Rahmetli Ali UÇAR abimizin peygamberlerle(a.s) bir rüyası...

hasret

Well-known member
Ali Uçar'ın ibretli bir rüyası

Îman-Kur’an hizmetiyle tanıştığı günden beri durmak dinlenmek bilmeden fırtına gibi koşuşturan Ali Uçar’ın yıllar önce gördüğü ibretli bir rüya vardır. Yıl 1969’lar. İstanbul’da, sahile yakın bir bölgede okuma programı düzenlenir. Seksen civarında öğrenci vardır. Ali Uçar, o zamanlar yirmi yaşını aşmıştır.

Geçen günün iman hakikatları müzakereleriyle, sanki bir Cennet bahçesinde kılıyormuşcasına namaz ve zikirlerle dolduğu bu günlerde bir rüya görür Ali Uçar. Rüyasında dağ veya tepe gibi yüksekçe bir yerdedir. Davud (a.s.)’ı görür. Elinden tutan Davud (a.s.), “Sen Bediüzzaman’ın talebesisin. O eserlerinde her nebi gibi benden ve gösterdiğim mucizelerden bahsetmiş. Çok iyi anlatmış. Çok severim o bölümü” der. Tepenin kenarına kadar giderler. Aşağıda bulutlar görünmektedir. Davud (a.s.) Ali Uçar’a, “Atla aşağıya” der. Ali Uçar, “Nasıl atlarım, burası uçurum” diyerek tereddüt eder. Davud (a.s.), “Ben peygamberim. Bana güvenmiyor musun?” der. Bunun üzerine hemen atlar Ali Uçar. Davud (a.s.) da gelir. Hiçbir şey olmadan sanki paraşütle iner gibi yemyeşil bir ovaya inerler.

Burada başta Peygamberimiz (a.s.m) olmak üzere bütün peygamberler bulunmaktadır. Muhteşem bir ziyafet vardır. Hepsi Ali Uçar’a bakar ve “Bediüzzaman’ın talebesi geldi” diye konuşurlar. Ziyafet biter ve dua edilecektir. Kim yapsın diye bakışırlarken, “Bediüzzaman’ın talebesi var. O Risale-i Nur’daki duayı okusun” derler. Tabiî Ali Uçar “Ben kimim ki?” diye düşünür ve sıkılır. Ancak bunu bir emir telâkki ederek, Haşir Risalesinde geçen, “Ey bizi nimetleriyle perverde eden Sultanımız” diye başlayan duâyı okur. Duayı çok beğenirler ve memnun olurlar.

O yıllarda bir lâhika olarak basılıp dağıtılan bu rüya, herkesin çok hoşuna gider. Bayram Ağabey ve Mehmed Emin Çiçek’le şehadet şerbetini içen Ali Uçar’ın cenaze namazından sonra iki kişiden dinlediğim bu rüyanın teferruatında farklılıklar olabilir.

Ancak peygamberler (a.s.) ve yemek duasının beğenilmesi, rüyanın temelini oluşturuyor. Her rüya ile amel edilmez. Ancak Bediüzzaman Hazretlerinin Mektubat’ta belirttiği gibi, rüya nübüvvetin çok mühim bir hakîkatıdır. Üstelik rüyalar ille de amelle ilgili değildir. Bazan gaybî bir teşvik, bir te’yid, bir tasdik mânâsı da vardır. İşte bu rüya da böyledir.

Risale-i Nur hizmetiyle, hattâ çok teferruat bir mesele olan “yemek duası”yla peygamberler bile ilgilenmekte, bu hizmeti teşvik ve te’yid etmektedirler.Çünkü bu îman ve Kur’an yolu, peygamberlerin yoludur, Resulullah (a.s.m.) ve ashabının yoludur.

İşte Ali Uçar’ın gençlik yıllarında, özellikle bir okuma programının nuranî atmosferinde gördüğü bu rüyanın hepimizi, bilhassa genç kardeşlerimizi teşvik eden bir hususiyeti var.

Önümüzde iki yol var:, gençliğimizi heva ve heves yolunda, boş ve çoğu zaman zararlı bir şekilde geçirip, Allah göstermesin Cehennem odunu olmak. Diğeri, îman hizmetinin fedakâr bir talebesi olup, bu uğurda yaşayıp bu yolda vefat ederek, ebedî âlemde peygamberlere arkadaş olmak. Aklı ve kalbi olan ikincisinden başka bir yolu tercih eder mi?

....selam ve dualarınızla....

ALINTI



Îman-Kur’an hizmetiyle tanıştığı günden beri durmak dinlenmek bilmeden fırtına gibi koşuşturan Ali Uçar’ın yıllar önce gördüğü ibretli bir rüya vardır.
Yıl 1969’lar. İstanbul’da, sahile yakın bir bölgede okuma programı düzenlenir. Seksen civarında öğrenci vardır. Ali Uçar, o zamanlar yirmi yaşını aşmıştır. Geçen günün iman hakikatları müzakereleriyle, sanki bir Cennet bahçesinde kılıyormuşcasına namaz ve zikirlerle dolduğu bu günlerde bir rüya görür Ali Uçar.
Rüyasında dağ veya tepe gibi yüksekçe bir yerdedir. Davud (a.s.)’ı görür. Elinden tutan Davud (a.s.), “Sen Bediüzzaman’ın talebesisin. O eserlerinde her nebi gibi benden ve gösterdiğim mucizelerden bahsetmiş. Çok iyi anlatmış. Çok severim o bölümü” der. Tepenin kenarına kadar giderler. Aşağıda bulutlar görünmektedir. Davud (a.s.) Ali Uçar’a, “Atla aşağıya” der. Ali Uçar, “Nasıl atlarım, burası uçurum” diyerek tereddüt eder. Davud (a.s.), “Ben peygamberim. Bana güvenmiyor musun?” der. Bunun üzerine hemen atlar Ali Uçar. Davud (a.s.) da gelir. Hiçbir şey olmadan sanki paraşütle iner gibi yemyeşil bir ovaya inerler. Burada başta Peygamberimiz (a.s.m) olmak üzere bütün peygamberler bulunmaktadır. Muhteşem bir ziyafet vardır. Hepsi Ali Uçar’a bakar ve “Bediüzzaman’ın talebesi geldi” diye konuşurlar. Ziyafet biter ve dua edilecektir. Kim yapsın diye bakışırlarken, “Bediüzzaman’ın talebesi var. O Risale-i Nur’daki duayı okusun” derler. Tabiî Ali Uçar “Ben kimim ki?” diye düşünür ve sıkılır. Ancak bunu bir emir telâkki ederek, Haşir Risalesinde geçen, “Ey bizi nimetleriyle perverde eden Sultanımız” diye başlayan duâyı okur. Duayı çok beğenirler ve memnun olurlar.

O yıllarda bir lâhika olarak basılıp dağıtılan bu rüya, herkesin çok hoşuna gider. Bayram Ağabey ve Mehmed Emin Çiçek’le şehadet şerbetini içen Ali Uçar’ın cenaze namazından sonra iki kişiden dinlediğim bu rüyanın teferruatında farklılıklar olabilir. Ancak peygamberler (a.s.) ve yemek duasının beğenilmesi, rüyanın temelini oluşturuyor. Her rüya ile amel edilmez. Ancak Bediüzzaman Hazretlerinin Mektubat’ta belirttiği gibi, rüya nübüvvetin çok mühim bir hakîkatıdır. Üstelik rüyalar ille de amelle ilgili değildir. Bazan gaybî bir teşvik, bir te’yid, bir tasdik mânâsı da vardır. İşte bu rüya da böyledir. Risale-i Nur hizmetiyle, hattâ çok teferruat bir mesele olan “yemek duası”yla peygamberler bile ilgilenmekte, bu hizmeti teşvik ve te’yid etmektedirler.Çünkü bu îman ve Kur’an yolu, peygamberlerin yoludur, Resulullah (a.s.m.) ve ashabının yoludur.

İşte Ali Uçar’ın gençlik yıllarında, özellikle bir okuma programının nuranî atmosferinde gördüğü bu rüyanın hepimizi, bilhassa genç kardeşlerimizi teşvik eden bir hususiyeti var. Önümüzde iki yol var:, gençliğimizi heva ve heves yolunda, boş ve çoğu zaman zararlı bir şekilde geçirip, Allah göstermesin Cehennem odunu olmak. Diğeri, îman hizmetinin fedakâr bir talebesi olup, bu uğurda yaşayıp bu yolda vefat ederek, ebedî âlemde peygamberlere arkadaş olmak. Aklı ve kalbi olan ikincisinden başka bir yolu tercih eder mi?

CEMİL TOKPINAR

BEN KENDİ SESİNDEN DİNLEMİŞTİM BU RÜYAYI BİR KASETTE.HEM ANLATIŞI HEM DE RÜYASI ÇOK GÜZEL.ALLAH RAHMET EYLESİN..
 

imported_sevdalizz

Active member
Önümüzde iki yol var:, gençliğimizi heva ve heves yolund a, boş ve çoğu zaman zararlı bir şekilde geçirip, Allah göstermesin Cehenn em odunu olmak. Diğeri, îman hizmet inin fedakâr bir talebe si olup, bu uğurda yaşayıp bu yolda vefat ederek, ebedî âlemde peygam berler e arkadaş olmak. Aklı ve kalbi olan ikinci sinden başka bir yolu tercih eder mi? tabiki hayır


çok güzel bir paylaşımdı eyvallah Allah-ü Zül Celâl ebeden razı olsun inş
 
Üst