Vecize Analizi.Ders ;20 .Dua.

teblið

Vefasýz
Bismillahirrahmanirrahim;

Bu Hafta vecize analizi ders halkamızı Duayla ,Dualarımızla ,işlemeye niyet ettik..Dualarımız,kainattaki tek silahımız tek kalkanımız;

Üstad Bediüzzaman, duanın manası ve hikmeti konusunda şöyle diyor: “Dua, ubudiyetin ruhudur ve hâlis bir imanın neticesidir. Çünkü dua eden adam, duası ile gösteriyor ki: Bütün kâinata hükmeden birisi var ki; en küçük işlerime ıttıla'ı var ve bilir, en uzak maksatlarımı yapabilir, benim her halimi görür, sesimi işitir. Öyle ise; bütün mevcudatın bütün seslerini işitiyor ki, benim sesimi de işitiyor. Bütün o şeyleri o yapıyor ki, en küçük işlerimi de ondan bekliyorum, ondan istiyorum.

Evet dostlar duayla ilgili kısa bir girişten sonra işlemeye niyet ettiğimiz VECİZEMİZ şudur..

[BILGI]Dua eden adam anlar ki;Birisi var ,onun Hatırat-ı var, kalbini işitir.Her şeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir ..Aczine merhamet eder,fakrına medet eder..SÖZLER[/BILGI]


25risale.jpg


Konuyla alakalı sorularımız ;

1..Dua nedir?

2..Duanın hikmeti?

3..Duanın adabı nasıl olur?


Sizlerrden gelen soru ve cevaplarla konuyu anlamaya çalışalım hep beraber nasip olursa..
 
Son düzenleme:

HAYAL ET

Well-known member
Esselamunaleykum değerli kardeşlerim;
Ders çıkartmamız gereken bir olayla konuya başlayalım inşaallah.



Kadın kocasının çok hasta olduğunu,
çalışamaz duruma düştüğünü ve yedi çocuğu ile birlikte aç kaldıklarını ve yiyeceğe ihtiyaçları olduğunu söyler.
Manav ona ters bir şekilde bakarak derhal dükkanını terk etmesini ister.Kadın ailesinin ihtiyaçlarını düşünerek:
- 'Lütfen efendim' der. 'paramız olur olmaz getirip borcumu ödeyeceğim.'

Manav kendisine bir kredi açamayacağını çünkü onun eski müşterisi olmadığını,kendisinde bir hesabının bulunmadığını söyler.

O sırada dükkanın dışında bekleyen bir müşteri ikisinin arasında devam eden bu konuşmayı dinlemektedir.İçeriye girerek manava yaklaşır ve: 'ben o kadının almak istediklerine kefilim' der. 'ailesinin ihtiyacı olan şeyleri ona ver.'
Bunun üzerine manav çok isteksiz bir şekilde kadına döner ve 'bir alışveriş listen var mıydı? Diye sorar.Kadın 'evet efendim' der. 'tamam' der manav. 'şimdi onu terazinin şu kefesine koy,onun ağırlığınca diğer kefeye istediklerinden koyacağım'
Kadın bir an duraklar,sonra başını önüne eğer ve çantasını açarak üzerine bir şeyler karalanmış bir kağıt parçasını çıkartır ve manavın kendisine gösterdiği kefeye özenle bırakırken başı hala öne eğiktir.

Manavın ve diğer müşterinin gözleri terazinin kefesine dikilirken hayretle büyümüştür.Manav müşteriye dönerek,kısık bir sesle 'inanamıyorum' der.İnanılacak gibi değildir.

Müşteri manava gülerken manav çoktan diğer kefeye eline geçeni doldurmaya başlamıştır ama nafile,diğer kefeyi yerinden bile kıpırdatamamıştır.
Terazinin kefesi artık üzerindekileri alamayacak kadar doldurduğunda çaresiz hepsini bir torbaya doldurarak kadına verir.Şaşkınlıkla üzerinde bir şeyler çiziktirilmiş kağıdı eline alır ve okur.Bir de bakar ki orda bir alışveriş listesi yoktur.Sadece bir dua yazılıdır.



ALLAH'IM

'Neye ihtiyacım olduğunu ancak sen bilirsin Kendimi senin ellerine teslim ediyorum.'
 

teblið

Vefasýz
Esselamunaleykum değerli kardeşlerim;
Ders çıkartmamız gereken bir olayla konuya başlayalım inşaallah.



Kadın kocasının çok hasta olduğunu,
çalışamaz duruma düştüğünü ve yedi çocuğu ile birlikte aç kaldıklarını ve yiyeceğe ihtiyaçları olduğunu söyler.
Manav ona ters bir şekilde bakarak derhal dükkanını terk etmesini ister.Kadın ailesinin ihtiyaçlarını düşünerek:
- 'Lütfen efendim' der. 'paramız olur olmaz getirip borcumu ödeyeceğim.'

Manav kendisine bir kredi açamayacağını çünkü onun eski müşterisi olmadığını,kendisinde bir hesabının bulunmadığını söyler.

O sırada dükkanın dışında bekleyen bir müşteri ikisinin arasında devam eden bu konuşmayı dinlemektedir.İçeriye girerek manava yaklaşır ve: 'ben o kadının almak istediklerine kefilim' der. 'ailesinin ihtiyacı olan şeyleri ona ver.'
Bunun üzerine manav çok isteksiz bir şekilde kadına döner ve 'bir alışveriş listen var mıydı? Diye sorar.Kadın 'evet efendim' der. 'tamam' der manav. 'şimdi onu terazinin şu kefesine koy,onun ağırlığınca diğer kefeye istediklerinden koyacağım'
Kadın bir an duraklar,sonra başını önüne eğer ve çantasını açarak üzerine bir şeyler karalanmış bir kağıt parçasını çıkartır ve manavın kendisine gösterdiği kefeye özenle bırakırken başı hala öne eğiktir.

Manavın ve diğer müşterinin gözleri terazinin kefesine dikilirken hayretle büyümüştür.Manav müşteriye dönerek,kısık bir sesle 'inanamıyorum' der.İnanılacak gibi değildir.

Müşteri manava gülerken manav çoktan diğer kefeye eline geçeni doldurmaya başlamıştır ama nafile,diğer kefeyi yerinden bile kıpırdatamamıştır.
Terazinin kefesi artık üzerindekileri alamayacak kadar doldurduğunda çaresiz hepsini bir torbaya doldurarak kadına verir.Şaşkınlıkla üzerinde bir şeyler çiziktirilmiş kağıdı eline alır ve okur.Bir de bakar ki orda bir alışveriş listesi yoktur.Sadece bir dua yazılıdır.



ALLAH'IM

'Neye ihtiyacım olduğunu ancak sen bilirsin Kendimi senin ellerine teslim ediyorum.'

Amenna ve sadak'na;

İşte Mülkün tek ve yegane sahibi yüce Allah'tır ..Dilediğine hesapsız rızık verendir..Tıpkı hz Meryem'e Süleyman tapınağında ki mahzende hz Cibril (as) ile gönderdiği rızıklar gibi...
 

teblið

Vefasýz
2..Duanın hikmeti?

İnsanlığa rahmet olarak gönderilen bütün peygamberler ve hak dostları darlıkta ve bollukta ,ızdırapta ve sürurda ,gönüllerini daima hakte alaya döndürmüşler ve bir niyaz ikliminde yaşamışlardır. Onlar her halükarda cenabı Allaha yakarış halinde olmanın lüzumunu ,hal ve davranışlarıyla talim eden ebediyet rehberleridir.
Allaha sığınmak ,bir yaratılış kanunu ve kulluk muktezasıdır. Zira dua, kalpte Allaha açılan en yüce kapının anahtarıdır
 
maşallah konu çok güzel!... şunu söylemek isterimki risaleinurları okumak ayrıca dua adabınıda öğtetiyor ve bana nurları hediye eden büyük sevab aldı çok dua ediyorum.

Dua nedir?
dua insanın kendini daima aciz görüp Allahcc ile irtibata geçmesi ve her daim ona muhtaç olduğunu ifade etmesidir.
 

HAYAL ET

Well-known member
Esselamunaleykum değerli kardeşlerim;

DUA ADABINDAN BAZILARINI SIRALAYALIM VE TEK TEK AÇIKLIK GETİRMEYE ÇALIŞALIM İNŞAALLAH.

1. Şerefli Vakitleri Gözetmek
2. Şerefli Halleri Fırsat Bilmek
3. Kıbleye Yönelerek Dua Etmek
4. Sessizce Dua Etmek
5. Duayı Kafiyeli Okumaya Çalışmak
6. Yalvarış, Korku, İstek ve Sığınma
7. Duanın Kabul Olunacağına Kesinlikle İnanmak
8. Duada Israr Ederek, Duayı Üç Defa Tekrarlamak
9. Allah´ın Zikriyle Duaya Başlamak
10. Duanın Kabul Olunmasının Temeli Bâtınî Edeptir
 

HAYAL ET

Well-known member
1. Şerefli Vakitleri Gözetmek
Senenin Arefe gününü, aylardan Ramazan ayını, haftanın cum´a gününü ve saatlerin de seher vaktini gözetmek gibi.,..

Nitekim Allah Teâlâ (c.c) ´Sabahın erken vakitlerinde de istiğfâr ederlerdi´ (Zâriyat/18) buyurmaktadır.

Hz. Peygamber (s.a) de şöyle buyurmuştur:
Allah Teâlâ her gece dünya semasına iner, bu iniş zamanı gecenin en son üçte birisi kaldığı zamandır. (Zât-ı ulûhiyyetine yakışır ve mahiyeti bizce malûm olmayan) inişi yaptığı zaman şöyle buyurur: ´Benden isteyen var mı ki duasını kabul edeyim Benden dileyen var mı ki, kendisine dilediğini vereyim Benden günâhının bağışlanmasını isteyen var mı ki, günâhını affedeyim ´. 66

Hz. Yâkub´un (a.s), kendisinden (Yusuf u kuyuya attıkları için) özür dileyen ve günahlarının affı için Allah´a yalvarmasını rica eden çocuklarına ´Sizin için yakında rabbimden mağfiret dileyeceğim. Çünkü o gafûrdur, rahimdir. (Yusuf/98) deyip tehir etmesinin sebebinin´ seher vaktinde dua etmek için olduğu söylenmiştir.

Hz. Yâkub (a.s), seher vaktinde kalkıp dua eder ve bu duayı dinleyen çocukları da arkasında âmin derler. Bunun üzerine Allah Teâlâ kendisine vahiy gönderir ve ´Çocuklarını affettim ve hepsini peygamberlikle vazifelendirdim´ buyurur.
 

HAYAL ET

Well-known member
2. Şerefli Halleri Fırsat Bilmek
Şerefli halleri fırsat bilerek, o hallerde dua etmelidir.

Nitekim Ebu Hüreyre şöyle der: ´Gök kapıları Allah yolunda, Allah´ın düşmanlarıyla çarpışanların safları düşman saflarına yaklaştığı zaman açılır ve yine o kapılar, yağmur yağdığı zaman, farz namazlar için kamet edildiği zaman açılırlar. Bu bakımdan bu vakitlerde dua etmeyi bir ganimet bilin´.
Mücâhid de şöyle der: ´Namaz, saatlerin en hayırlısında kılınmış ve kılınmaktadır. Bu nedenle namazların arkasından dua etmeyi ihmal etmeyin´.

Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur:
Ezan ve kamet arasında yapılan dua reddolunmaz. (Muhakkak kabul olunur).

Oruçlu bir kimsenin duası geri çevrilmez.

Hakîkat açısından vakitlerin şerefi, hâllerin şerefine bağlıdır. Çünkü seher vakti kalbin tasfiyesi, ihlâsı ve teşviş edici engellerden boşalma vaktidir. Arefe ve cuma günleri himmetlerin birleşme, kalplerin ilahî rahmetleri oluk hâlinde elde etmeye yardımlaşma vaktidir. İşte vakitlerin şerefinin sebeplerinden birisi hâllerdir. Bu sebeplerde insanın aklına gelmeyen ve bilgisi bulunmayan daha nice sırlar vardır. Secde hâli de duanın kabul olunmasına uygun hâllerdendir.

Nitekim Ebu Hüreyre, Hz. Peygamber´den (s.a) bu hususta şu hadîsi rivayet etmiştir:
Kulun, rabbine en yakın olduğu hâl secde ettiği hâldir. Bu nedenle secdenizde çok dua ediniz!

İbn Abbas (r.a) Hz. Peygamber´den şu hadîsi rivayet eder:
Ben rükû veya secde ederken Kur´an okumaktan menedildim. Rükûda rabbinizi tâzim edin. Secdede ise çok dua edin. Çünkü bu hallerde duanın kabul olunması sair zamanlara nazaran daha kuvvetlidir.
 

HAYAL ET

Well-known member
3. Kıbleye Yönelerek Dua Etmek
Kişi, ellerini koltuk altlarının beyazlığı görünecek derecede kaldırmalıdır.

Çünkü Câbir b. Abdullah, Hz. Peygamber´in kıbleye yöneldiğini rivayet ederek şöyle buyurmaktadır:
Hz. Peygamber (s.a) Arefe günü vakfe yerine geldi. Kıbleye yönelip güneş batıncaya kadar dua etti.

Selmân-ı Fârisî de, Rasûlullah´ın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Muhakkak rabbimiz hicabedici ve kerîmdir. Kulları ellerini dergâh-i izzetine kaldırdıkları zaman o elleri boş çevirmekten hayâ eder.

Enes de şöyle rivayet eder:
Rasûllullah (s.a) duada koltuk altının beyazı görününceye kadar ellerini kaldırır, parmağıyla işaret etmezdi.

Ebu Hüreyre´nin (r.a) rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber (s.a) dua edip şehâdet parmaklarıyla işaret eden bir insanın yanından geçtiğinde şöyle buyurmuştur:
Bir, bir... (iki parmağını birden kaldırma Allah´ın birliğine işaret olan tek parmağını kaldır).

Ebu Derda (r.a) şöyle demiştir: ´Şu eller zincirlerle bağlanmadan önce kaldırıp onlarla dua edin´.
Duadan sonra elleriyle yüzü meshetmek gerekir. Nitekim Hz. Ömer (r.a) şöyle anlatmaktadır:

Hz. Peygamber ellerini duada (göklere) uzattığı zaman onlarla yüzünü meshetmeyince ellerini indirmezdi.

İbn Abbas (r.a) Hz. Peygamber´in şu şekilde dua ettiğini rivayet etmektedir:
Rasûlullah (s.a) dua ettiği zaman, ellerini birleştirir, iç kısımlarını yüzüne doğru tutardı.

İşte ellerin duada tutulma keyfiyeti bu şekildedir. Dua ederken gözlerini semâya dikilemelidir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Duada gözlerini semâya diken kavimler, ya bu durumdan vazgeçecekler veya (mânen) gözlerinin nûrları sökülecektir.
 

HAYAL ET

Well-known member
4. Sessizce Dua Etmek
Dua ederken sesini ne fazla yükseltmeli, ne de iyice kısmalı, ikisi arasında bir tonla dua etmelidir.

Nitekim Ebû Musa el-Eş´arî (r.a) şöyle rivayet eder: Biz Hz. Peygamberle beraber seferden dönüyorduk. Medine´ye yaklaştığımızda Hz. Peygamber tekbir getirdi, ashab da onunla beraber tekbir getirerek seslerini oldukça yükselttiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurdu:

Ey insanlar! Çağırdığınız Allah, ne sağırdır, ne de gaib. İyi bilin ki, çağırdığınız zat, sizinle bineklerinizin boynu arasındadır; (size herşeyden daha yakındır).
.
Hz. Âişe ´Namazında sesini pek yükseltme, çok da kısma. Bu ikisinin arası bir yol tut´ (İsrâ/110) ayetinin tefsirinde ´namazdan gaye duadır´ demiştir.

Allah Teâlâ (c.c), peygamberi Zekeriyya´yı (a.s) överek şöyle buyurmuştur:
´O, rabbine gizlice yalvardığı zaman.. (Meryem/3) Başka bir ayet de şöyledir:
´Rabbinize yalvararak ve gizlice dua edin´. (A´raf/55)
 

HAYAL ET

Well-known member
5. Duayı Kafiyeli Okumaya Çalışmak
Dua edenin hâli, Allah´a yalvaranın hâli gibi olmalıdır. Kafiyeli okumak için kişinin kendisini zorlaması, bu duruma ters düşer.

Nitekim Hz. Peygamber (s.a) bir hadîs-i şerifinde şöyle buyurmuştur:
Duada ifrâta kaçan bir kavim gelecektir. Allah Teâlâ da (c.c) şöyle buyurmuştur:
Rabbinize yalvararak ve gizlice dua edin. Muhakkak ki Allah, bağırıp çağırarak haddi aşanları sevmez. (A´raf/55)

Bu ayetin tefsirinde "Haddi aşanların duayı kafiyeli okumak hususunda kendilerini zorlayanlar oldukları söylenmiştir.
Dua eden kimse için en evlâ ve en iyi şekil, Rasûlullah´tan vârid olan duaları okuyup, onlarla yetinmesidir. Zira onlardan ayrılan bir kimse, çoğu zaman, dua okumada ileri gidip ifrata kaçar.

Bu bakımdan maslahata uygun olmayan şeyleri istemeye kalkışır. O halde herkes güzelce dua etmeyi beceremez. İşte bu sırra binaen Hz. Muaz´dan rivayet edildiğine göre, cennette dahi âlimlere ihtiyaç vardır. Çünkü Allah tarafından cennetliklere ´istediğinizi isteyiniz´ diye emir gelir. Bu emri alan cennet ehli, Allah´tan neyi temenni edeceklerini bilemezler. Öyle ki sonunda âlimler kendilerine bu hususu öğretirler...

Hz. Peygamber (s.a) duayı kafiyeli söylemek suretiyle ifrata kaçmayı şu hadîsiyle yasaklamaktadır:
Duada seci´ yapmaktan (kafiyeli okumaktan) kaçının. ´Ey Allahım! Ben senden cenneti isterim ve cennete yaklaştırıcı söz ve amelleri isterim. Cehennemden sana sığınırım. Ona yaklaştırıcı söz ve amellerden de sana sığınırım´ demeniz kâfidir.

Şöyle bir rivayet de nakledilmiştir: ´Benden sonra bir kavim gelecektir: Hem duada, hem de abdest ve gusül hususunda çok ifrata kaçacaklardır´.

Seleften biri, kafiyeli (ve yapmacık bir şekilde) dua eden bir kıssacının yanından geçtiğinde ona şöyle bağırır: Sen, Allah Teâlâ´ya karşı mübalâğa mı yapıyorsun Ben Allah rızâsı için şehâdet ederim ki, Habib el-Acemî´yi gördüm, dua ederken şu ke-

İlmelerden fazlasını söylemezdi: ´Ey Allahım! Bizi iyiler zümresinden eyle. Ey Allahım! Bizi kıyâmet gününde rezil etme. Ey Allahım! Bizi hayırlı işlere muvaffak kıl..´ Halk da her taraftan Habib el-Acemî´nin arkasında dua ederdi ve bu zâtın duasının bereketli olduğu da herkesçe bilinmekteydi.

Seleften biri dua okuyuculara şu tavsiyede bulunmuştur: ´Zillet ve fakirlik diliyle dua et. Fesâhat ve belâgat diliyle dua etme´.

´Âlimler ve abdallar, dualarında yedi kelimeden ne fazla, ne eksik yapmazlar. Bakara suresinin son âyeti de buna şehâdet eder. Çünkü Allah Teâlâ, duanın hiçbir yerinde kullarının yedi kelimeden fazla olan dualarından haber vermemiştir´.

Seci´den maksat tekellüfle konuşmak demektir. Tekellüfle konuşmak ise yalvarış ve yakarışa uygun düşmez. Mutlak seci´, kötülenmiş değildir. Çünkü Hz. Peygamber´den vârid olan bir takım dualarda tekellüf olmaksızın kendiliğinden kafiyeli düşen kelimeler mevcuttur.

Hz. Peygamber´in şu duası buna örnek olarak verilebilir:
Vaîd gününde senden emniyet, hulûd gününde mukarriblerle cemâlini müşâhede eden, ahdini yerine getiren, secde ve rükû edenlerle beraber senden cennet isterim. Çünkü sen rahim ve vedûdsun. Sen dilediğini yaparsın.

Buna benzer daha nice dualar ve hadîsler vardır. O halde dua eden bir kimseye gereken şey, Rasûlullah´tan vârid olan dualarla yetinmektir veya tekellüf ve seci´ yapmaksızın yalvarış ve yakarış diliyle istediğini Allah´tan talep etmektir. Zira Allah nezdinde en güzel dua yalvarışlı ve yakarışlı duadır.
 

HAYAL ET

Well-known member
6. Yalvarış, Korku, İstek ve Sığınma
Onlar, hayırlara koşarlar. Umarak ve korkarak bize dua ederler.
(Enbiyâ/90)

Rabbinize yalvararak ve gizlice dua edin! (A´raf/55) Hz,

Peygamber (s.a) de şöyle buyurmuştur:
Allah Teâlâ bir kulunu sevdiği zaman, onun yalvarış ve yakarışlarını duymak için onu belâlara mübtelâ kılar.
 

HAYAL ET

Well-known member
7. Duanın Kabul Olunacağına Kesinlikle İnanmak
Dua hakkındaki ümidine son derece bağlı olmak gerekir.

Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Sizden herhangi biriniz dua ettiği zaman ´Ey Allahım! Eğer dilersen beni affet, eğer dilersen bana rahmet eyle´ demesin. Ancak isteğini kesin bir dille Allah Teâlâ´dan istesin. Çünkü Allah Teâlâ´yı zorlayacak herhangi bir kuvvet ve kudret mevcut değildir.

Sizden herhangi biriniz dua ettiği zaman, isteğini büyütsün. Çünkü hiçbir şey Allah Teâlâ´nın kuvvet ve kudretine nisbetle büyük değildir. (Yani ne kadar büyük birşey istersen o, kudreti ilâhiyesine nisbeten küçüktür ve verilmesinde herhangi bir zorluk da sözkonusu değildir).

Kabul edileceğine yüzde yüz inanarak Allah Teâlâ´ya dua ediniz ve biliniz ki, muhakkak Allah Teâlâ, gâfil bir kalpten gelen duayı kabul etmez.

Süfyan b. Uyeyne şöyle demiştir: Herhangi birinizin daha önce yaptığı kötü hareketleri kendisini dua etmekten alıkoymasın. Çünkü Allah Teâlâ, bütün mahlûkatın şerlisi İblis´in duasını bile kabul etmiştir. "İblis: ´Bana kıyâmete kadar ömür ve mühlet ver´ dedi. Allah da: ´Sen mühlet verilenlerdensin´ buyurdu". (A´raf/14-15)
 

HAYAL ET

Well-known member
8. Duada Israr Ederek, Duayı Üç Defa Tekrarlamak
İbn Mes´ud (r.a) Hz. Peygamber´in, dua ettiği zaman duasını üç defa tekrarladığını, Allah´tan istediği zaman istediğini üç defa tekrarladığını söylemektedir.

Duasının kabul olunmasının geciktiğini görmemesi, (kulun haline) uygun bir durumdur.

Çünkü Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Herhangi biriniz acele etmedikçe duası Allah tarafından kabul olunur. Acele etmek şu demektir: ´Ben dua ettim, duam kabul edilmedi´. Bu nedenle ey Allah´ın kulu! Dua ettiğin zaman Allah´tan çokça iste. Çünkü sen kerîm ve cömert bir zâttan istiyorsun.

Bir âlim ´Ben yirmi seneden beri Allah´tan bir ihtiyacımı diliyorum. Hâlâ da bana o ihtiyacımı verip de, duamı kabul etmiş değildir. Fakat ben buna rağmen duamın kabul olunmasından ümidimi kesmiş değilim. Ben Allah Teâlâ´dan, beni din ve dünyamda beni ilgilendirmeyen şeyleri terketmeye muvaffak kılmasını istiyorum´ demiştir.

Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Herhangi biriniz Allah Teâlâ´dan birşey istediği ve o istediğinin kabul olunduğunu anladığı zaman şöyle desin: ´Hamd, salih amellerin ancak nimetiyle tamam olduğu Allah´a mahsustur´.
Kimin (duası kabul olunmayıp gecikmiş) ve istediklerinden birşey kendisine verilmemişse şöyle desin: ´Her hâlükârda hamd Allah´a mahsustur´.


9. Allah´ın Zikriyle Duaya Başlamak
Bu bakımdan duanın başlangıcında hemen isteklerini sıralamaya girişmemelidir. Önce zikretmeli, zikirden sonra isteklerini sıralamalıdır. Seleme b. Ekvâ diyor ki: ´Hz. Peygamber (s.a) bütün dualarının başlangıcında mutlaka Sübhane Rabbiye´l Aliyyi´l-A´le´l-Vehhâb derdi´.

Ebu Süleyman Dârânî şöyle demiştir: Bir kimse, Allah´tan herhangi bir ihtiyacını istemeden önce Hz. Peygamber´e salât ü selâm getirsin. Salât ü selâmdan sonra ihtiyacını arzetsin. İhtiyacını arzettikten sonra da duasını Rasûlullah´a getirilen salâvat-ı şerîfe ile sonuçlandırsın. Çünkü Allah Teâlâ (c.c) duanın başında ve sonunda getirilen salâvat-ı şerîfeleri kabul eder. Bu iki salâvat-ı şerîfeyi kabul edip de onların arasında dergâh-ı izzetine arzolunan ihtiyaçları bırakması, kabul etmemesi onun şânına yakışmaz.

Nitekim Hz. Peygamber´den şöyle rivayet edilmektedir:
Siz Allah Teâlâ´dan bir ihtiyacınızı istediğiniz zaman, önce salâvat getirmekle başlayınız. Çünkü Allah Teâlâ´nın şânına yakışmaz ki, kendisinden iki türlü ihtiyaç istendiğinde birisini (salâvat-ı şerîfeyi) kabul edip diğerini reddetsin!

10 Duanın Kabul Olunmasının Temeli Bâtınî Edeptir
Duanın kabul olunmasının temeli bâtınî edeptir ki o da, tevbe etmek, zulümle aldıklarını geri vermek, bütün varlığıyla Allah Teâlâ´nın ibâdetine yönelmektir. İşte duanın kabul olunmasının en yakın sebebi budur.

Nitekim Ka´b´ul-Ahbâr´dan şöyle rivayet edilir: "Hz. Musa (a.s) zamanında şiddetli bir kıtlık oldu. Musa (a.s) İsrâiloğulları´nı yanına alarak yağmur duasına çıktı. Fakat yağmur yağmadı. Böylece üç defa yağmur duasına çıktı. Yine yağmur yağmadı. Bunun üzerine (müteessir olan) Hz. Musa´ya Allah Teâlâ şöyle vahyetti: ´Sizin içinizde bir dedikoducu olduğu için, ne senin, ne de seninle bareber dua edenlerin dualarını kabul etmem´. Bunun üzerine Musa (a.s) sordu: ´Yârab! O dedikoducu kimdir Bana göster ki, kendisini aramızdan çıkaralım ´ Hz. Musa´nın bu isteği üzerine Allah Teâlâ ikinci defa şöyle vahyetti: ´Ey Musa! Ben sizi kovuculuktan menederken kendim mi kovucu olayım ´ Bu müşkil durum karşısında kalan Hz. Musa, İsrailoğulları´na ´Hepiniz birden dedikodudan tevbe edip, Allah Teâlâ´ya sığının´ buyurdu. İsrailoğulları da bu kötü fiilden tevbe ettiler. Ondan sonra Allah Teâlâ onlara yağmur ihsan etti".

Said b. Cübeyr şöyle anlatır: "İsrâiloğulları hükümdarlarından birinin zamanında büyük bir kıtlık oldu. Halk yağmur duasına çıktı. Bunun üzerine hükümdar, İsrâiloğulları´na dedi ki: ´Muhakkak ya Allah bize yağmur gönderecek veya biz O´na eziyet vereceğiz´. Kendisine soruldu: ´Nasıl olur da hükmü göklerde bulunan Allah´a eziyet vermeye muktedir olabiliriz ´ Hükümdar ´Eğer yağmur vermezse, O´nun velîlerini ve tâat ehlini öldüreceğim. İşte bu, O´nun için eziyettir´ dedi. Bunun üzerine dua eden halkın dualarına karşılık Allah Teâlâ bolca yağmur ihsân etti".

 

HAYAL ET

Well-known member
Bazı kardeşlerimiz soruyorlar;

Kur’an-ı kerimde, (Dua edin, duanızı kabul ederim), hadis-i şerifte ise, (Rabbiniz kerimdir, kendine açılan eli boş çevirmekten hayâ eder) buyurulduğu halde, bazı dualar niçin kabul olmuyor?

[BILGI]CEVAP

Duanın kabul edilmesi için bazı şartlar vardır. Duanın kabul edileceğinden şüphe etmemeli, şartlarına riayet edilip edilmediğinden şüphe etmelidir. Gereken şartlara riayet etmeden duanın kabul edilmesini beklemek uygun olmaz.
Önce çalışmak, sonra dua dinin esası!
Kabul edilir ancak, çalışanın duası!
[/BILGI]

Duanın kabul edilmesi için gereken şartlardan bir kısmı şöyle:


1- Haram lokmadan sakınmalıdır!
2- İtikadı düzgün olmalıdır.
3- Uyanık kalble ve kabul edileceğine inanarak dua etmelidir.
4- Dualarım niçin kabul olmuyor dememelidir.
5- Bela gelmeden önce çok dua etmelidir.
6- Duaya hamd ve salevatla başlamalıdır.
7- Yalvararak dua etmelidir.
8- Sebeplere yapışmadan istemek kuru bir temennidir.
9- Günah işlemeyen dil ile dua etmelidir.
10- İsm-i azam ve esma-i hüsna ile dua etmelidir.
 

HAYAL ET

Well-known member
[DIKKAT]
  • Sizi yaratmış, bu dünyaya yerleştirmiş, akıl ve beden sahibi kılmış olan Allah'a acaba gerektiği kadar yakın mısınız?
  • O'na en son ne zaman dua ettiniz?
  • Allah'a sadece birtakım sıkıntı ve belalarla karşılaşınca mı yalvarıyorsunuz? Yoksa O'nu sürekli anıyor musunuz?
  • Dua ettiğinizde O'nun size çok yakın olduğunu, sizin fısıltıyla söylediğiniz veya içinizden geçirdiğiniz her sözü işittiğinin bilincinde misiniz?
  • O'nun tüm insanların ve herşeyin Rabbi olduğunu, hayattaki en büyük dostunuzun ve dayanağınızın Allah olduğunu, herşeyi öncelikle Rabbimizden dilemeniz gerektiğini düşünüyor musunuz?
[/DIKKAT]
Sevgili arkadaşlarım bu soruları soralım kendimize bakın bizi düşünmeye sevk edecek ve içten bir dua için şevk verecek neler neler çıkacak içinizden..
 

HAYAL ET

Well-known member
Duanın büyüğü küçüğü olmaz. Bence önemli olan nasıl dua ettiğindir. Buyurun bizde Üstadın tabiri ile konumuza bir hikayecikle devam edelim inşaallah.



Küçük bir çoban bir Cuma günü koyunları güdüyordu ki, ezanın sesini duydu. Uzaktan, köy ahalisinin birer ikişer camiye doğru yol aldığını görünce:

“Ben de Rabbime yönelmeliyim? Ama O’na ne diyeceğim, nasıl ibadet edeceğim?” diye düşünmeye başladı.

Küçük çoban namaz kılmayı bilmiyor, ezberinde de ne bir sûre, ne bir dua bulunuyordu.
Dizüstü yere çöktü, “Elif, be, te, se…” diye, duyduğu kadarıyla alfabenin harflerini saymaya başladı. Bu duayı birkaç defa etti.

Oradan geçen bir adam çocuğun sesini duydu ve çalılar arasından ona baktı. Diz çökmüş, elini açmış, gözleri kapalı bir çocuğun alfabeyi okuduğunu gördü.

Çocuğa: “Burada ne yapıyorsun, küçük?” diye seslendi.

Çocuk “Dua ediyorum efendim” dedi.

Adam şaşkın bir şekilde: “Niçin alfabeyi okuyorsun?” diye sordu.

Çocuk cevap verdi: “Hiç dua bilmiyorum, efendim. Fakat, Allah’ın beni korumasını ve koyunlarımı güderken bana yardım etmesini istiyorum. O herşeyi bildiğine göre, harfleri yanyana koyar ve ne söylemek istediğimi bilir, diye düşündüm.”

Adam gülümsedi ve: “Kalbini ferah tut” dedi. “İnanıyorum ki, Allah duanı kabul edecektir.”
 

NİSANUR

Well-known member
İman duayı bir vesile-i kat'iyye olarak iktiza ettiği ve fıtrat-ı insaniye, onu şiddetle istediği gibi; Cenab-ı Hak dahi "Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?" mealinde قُلْ مَا يَعْبَوءُا بِكُمْ رَبِّى لَوْلاَ دُعَاوءُكُمْ ferman ediyor. Hem اُدْعُونِى اَسْتَجِبْ لَكُمْ emrediyor.

Eğer desen: "Bir çok defa dua ediyoruz, kabul olmuyor. Halbuki, âyet umumîdir.. her duaya cevab var ifade ediyor.

Elcevab: Cevab vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Her dua için cevab vermek var; fakat kabul etmek, hem ayn-ı matlubu vermek Cenab-ı Hakk'ın hikmetine tâbi'dir. Meselâ: Hasta bir çocuk çağırır: "Ya Hekim! Bana bak." Hekim: "Lebbeyk" der.. "Ne istersin?" cevab verir. Çocuk: "Şu ilâcı ver bana" der. Hekim ise; ya aynen istediğini verir, yahut onun maslahatına binaen ondan daha iyisini verir, yahut hastalığına zarar olduğunu bilir, hiç vermez. İşte Cenab-ı Hak, Hakîm-i Mutlak hazır, nâzır olduğu için, abdin duasına cevab verir. Vahşet ve kimsesizlik dehşetini, huzuruyla ve cevabıyla ünsiyete çevirir. Fakat insanın hevaperestane ve heveskârane tahakkümüyle değil, belki hikmet-i Rabbaniyenin iktizasıyla ya matlubunu veya daha evlâsını verir veya hiç vermez.

Hem, dua bir ubudiyettir. Ubudiyet ise semeratı uhreviyedir. Dünyevî maksadlar ise, o nevi dua ve ibadetin vakitleridir. O maksadlar, gayeleri değil. Meselâ: Yağmur namazı ve duası bir ibadettir. Yağmursuzluk, o ibadetin vaktidir. Yoksa o ibadet ve o dua, yağmuru getirmek için değildir. Eğer sırf o niyet ile olsa; o dua, o ibadet hâlis olmadığından kabule lâyık olmaz. Nasılki güneşin gurubu, akşam namazının vaktidir. Hem Güneş'in ve Ay'ın tutulmaları, küsuf ve husuf namazları denilen iki ibadet-i mahsusanın vakitleridir. Yani gece ve gündüzün nurani âyetlerinin nikablanmasıyla bir azamet-i İlahiyeyi ilâna medar olduğundan, Cenab-ı Hak ibadını o vakitte bir nevi ibadete davet eder. Yoksa o namaz, (açılması ve ne kadar devam etmesi, müneccim hesabıyla muayyen olan) Ay ve Güneş'in husuf ve küsuflarının inkişafları için değildir. Aynı onun gibi; yağmursuzluk dahi, yağmur namazının vaktidir. Ve beliyyelerin istilası ve muzır şeylerin tasallutu, bazı
duaların evkat-ı mahsusalarıdır ki; insan o vakitlerde aczini anlar, dua ile niyaz ile Kadîr-i Mutlak'ın dergâhına iltica eder. Eğer dua çok edildiği halde beliyyeler def'olunmazsa denilmeyecek ki: "Dua kabul olmadı." Belki denilecek ki: "Duanın vakti, kaza olmadı." Eğer Cenab-ı Hak fazl u keremiyle belayı ref'etse; nurun alâ nur.. o vakit dua vakti biter, kaza olur. Demek dua, bir sırr-ı ubudiyettir.

Ubudiyet ise, hâlisen livechillah olmalı. Yalnız aczini izhar edip, dua ile ona iltica etmeli. Rububiyetine karışmamalı. Tedbiri ona bırakmalı. Hikmetine itimad etmeli. Rahmetini ittiham etmemeli. Evet hakikat-ı halde âyât-ı beyyinatın beyanıyla sabit olan: Bütün mevcudat, herbirisi birer mahsus tesbih ve birer hususî ibadet, birer has secde ettikleri gibi; bütün kâinattan dergâh-ı İlahiyeye giden, bir duadır. Ya istidad lisanıyladır. (Bütün nebatatın duaları gibi ki; herbiri lisan-ı istidadıyla Feyyaz-ı Mutlak'tan bir suret taleb ediyorlar ve esmasına bir mazhariyet-i münkeşife istiyorlar.) Veya ihtiyac-ı fıtrî lisanıyladır. (Bütün zîhayatın, iktidarları dâhilinde olmayan hacat-ı zaruriyeleri için dualarıdır ki; her birisi o ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla Cevvad-ı Mutlak'tan idame-i hayatları için bir nevi rızık hükmünde bazı metalibi istiyorlar.) Veya lisan-ı ızdırarıyla bir duadır ki: Muztar kalan herbir zîruh; kat'î bir iltica ile dua eder, bir hâmi-i meçhulüne iltica eder, belki Rabb-ı Rahîm'ine teveccüh eder. Bu üç nevi dua, bir mani olmazsa daima makbuldür.

Dördüncü nevi ki; en meşhurudur, bizim duamızdır. Bu da iki kısımdır; Biri, fiilî ve halî; diğeri, kalbî ve kalîdir. Meselâ: Esbaba teşebbüs, bir dua-yı fiilîdir. Esbabın içtimaı; müsebbebi icad etmek için değil, belki lisan-ı hal ile müsebbebi Cenab-ı Hak'tan istemek için bir vaziyet-i marziye almaktır. Hattâ çift sürmek hazine-i rahmet kapısını çalmaktır. Bu nevi dua-yı fiilî, Cevvad-ı Mutlak'ın isim ve ünvanına müteveccih olduğundan, kabule mazhariyeti ekseriyet-i mutlakadır. İkinci kısım; lisan ile kalb ile dua etmektir. Eli yetişmediği bir kısım metalibi istemektir. Bunun en mühim ciheti, en güzel gayesi, en tatlı meyvesi şudur ki: "Dua eden adam anlar ki: Birisi var; onun hatırat-ı kalbini işitir, herşeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir, aczine merhamet eder, fakrına meded eder."

İşte ey âciz insan ve ey fakir beşer! Dua gibi hazine-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medarı olan bir vesileyi elden bırakma, ona yapış, a'lâ-yı illiyyîn-i insaniyete çık. Bir sultan gibi bütün kâinatın dualarını, kendi duan içine al. Bir abd-i küllî ve bir vekil-i umumî gibi اِيَّاكَ نَسْتَعِينُ de. Kâinatın güzel bir takvimi ol.
sözler
 

NİSANUR

Well-known member
Yirmi Dördüncü Mektubun Birinci Zeyli
b635.gif
-1-

b524.gif
-2-

b424.gif
-3-

b985.gif
-4-

Yani, "Ey insalar! Duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?" meâlindeki âyetin beş nüktesini dinle.
BİRİNCİ NÜKTE
Dua bir sırr-ı azîm-i ubudiyettir. Belki ubudiyetin ruhu hükmündedir. Çok yerlerde zikrettiğimiz gibi, dua üç nevidir.
Birinci nevi dua: İstidat lisanıyladır ki, bütün hububat, tohumlar, lisan-ı istidatla Fâtır-ı Hakîme dua ederler ki, "Senin nukuş-u esmânı mufassal göstermek için bize neşvünemâ ver. Küçük hakikatimizi sümbülle ve ağacın büyük hakikatine çevir."
Hem şu istidat lisanıyla dua nevinden birisi de şudur ki: Esbabın içtimaı, müsebbebin icadına bir duadır. Yani, esbab bir vaziyet alır ki, o vaziyet bir lisan-ı hal hükmüne geçer; ve müsebbebi, Kadîr-i Zülcelâlden dua eder, isterler. Meselâ su, hararet, toprak, ziya, bir çekirdek etrafında bir vaziyet alarak, o vaziyet bir lisan-ı duadır ki, "Bu çekirdeği ağaç yap, yâ Hâlıkımız" derler. Çünkü, o mucize-i harika-i kudret olan ağaç, o şuursuz, câmid, basit maddelere havale edilmez, havalesi muhaldir. Demek, içtima-ı esbab bir nevi duadır.
İkinci nevi dua: İhtiyac-ı fıtrî lisanıyladır ki, bütün zîhayatların iktidar ve ihtiyarları dahilinde olmayan hâcetlerini ve matlaplarını ummadıkları yerden, vakt-i münasipte onlara vermek için, Hâlık-ı Rahîmden bir nevi duadır. Çünkü, iktidar ve ihtiyarları haricinde, bilmedikleri yerden, vakt-i münasipte onlara bir Hakîm-i Rahîm gönderiyor. Elleri yetişmiyor; demek o ihsan, dua neticesidir.
Elhasıl, bütün kâinattan dergâh-ı İlâhiyeye çıkan, bir duadır. Esbab olanlar, müsebbebâtı Allah'tan isterler.
Üçüncü nevi dua: İhtiyaç dairesinde zîşuurların duasıdır ki, bu da iki kısımdır.
Eğer ıztırar derecesine gelse veya ihtiyac-ı fıtrîye tam münasebettar ise veya lisan-ı istidada yakınlaşmışsa veya sâfi, hâlis kalbin lisanıyla ise, ekseriyet-i mutlaka ile makbuldür. Terakkiyât-ı beşeriyenin kısm-ı âzamı ve keşfiyatları, bir nevi dua neticesidir. Havârık-ı medeniyet dedikleri şeyler ve keşfiyatlarına medar-ı iftihar zannettikleri emirler, mânevî bir dua neticesidir. Hâlis bir lisan-ı istidatla istenilmiş, onlara verilmiştir. Lisan-ı istidatla ve lisan-ı ihtiyac-ı fıtrî ile olan dualar dahi, bir mâni olmazsa ve şerâit dahilinde ise, daima makbuldürler.
İkinci kısım: Meşhur duadır. O da iki nevidir: biri fiilî, biri kavlî. Meselâ çift sürmek fiilî bir duadır. Rızkı topraktan değil; belki toprak, hazine-i rahmetin bir kapısıdır ki, rahmetin kapısı olan toprağı sabanla çalar.
Sair kısımların tafsilâtını tayyedip, yalnız kavlî duanın bir iki sırlarını, gelecek iki üç nüktede söyleyeceğiz.
 

teblið

Vefasýz
Bir soru sormak istiyorum;

Ettiğimiz Duaların hepsi neden kabul olmuyor?Veya bazı dualarımız kabul olupta bazıları neden olmuyor?
 
Üst