4 mezhebin 4 ü nasıl hak olur..

Tarihci

Marmara Tarih




Eğer desen: "Hak bir olur. Nasıl böyle dört ve on iki mezhebin muhtelif ahkâmları hak olabilir?"

Elcevap: Bir su, beş muhtelif mîzaçlı hastalara göre nasıl beş hüküm alır, şöyle ki: Birisine, hastalığının mîzâcına göre, su, ilâçtır; tıbben vâcibdir. Diğer birisine, hastalığı için zehir gibi muzırdır; tıbben ona haramdır. Diğer birisine, az zarar verir; tıbben ona mekruhtur. Diğer birisine, zararsız menfaat verir; tıbben ona sünnettir. Diğer birisine, ne zarardır, ne menfaattir, âfiyetle içsin; tıbben ona mübahtır. İşte hak burada taaddüd etti. Beşi de haktır. Sen diyebilir misin ki, "Su yalnız ilâçtır, yalnız vâcibdir, başka hükmü yoktur"?

İşte bunun gibi, ahkâm-ı İlâhiye, mezheblere, hikmet-i İlâhiyenin sevkiyle ittibâ edenlere göre değişir; hem, hak olarak değişir ve herbirisi de hak olur, maslahat olur. Meselâ, hikmet-i İlâhiyenin tensibiyle İmâm-ı Şâfiîye ittibâ eden, ekseriyet itibâriyle Hanefîlere nispeten köylülüğe ve bedevîliğe daha yakın olup, cemaati bir tek vücud hükmüne getiren hayat-ı içtimâiye de nâkıs olduğundan, her biri bizzat dergâh-ı Kâdiü'l-Hâcâtta kendi derdini söylemek ve hususi matlûbunu istemek için, imam arkasında Fâtihayı birer birer okuyorlar. Hem, ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir. İmâm-ı âzama ittibâ edenler ekseriyet-i mutlaka itibâriyle, İslâmî hükümetlerin ekserîsi o mezhebi iltizam etmesiyle, medeniyete, şehirliliğe daha yakın ve hayat-ı içtimâiyeye müstaid olduğundan, bir cemaat bir şahıs hükmüne girip, birtek adam umum nâmına söyler; umum, kalben onu tasdik ve rabt-ı kalb edip-onun sözü umumun sözü hükmüne geçtiğinden, Hanefî mezhebine göre imam arkasında Fâtiha okunmaz. Okunmaması ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir.

Hem meselâ, mâdem şeriat tabiatın tecavüzâtına sed çekmekle onu tâdil edip nefs-i emmâreyi terbiye eder; elbette, ekser etbâı köylü ve nimbedevî ve amelelikle meşgul olan Şâfiî mezhebine göre, "Kadına temas ile abdest bozulur, az bir necâset zarar verir." Ekseriyet itibâriyle hayat-ı içtimâiyeye giren, nimmedenî şeklini alan insanlar ittibâ ettikleri mezheb-i Hanefîye göre, "Mess-i nisvan abdesti bozmaz, bir dirhem kadar necâsete fetvâ var."

İşte, bir amele ile bir efendiyi nazara alacağız. Amele, tarz-ı maîşet itibâriyle, ecnebî kadınlarla ihtilâta, temasa ve bir ocak yanında oturmaya ve mülevves şeylerin içine karışmaya mübtelâ olduğundan, sanat ve maîşet itibâriyle, tabiat ve nefs-i emmâresi meydanı boş bulup tecavüz edebilir. Onun için, şeriat onların hakkında, o tecavüzâta sed çekmek için, "Abdest bozulur, temas etme; namazını iptal eder, bulaşma" mânevî kulağında bir sadâ-i semâvî çınlattırır. Ammâ, o efendi, nâmuslu olmak şartıyla, âdât-ı içtimâiyesi itibâriyle, ahlâk-ı umumiye nâmına, ecnebî kadınlara temasa mübtelâ değil, mülevves şeylerle nezâfet-i medeniye nâmına kendini o kadar bulaştırmaz. Onun için, şeriat, mezheb-i Hanefî nâmiyle ona şiddet ve azîmet göstermemiş, ruhsat tarafını gösterip hafifleştirmiştir. "Elin dokunmuş ise, abdestin bozulmaz; hicab edip, kalabalık içinde su ile istincâ etmemenin zararı yoktur, bir dirhem kadar fetvâ vardır" der, onu vesveseden kurtarır.

İşte, denizden iki katre, sana misâl. Onlara kıyas et. Mîzan-ı Şa'rânî mîzanıyla, şeriat mîzanlarını bu sûretle muvâzene edebilirsen, et.


Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Sûresi: 32.)
 
Üst