MEHMET GÜRIRMAK

tuncerr

Active member
1935 senesinde Bediüzzaman'la birlikte tevkif edilerek Eskişehir'e sevk edilen yüz yirmi kişiden birisidir. 1911 yılında Isparta'da doğmuştur.

"Refet, Hüsrev ve Rüştü'yü Üstada ben götürdüm"

Bediüzzaman'ı ilk defa Burdur'dan Isparta'ya gelip, kaldığı yirmi günlük zamanda ziyaret etmiş. Kendisi o zamanlar 14-15 yaşlarında, "Üstad Müftü efendinin medresesinde kaldı' diyor. Üstada ilk deefa Hüsrev, Refetve Rüştü Efendiden bahsettiğini anlatmaktadır.

Eskişehir hapsinden önce Isparta'da Şükrü Efendinin evinde kalan Üstad, burada İktisad Risalesi'ni yazmış.

İktisat Risalesi'nde bahsi geçen bal yeme hâdisesini yaşayanlardandır. Ramazan'da Üstadın ikram ettiği balın oruçtan sonra tamamını, birer parça da Hüsrev ve Refet Beylere ikram ederek bitirmişler.

Mehmet Gülırmak, Üstadının gözlerinin çok haşmetli olduğunu, "yeşil gözlü" diyerek ifade etmektedir.

Bediüzzaman'la geçen günlerini şöyle ifade etmektedir.

"Hüsrev, Refet ve Rüştü Efendileri ilk defa üstada haber vererek ben getirdim. Hüsrev Altınbaşak'ın babası eskiden Isparta derebeyi imiş, kendilerine Haşmetoğulları denmektedir.

"Üstad beni 'posta' olarak istihdam ederdi. Isparta ve cevarında postacılık yapardım. Isparta'da Şükrü Efendinin köşkünde iken, Üstad aşağıya inince sararmış solmuş bir gazete parçası gördü. "Yavrum, şunu al ve görünmeyen bir köşeye at' dedi. Siyasetle alâkadar, gazete okuyor demesinler diye.'

"Bunları konuşursanız siz de idam olursunuz"

"Eskişehir hapsine giderken beni Refet Beyle (Barutçu) ile birlikte kelepçelediler. Isparta ve civar illerinden toplanan 120 adamı bağlamak için kelepçe yetişmiyor. Sona kalan. Bekir Ağa ile Antalya Müftüsü Çil Ahmed Efendiyi çamaşır ipi ile bağlıyorlar. Verilen emir; Isparta'yı geçtikten sonra, ıssız bir vadide hepsini imha etmek... Kumandan Ruhi Bey, vicdanlı ve insaflı bir insan olduğundan, emri yerine getirmiyor. Bediüzzaman'la dost oluyor. Dinar'da kelepçeleri çözdürüyor. Bediüzzaman o günleri anlatırken Ruhi Beyden bahseder ve şöyle konuşurdu: "Hâdiseyi haber alan hükümet, Ruhi Beye taltif yerine tard cezası verdi.'

"Hapse girdikten sonra, saatler geçtiği halde bizi yüznumaraya çıkartmıyorlardı. İçimizde ihtiyar çoktu. Hep sıkışmıştık. Sonra koğuşun kapısının yanında bir yeri delmeye başladılar. Biz de merakla ne olacak diye bakıyorduk. Sonra oradan bir boru soktular. meğer oradan küçük tuvaleti yapacakmışız. Kat'iyyen dışarı çıkartmadılar. Hep ihtiyaçlarımızı oradan gördük.

"Zaten bize idam mahkûmu gözüyle bakıyorlardı. Hiç bir ziyaretçi bırakmıyorlardı. Siz de idam olacaksınız, bunlarla konuşursanız' diyorlardı.

"Geceleri pislikten, tahta kurularından, hamam böceklerinden uyumak kabil değildi. Serde şairlik de olduğu için, şu satırları karalamıştım :

Vardığımız ellere,

Şu safalı güllere,

Eskişehir hapsinde,

Tahta kurularından,

Uyku tutmaz kimseyi

Döndük bülbüllere.


"Üstada söylediğim kaside"

"Bazen Üstad, kaside ve ilâhî söylememi isterdi. Böylece o sıkıntılı havayı dağıtmak istiyordu. Bir gün elimi kulağıma atıp, rast makamındaki şu satırları okumuştum:

"Ehl-i dünya dünya da

Ehl-i ukba ukbada

Allah!

Herbiri bir sevdada

Bana Allah'ım yeter.

Bana Resûlum yeter.

Bana ehlullah yeter.

Dertli dermanın ister

Âşık sultanın ister

Allah!

Âşıklar daim Allah ister

Âşıklar daima Resûlü ister

Bana Allah'ım yeter

Bana Resûlüm yeter

Bana ehlullah yeter.


"İçinize onu Gazi göndermiştir"

"Hapishanede aramızda hiç tanımadığımız birisi vardı. Bize 'Sizin yüzünüzde nur parlıyor' diye bizimle konuşmak istiyordu. Sonra Üstad çaydanlığın altına bir pusula yapıştırıp göndermişti. Pusulada, 'Dikkat edin, ileri geri konuşmayın. O adam çavuştur. İçinize onu Gazi göndermiştir' diye yazılı idi.


"Turnam" türküsü

Mehmet Gülırmak kendi ifade ve üslûbuyla "Turnam" türküsü meselesini şöyle anlatmaktadır.

"Üstad, 'Muhammed, yavrum, bir nat't-ı şerif söyler misin?' dedi.

"Söylerim efendim' dedim. Yahu! Birçok destan, naat biliyorum. Geliyor da aklıma, Turnam türküsü geliyor, başka birşey gelmiyor. O kadar araştırıyorum, imkân yok. Koca evliyanın yanında Turnam türküsünden başka birşey gelmiyor. Ben Turnam türküsüne başladım.

"Bir beyit bitince, 'Fesübhanallah Muhammed, sen ne yapıyorsun? Bu, avam kısmının türküsü' dedi.

"Ne olursa olsun Efendim, neyse cezam çekeceğim, bunu illâ çağıracağım' dedim.

"Fesübhanallah' dedi. Boyuna "Fesübhanallah' çekiyor. Bir taraftan korkuyorum, öfkelenirse diye. Ama sesim de inadına daha fazla çıkıyor, dağ, taş inliyor. O devamlı "Fesübhanallah' çekiyor. 'Hiç böyle başıma gelmedi' diyor. Nihayet bitti. Ben hâlâ korkuyorum.

"Bir an sonra gülümseyerek, 'Muhammed, bana hakkını helal et' dedi.

"Ben de 'Hay hay, ne hakkı bu? Yerden göğe helâl olsun' dedim.

"Üstad, 'Öyle bir ilham geldi ki, sakın çocuğa dokunma, biz ona nat-ı şerif sevabı yazıyoruz; ne çağırırsa çağırsın dendi, beni şaşırttın sen' dedi.

"Hayret ediyorum. Bilerek değil, elimde olmadan, o kadar nat-ı şerif bildiğim halde "Turnam' türküsünden başka aklıma gelmiyordu.


"Mehmet'e bir şey yaparsanız Isparta'nın altını üstüne getiririm."

"Isparta'da bulunduğumuz zamanı, l934 senesi yazında Dündar isimli bir polis memuru gelip beni karakola götürmek istemişti. Bu adam Nur talebelerine çok eziyet ediyordu. Üstad buna 'murdar' derdi. Üstad bu adama, 'Beni iyi dinle, ben buraya geleli bütün âfâtların, belâların Def'i için dua etmekteyim. Eğer bu Mehmet'e dokunursanız, bir tek fiske vurursanız, Isparta'nın altını üstüne getirecek musibet için dua ederim. Emniyet âmirine selâm söyle, (Sert bir şekilde) haydi git! dedi.

"Polisle beraber emniyete gittik. Polis Üstadın dediklerini âmirine anlattı. Karakolda beni sorguya çektiler. Neticede beni Üstadla beraber Eskişehir'e sevk ettiler. Refet Beyle beni birlikte bağlamışlardı. Hayatımda böyle ehl-i takva bir kimseye rastlamamıştım. Çok muttaki bir emekli subaydı. Orada altı ay mevkuf kaldım."

Mehmet Gülırmak, Üstadıyla geçen günlerini kendine mahsus tatlı şivesiyle ve diliyle anlatıyordu. Ayrıca Sikke-i Tasdik-i Gaybi eserinin baş taraflarındaki mektuplarda da Mehmet Gülırmak ismi geçmektedir.
 
Üst