Kalbi hasta olan nefsine uyar

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi

İnsanda iki türlü kalb vardır. Birisi, bildiğimiz, göğsümüzdeki et parçasıdır ki, buna yürek denir. İkincisi, bu et parçasında bulunan bir kuvvettir ki, buna da gönül denir. Din kitaplarında anlatılan kalb, yürek değil gönüldür. İnanmak, inanmamak, muhabbet, düşmanlık hep bu kalbde yani gönülde olur. İnsanın organları bu kalbin emrindedir. Temiz kalbin sâhibi, akla uyar, hep iyi işler yapar. Kalbi bozuk, hasta olan ise, nefse uyar, hep zararlı işler yapar.

İhlâs ile yapılan ibâdetler, bilhâssa namâz kılmak, kalbi temizler. Allahü teâlâ, kalbi hasta yapan şeyleri harâm etmiştir. Günâh işleyenin kalbi hasta olur. Günâhın büyüklüğüne göre, hastalık hafîf veyâ ağır olur. Kalb hasta olunca, ibâdet yapmak güç olur.

KALB HASTALIĞININ İLÂCI
Kalb hastalığının birinci ilâcı, tövbe ve istiğfârdır. Tövbenin kabûl olması için, günâhı terk etmek ve ibâdet yapmak lâzımdır. Kalb hastalığının ilâcı olan tövbenin kabûl olması için, en faydalı ibâdet, namâz kılmaktır. Namâz kılmak, kalbi hasta olanlara güç gelir. Hâlbuki, namâz kılınırsa, kalbde Allah sevgisi hâsıl olur. Allah sevgisi zamânla kalbi doldurur. Saâdetlerin en büyüğü, kalbe Allah sevgisini yerleştirmektir.

Dünyâ işleri ile uğraşanların, geçici olan dünyâ ni’metlerine ve lezzetlerine kavuşmayı düşünenlerin kalblerinde Allah sevgisi kalmaz. İnsanı bu felâketten kurtaran en kuvvetli ilâç, kelime-i tevhîd okumaktır. Bunun için, Allahü teâlâ, sonsuz merhametinden dolayı, her gün bir vakit değil, beş vakit namâz kılmayı emir buyurmuştur. Allahü teâlânın bu emri, insanlara sıkıntı vermek için değil, onları kalb hastalığından kurtarmak içindir.

Dünyâ ve âhıret saâdetlerinin başı, en iyisi, Allahü teâlânın rızâsına, sevmesine kavuşmaktır. Allahü teâlâya yakın olmak, Onun sevmesine kavuşmak demektir. Bu saâdete kavuşana, velî ve ârif denir. Velî olmak için, farzları yapmak lâzımdır. Farzlar, sırası ile, önce ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi îmân etmek, sonra harâmlardan sakınmak, farz olan ibâdetleri yapmak ve sâlih olan mü’minleri sevmektir. İhlâs ile yapılmayan ibâdetin faydası da, sevâbı da olmaz.

İhlâs, her şeyi yalnız Allah rızâsı için yapmaktır. İhlâs, Allahü teâlâdan başka hiçbir şeyi sevmemekle, yalnız Onu sevmekle, kendiliğinden hâsıl olur. Kalbin yalnız Allahü teâlâyı sevmesine, kalbin tasfiyesi, kalbin itmînânı denir. Kalbin itmînâna kavuşması, ancak Onu çok hâtırlamakla, büyüklüğünü, ni’metlerini düşünmekle olacağını, Ra’d sûresinin 30. âyeti bildirmektedir. Bu âyet-i kerîmede meâlen; (İyi biliniz ki, kalbler, Allahü teâlânın zikri ile itminâna, rahata kavuşur!) buyurulmaktadır.

İnsanda, akıl, kalb ve nefis denilen üç kuvvet vardır. Aklın ve nefsin yeri dimâğdır, beyindir. Kalbin yeri yürektir. Akıl, dünya işleri ve âhıreti kazanmak yollarını düşünür. Nefis, dâimâ harâmları, zararlı şeyleri yapmayı düşünür.

Kalbin kendinde hiç düşünce yoktur. Ona, aklın, nefsin ve his uzuvlarından dimağa yani beyne ve dimâğdan kalbe ulaşan harâm şeylerin düşünceleri gelerek hasta yapar. Kalbi bu düşüncelerden kurtarmak güçtür. Bu düşüncelerden kurtulursa, Allahü teâlâyı hâtırlar. Kalb, hiçbir zaman düşüncesiz kalmaz.

GÜNAH, KALBİ KARARTIR!
Kalbde, nefisten gelen kötü düşünceler varsa, bu hâl insanı, Allahü teâlâdan uzaklaştırır. Zaten kalbin hasta olması, Allahü teâlâyı unutması demektir. Kısaca kalbin hasta olması, nefse uyarak harâmları beğenmesi, bunlara düşkün olması demektir.

Netice olarak kalbde, yâ harâmların, günâhların sevgisi, yâhut Allahü teâlânın sevgisi bulunur. Kalbden günâhların sevgisi çıkarılınca, kalb temiz olur. Bu temiz kalbe, Allahü teâlânın sevgisi, kendiliğinden dolar. Günâh işleyince, kalb kararır, hasta olur. Kalbi, günahlarla kararak hasta olan kimse, aklına değil, nefsine uyar. Nefsine uyan kimse, dünyâda da, âhırette de sıkıntıdan kurtulamaz. Kısacası, kalbi temiz olan akla uyar, iyi işler yapar, kalbi bozuk, hasta olan da, nefse uyar, hep zararlı işler yapar.


alinti
 
Üst