Şahin Yılmaz Hocaefendi

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Şahin Yılmaz Hocaefendi Hakka Yürüdü!

Akhisarda, hizmet ehli hocalarımızdan Şahin Yılmaz Hocamız ,Lösemi (kan kanseri) ve akciğer enfeksiyonu sebebiyle 30 Nisan'dan bu yana yattığı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde ,bu sabah (28-05-2007-Pazartesi ) saat 10.40 sularında vefat etmiştir.
Hocamız, yarın (29-05-2007-Salı) Akhisar Hilal Camii'nde kılınacak cenaze namazını müteakip Suyolu Mezarlığı'nda çok sevdiği işadamı Hacı Hayrettin Eryüksel'in yanına defnedilecek.

www.saidnur.org ailesi olarak, iman ve Kuran hizmetine hayatını vakfeden, 43 yılda 2 bin 100 hafız yetiştirip; 10 binin üzerinde kişiye de Kur’an-ı Kerim öğreten Hocamıza Allah'tan (c.c.) rahmet dileriz.
sahinhocabetalebeler.jpg



Şahin Yılmaz Hocaefendi 2 Bin 100 Hâfız Yetiştirdi

1936 yılında Erzurum’un İspir ilçesi Elmalı köyünde dünyaya gelen Şahin Yılmaz Hocaefendi, Manisa’nın Akhisar ilçesinde 43 yılda 2 bin 100 hafız yetiştirdi; 10 binin üzerinde kişiye de Kur’an-ı Kerim öğretti.

Anne tarafından hocazade olan Şahin Yılmaz’ın, hayat hikayesi çilelerle dolu.

“Hayatım boyunca borçsuz bir günüm geçmedi.”

diyen Hocaefendi, varlıklı bir babanın çocuğu olmasına rağmen hep başkaları için dert çekmiş. Sürekli Kur’an kursları, yurtlar ve dinî eğitim müesseseleri açılması için gayret gösteren Hocaefendi, bunların gerçekleşebilmesi için gecesini gündüzüne katarak, tuğla üstüne tuğla koymaya çalışmış.

“Bu dinin dili Arapça, Rabb’imiz onu tercih etmiş, ben de bu asil millete bu dili öğreterek dinime hizmet etmeyi yeğledim.”

diyen Hocaefendi, Akhisar’daki ilk yıllarında bütün gayretini Arapça okutmaya sarf eder. Fakat zaman içinde talebin azalması sebebiyle bütün himmetini hafız yetiştirmeye ve yetişen hafızların ortaöğretim ve üniversiteye gitmelerine sarf eder. Yaptığı devasa işleri tevazu içinde Cenab-ı Hakk’ın ‘Hakîm’ ismine bağlayan Hocaefendi, hafızlığın farz-ı kifaye olduğunu ve diğer insanların üzerinden bu yükün kaldırılarak semadan gelebilecek belaların da önüne geçilebileceğini söylüyor.

Şahin Yılmaz babasının çok güzel Kur’an-ı Kerim okuduğunu söylüyor. Hocaefendi, 1945’te babasından Kur’an okumayı öğrendiğini ve köy imamının desteğiyle hafızlığa geçtiğini kaydediyor. Köydeki imkansızlıklar sebebiyle ancak 1950’de hıfzını ikmal edebilen Hocaefendi, Erzurum’da çok zor şartlarda ikamet ederek, Arapça dersleri almaya başlar. Meşhur hocalardan Sakıp Efendi’den de ders alır.

Medresede kalacak yer olmadığı için İstanbul’a gider. Gönenli Mehmet Efendi ve diğer hamiyetli insanların ilgisiyle tamir ettirilip hizmete sokulan Üçbaş Medresesi’nde kalmaya başlar. Fatih Camii vaizlerinden Çolak Mehmet Efendi’den Kâfiye dersleri alırken, Salih Efendi’den Katrünneda Nahiv kitabını, kitap olmadığından arkadaşlarınınkinden yazarak okur. Ayrıca Abdulhalim Efendi’den Ezkâr-ı Nebevi başta olmak üzere hadis ve fıkıh dersleri alır. Fakat Erzurum’daki ders düzenini İstanbul’da bulamadığı için ilim hayatını sürdürmek amacıyla Erzurum’a dönmeye karar verir.

Eski hocası Muhammed Sıddık Efendi’nin imam olduğu Aşağı Mumcu Camii’nin küçük odasında kalmaya başlar. Sakıp Efendi’den belagattan Telhis kitabını bazı tefsir ve hadislerle beraber okur. Osman Bektaş Hocaefendi’den de ilm-i münazara dersi alır.

Küçükken geçirdiği bir rahatsızlık sebebiyle Erzurum’un soğuğuna dayanamayarak 1955’te tekrar İstanbul’a dönen Hocaefendi, Ortaköy’de Dereboyu Camii’nin küçük bir odasında kalmaya başlar. Asıl öğrenimini aldığı Safvet Hocaefendi’yle de burada tanışır. Konya Ermenekli Safvet Hocaefendi Beyazıt medreselerinde ders-i âmm olarak göreve başlamış, şer’iye vekaleti vekilliği, kütüphaneler müdürlüğü ve aynı zamanda padişahın huzurunda ilmi meseleleri mübahese eden huzur hocalığında bulunmuş.

Safvet Efendi’den belagat, ilm-i kelam, usul-u fıkıh ve mantık dersleri alan Şahin Yılmaz Hocaefendi, bir süre sonra hocasının isteği doğrultusunda ikinci devre talebelere ders vermeye başlar. Bu arada Eminönü Müftüsü Bekir Efendi’den Buhari-i Şerif okumaya devam ederken Küçük Ayasofya Camii’nde de vaazlar verir. 1958’de Diyanet’in açtığı, Ömer Nasuhi Bilmen Hocaefendi’nin gözetimindeki vaizlik ve müftülük imtihanlarına girer. Bilmen Hocaefendi, Arapça ibare okumasını çok beğenir ve “Molla nerede okudun?” diye sorunca “Safvet Efendi’de.” cevabını alır. İmtihandaki başarısı sebebiyle Diyanet İşleri Başkanlığı vaizlik için teklifte bulunur, ancak Safvet Efendi’nin ikinci grup talebelerini okuttuğu için bu teklife olumlu cevap veremez. İstanbul’da okurken Safvet Efendi telkinleriyle Ramazan’da vaizlik yapmak üzere İzmir’e giderken Akhisar’a uğrayan Şahin Yılmaz Hocaefendi, hamiyetli insanların kendisine sahip çıkması sebebiyle 3 yıl boyunca Ramazan aylarında Akhisar’da fahri vaizlik yapar.

1959’da askere giden Hocaefendi, askerlik sonrası bir çocuğu olmasına rağmen dışarıdan İmam Hatip okulunun imtihanlarına girerek orta kısmını bitirir. Mezun olduktan sonra babasının Akhisar’dan bir ev alması üzerine 16 Eylül 1962’de eşi ve hocasının ismini taşıyan oğluyla birlikte oraya göç ederek Hilal Camii’nde imam hatip olarak göreve başlar. Caminin 20 metrekarelik bir alanında Arapça ders vermeye başlayan Hocaefendi, öğrencilerinin istikbalini de düşünerek, Arapça okuttuğu öğrencilere üniversiteye gitmeleri için telkinde bulunur. Hocaefendi,

“Bu sayede öğrencilerin hem imanlarını hem de istikballerini kurtarmaya başladık.”

diyor.

Eskiden ailelerin şahsi gayretleriyle hafızlık müessesini ayakta tuttuğunu belirten Hocaefendi, artık bu görevi devletin resmi kurumlarının yerine getirdiğini söylüyor.

Cemaatin yardımlarıyla hafızlık eğitimi vesilesiyle senede ilk etapta 5-6 hafız yetiştirilirken, hayırsever Müslümanların katkılarıyla binalar da teker teker yapılır. Bu binaların yanı sıra Hilaliye Eğitim Vakfı’nın şimdiki binası 1981’de hayata geçirilir. 1982’de 250 öğrenciyle erkek Kur’an kursu eğitime başlar. Her yıl 20-25 hafız mezun edilir. Hafızlık eğitimi alan gençleri ise mezuniyet sonrası yalnız bırakmayan Hocaefendi, gençlerin gelecekleri adına üniversite eğitimlerini de vatandaşların himmetleri sayesinde burslu olarak sağlamaya çalışır. Sürekli borçlanan Hocaefendi, bir defasında babasının bile uyarısıyla karşılaşır. Babası merhum Abdurrahim Efendi,

“Oğlum senin bu haline şaşıyorum. Hiç borçtan kurtulmuyorsun. Ben borçlu olduğum zaman uyuyamam.”

demesi üzerine

“Baba, ben de borçsuz olduğum gün uyuyamıyorum.”

diye cevap verir.

1985’te okula giden öğrencilerin barınabileceği 8 daireli bir bina yaptırılır. Bir ara Avrupa’ya giden Hocaefendi, buradaki ahlaki çöküntüyü fark ederek kız çocuklarının da eğitim alabileceği bir hafızlık kursu açılmasına karar verir. Yurda döndüğünde hemen harekete geçen Hocaefendi, 1993’te 300 kişilik kız Kur’an kursunu bitirir. 43 yılda 1.500 erkek, 600 kız öğrenciyi hafız yapar. 10 binin üzerinde öğrenciye de kendi deyimiyle ‘kıldıkları namazın sahih olabileceği şekilde’ Kur’an-ı Kerim okumayı öğretir. İmandan sonra en önemli meselenin namaz olduğunu belirten Hocaefendi, namazın en önemli hükmünün kıraat olduğunu belirtiyor. Kıraatın da ehil insanlardan öğrenilmesi gerektiğini vurguluyor.

Şahin Yılmaz Hocaefendi, 1,5 ay süren yaz Kur’an kurslarıyla çok fazla bir şey öğretilemediğini kaydediyor. Hocaefendi,

“Anne ve baba dinî eğitim vermekle yükümlü olduğu çocuğunu mutlaka en az bir yıl Kur’an kursuna göndermelidir. Çocuk bu sürede hem dinî bilgiler öğrenecek, hem de ibadete alışacaktır”

diyor. 8 yıllık ilköğretimin “kesintisiz” olarak uygulanmasıyla hafız yetiştirme yönünden birçok güçlükle karşılaştıklarını belirten Hocaefendi, üç yıl boyunca kursa talebe gelmediğini ve 20-25 öğrenciyle yollarına devam etmek zorunda kaldıklarını aktarıyor.

“Benim gözümden uzun yıllardır, kalmadığı için yaş akmıyordu. Bu olaylar beni derinden etkiledi. Ellerimi açtım semaya ve çok ağladım. ‘Bugüne kadar bizlere bunları ihsan ettin, bundan sonra da bize bir çare ihsan et diyerek dua ettik.”

diyor.

Zeki öğrencilere

‘kim özel lise ve buradan üniversiteye gitmek isterse iki ya da üç yılda hafızlığı bitirme şartıyla okutabiliriz’

dediklerini belirten Hocaefendi, Hilaliye Eğitim Vakfı’nın 2000 yılında inşa ederek özel bir şirkete kiraladığı 700 kapasiteli Özel Yüksel Lisesi’nde şu anda 40 hafızın eğitim aldığını dile getiriyor.

Allah’tan İstemesini Bilmek

Fethullah Gülen Hocaefendi ile hemşehri olduğunu belirten Şahin Yılmaz Hocaefendi,

“Ben Erzurum’dan İstanbul’a gidince, Hocaefendi Erzurum’a gelmiş. Asıl muarefemiz İzmir’de başladı. Edirne’den İzmir’e merkez vaizi olarak geldiğinde ben de Akhisar’daydım. Zaman zaman Akhisar’a gelir ve kalırdı. Benim bir mobiletim vardı. Mobiletimin arkasına onu bindirerek, sohbetlere giderdik. Mobiletimle bayağı yere gittik. Sonra ben İzmir’e gittikçe görüşüyordum. Şuna defaatle şahit oldum. Allah’tan ne istersen veriyor. Allah razı olsun, Hocaefendi bu işin istemesini bildi. Cenab-ı Hak da ihsan etti. Biz bu noktaya gelişimizi hayal edemezdik. Hocaefendi de bu noktaya gelişini hayal edemezdi. Ama Cenab-ı Hak ihsan etti. Allah’ın hazinesi bol.”

diye konuştu.

Baba-Oğul Aynı Sıralarda Hafızlık Eğitimi Alıyor

Hilaliye Eğitim Vakfı’na bağlı erkek Kur’an kursunda hafızlık eğitimi gören 15 yaşındaki Mustafa ile 50 yaşındaki babası Hüseyin Karaca, hafız olabilmek için aynı sıraları paylaşıyor. Türkmenistan’da bir gıda şirketinin distribütörlüğünü yaptığı sırada Hilaliye Eğitim Vakfı’nın başarısını duyan Hüseyin Karaca, oğlunu hafız yapmak için Akhisar’a yerleşir. Bu arada hacca da gitmek isteyen baba Karaca, Peygamber Efendimiz’in (sas) huzuruna eli boş gitmek istemez. Ancak, O’na (sas) uygun bir hediye de bulamaz. Bir süre düşünür ve

“Madem Peygamber Efendimiz bize Kur’an’ı getirdi; ben de O’nun (sas) huzuruna hafız olarak gideceğim ve ‘Senin bize bıraktığın bu kutsal emanetine sahip çıktım’ diyeceğim.’’

diyerek hafızlığa niyetlenir. Gazi Üniversitesi Matematik Bölümü 2. sınıfından ayrılan Hüseyin Karaca, azim ve gayretle hafızlık derslerine başlar. Oğlu Mustafa’dan bir ay sonra Kur’an kursuna kayıt yaptıran baba Karaca, bu açığı hocaların gözetiminde günde 15 saat çalışarak, üstelik 11 ayda hafızlık mertebesine yükselmeyle kapatır. Karaca, 29 Mayıs 2005 Pazar günü yapılacak merasimle de resmen hafızlık payesini elde edecek. Hafız olma hissini yorumlamakta aciz kalan baba Karaca,

“Cenab-ı Allah’a (cc) ve O’nun en çok sevdiği Hz. Muhammed’e (sas) hizmet etmek hiçbir duyguyla ifade edilemez.”


şeklinde konuşuyor. Karaca, ilk fırsatta hacca gideceğini ve Efendimiz’in huzuruna verdiği sözü tutmuş olarak çıkarak, okuduğu hatimleri kendisine hediye edeceğini belirtiyor.

Babasının hafız oluşunun kendisini çok mutlu ettiğini söyleyen oğul Mustafa Karaca ise kendi hafızlığının bir yıl sonra biteceğini belirtiyor. Babasıyla aynı sıraları paylaşmanın kendisini sevindirdiğini anlatan oğul Karaca, birçok insanın bu duruma imrenerek baktığını aktarıyor. Aile içinde ana gündemin hafızlık olduğunu, kolayca tamamlayabilmek için sürekli dua ettiklerini belirten Mustafa, eğitimini de ihmal etmiyor. Amacı, liseden sonra üniversiteye devam etmek. Baba ve oğlun aynı anda eğitim almasını değerlendiren vakıf yöneticileri de, bu güzel örnek karşısında birçok kişinin Kur’an öğrenme ihtiyacı hissettiğini dile getiriyor.


ZAMAN - Ömer Oruç​
 
Üst