gidip Kutb–i âlemi görmek için bana izin ver, dedi.
Ebü'l–Hasan Hazretleri izin verince, o talebe Lübnan Dağına vardı. Orada, yüzleri kıbleye dönmüş hâlde oturan bir cemaatle karşılaştı. Cemaatin önlerinde bir cenaze duruyordu. Ancak cenaze namazını kılmıyorlardı. Talebe dayanamayarak sordu:
–Niçin cenazenin namazını kılmıyorsunuz? diye sordu.
Cemaat:
–Kutb–i âlemin gelmesi lâzımdır. Kutb–i âlem buraya her gün beş kere gelir ve imamlık yapar, diye cevap verdiler.
Talebe bunu duyunca çok sevindi ve beklemeye başladı. Bir süre sonra herkes ayağa kalktı. Gelen Ebü'l–Hasan–ı Harkânî Hazretleriydi. Talebe hocasının Kutb–i âlem olduğunu gördü. Bu durum onu dehşete düşürdü ve kendinden geçti. Tekrar kendine geldiğinde, namaz kılınmış ve cenaze defnedilmişti. Kutb–i âlem de gitmişti. Talebe orada bulunanlara:
–Kutb–i âlem tekrar ne zaman gelir? diye sorunca:
–Önümüzdeki namaz vakti, diye cevap verdiler.
Talebe onlara:
–Ben onun talebesiyim. Ona karşı şöyle demiştim. Uzun süreden beri yollardayım. Ona durumumu arzedin de, beni beraberinde Harkân'a geri götürsün, diye yalvardı.
Ebü'l–Hasan–ı Harkânî hazretleri, tekrar namaz kıldırmak için oraya geldiklerinde, talebe elini ona doğru uzattı ve tekrar bayıldı. Ayıldığı vakit, Rey şehrinin çarşısındaydı.
Harkân'a hocasının yanına gidince, Ebü'l–Hasan–ı Harkânî hazretleri ona:
–Gördüklerini kimseye anlatma. Çünkü Allah–ü Teâlâ'dan bu dünyada beni halktan gizlemesini ve bir tane arif ve büyük zat hariç, hiçbir kimsenin görmemesini istedim.
O talebe Bâyezîd–i Bistâmî Hazretleriydi...

Bir kalbe iki sevgi sığar mı?

Fudayl Hazretleri bir gün küçük çocuğunu kucağına aldı, sevdi ve bağrına bastı.
Çocuk:
–Babacığım beni seviyor musun? dedi.
Fudayl Hazretleri:
–Evet, dedi.
Çocuk:
–Peki, Allah–ü Teâla'yı seviyor musun? dedi.
Hazreti Fudayl;
–Tabiî seviyorum, dedi.
Çocuk:
–Peki, kaç tane kalbin var? dedi.
Fudayl;
–Bir tane, deyince, çocuk:
–Ey babacığım! Bir kalbe iki sevgiyi nasıl sığdırabiliyorsun? dedi.
Hazret–i Fudayl, küçük çocuğunun bu derin manalı sözleri, kendi kendine söylemediğini, Allah–ü Teâlâ'nın söylettiğini anlayarak yavrusunu kucağından bırakarak eliyle başını dövmeye başladı ve bundan sonra her an Allah–ü Teâlâ ile meşgul olacağına söz verdi. Oğluna da:
–Ey oğlum! Sen ne güzel vaizsin, deyip bağrına bastı ve:
–Seni hakikî sevgilinin izni ve emri ile seviyordum, buyurdu.

Ben ihtiyarım çocuğum olmaz

Abdullah Dehlevi hazretleri bir gün kızı vefat etmiş olan yaşlı bir kadının evine taziyeye gittik. Dehlevi Hazretleri o kadına hitaben:
–Allah–ü Teâlâ, sana ona karşılık daha iyisini ihsan eder, dedi.
Kadın:
–Hocam! Ben ihtiyarım, kocam da çok ihtiyardır. Bu durumda bizim artık çocuğumuz olmaz, diye cevap verdi.
Dehlevi Hazretleri:
–Hak Teâlâ her şeye kadirdir, buyurdu.
Sonra evden çıktı ve eve bitişik bir mescide geldi. Dehlevi Hazretleri abdestini tazeledi ve iki rekât namaz kıldı. O kadına çocuk vermesi için Allah–ü Teâlâ'ya dua etti.
Sonra yanında bulunan dönüp:
–Allah–ü Teâlâ'ya, o kadına bir çocuk vermesi için arz–ı hacette bulundum. Duamın kabul olduğuna dair alâmetleri gördüm. İnşallah çocuğu olacaktır, buyurdu.
Aradan zaman geçti, Dehlevi Hazretlerinin buyurduğu gibi, Allah–ü Teâlâ, o kadına bir oğul verdi...
 
Üst