İbâdet, emir olduğu için yapılır

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
İbâdet, emir olduğu için yapılır
İslâm bilgileri, din ve fen bilgileri olarak ikiye ayrılmıştır. Fen bilgileri, zamânla değişir, ilerler, din bilgileri ise, hiç değişmez. Bu bilgiler, inanılacak şeyler, emirler ve yasaklardır. Bunlar, Allahü teâlâ tarafından bildirilmiştir.

İslâmiyyete uymaya, ibâdet etmek denir. Müslümânlar, Allahü teâlâ emrettiği, vazîfeleri olduğu için ibâdet eder. İslâmiyyetin emirlerinde ve yasaklarında, kulların dünyâları ve âhıretleri için nice faydalar bulunmakla berâber, ibâdet ederken, Allahü teâlânın emri olduğunu, kulluk vazîfesi olduğunu niyet etmek, düşünmek lâzımdır. Böyle düşünmeden yapılan iş, ibâdet olmaz. Meselâ namâz kılan kimse, Allahü teâlânın emrini yerine getirmeyi ve kulluk vazîfesini yapmayı niyet etmeyip, namâzın bir spor, beden terbiyesi olduğunu düşünerek kılarsa, namâzı sahîh olmaz. İbâdet yapmış olmaz, spor yapmış olur.

Oruç tutanın da, yalnız mideyi dinlendirmeyi, perhîz yapmayı düşünmesi, orucun sahîh ve makbûl olmamasına sebep olur. Bedenine zarar verdiği için alkollü içkileri bırakan kimse, sarhoşluk günâhından kurtulamaz. Frengi, belsoğukluğu ve AIDS gibi korkunç hastalıklara yakalanmamak için, zinâdan sakınan kimse de, İslâmiyyette, afîf, temiz sayılmaz.

NİYETİN ÖNEMİ BÜYÜK
İslâmiyyette ibâdet yapmak için, niyetin büyük önemi vardır. Yapılan her işin İslâmiyyete uygun olup olmadığı, niyet ile anlaşılır. Allahü teâlâ, Cehennemden kurtulmayı ve Cennete girmeyi vazîfe olarak bildirmeseydi, yalnız Cenneti, Cehennemi düşünerek yapılan ibâdetler de makbûl olmazdı. Evliyâ-i kirâm, ibâdet yaparken bunları düşünmez, yalnız Allahü teâlânın rızâsını düşünürler. Fakat her Müslümânın âhıret menfaatlerini düşünmesi, kâfi görülmüştür. İbâdetleri âdetten ayırmak için, dünyâ menfaatlerini düşünmemek şart olmuştur. Allah için ve âhıret menfaati için yapılan şeyler, ibâdet olmuştur. Dünyâ menfaati için yapılan şeyler ise, âdet sayılmıştır.

İslâmiyette niyet o kadar mühimdir ki, İslâmiyyetin emrettiği bir şey, dünyâ menfaati için yapılınca sahîh ve makbûl olmuyor, dünyâ işi sayılıyor. Herhangi bir dünyâ işi de, âhıret menfaati için yapılınca, ibâdet hâlini alıyor. Bunu göz önüne alarak, düşüncesini temizleyen ve niyetini düzelten bir kimse, yemekte, içmekte ve her türlü dünyâ işlerinde âhıret faydasını gözeterek, sevâp kazanmak fırsatını elden kaçırmaz.

İnsanlar, bütün işlerinde, hattâ ibâdetlerinde, dünyâ menfaati, maddî kazanç aramaya alıştırılırsa, menfaatperestlik, egoistlik hâsıl olur. Hâlbuki İslâmiyyet, nefislerin böyle kötü isteklerini yatıştırmayı, maddîcilikten fedâkârlık etmeyi, menfaati hakîr görmeyi, ahlâkın ve rûhun temizlenmesini, yükselmesini istemektedir.

İslâmiyyete uymanın, ibâdet etmenin, dünyâ menfaatleri üzerine kurulamayacağı, akıl sâhipleri için pek meydânda olan bir hakîkattir. Böyle olduğu âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerde, açıkça bildirilmektedir. Şûrâ sûresinin 20. âyet-i kerîmesinde meâlen; (Âhıreti kazanmak için çalışanların kazançlarını arttırırız. Dünyâ menfaati için çalışanlara da, ondan veririz. Fakat, âhırette bunların eline bir şey geçmeyecektir) buyuruldu. Peygamber efendimiz de bir hadîs-i şeriflerinde; (Allahü teâlâdan başkası için her kim ne işledi ise, karşılığını ondan istesin, denilecektir) buyurmuştur.

MÜKÂFÂT VERİLENLER...
Netice olarak, ibâdetlerde âhıret faydalarını bırakarak, yalnız sosyal iyilikler aramak ve bu araştırmayı esâs tutmak, dîne inanmamak hastalığının alâmetlerindendir. İslâmiyyetin hükümlerinin dünyâdaki faydaları, iyilikleri mühim ve meydânda olmakla berâber, Cennet ve Cehenneme inananlar, dünyâ menfaatlerini hâtırlarına bile getirmezler. Âhıretteki sayısız, sonsuz saâdetler ve çok acı, nihâyetsiz felâketler karşısında dünyânın gelip geçici zevk ve acılarının hiç değeri yoktur. Hadîs-i şerifte buyurulduğu gibi:
(Allahü teâlâ, âhıret için yapılan iyiliklere dünyâda da mükâfât verir. Fakat, yalnız dünyâ için yapılan işlere âhırette hiç mükâfât vermez.)
 
Üst