Evliyâlık, hârikalar göstermek değildir!

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi

Ârif; lügat, sözlük anlamı itibari ile, bilen, tanıyan, ilim ve irfân sâhibi anlamındadır. Tasavvuf ilminde ârif; Allahü teâlânın rızâsını kazanmış, Ondan başkasının sevgisini kalbinden çıkarmış, kemâle ermiş, olgunlaşmış velî zâta denir. Böyle zâtlara, Ârif-i billah denir.

Ma’rifet, Allahü teâlâyı ve sıfatlarını anlamak, tanımak demektir. Allahü teâlâyı tanınmak, yalnız Onun var olduğunu, sıfatlarının da, hiçbir şeye benzemediklerini anlamaktır. Bu iki ma’rifete, tanımaya, Ma’rifet-ullah denir. Buna kavuşana da, ârif denir.

Muhammed Ma’sûm hazretleri buyuruyor ki:
“Bu dünyâda en kıymetli ve en faydalı şey, Allahü teâlânın ma’rifetine kavuşmak, yani Onu tanımaktır. Allahü teâlâyı tanımak iki türlü olur. Biri, Ehl-i sünnet âlimlerinin, kitaplarında bildirdikleri gibi tanımaktır. İkincisi, tasavvuf büyüklerinin tanımalarıdır. Birincisi incelemek ve düşünmekle olur. İkincisi, kalb ile olur. Birincisinde ilim, ikincisinde hâl vardır. Birincisinde, âlimin varlığı aradadır. İkincisinde, ârifin varlığı aradan kalkar.”

ÂRİFLER VE HÂRİKA EHLİ
Ârif olanlar, yalnız Allahü teâlâdan, âhiretten bahsedip, insanları o saâdete kavuşturmak için uğraşanlardır. Özellikleri de, insanların kalbine baktıkları zaman, o insanın sâlih mi, fâsık mı olduğunu, derhal anlamalarıdır. Bunlar ma’rifet ehlidir.

Kerâmet ehli, hârika ehli olanlar ise, mahlûklarla, insanlarla uğraşırlar ve kaybolan eşyaları, gelecekte olması muhtemel olanları, geçmişteki şeyleri bilmeye çalışırlar. Onların uğraştığı saha, Allahü teâlânın yarattıkları, mahlukları, kullarıdır. Ârifler ise, katiyyen böyle şeyleri akıllarına bile getirmezler. Dolayısıyla, insanlar bu hârikulâde, olağanüstü şeyler gösterenlere itibar gösterirler, daha çok onların peşinden giderler. Olağanüstü şeyler gösterenlerin âhiretleri gariptir.

Ma’rifet ehli olanlar, dünyâya hiç kıymet vermediğinden dâima azınlıktadır. Kerâmet ehlinin etrafı kalabalıktır, insanlar onları büyük bilir. Ma’rifet ehlinin etrafında her zaman az insan bulunur, kıymetini bilenler de azdır.

Şeyh-ul-islâm Abdullah Ensârî hazretleri buyuruyor ki:
“Ma’rifet ehlinin firâseti, gördüğü kimsenin sâlih veyâ fâsık olduğunu anlamaktır. Açlık ve riyâzet çekenlerin firâseti, cisimlerin nerede olduklarını anlamak ve gaybolan şeyleri haber vermektir. Allahü teâlâdan haberleri yoktur. Ma’rifet ehli ise, kalblerine gelen bilgileri, hâlleri anladıkları için, hep Allahü teâlâdan haber verirler. İnsanların çoğu, Allahü teâlâdan gâfil oldukları ve kalblerinde dünyâ düşünceleri bulunduğu için, maddî şeylerden haber almayı ve gaybolan şeyleri öğrenmeyi isterler. Bundan haber verenleri, evliyâ zannederler. Evliyânın keşiflerine kıymet vermezler, bunların, Allahü teâlâdan verdikleri haberlere inanmazlar. Bunlar, Allah adamı olsalardı, mahlûkların hâllerini bilir, haber verirlerdi. Mahlûkların hâllerini bilmeyen, dahâ yüksek şeyleri nasıl bilir, Allahü teâlâya nasıl ârif olur, tanır derler. Böyle yanlış düşünerek, evliyâya inanmazlar. Allahü teâlâ, evliyâsını çok sevdiği için, mahlûklar ile vakit geçirmelerini, kendinden başkalarını düşünmelerini istemez. Mahlûkların hâlleri ile uğraşsalardı, evliyâlık mertebelerine yükselemezlerdi. Mahlûkların hâlleri ile uğraşanlar, Allahü teâlânın ma’rifetinden mahrûm kalacakları gibi, Ehlullah da, mahlûkların hâllerini düşünmezler. Ehlullah, mahlûkların hâllerini düşünselerdi, onlardan dahâ iyi anlarlardı. Allahü teâlâ, açlık ve riyâzet çekerek, nefslerinin aynasına cilâ verenlerin firâsetlerini beğenmediği için, bu firâset Müslümânlarda da, Yahûdîlerde de, Hristiyanlarda da hâsıl olmaktadır. Yalnız Ehlullaha mahsûs değildir.”

“KUL” OLABİLMEK!..
Netice olarak evliyâlık, hârikalar göstermek, bilinmeyenleri bilmek, gaybdan, gelecekten haber vermek değildir. Evliyâlık, Allahü teâlâya ârif olmak, Onu ve sıfatlarını tanımak, rızâsını, sevgisini kazanmak, emrettiği şekilde bir kul olabilmektir...
 
Üst