İtâatetmedikçe kurtuluş olmaz

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
.



Dünyâda ve âhırette saâdete kavuşmak, rahat ve neşeli yaşamak için Müslümân olmak lâzımdır. Müslüman olmak için, imân etmek, emirleri yapmak, harâmlardan sakınmak ve ibâdetleri yapmak lâzımdır. Îmân ettikten sonra, emirler yapılmaz, yasaklardan sakınılmazsa, Allahü teâlânın merhametine, rahmetine kavuşulamaz. Kur’ân-ı kerimde çeşitli âyet-i kerîmelerde meâlen buyuruldu ki:

(İnsan yalnız çalışmakla ve ibâdet yapmakla saâdete kavuşur.)

(Allahın rahmetine kavuşmak isteyenler, emirlerini yapsınlar.)

(Dünyâda yapılanların karşılıklarını göreceklerdir.)

(Îmân edip, ibâdet yapanlar ve harâmlardan kaçanlar, elbette Cennetlere girecek, ni’metlere kavuşacaklardır.)

(Cennet yalnız îmân edip, ibâdet edenler içindir.)

ALLAHÜ TEÂLÂNIN LÜTFU
İnanmakla ve söylemekle îmân hâsıl oluyor, ibâdet etmekle kemâle gelip cilâlanıyor. Amelin lâzım olduğunu gösteren dahâ birçok vesîka vardır.

İnsan, Allahü teâlânın lütfu, ihsânı ile Cennete girecektir. Fakat itâ’at ve ibâdet yaparak rahmete kavuşmaya hazırlanmaz, lâyık olmazsa Allahü teâlânın lütfu, rahmeti o kimseye gelmez. Nitekim bir âyet-i kerîmede meâlen; (Rahmetim, muhsinler için, yani emirlerimi kabûl edip yapanlar içindir) buyuruldu. Seyfeddîn-i Fârûkî hazretleri; “İnsanın, dünyâ ve âhiret saâdetine, Allahü teâlânın rahmetine kavuşabilmesi için, ibâdet ve tâatten ve zikirden geri kalmaması şarttır” buyurmuştur.

Allahü teâlânın rahmeti yetişmezse, kimse Cennete giremez. Cennete yalnız îmân ile girilecek ise de, birçok tehlikeleri atlattıktan sonra girilecektir. İmân ile gitmeyen, Cennete giremeyecektir. İmâm-ı Gazâlî hazretleri, bir talebesine hitaben buyuruyor ki:
“Hizmetçin sana itâat etmezse, ona nasıl kızarsın! O hâlde, Allahü teâlânın sana kızmayacağından nasıl emîn oluyorsun! Eğer Onun azâbını hafîf görüyorsan, parmağını aleve tut! Yâhut, kızgın güneş altında bir sâat otur! Yâhut da, hamam halvetinde fazlaca kal da, zavallılığını, dayanamayacağını anla! Yok eğer, dünyâda yaptıklarına cezâ vermeyecek sanıyorsan, Kur’ân-ı kerîme ve 124 binden ziyâde Peygambere inanmamış oluyorsun ve hepsini yalancı yapmış oluyorsun. Çünkü Allahü teâlâ, Nisâ sûresinin 122. âyetinde meâlen; (Günâh işleyen, cezâsını çekecektir) buyuruyor. Kötülük eden, kötülük görür.

Günâh işleyince, O kerîmdir, rahîmdir, beni affeder diyorsan, dünyâda, yüzbinlerce kişiye niçin zahmet, açlık, hastalık çektiriyor ve tarlasını ekmeyenlere mahsûlünü vermiyor! Şehvetlerine kavuşmak için, her hîleye başvuruyorsun ve o vakit Allahü teâlâ kerîmdir, rahîmdir, istediklerimi zahmetsiz bana gönderir demiyorsun.

Kışın muhtâç olacağın şeylerin hepsini, niçin yazdan hâzırlayıp hiç geciktirmiyorsun ve bunları elde etmek için, Allahü teâlânın merhametine, ihsânına güvenmiyorsun? Hâlbuki Cehennemin zemherîri, kışın soğuğundan az değildir ve ateşinin sıcaklığı, temmuz güneşinden aşağı değildir. Bunların hâzırlığında, hiç kusûr etmiyorsun da, âhıret işlerinde gevşek davranıyorsun. Bunun sebebi nedir? Yoksa âhıret ve kıyâmet gününe inanmıyor musun ve kalbindeki bu küfrü, kendinden de mi saklıyorsun? Bu ise, ebedî felâketine sebeptir.”

NE KADAR ÜZÜLSE YERİDİR
Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Allahü teâlânın, bir kuluna rahmet etmeyeceğine, ona gazab ve azâb edeceğine alâmet, dünyâya ve âhirete faydası dokunmayan şeylerle meşgûl olması, zamanlarını lüzûmsuz şeylerle öldürmesidir. Bir kimsenin ömründen bir saati, Allahü teâlânın beğenmediği bir şeyde geçerse, ne kadar çok pişmân olsa, üzülse yeridir. Bir kimse kırk yaşını geçtiği hâlde onun hayırlı işleri, yâni sevapları, kötü işlerinden, yâni günahlarından ziyâde olmadı ise, Cehenneme hazırlansın.)

Netice olarak, âhırette azâbdan kurtulmak için, Müslümân olmak, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi îmân etmek, ibâdetlerini doğru, ihlâs ile yapmak ve harâmlardan sakınmak lâzımdır. Peygamber efendimizin buyurduğu gibi:
(Allahü teâlâya îmân ve itâat ederek, kendinizi Onun azâbından kurtarınız.)
 
Üst