Ceylan abi

Sergerdan

Well-known member
Ceylan Çalışkan

Ceylan Çalışkan’ı vefatının 43. yılında rahmetle anıyoruzBediüzzaman’ın hizmetkârlarından Emirdağlı Çalışkanlar ailesinin zeki, ihlâslı, gayretli, nüktedan ve hazırcevap ferdi Ceylan Çalışkan 22 Ağustos 1963 tarihinde geçirdiği bir trafik kazası neticesi vefat etmişti.

Ceylan Çalışkan, 1929 yılında Emirdağ’da dünyaya gelmiştir. Babası Mehmed Çalışkan, annesi ise Ayşe Çalışkan’dır. Küçük yaşta annesini kaybeden Ceylan Çalışkan, çok küçük yaşlarda Üstad Bediüzzaman’a talebe olur. Senelerce Üstad Hazretlerinin hizmetinde ve Risâle-i Nur’un intişarında azamî bir sadakat, feragat ve fedakârlıkla cansiperane çalışır.
Babası Mehmed Çalışkan, bir keresinde oğlu Ceylân’la birlikte Bediüzzaman Hazretlerini ziyaret edişlerini şöyle anlatır:

“Bir gün Ceylân’la beraber Üstadı ziyarete gitmiştim. Üstad:

“‘Oğlun mu?’

“‘Evet.’

“‘Fırsat düşmüşken çocuğun mektep işini danışayım dedim:

“‘Efendim, çocuk çalışkan ve zeki, onu yüksek mekteplere vermek istiyorum, ne buyurursunuz?’

“‘İyi! Zeki ve çalışkan olduğu için evvelâ benden iman dersi alsın, sonra yüksek mektebe devam etsin’ diye buyurdu.

“‘Böyle bir cevap beklememekle beraber, hemen razı oldum. Zaten Üstad’ın her emrini yerine getirmeye çalışırdık. Ev işlerimizi olduğu gibi, hususî meselelerimizi dahi hep kendisine danışırdık.’”
Bediüzzaman’ın hizmetinde

Mehmed Çalışkan, Ceylan’ın, Üstadın hizmetine girişini de şöyle anlatır:

“..Nihayet askerliğini bitirdi ve geldi. Bir gece evde kaldıktan sonra ertesi gün, Üstad:

“‘Bak kardaşım, senin çok evlâdın var; bunu da bana ver’ dedi.

‘Üstadım, biz Ceylân’ı daha evvel size vermiştik’ dedim.

“Böylece, Ceylân yatağını evden toplayıp, Üstadın yanına gitti.” (Son Şahitler, 2. Cild, s. 380)

İşte bundan sonra, Ceylân Çalışkan, zekâsı ve çalışkanlığıyla Bediüzzaman Hazretlerine talebe, hizmetkâr ve manevî bir evlât olmuştur.
Risale-i Nur’da Ceylan Çalışkan

Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur’da “mânevî evlâdım, fedakâr hizmetkârım” şeklinde bahsettiği Ceylan Çalışkan için şunları da söyler:

- “Ceylân, merhum biraderzadem Fuad bedeline verilmiş diye mânevî ihtar aldım.” (Şuâlar, s. 459)

- “..küçücük bir Hüsrev, hem küçücük bir Abdurrahman hükmünde Ceylan namında çok çalışkan bir çocuk, Risâle-i Nur’a tam hizmet ediyor.” (Emirdağ Lâhikası, s. 24)

- “Benim Abdurrahman’ım ve küçücük bir Hüsrev namını alan Ceylân, vazifesini iki üç yerde tam yaptı, geldi. Şimdi daha büyük bir vazife için Ankara’ya Sungur gibi bir vekilim olarak gönderiyorum.” (Emirdağ Lâhikası, s. 287)
 

Hudabin

New member
Cevap: CEYLAN ABİ

Bediüzzaman Hazretleri, Emirdağ'a geldiği günlerde bir şeyini kaybetmiş gibi, yanına gelenlere "Bana Ceylan'ı bulun" der. Abdülkadir Geylânî Hazretleri'nin o civarda bir makamı bulunduğu için Ceylan (Geylânî) ismi çok yaygındır. Onun için getirilen "Ceylan"lar için "Benim aradığım bu değil." der. Belli ki, manevî âlemde işaret edileni aramaktadır. Sonunda asıl adı Abdülkadir olan bir çocuk huzuruna getirilir. Onu görür görmez "Tamam benim aradığım Ceylan işte budur." der. Ondan sonra Abdülkadir ismi unutulur, hep Ceylan olarak anılmaya başlar. Üstad Hazretleri ona "Ceylan! Senin hayatın Nurlara aittir. Seni dünyaya vermeyeceğim. Eğer sen dünyaya dönersen, senin hayatın pek kısa olacaktır!" der. Nitekim bir gün Üstad'la Isparta'dan Barla'ya giderken bir şantiyeye uğrarlar. Ceylan bir ara gözden kaybolur. Hemen greyderlerden birinin üstüne çıkar, sürücüsünü de ikna ederek koca aracı kullanmaya başlar! Bu manzarayı gören Üstad: "Fesübhânallah! Ceylan, seni dünyaya vermeyeceğim!" der.

Üstad'ın vefatından sonra Ceylan Çalışkan, himmetini ticari alana kaydırır ve İstanbul'a gelir, "Bu zamanda i'lâ'yı-kelimetullah maddeten terakkiye bağlıdır." sözüne uyarak, bol kazanıp, hizmeti ve hizmet ehlini muhtaç durumdan kurtarmak emelindedir. Bu maksatla iş hayatına atılır. Hatta bazı yakınlarını organize edip, imkanlarını seferber eder. İstanbul'da, minibüsçüleri ilk defa teşkilatlandıran odur. Kısa zamanda büyük gelişme sağlar. Aldığı hatlı bir minibüsün borcunu öderken, ikincisini satın alarak çalıştırmaya başlar. Âdetâ Ceylan Çalışkan'ın her tuttuğu altın olmakta, işleri hızla ilerlemektedir... Bu arada evlenir, dünyaevine girer. Fakat altı ay gibi kısa bir zaman sonra, doğacak biricik kızını dahi göremeden dünyaya vedâ eder! Böylece, geleceği hakkında Üstad'ın "Ceylan senin hayatın uhrevîdir, dünyevî olsa pek kısadır!" sözünü doğrulamış olur. Dünyanın kendisine gülmeye başladığı bir anda, tam cennet yaşı olan "otuz üç"ünde bu âlemden ayrılır...
Trafik kazasında vefatından sonra İstanbul Bakırköy Hastanesi'nde, mübarek naaşını gören Ziya Arun, üzerine kapanıp "Üstad seni dünyaya vermeyeceğim demişti!" diyerek hüngür hüngür ağlar...

Ceylan Çalışkan'ın cebinden, o güne kadar kimsenin bilmediği ve görmediği Üstad Hazretleri'nin bizzat el yazısı ile yazılmış bir yazı çıkar: "Ceylan, benim vekilimdir. Nur'a ait işleri benim hesabıma yapar. Said Nursi."

Bu hayat hikayesi, gerçekten, kendisini iman ve Kur'an hizmetine adayanlar için ibret doludur. Çünkü onlar bütün himmet ve gayretleriyle Allah rızasına kilitlenip devamlı gaye-i hayalleri istikametinde yürümek zorundadırlar. Aynen Üstad Hazretleri'nin dediği gibi, "Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evladım yanıyor, îmanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum." diyerek, siyasî, ticarî, hatta dünyevî ve uhrevî bütün isteklerden sıyrılarak hedefe doğru gitmeleri gerekir..
.
 
Üst