Risale-i Nurdan Temsiller,Menkıbeler

Sergerdan

Well-known member

1-Tevazuya,kanaate ve onların mükafatına dair menkıbe


iki şahsa benzer ki, büyük bir zâtın divanhanesine giriyorlar. Birisi kalbinden der: "Beni yalnız kabul etsin; dışarıdaki soğuktan kurtulsam bana kâfidir. En aşağıdaki iskemleyi de bana verseler, lütuftur."

İkinci adam, güya bir hakkı varmış gibi ve herkes ona hürmet etmeye mecburmuş gibi, mağrurâne der ki: "Bana en yukarı iskemleyi vermeli." O hırsla girer, gözünü yukarı mevkilere diker, onlara gitmek ister. Fakat divanhane sahibi onu geri döndürüp aşağı oturtur. Ona teşekkür lâzımken, teşekküre bedel kalbinden kızıyor. Teşekkür değil, bilâkis hane sahibini tenkit ediyor. Hane sahibi de ondan istiskal ediyor.

Birinci adam mütevaziâne giriyor, en aşağıdaki iskemleye oturmak istiyor. Onun o kanaati, divanhane sahibinin hoşuna gidiyor. "Daha yukarı iskemleye buyurun" der. O da gittikçe teşekkürâtını ziyadeleştirir; memnuniyeti tezayüd eder


İşte, dünya bir divanhane-i Rahmân'dır. Zemin yüzü bir sofra-i rahmettir. Derecât-ı erzak ve merâtib-i nimet dahi iskemleler hükmündedir.

Madem öyledir. Eğer malı çok seversen, hırsla değil, belki kanaatle malı talep et, tâ çok gelsin.



2-Orucun nefsin rububiyetini kırması,insanda acz fakra vesile olmasına dair menkıbe

Hadisin rivayetlerinde vardır ki: 1 Cenâb-ı Hak nefse demiş ki: "Ben neyim, sen nesin?"

Nefis demiş: "Ben benim, Sen sensin."

Azap vermiş, Cehenneme atmış, yine sormuş. Yine demiş: "Ene ene, ente ente." Hangi nevi azâbı vermiş, enâniyetten vazgeçmemiş.Sonra açlıkla azap vermiş. Yani aç bırakmış. Yine sormuş:

"Men ene? Ve mâ ente?"

Nefis demiş: "Ente Rabbiye'r-Rahîm., Ve ene abdüke'l-âciz." Yani, "Sen benim Rabb-i Rahîmimsin. Ben senin âciz bir abdinim.






imagesesq2.jpg


3-Müstagni olmak,dünyaya el açmamak,madden kendini zengin bilmeye dair menkıbe

İktisat, sebeb-i izzet ve kemal olduğuna delâlet eden bir vakıa:

Bir zaman, dünyaca sehâvetle meşhur Hâtem-i Tâî, mühim bir ziyafet veriyor. Misafirlerine gayet fazla hediyeler verdiği vakit, çölde gezmeye çıkıyor. Bakar ki, bir ihtiyar fakir adam, bir yük dikenli çalı ve gevenleri beline yüklemiş, cesedine batıyor, kanatıyor. Hâtem ona dedi:

"Hâtem-i Tâî, hediyelerle beraber mühim bir ziyafet veriyor. Sen de oraya git; beş kuruşluk çalı yüküne bedel beş yüz kuruş alırsın."

O muktesit ihtiyar demiş ki: "Ben bu dikenli yükümü izzetimle çekerim, kaldırırım; Hâtem-i Tâî'nin minnetini almam."

Sonra Hâtem-i Tâî'den sormuşlar: "Sen kendinden daha civanmert, aziz kimi bulmuşsun?"

Demiş: "İşte o sahrâda rast geldiğim o muktesit ihtiyarı benden daha aziz, daha yüksek, daha civanmert gördüm."
 
Y

yetkin

Misafir
Risale-i Nurdan Menkıbeler

hakiki imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir diyor üsatdımız said nursi hazretleri bu sözü biraz açıklayabilirmisiniz?
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Kainata Meydan Okuyabilir mi ?

yetkin ' Alıntı:
hakiki imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir diyor üsatdımız said nursi hazretleri bu sözü biraz açıklayabilirmisiniz?

Evet ...
Ustad bediüzzaman risale-i nurda bize halıkımızı tanıtan buyuk eserlerden biri olan Resulu zişan a.s.v. efendimizden bahsederken ; ondokuzuncu sözde :

"Eğer istersen gel Asr-ı Saadet'e, Ceziret-ül Arab'a gideriz. Hayâlen olsun onu vazife başında görüp ziyaret ederiz. İşte bak: Hüsn-ü sîret ve cemâl-i sûret ile mümtaz bir zâtı görüyoruz ki; elinde mu'ciznümâ bir kitab, lisanında hakaik-âşina bir hitab, bütün benî-Âdeme, belki cin ve inse ve meleğe, belki bütün mevcûdata karşı bir hutbe-i ezeliyeyi tebliğ ediyor."


Evet bizlerde hayalen azda olsa o devre gittiğimizde göreceğiz ki ; en vahşi bir toplumda ve adetlerine o derece bağlılarki kızlarını dir dir toprağa göme biliyorlar. Arena sahalarında insanları yabani hayvanlara parcalatmayı eğlence sanan bir toplum o toplumda bir tek kişi bütün onların o vahsi , adaletsiz, insanlıkdan uzak adetlerine hatta körü körüne bağlı olmalarına rağmen, hatta adetleri uğruna kız cocuklarını kendi elleri ile öldürebilecek bir topluma ; sadece kalbindeki Allaha olan inanc ile meydan okuyor. Ve iman ateşi on dört asırdır yanıyor ve hic sönmemiş ve butun kainatın dinsizliğe meydan okumuş...İşde bu sözler insanlar içindi Ustad kainatı demesiyle demekki sadece insanlara değil diğer mahlukatlara dahi meydan okuyabilir. Resulu zişan a.s.v. efendimizin cinlerede peygamber olması gibi..

İşde eğer bir kalb Allaha inancı tam olur ise; ihlas risalesinde dendiği gibi :

"Ey âhiret kardeşlerim ve ey hizmet-i Kur'aniyede arkadaşlarım! Bilirsiniz ve biliniz: Bu dünyada, hususen uhrevî hizmetlerde en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatcı, en metin bir nokta-i istinad, en kısa bir tarîk-ı hakikat, en makbul bir duâ-yı mânevî, en kerametli bir vesîle-i makasıd, en yüksek bir haslet, en sâfî bir ubûdiyet: İhlâstır. "
....ve yine ileriki kısımlarında :

"Eğer O râzı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer o kabul etse, bütün halk reddetse te'siri yok."

...ve yine mesnevi nuriyede :

" Birisi âmiyâne tevhiddir ki: “Allah'ın şeriki yok ve bu kâinat Onun mülküdür.” der. Bu kısım tevhid sahiblerinin fikirce gaflet ve dalâlete düşmeleri korkusu vardır.

İkincisi hakikî tevhiddir ki: “Allah birdir, mülk Onundur, vücud Onundur, her şey Onundur.” der; lâyetezelzel bir itikada sahibdirler. Bu kısım tevhid sahibleri, her şeyin üstünde Cenâb-ı Hakk'ın sikkesini görür ve her şeyin cebhesinde bulunan mührünü, damgasını okur. Ve bu sayede huzurî bir tevhid melekesi mâliki olurlar ki, dalalet ve evhamın taarruzundan kurtulurlar."

... ve yine yirmi ücüncü sözde :

"«Tevekkeltü alallah» der, sefine-i hayatta Kemâl-i emniyetle hâdisâtın dağlarvârî dalgaları içinde seyran eder. Bütün ağırlıklarını Kadîr-i Mutlak'ın yed-i kudretine emanet eder, rahatla dünyadan geçer, berzahta istirahat eder. Sonra saadet-i ebediyeye girmek için Cennet'e uçabilir. Yoksa tevekkül etmezse, dünyanın ağırlıkları uçmasına değil, belki esfel-i sâfilîne çeker. Demek îmân tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dâreyni iktiza eder."
 

Sergerdan

Well-known member
Risale-i Nurdan Menkıbeler


4-Devekuşunun misaliyle insanların manevi yükümlülükten nasıl kaçtıklarına dair

Deniliyor: Devekuşuna demişler, "Kanatların var, uç." O da kanatlarını kısıp "Ben deveyim" demiş, uçmamış. Fakat avcının tuzağına düşmüş. Avcı beni görmesin diye başını kuma sokmuş. Halbuki koca gövdesini dışarıda bırakmış, avcıya hedef etmiş. Sonra ona demişler, "Madem deveyim diyorsun, yük götür." O zaman kanatlarını açıvermiş, "Ben kuşum" demiş, yükün zahmetinden kurtulmuş. Fakat hâmisiz ve yemsiz olarak avcıların hücumuna hedef olmuş.

Aynen onun gibi, kâfir, Kur'ân'ın semâvî ilânâtına karşı küfr-ü mutlakı bırakıp meşkûk bir küfre inmiş. Ona denilse: "Madem mevt ve zevâli bir idam-ı ebedî biliyorsun. Kendini asacak olan darağacı göz önünde. Ona her vakit bakan nasıl yaşar, nasıl lezzet alır?" O adam, Kur'ân'ın umumî vech-i rahmet ve şümullü nurundan aldığı bir hisse ile der: "Mevt idam değil; ihtimal-i beka var." Veyahut, devekuşu gibi başını gaflet kumuna sokar-tâ ki ecel onu görmesin ve kabir ona bakmasın ve zevâl-i eşya ona ok atmasın!
 

Sergerdan

Well-known member
Risale-i Nurdan Menkıbeler


5-Ruhun cesede,kalbin nefse Galibiyetine dair menkıbe:Esaretten,tenbellikten bu yol ile kurtulmak,zahmette rahmet aramaya çalışmak

Bir zaman, Hazret-i Gavs-ı Âzam (k.s.) Şeyh Geylânî'nin terbiyesinde, nazdar ve ihtiyare bir hanımın birtek evlâdı bulunuyormuş. O muhterem ihtiyare, gitmiş oğlunun hücresine, bakıyor ki, oğlu bir parça kuru ve siyah ekmek yiyor. O riyazattan zaafiyetiyle, validesinin şefkatini celb etmiş. Ona acımış. Sonra Hazret-i Gavs'ın yanına şekvâ için gitmiş. Bakmış ki, Hazret-i Gavs, kızartılmış bir tavuk yiyor. Nazdarlığından demiş:

"Yâ Üstad! Benim oğlum açlıktan ölüyor; sen tavuk yersin!"

Hazret-i Gavs tavuğa demiş: "Kum biiznillâh!" O pişmiş tavuğun kemikleri toplanıp tavuk olarak yemek kabından dışarı atıldığını, mutemet ve mevsuk çok zatlardan, Hazret-i Gavs gibi kerâmât-ı harikaya mazhariyeti dünyaca meşhur bir zâtın bir kerameti olarak, mânevî tevatürle nakledilmiş. Hazret-i Gavs demiş: "Ne vakit senin oğlun da bu dereceye gelirse, o zaman o da tavuk yesin."



6-Kul Rabbini tecrübe edemez

Bir zaman şeytan, Hazret-i İsâ Aleyhisselâma itiraz edip demiş ki: "Madem ecel ve herşey kader-i İlâhî iledir; sen kendini bu yüksek yerden at, bak nasıl öleceksin."

Hazret-i İsâ Aleyhisselâm demiş ki:

Yani, "Cenâb-ı Hak abdini tecrübe eder ve der ki: 'Sen böyle yapsan sana böyle yaparım. Göreyim seni, yapabilir misin?' diye tecrübe eder.
Fakat abdin hakkı yok ve haddi değil ki, Cenâb-ı Hakkı tecrübe etsin ve desin: 'Ben böyle işlesem Sen böyle işler misin?' diye tecrübevâri bir surette Cenâb-ı Hakkın rububiyetine karşı imtihan tarzı, sû-i edeptir, ubudiyete münâfidir."

Madem hakikat budur; insan kendi vazifesini yapıp Cenâb-ı Hakkın vazifesine karışmamalı.
 

Yaakarii

Member
Risale-i Nurdan Menkıbeler

10-Muvaffakiyet kimdendir?

seyhsamilpw7.jpg
Meşhurdur ki, bir zaman İslâm kahramanlarından ve Cengiz'in ordusunu müteaddit defa mağlûp eden Celâleddin-i Harzemşah harbe giderken, vüzerâsı ve etbâı ona demişler:

"Sen muzaffer olacaksın. Cenâb-ı Hak seni galip edecek."

O demiş: "Ben Allah'ın emriyle, cihad yolunda hareket etmeye vazifedarım. Cenâb-ı Hakkın vazifesine karışmam. Muzaffer etmek veya mağlûp etmek Onun vazifesidir."

İşte o zat bu sırr-ı teslimiyeti anlamasıyla, harika bir surette çok defa muzaffer olmuştur.
 

Sergerdan

Well-known member
İki Bedevi Aşiret



Kısa bir ihlas dersi...


Medar-i ibret bir hikâye:

Bedevî aşiretlerinden Hasenan aşiretinin birbirine düşman iki kabilesi varmış. Birbirinden, belki elli adamdan fazla öldürdükleri hâlde, Sipkan veya Hayderan aşireti gibi bir kabile karşılarına çıktığı vakit, o iki düşman taife, eski adâveti unutup, omuz omuza verip, o haricî aşireti def edinceye kadar dahilî adâveti hatırlarına getirmezlerdi.
 

Sergerdan

Well-known member
Risale-i Nurdan Menkıbeler

adszfgdfof5.png


12- Hem tebeî ve sathî bir nazarla bakılsa, gayet muhal birşey mümkün görünebilir.

Bir zaman bir ihtiyar adam Ramazan hilâlini görmek için semâya bakmış. Gözüne bir beyaz kıl inmiş. O kılı ay zannetmiş, "Ayı gördüm" demiş. İşte, muhaldir ki, hilâl o beyaz kıl olsun. Fakat kasten ve bizzat aya baktığı ve o saçı tebeî ve dolayısıyla ve ikinci derecede göründüğü için, o muhali mümkün telâkki etmiş.
 

Sergerdan

Well-known member
Ynt: Risale-i Nurdan Temsiller,Menkıbeler


Gayet vahşî bir adam, muhteşem bir kışla dairesine girer. Gayet muntazam bir ordunun umumî, beraber talimlerini, muntazam hareketlerini görür. Bir neferin hareketiyle bir tabur, bir alay, bir fırka kalkar, oturur, gider, bir ateş emriyle ateş ettiklerini müşahede eder. Onun kaba, vahşî aklı, bir kumandanın, devletin nizâmâtıyla ve kanun-u padişahî ile o kumandanın emrini, kumandasını anlamayıp inkâr ettiğinden, o askerlerin iplerle birbiriyle bağlı olduklarını tahayyül eder. O hayalî ip ne kadar harikalı bir ip olduğunu düşünür, hayrette kalır.

Sonra gider, Ayasofya gibi gayet muazzam bir camie, Cuma gününde dahil olur. O cemaat-i Müslimînin, bir adamın sesiyle kalkar, eğilir, secde ederek oturduklarını müşahede eder. Mânevî ve semâvî kanunların mecmuundan ibaret olan şeriatı ve Şeriat Sahibi, nin emirlerinden gelen mânevî düsturlarını anlamadığından, o cemaatin maddî iplerle bağlandığını ve o acip ipler onları esir edip oynattığını tahayyül ederek, en vahşî, insan suretindeki canavar hayvanları dahi güldürecek derecede maskaralı bir fikirle çıkar, gider.
 

Sergerdan

Well-known member


Allah ın rahmetinden ümit kesmeyiniz.
.

Bir zaman, bir zat, bir zindanda bulunuyor. Sevimli bir çocuğu yanına gönderilmiş. O biçare mahpus, hem kendi elemini çekiyor, hem veledinin istirahatini temin edemediği için, onun zahmetiyle müteellim oluyordu. Sonra, merhametkâr hâkim ona bir adam gönderir, der ki:

"Şu çocuk çendan senin evlâdındır. Fakat benim raiyetim ve milletimdir. Onu ben alacağım, güzel bir sarayda beslettireceğim."
O adam ağlar, sızlar, "Benim medar-ı tesellim olan evlâdımı vermeyeceğim" der.

Ona arkadaşları der ki: "Senin teessürâtın mânâsızdır. Eğer sen çocuğa acıyorsan, çocuk şu mülevves, ufunetli, sıkıntılı zindana bedel, ferahlı, saadetli bir saraya gidecek. Eğer sen nefsin için müteessir oluyorsan, menfaatini arıyorsan; çocuk burada kalsa, muvakkaten şüpheli bir menfaatinle beraber, çocuğun meşakkatlerinden çok sıkıntı ve elem çekmek var. Eğer oraya gitse, sana bin menfaati var. Çünkü padişahın merhametini celbe sebep olur, sana şefaatçi hükmüne geçer. Padişah onu seninle görüştürmek arzu edecek. Elbette görüşmek için onu zindana göndermeyecek, belki seni zindandan çıkarıp o saraya celb edecek, çocukla görüştürecek-şu şartla ki, padişaha emniyetin ve itaatin varsa..."
 

Sergerdan

Well-known member

Dünyada ruhani zevkler,manevi keşfler aramamak..


Dünyanın yüz bahçesi, fani olmak haysiyetiyle, ahiretin baki olan bir ağacına mukabil gelemez.



Eskiden bir zat, haremiyle beraber büyük bir makamda bulundukları halde, maişet müzayakası yüzünden haremi, demiş zevcine: "İhtiyacımız şedittir."
Birden, altından bir kerpiç yanlarında hazır oldu. Haremine dedi: "İşte Cennetteki bizim kasrımızın bir kerpicidir."

Birden o mübarek hanım demiş ki: "Gerçi çok muhtacız ve ahirette de çok böyle kerpiçlerimiz var; fakat fani bir surette bu zayi olmasın, o kasrımızdan bir kerpiç noksan olmasın. Dua et, yerine gitsin; bize lazım değil." Birden yerine gitti, Keşifle gördüler diye rivayet edilmiş.
 
Üst