2.SÖZ

İkinci Söz

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM...

اَلَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ (O TAKVA SAHİPLERİ ÖYLE KİMSELER Kİ;GAYBA İMAN EDERLER BAKARA 2:3)

İMANDA ne kadar büyük bir saadet(MUTLULUK) ve nimet ve ne kadar büyük bir lezzet ve rahat bulunduğunu anlamak istersen, şu temsîlî hikâyeciğe bak, dinle:

Bir vakit iki adam hem keyif, hem ticaret için seyahate giderler. Biri hodbin(KENDİNİ BEĞENMİŞ,BENCİL) talihsiz bir tarafa, diğeri hüdâbin(ALLAHI TANIYAN) bahtiyar diğer tarafa sülûk eder, giderler

Hodbin(BENCİL) adam hem hodgâm, (KEYFİNE DÜŞKÜN)hem hodendiş,(YANLIZ KENDİNİ DÜŞÜNEN) hem bedbin (ÜMİTSİZ KARAMSAR)olduğundan, bedbinlik cezası olarak nazarında(BAKIŞINDA DİKKATİNDE) pek fena bir memlekete düşer. Bakar ki, her yerde âciz bîçâreler,(ÇARESİZLER) zorba müthiş adamların ellerinden ve tahribatlarından vâveylâ(FERYAT) ediyorlar. Bütün gezdiği yerlerde böyle hazin, elîm(HUZUNLU ACI VERİCİ) bir hali görür. Bütün memleket bir matemhane-i umumî(GENEL YAS EVİ) şeklini almış. Kendisi şu elîm ve muzlim(KARANLIKLI HALİ) haleti hissetmemek için sarhoşluktan başka çare bulamaz. Çünkü herkes ona düşman ve ecnebî(YABANCU) görünüyor. Ve ortalıkta dahi müthiş cenazeleri ve meyusâne (ÜMİTSİZ)ağlayan yetimleri görür. Vicdanı azap içinde kalır.

Diğeri hüdâbin,(ALLAHI TANIYAN) hüdâperest ve hak-endiş, güzel ahlâklı idi ki, nazarında pek güzel bir memlekete düştü. İşte bu iyi adam, girdiği memlekette bir umumî şenlik görüyor: her tarafta bir sürur(MUTLULUK NEŞE), bir şehrâyin,(ŞENLİK) bir cezbe (ALLAH AŞKIYLA KENDİNDEN GEÇME HALİ:)ve neş’e içinde zikirhaneler... Herkes ona dost ve akraba görünür. Bütün memlekette yaşasınlar ve teşekkürler ile bir terhisât-ı umumiye (GENEL İZİN)şenliği görüyor. Hem tekbir(ALLAHU EKBER) ve tehlil(LA İLAHE İLALLAH) ile mesrurâne(MUTLU) ahz-ı asker (ASKERE ALMA)için bir davul, bir musiki sesi işitiyor. evvelki bedbahtın(TALİHSİZİN) hem kendi, hem umum halkın elemiyle müteellim( olmasına bedel, şu bahtiyar, hem kendi, hem umum halkın süruruyla(MULULUĞUYLA) mesrur (MUTLU)ve müferrah (FERAHLAMIŞ HUZURLU)olur. Hem güzelce bir ticaret eline geçer, ALLAH’a şükreder.

Sonra döner, öteki adama rast gelir. Halini anlar. Ona der:
“Yahu, sen divane olmuşsun. batnındaki(İÇİNDEKİ) çirkinlikler zahirine(DIŞINA) aksetmiş olmalı ki, gülmeyi ağlamak, terhisâtı soymak ve talan etmek tevehhüm etmişsin. Aklını başına al, kalbini temizle—ta şu musibetli perde senin nazarından kalksın, hakikati görebilesin. Zira nihayet derecede âdil, merhametkâr, raiyetperver, muktedir, intizam perver,HALKA İYİ DAVRANAB) müşfik bir melikin memleketi, hem bu derece göz önünde âsâr-ı terakkiyat(GELİŞMİŞLİK VE KALKINLIŞMIK ESERİ) ve kemâlât( OLGUNLUK MUKEMMELLİ)gösteren bir memleket, senin vehminin gösterdiği surette olamaz.”


Sonra döner, öteki adama rast gelir. Halini anlar. Ona der:
“Yahu, sen divane olmuşsun. batnındaki çirkinlikler zahirine aksetmiş olmalı ki, gülmeyi ağlamak, terhisâtı soymak ve talan etmek tevehhüm etmişsin. Aklını başına al, kalbini temizle—ta şu musibetli perde senin nazarından kalksın, hakikati görebilesin. Zira nihayet derecede âdil, merhametkâr, raiyetperver, muktedir, intizam perver, müşfik bir melikin memleketi, hem bu derece göz önünde âsâr-ı terakkiyat ve kemâlât gösteren bir memleket, senin vehminin gösterdiği surette olamaz.”

Sonra o bedbahtın aklı başına gelir, nedamet eder. “Evet, ben işretten divane olmuştum. ALLAH senden razı olsun ki cehennemî bir haletten beni kurtardın” der.

Ey nefsim! Bil ki, evvelki adam, kâfirdir. Veya fâsık, gafildir. Şu dünya, onun nazarında bir matemhane-i umumiyedir. Bütün zîhayat, firak ve zevâl sillesiyle ağlayan yetimlerdir. Hayvan ve insan ise, ecel pençesiyle parçalanan kimsesiz başıbozuklardır. Dağlar ve denizler gibi büyük mevcudat, ruhsuz, müthiş cenazeler hükmündedirler. Daha bunun gibi çok elîm, ezici, dehşetli evham, küfründen ve dalâletinden neş’et edip onu mânen tâzip eder.

Diğer adam ise, mü’mindir. Cenâb-ı Hâlıkı tanır, tasdik eder. Onun nazarında şu dünya bir zikirhane-i Rahmân, bir talimgâh-ı beşer ve hayvan, ve bir meydan-ı imtihan-ı ins ü cândır. Bütün vefiyât-ı hayvaniye ve insaniye ise, terhisattır. vazife-i hayatını bitirenler, bu dâr-ı fâniden, mânen mesrurâne, dağdağasız diğer bir âleme giderler—ta yeni vazifedarlara yer açılsın, gelip çalışsınlar. Bütün tevellüdât-ı hayvaniye ve insaniye ise, ahz-ı askere, silâh altına, vazife başına gelmektir. Bütün zîhayat, birer muvazzaf mesrur asker, birer müstakim memnun memurlardır. Bütün sadâlar ise, ya vazife başlamasındaki zikir ve tesbih ve paydostan gelen şükür ve tefrih veya işlemek neş’esinden neş’et eden nağamattır. Bütün mevcudat, o mü’minin nazarında, Seyyid-i Kerîminin ve Mâlik-i Rahîminin birer mûnis hizmetkârı, birer dost memuru, birer şirin kitabıdır. Daha bunun gibi pek çok lâtif, ulvî ve leziz, tatlı hakikatler, imanından tecellî eder, tezahür eder.

Demek iman bir mânevî tûbâ-i Cennet çekirdeğini taşıyor. küfür ise mânevî bir zakkum-u Cehennem tohumunu saklıyor.
Demek selâmet ve emniyet yalnız İslâmiyette ve imandadır. Öyle ise biz daima “Elhamdü lillâhi alâ dini’l-İslâm ve kemâli’l-îman ” demeliyiz.
ALLH RIZASI İÇİN EL-FATİHA
_________________________________________________"İman bir manevi Tuba-i Cennet çekirdeği taşıyor. Küfür ise manevi bir Zakkum-u Cehennem tohumu saklıyor." ifadesinde 'çekirdeği taşımak' ile 'tohumu saklamak' denilmesinde ne gibi bir incelik olabilir?


Edebiyatta aynı kelimeyi sıkça kullanmaktansa ona eş veya yakın anlamlı kelimeler kullanmak tercih edilir. Belağatın zirvesinde olan Kur’andan şu ayete bakalım: “Nuh, kavmi içinde elli yıl eksiğiyle bin sene kaldı...” (Ankebut, 14)

Burada yıl ve sene birbiri yerine kullanılabilen kelimeler olmakla beraber her ikisinde farklı kelime kullanılması tercih edilmiştir. Bu ise manada bir zenginliktir.

Ayrıca, tohum küçük bitkiler için, çekirdek ise genelde daha büyükleri için kullanıldığından cennetin azamet ve büyüklüğüne işareten cennet için çekirdek kelimesi kullanılmış olabilir
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
YeNi_aSYa ' Alıntı:
"İman bir manevi Tuba-i Cennet çekirdeği taşıyor. Küfür ise manevi bir Zakkum-u Cehennem tohumu saklıyor." ifadesinde 'çekirdeği taşımak' ile 'tohumu saklamak' denilmesinde ne gibi bir incelik olabilir?


Edebiyatta aynı kelimeyi sıkça kullanmaktansa ona eş veya yakın anlamlı kelimeler kullanmak tercih edilir. Belağatın zirvesinde olan Kur’andan şu ayete bakalım: “Nuh, kavmi içinde elli yıl eksiğiyle bin sene kaldı...” (Ankebut, 14)

Burada yıl ve sene birbiri yerine kullanılabilen kelimeler olmakla beraber her ikisinde farklı kelime kullanılması tercih edilmiştir. Bu ise manada bir zenginliktir.

Ayrıca, tohum küçük bitkiler için, çekirdek ise genelde daha büyükleri için kullanıldığından cennetin azamet ve büyüklüğüne işareten cennet için çekirdek kelimesi kullanılmış olabilir [/size] [/color]

İlk sourunuz için sölede diyebiliriz : Çekirdek meyveler içindir , tohum ise çicekler içindir.Hayrın meyvesi olur ama şerrin meyvesi olmaz...İşde ölede Ustad Bediüzzaman mana derinliği ile cenneti cekirdeğe cehennemi ise tohuma benzetmiş...

İkincide verdiğiniz ayetin mealinde bir belagat arama biraz zor aslında cunku Ustad Bediüzzaman 26. mektubda elfazı kuran nerede onun tercumesi olan mealler nerede diyor. Belagat meal için gecerli değildir belagat Kuranın lafzı için gecerlidir...
 
Üst