EFENDİMİZİN GÜZEL AHLAKI------KISA KISA-------

  • Konbuyu başlatan Tarihci19
  • Başlangıç tarihi
T

Tarihci19

Misafir
— Eshâbından birini üç gün görmese, onu sorardı. Yolculuğa gitmiş ise, hayr düâ eder,

şehrde ise, ziyâretine giderdi.

— Yolda karşılaşdığı müslimâna önce kendi selâm verirdi.

— Deveye, ata, katıra ve eşeğe biner, ba’zan başkasını da arkasına oturturdu.

— Misâfirlerine, Eshâbına hizmet eder, (Bir kavmin efendisi, en üstünü, onlara hizmet

edendir) buyururdu.

— Kahkaha ile güldüğü hiç görülmedi. Sessizce tebessüm ederdi. Ba’zan gülerken

mübârek ön dişleri görünürdü.

— Hep düşünceli, üzüntülü görünür, az söylerdi. Konuşmağa tebessüm ederek başlardı.

— Lüzûmsuz ve fâidesiz birşey söylemezdi. Lâzım olunca, kısa, fâideli ve ma’nâsı açık

olarak söylerdi. İyi anlaşılması için ba’zan üç kerre tekrâr ederdi.

— Yabancı ile ve tanıdıklarla ve çocuklarla ve ihtiyâr kadınlarla ve mahrem kadınlariyle

latîfe, şaka yapardı. Fekat bunlar, Allahü teâlâyı bir an unutmasına sebeb olmazdı.

— Heybetinden kimse yüzüne bakamazdı. Birisi gelip mübârek yüzüne bakınca terlerdi.

(Sıkılma! Ben melik değilim, zâlim değilim. Kurumuş et yiyen bir kadıncağızın

oğluyum) buyururdu. Adamın korkusu gidip, derdini söylemeye başlardı.

— Bekçileri, kapıcıları yokdu. Herkes kolayca yanına gelip, derdini anlatırdı.

— Hayâsı çokdu. Konuşduğu kimsenin yüzüne bakmağa utanırdı.

— Kimsenin aybını yüzüne vurmazdı. Kimseden şikâyet etmez, arkasından söylemezdi.

Bir kimsenin sözünü veyâ işini beğenmediği zemân, (Ba’zı kimseler, acabâ neden şöyle

yapıyorlar?) derdi.
 

hulusi

Well-known member
BÖYLE BİR DOSTUNUZ OLDU MU?
Daima düşünceli idi.
Susması konuşmasından uzun sürerdi; lüzumsuz yere konuşmaz konuştuğunda ne fazla,
ne de eksik söz kullanırdı. Dünya işleri için kızmazdı.
Kendi şahsi için asla öfkelenmez ve öç almazdı.

Kötü söz söylemezdi.
Affediciliği tabii idi. İntikam almazdı.
Düşmanlarını sadece affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verirdi.
Kendisini üç şeyden alıkoymuştu; Kimseyle çekişmezdi, çok konuşmazdı,
faydasız boş şeylerle uğraşmazdı.
Umanı, umutsuzluğa düşürmezdi; hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı.
Hiç kimseyi ne yüzüne karşı, ne de arkasından kınamaz, ayıplamazdı,
kimsenin kusurunu araştırmazdı.
Kimseye hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi.

Yanında en son konuşanı, ilk önce konuşan gibi dikkatli dinlerdi.
Bir toplulukta bulunduğu zaman bir şeye gülerlerse O da güler,
bir şeye hayret ederlerse O da onlara uyarak hayret ederdi.

Gerçeğe aykırı övmeyi kabul etmezdi.


Her zaman ağırbaşlıydı. Konuşurken çevresindekileri adeta kuşatırdı.
(ihata ederdi) Kelimeleri parıldayan inci dizileri gibi tatlı ve berraktı.
Yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü, ayaklarını yerden canlıca kaldırır,
iki yanına salınmaz, adımlarını geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilir vakar ve
sükunetle rahatça yürürdü.

Kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmezdi.

Bir gün kendisinden yaşça küçük bir dostunun omuzlarından tutarak şöyle demişti ;


"Sen dünyada garip bir kimse yahut bir yolcu gibi yaşa!"

Her zaman hüzünlü ve mütebbessim bir hâletle dururdu,
yüzünde daima ışıldayan bir parlaklık olurdu.
Adet üzere sarf edilen hiçbir kötü söz ağzına almadı. Sıkıntılı hallerinde kabalaşmaz, bağırmazdı.
Fakirlerle birlikte yerdi, öyle ki onlardan ayırt edilmezdi. Önüne ne konulursa yerdi.
Sade kıyafetler giyer, gösterişten hoşlanmazdı.

Konuşurken yüzünü başka tarafa çevirmez, bulunduğu mecliste ayrıcalıklı bir yere oturmazdı.


Sabahları evinden çıkarken şöyle söylerdi:
"İlahi doğru yoldan sapmaktan ve saptırılmaktan, kanmaktan ve kandırılmaktan,
haksIzlIk etmekten ve haksızlığa maruz kalmaktan, saygısızlık etmekten
ve saygısızlığa uğramaktan sana sığınırım."

Sıradan değildi; Sıradan insanlar gibi yaşadı....yüreğine sağlık tarihci kardeşim.Ya Rab suretimi güzel eyledin gibi ahlağımıda güzel eyle..amin.Onun ahlakı tek cümle ile..''YÜRÜYEN KURANDI''....
 

zuhur

Member
Allah cc razı olsun kardeşlerim;
Kur’ân-ı Kerim'de Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.s.) ahlâkının çok büyük, çok yüce ve hayranlık verici olduğu bildirilmiştir (Kalem, 68/4). Peygamber Efendimiz de (s.a.s.) bir hadislerinde, “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” buyurmuştur.

“Güler yüzlü, tatlı sözlü idi. Kimseye fena söz söylemez ve kimseye bed muamele eylemez ve kimsenin sözünü kesmez, mülayim ve mütevazı idi. Haşin ve kaba değildi. Fakat heybetli ve vakur idi. Beyhude söz söylemezdi. Gülmesi dahi tebessüm idi.

“O'nu ansızın gören kimse heybetinin tesirinde kalırdı. O'nunla ülfet ve müsahabet eyleyen kimse, O'nu can u gönülden seven bir kişi olurdu. Ehl-i fazla derecelerine göre ihtiram ederdi. Akrabasına dahi pek ziyade ikram eylerdi. Lâkin onları kendilerinden efdal olanlar üzerine takdim etmezdi.

“Hizmetkârlarını pek hoş tutardı. Kendisi ne yer ne giyerse, onlara dahi onu yedirir ve onu giydirirdi.

“Sahî (cömert) ve kerîm, şefik ve rahim, şeci ve halim idi. Ahd u va'dinde sabit, kavlinde sadık idi. Elhasıl, hüsn-i ahlâkça ve akl u zekavetçe cümle nâsa faik ve her türlü medh u senâya layık idi.

“Yemede, giymede mikdar-ı zarûret ile iktifa eder ve ziyâdesinden kaçınırdı. Bulduğunu yerdi, bulduğunu giyerdi, doyuncaya kadar yemezdi. Üzerinde yatıp uyuduğu döşek, deriden mamul olup içi dahî hurma lifi idi.

“Az vakit içinde bunca fütûhâta mahzar olmuş ve vâridât-ı İslâmiye çoğalmış iken, dünya malına asla iltifat eylemezdi. Ganâimden kendisine ait olan emvalin ekseriyetini müstahaklarına sadaka edip, kendi taayyüşü için pek az bir şey alıyordu. Bu cihetle, bazen borçlanmaya mecbur oluyordu.

Peygamberimizin beden ve ahlâk güzelliğini anlatan en güzel eserlerden birisi Ahmet Cevdet Paşa’nın Kısâs-ı Enbiyâ adlı eserinden noktaları kısmen sadeleştirerek, sizle paylaşmaya çalıştım.
 
T

Tarihci19

Misafir
Allah razı olsun kısa yoldan yığın yığın bilgiyi buraya dökmeyip emek verip secerek sadeleştirdiğiniz ve bizimle paylaştığınız için teşekkürlerimi sunarım...
 

hulusi

Well-known member
elfu elfi amin...
PEYGAMBERİMİZİN KADINLARA ŞEFKATİ
İslâmın şefkat güneşi dünyayı aydınlatmadan önce kadınlar çok perişan haldeydiler.
Başta Araplar olmak üzere, insanlık kız çocuklarını ve kadınlarını çok hor görürdü.
Onları bir insan olarak kabul etmez, bir eşya gibi değer biçer, alıp satarlardı.
Arapların yanında kadının hiçbir sosyal hakkı yoktu.
Onları şefkat ve merhametten yoksun kıldıkları gibi, mal ve mirastan da uzak tutarlardı.

Peygamberimizin bütün insanlığı kuşatan şefkat ve merhameti kısa zamanda
kadınlar üzerinde de görülmeye başladı.
Onları insanların ayakları altında ezilmekten kurtararak o kadar yüceltti ki,
"Cennet anaların ayakları altındadır" buyurarak, Cennete girmeyi annelerin rızalarıyla eş tuttu.

Kadınlara iyilik yapmanın, onlara şefkatli davranmanın,
imanın bir alâmeti olduğunu beyan ederek bu meseleye büyük önem verdi.

"Kim Allah'a ve âhiret gününe iman etmişse,
komşusuna eziyet etmesin. Kadınlara da iyiliği tavsiye ediniz.
Çünkü onlar kaburga kemiğinden yaratılmıştır.
Kaburganın en eğri tarafı da üst tarafıdır.
Onu doğrultmak istersen kırarsın. Olduğu gibi bıraktığın takdirde de daima eğri kalır.
Bunun için, kadınlara her zaman iyiliği tavsiye edin"
mealindeki hadis-i şerifle Peygamberimiz, kadınların hem maddî yapılarını,
hem de ruhsal durumlarını ifade ederek, onlara anlayışlı davranmayı,
kusur ve eğriliklerine tahammül edip sabır gösterilmesini tavsiye etti.

Peygamberimiz bizlere bu tavsiyeyi yaparken,
kendisi de söylediklerini en güzel şekilde uyguluyordu.
Bir ihtiyaçları olur veya bir şey öğrenmek isterlerse mü'min kadınları reddetmez,
ihtiyaçlarını karşılar, sorularına cevap verir, erkeklerle hiçbir ayırım gözetmezdi.

Peygamberimizin etrafında her zaman erkek Sahabîler toplanıyor,
sohbetinde bulunuyorlardı.
Fakat mü'min kadınlar bu nimetten mahrumdular.
İçlerinden bir temsilci seçtiler,
Peygamberimize gönderdiler ve bir gününü de kendilerine ayırmasını istediler.

Peygamberimiz bu teklifi kabul etti ve hanımların dileklerini yerine getirerek,
bir gününü de onlarla sohbet için ayırdı.

Peygamberimiz özellikle yaşlı kadınların kalplerini kırmaz,
hatıralarını hoş tutardı. Davet ettikleri zaman reddetmezdi.

Bir seferinde Hz. Enes'in büyükannesi Peygamberimizi yemeğe davet etti.
Peygamberimiz de daveti kabul ederek evlerine gitti.
Kadıncağızı sevindirmek için de ona namaz kıldırmak istedi.
Kendisi imamlığa geçti, Hz. Enes, büyükannesi ve kölelerinin meydana getirdiği bir cemaate
iki rekât namaz kıldırdı.

Yola çıkıldığında kafilede kadınlar varsa
Peygamberimiz onların rahat etmesi için her türlü tedbiri alırdı.

Bir sefer esnasında Enceşe adında Habeşistanlı güzel sesli bir köle,
vezinli ve kafiyeli şiirleri makamla söylüyordu.
Böylece develer daha hızlı yürüyordu.
Develerin hızlı bir şekilde yürümesi üzerine kadınların rahatsız olduğunu fark eden
Peygamber Efendimiz Enceşe'yi ikaz etti:

"Ey Enceşe, cam şişelerin hayvanlarını yavaş sür!"

Kadınlar zayıf ve nazik oldukları için Peygamberimiz onları cama benzetmişti
. Onların incinmesine, acı duymalarına gönlü razı olmuyordu.

Peygamberimiz kendi hanımlarına da çok nazik davranır
, hiçbir şekilde kalplerini kırmazdı.
Başta Hz. Âişe validemiz olmak üzere bütün hanımları, Peygamberimizin evde çok sakin,
halim ve mütevazı olduğunu söyleyerek, onu her yönüyle mükemmel bir aile reisi,
merhametli bir koca, şefkatli bir baba olarak anlatırlar.

"Sizin en hayırlınız, kadınlarına karşı hayırlı olandır.
Ben kadınlara iyi davranma bakımından sizin en hayırlınızım"
buyuran Peygamberimiz, kadınlara anlayışlı davranmayı tavsiye etmektedir.

Peygamberimiz ev işlerinde de hanımlarına yardımda bulunurdu.
Koyunları sağması, ev süpürmesi, elbisesini ve ayakkabılarım tamir etmesi,
deveyi yemlemesi, çocuklarla ilgilenip ihtiyaçlarını görmesi,
hep onun bu merhamet ve şefkatinin neticesi değil midir? (tarihci bilhassa başta ben sonra siz dikkatlı okuyalım :))dua ile
 
T

Tarihci19

Misafir
abi "billurları kırmama" ya bizde dikkat etmemiz gerektiğini biliyoruz çok şükr :)
 
Üst