hz esma r.a

Eyvàh!

Well-known member
Hz. Esma (r.anha) annemizin İslama olan hizmeti ve Efendimize (s.a.v.) olan hizmeti ve bunun yanı da çok enterasan olarak bir çok İslami yasaya katkısı vardır. Bazı ayetler Hz. Esma'nın bir hadise üzerindeki intizarına, bekleyişine cevap verecek şekilde gelmiştir.

Çok değişik bir takım olaylarda Hz. Esma'nın vasıtasıyla intikal etmiştir. Hz. Esma annemiz Hz. Ebu Bekir'in kızıdır. İslamiyet intişar ettiği zaman on altı yaşındaydı. Biliyorsunuz Hz. Ebubekir'in bir ikinci kızı da Hz. Aişe'dir. Esma annemiz Hz. Aişe'nin ablasıdır, ama anaları aynıdır. Tarihi malumatlar pek yerli yerinde değil. Hz. Ebubekir İslamiyeti kabul ettikten sonra Hz. Aişe'nin de annesinin İslamiyeti kabul ettiği bilinmektedir. Fakat Hz. Esma'nın annesi İslamiyeti kabul etmemiştir.

İSLAM MÜZİĞİNE MÜSADE

Hz. Esma ışığını ilk bu olayda sergileyecek. Hz. Esma onsekizinci Müslüman olmak şerefine erişmiş, onsekizinci Müslüman olarak İslamiyeti kabul etmiştir. Demin söylediğim gibi mânâda hiç bir tesadüfün yeri yoktur. Onsekiz sayısı biliyorsunuz. Mevlevilerin özel saydıkları kutsal bir sayıdır. İşin bir hikmeti de İslamiyetteki müziğe izini Hz. Esma almıştır. Bakın burada büyük bir hikmet vardır. İslam müziğinin doğmasına ve İslam müziğinin bir birinden güzel eserler vermesine Hz. Esma'nın gönlündeki bir ceryan vesile oluyor.Bu ceryanı biraz sonra anlatacağım.

Hz. Esma onsekizinci Müslüman olarak yerini aldığı andan itibaren Fahr-i Kainat Efendimizin (s.a.v.) etrafında pervane olmuştur. Yani O'nun (s.a.v.) hem şahsı hizmetlerini yapmada, hem de İslamiyeti yaymada büyük bir girişimci olmuştur.

Fevkalade zeki, yüksek seviyede hafızalı, çok üst seviyede ahlaklı bir hanımefendi olduğu için Rasûlullahın ağzından çıkan her ayeti kerimeyi, her hadis-i şerifi kapıp, kapı kapı dolaşarak Müslüman arayıp, Müslüman yetiştirmek için bir asker oldu. Müslüman ceryanı taşımak için adeta Fahr-i Kainat ordusunun ilk manevi neferi 'olmuştur. Bu vasfı yanında özellikle Efendimizin (s.a.v.) günlük hayatında çok önemli hizmetlere vesile olmuştur. Şöyle ki, Hz. Ebubekir Hz. Esma'nın annesinin Müslüman olmamasından dolayı rahatsız olmuştur. Çünkü, Efendimiz (s.a.v.) Müslüman olmayan eşlerle birlikte olmayı kaldırmıştır prensip itibariyle... Nitekim Hz. Şeyma'nın kocası Bigât Müslüman olmadığı için ilgisini kesmiştir. Aynı evde oturmaya cevaz olsa bile hanımlık ilgisini, erkekse erkeklik ilgisini kesmek zorundadır.

İşte bu hadise içerisinde acaba aynı evde otursa da mı ilgisini kesse, yoksa bir başka çare mi bulsam düşüncesindeydi Hz. Ebubekir... Ne olacak diye düşünceli dururken bir gün Hz. Esma babasına sordu:

- Baba senin canın bir şeye sıkılıyor, nedir bizde bilelim?

Hz. Ebubekir (r.a.)'de Hz. Esma'ya:

- Kızım annenin Müslüman olmayışı beni çok rahatsız ediyor diye cevap verdi. Bunun üzerine babasına Hz. Esma şu teklifte bulundu.

- Gönder gitsin annemi baba!.. Gönder gitsin... Allah demeyenin bu evde işi yok.
_________________________________________________BİR GÖNLE İMAN DÜŞERSE

Şimdi bu söz söylendiği zaman insanlar "annesine karşı bu tavrı nasıl yapar" diye düşünebilir... İşte bir gönle iman düştüğü zaman o bir zevk alemidir ki, Allah'tan gayrısını tanıması mümkün değildir. O cümle söylendiği zaman başlayan ışık Efendimize yansıdıktan sonra Hz. Esma, Fahr-i Kainat Efendimizin çok sevdiği bir evladı mahiyetine girdi. Ve Efendimiz bütün ufak tefek işlerini Hz. Esma'ya yaptırmaya başladı.

EFENDİMZE HİZMET ETMEK

Fahr-i Kainat Efendimize ait, ona dair en ufak bir işi yapmak, katkıda bulunabilmek büyük bir şeref unsurudur, bahşişdir. Bunu her hangi birisine teveccüh ettirmek o insandaki çok büyük değerin emsalidir.

Hz. Esma (r. anha) fevkalade marifet sahibi bir hanımefendiydi. Fahr-i Kainat Efendimizin gömleklerini dikmeye başladı. Bundan itibaren Efendimizin giyinmekteki zevk-i selimini anlamaya başladı. Daha ewel gömlekler sıfır yaka şeklinde dikilirdi. Bir defasında Fahr-i Kainat Efendimiz Esma annemize "bu yakalan biraz şöyle kaldırmak mümkün değil mi?" demişti. Bugünkü tabiriyle hakim yakayı ta'rif etmişti Efendimiz.

- Hay hay ya Rasûlallah diye cevap verdi annemiz.

Ondan sonraki bir zamanda Efendimiz "hep önde oluyor düğmeler, acaba şöyle yana doğru alsak düğmeyi daha şık olmaz mı?" dedi. Hz. Esma yine Efendimize hay hay dedi ve o tarz gömlek dikti. Rasûlullahın sevdiği renkteki kumaş parçalarını ele geçirdiği zaman yalvarırdı. "Ya Rasûlallah bir gömlek dikeyim" diye. İşte Efendimize hizmetleri bu tarzda başladı.

EFENDİMİZİN GİYİMİNDEKİ ŞIKLIK

Burada dikkat ederseniz Hz. Esma (r. anha) bize hizmetleri vasıtasıyla bir mesaj veriyor. Efendimiz fevkalade şık giyinen bir insan. Hz. Ali'ye soruyorlar. Rasûlullah nasıl giyinirdi diye... "Devrinin en şık giyinen insanıydı." diyor Hz. Ali. Bir takım insanların sandığı gibi, taklit ettiği gibi değildir.

Herkes Hz. Esma'ya enva-i çeşit model yaptırdığını biliyor. O günün ölçüleri içerisinde yakasını değiştirerek, düğmesini sağa alarak en güzelini bulmak için bir araştırma yapmak, giyimde zevk-i selimi bağdaştırmak demektir ki, bunun da mimarı Hz. Esma'dır.

Hz. Esma (r. anha) annemizin ilk on yıllık Mekke devri içerisindeki hizmetleri İslamiyeti ev ev yaymakla oldu. O zaman bu hizmeti yapanlar Hz. Ömer'in kardeşi Hz. Fâtıma (r. anha), yine bu hizmetleri yapan Ümmül Fadl (r. anha) [Hz. Abbas'ın eşi], ve Hz. Esma idiler. Bu üçü kapı kapı dolaşırlardı. Sokaktaki insanın isyanına rağmen İslamiyeti perde perde evlere naklederlerdi. Bu fevkalade önemli bir şeydi. İşte bu ilk yüzelli mü'minin kuruluş seramonisini yapan üç dört kişiden bir tanesi Hz. Esma'dır.

_________________________________________________HZ. ESMA VE MÜZİK

Hz. Esma çok güzel def çalardı. Bir gün evde Hz. Aişe ve bir kaç arkadaşıyla beraber def çalıyorlardı. Hz. Ebubekir, Efendimizle beraber camiden gelirken def seslerini işitti. Hz. Ebubekir büyük bir telaşla önden fırladı içeri girdi ve "Ne yapıyorsunuz siz" dedi. Rasûlullah geliyor diye defi yatağın altına sakladı. inşaallah duymamıştır diye gönlünden geçiriyordu. Hz. Esma o zaman otuz yaşında falandı.

Resûlullah Efendimiz "Burada çok. güzel bir def çalıyordu. Kim kestirdi onu" dedi. Herkes yere baktı. Hz. Ebubekir'de yere bakınca "Ya Esma çıkar o sakladığın defi çal," buyurdu.

İslamiyette müzik böylece Hz. Esma'nın Efendimizin gönlüne karşı duyduğu büyük muhabbetin bir iltimasnamesidir. Bu karar, bu ferman Hz. Esma (r. anha) vasıtasıyla gelmiştir. işte hikmetlerin incesi de bunu geniş bir şekilde yaygınlaştıran Mevlevilik adeta 18. Müslüman olan Esma'nın esrannda gizlenmiş bir tarikattir.

HZ. ESMA'DA SEHA

Şimdi Hz. Esma'nın ahlakına ait hususiyetleri anlatacağım. Hz. Esma'nın bütün ömrü fakir geçmiştir. Eşi Zubeyir ise bir savaşçı olarak, asr-ı saadetteki bütün savaşlara girmiş bir kahraman olarak, en azından ganimetlerden düşen hisseler dolayısıyla hali vakti yerinde olması lazım gelen bir kimse olduğu halde Hz. Esma'nın dağıtmasına serveti dayanmamıştır. Böylece Hz. Zübeyir fakir olmaya mecbur olmuştur.

Hz. Esma, Zübeyir nereden ne ganimet getirdi ise hepsini dağıtmış ve böylece neredeyse yiyeceğe, içeceğe muhtaç hale geldikleri zaman Efendimiz bir hurma bahçesi hediye etmiştir Hz. Esma'ya.

O hurma bahçesine gidip gelmek de bayağı güç bir işti. Üç saatlik bir yoldu. Oranın bakımını yapmak, ardan hurma getirmek zor geliyordu Hz. Esma'ya. Her rastladığında Efendimiz devesini çöktürür, "Bin ya Hz. Esma" derdi.

Hz. Esma taaccüp eder binmezdi deveye... Ama bu olay asr-ı saadette, Efendimizin Hz. Esma'ya karşı sıcak sevgisinin bir sembolü olarak anılmıştır. Bu ne büyük iltifattır, seni gördüğü zaman devesini çöktürüp seni devesine almak istiyor derlerdi.

AKŞAMDAN GELENİ, SABAHA DAĞITIRDI

Hz. Esma'nın bu seha hususiyeti o kadar Efendimizin emrine mutlak uymak hadisesiydi ki, akşamdan geleni sabaha bırakmazdı. İslamiyetin yardım tarzları, cömertlik, ita, ittika, infak sonradan gelen insanlar tarafından dar çerçevelere sokulmaya çalışılmıştır. Halbuki Efendimizin ita'da ve infakta sınırı yoktur. Nitekim bir gün Efendimiz Medine'de sohbeti sırasında, sohbeti keserek caminin bitişiğindeki hane-i saadetlerine kadar gitti ve bir müddet sonra döndüler.

Ashap Efendimizin hiç yapmadığı bu işe şaşırmış, sohbeti kesecek kadar önemli olan bu aciliyeti merak etmişlerdi. Efendimiz sabah ezanından evvel tasadduk etmeye niyetlendiğim bir kaç kuruş "Vardı. Akşam o akçeleri unuttuğum için huzursuz oldum, sohbet edemedim" buyurdu.

Bunu işiten Hz. Esma (r.anha) bir kuruş bekletmezdi. İşte onun için bütün ömrü gerçekten fakirlik içerisinde geçti derken, akşamdan geleni sabah namazından evvel dağıtma alışkanlığındandı.Hz. Ebubekir'in kızları çok cömert idiler. Hem Hz. Aişe hem Hz. Esma.

Ancak Esma ile Aişe arasında bir fark vardır. Hz. Aişe evinde duran parayı icabında biraz daha üstüne gelsinde ondan sonra bir fakirin işini görebileyim diye huy edinmişti. Hz. Esma ise olduğu anda mutlaka dağıtırdı. Hz. Esma'nn hususiyeti o anda o parayı mutlaka dağıtmaktı. Sabah namazından evvel mutlaka fakire tasadduk etmekti ve bu yüzden bu dünya ile irtibatı yoktu.

Ama buna karşılık çok çalışkandı, o bir avuç hurma bahçesi'nin mahsülünü alıp evi geçindirebilmek için akla karayı seçerdi. Çünkü beş oğlundan sonra üç kızı vardı. Onları besleyebilmek için, onlara annelik yapabilmek için ve ömrünün çoğu savaşta geçen eşi Zübeyir'i aratmamak için fevkalade çalışırdı. Ama buna rağmen fakirdi. İşte İslam sembolünü temsil eden Esma (r.anha) sırrı budur.

Meskenetin ve tembelliğin dışında anormal bir çalışma ama buna rağmen.dünyaya bağlanmama. Dünyadan gelen her şeyi başkalarıyla paylaşma. Çünkü İslamiyetin özündeki iki yasanın sırrı namaz ve infaktır, infakda her nimeti paylaşmaktır. İşte Hz. Esma'nın bu hususiyetleri ahlakındaki geniş seha onun gönlünde öyle bir hamur açtı ki, bu sefer ayetleri ezberlemekte, Kur'anı yorumlamakta hadisleri ezberlemekte, özellikle büyük bir İslam hukukcusu olan Hz: Aişe'nin hukuk kurallarını ezberleyip yaygınlaştırmakta büyük bir görevalmış oldu.

HOCALIĞI VE KUR'ÂN YORUMCULUĞU

Hz. Esma yüz yaşına kadar yaşamış ve bu ömrü içersinde devamlı suretle İslam cemaatlerini eğitmiş bir insandı. Hac zamanında özel çadırını açar bütün gelen müminlere ayet. Okutur, Kur'an okutur, İslam hukukunu okuturdu, O tam manasıyla bir hocaydı.

_________________________________________________RÜYA YORUMCULUĞU

Bu hocalığının yanında Kur'an ayetlerinin yorumu konusunda da çok ustaydı, hatla o çağın içersinde çok güzel rüya yorumlamasıyla meşhurdu. Asr-ı Saadetle Efendimizden sonra en iyi rüya yoran Hz. Esma idi. Kendisine bu üstün kabiliyetinin hikmetini, sırrı soranlara, "hamd olsun Rabbıma Efendimiz bana lütfediyor, manadan rüya yorumunu öğretiyor” derdi.

Bu yorma sanatı ilmin anahtarıdır. Eğer bir bilgiler demetini yorumluyabiliyorsanız o ilimdir. Çağımızda dikkat ederseniz yorum sıfıra inmiştir. Bilgiler demeti çoğalmıştır. Bire beşyüz artmıştır, bin sene evvelinde bir bilgi varsa bu günkü çağda bin bilgi vardır, beşyüz bilgi vardır ama yorum yoktur.

Çünkü bilgiler demetiyle bir şeyler çıkar sanıyor insanoğlu. Birçok şeyleri bilirsek bir şeyler çıkar sanıyor, halbuki yorum olmadan bilgiler demeti insanı Allah'tan koparmaktan, dünyaya biraz daha hilekar yapmaktan daha öteye geçemez. Hz. Esma'nın en - büyük hususiyetlerinden bir tanesi Kur'an yorumlamaktaki ustalığıdır. Hatta .Hz. Aişe ile kıyasladığımız zaman Hz. Aişe daha çok İslamiyetin hukuk mimarıdır. Çünkü Efendimiz (s.a.v) Kur'anda hukuka ait ayetlerin nasıl yorumlanması gerektiğini Hz. Aişe'ye öğretmiştir. Eshabın ısrarla hukuka ait bilgi istemelerine karşılık "ben İslam hukukunu Aişe'ye öğretiyorum benden sonra o size bunları daha net açıklar" demiştir. Ve koskoca bir İslam hukuku Aişe'nin lisanından doğmuştur. Sanmayın ki yalnız İslam hukuku muhakemat hukuku dediğimiz hukukun temel ilkeleri Hz. Aişe'nin yorumlarından gelişmiştir. Eski Osmanlı mecelle sistemi Hz. Aişe'nin yorumlarından ibarettir. Ve bugün dünya hukukunda mecelle'den daha üstün bir hukuk usulü yoktur. Hukukun temel ilkelerini Hz. Aişe anlatmıştır. Hz. Esma, Hz. Aişe'nin İslam hukuku üzerindeki geniş bilgilerin yanında Kur'anın diğer yönden özellikle bilimsel yönden, ilmi, yönden, içtimai yönden yorumlarını Hz. Esma yapardı yani bu iki kardeş Kur'an yorumu hususundan çok ustaydı. Ancak burada size çok önemli bir ilahi hikmeti anlatmak istiyorum.

HZ. ESMA NEREDE OKUDU?

Hz. Esma Allah okulunda okumuş, Efendimizin yakıni olmuştur. Ama beşeri gözle baktığınızda bir an için düşünün... Hz. Esma hangi okulda okudu, hangi üniversiteden mezun oldu da Kur'an'ı yorumlayabildi? Hangi kitapları okudu da, onların ışığı altında Kur'an'ı yorumladı?

Yorumlayabiliyor çünkü Kur'anı yorumlayabilmek bir gönül meselesidir.

Bir hadis-i kudside "Kur'anla insan ikiz kardeştir" buyuruyor Cenab-ı Hak. Bu ne demektir? İnsan gönlünde Kur'an'ın bir tarz motifi, kopyası vardır. Hem de öz manasıyla, bütün mana derinlikleriyle mevcuttur. İşte bunu yakalayabilmek ayetin yorumunu yapabilmek gönlündeki Kur'an kopyasının yazılı şifresini bilmek demektir. Bunun için de ne lazımdır? Bunun birinci anahtarı muhabbet-i Muhammedidir. Efendimize karşı duyulan sevdadır. Kim ki, Efendimize karşı ciddi bir sevda duyarsa açsın Kur'an'ın istediği ayetini yorumlasın. Tabii bunu gaflet gözüyle görmemek lazım. Kuru kuruya ben muhabbet ediyorum demek caiz değildir, mümkün değildir.

MUHABBETİN İSBATI

Ben size bir misal vereyim. Hz. Esma (r.anha) Efendimize karşı duyduğu muhabbeti hayatının pek çok safhasında ispat etmiştir. Bunlardan bir tanesi İslamiyetin ilk yayılmasındaki teşebbüsleri ve sonu gelmez gayretleri, boynu sıkılmasına rağmen Efendimizin yerini söylememesi gibi sadakatı olurken, daha önemlisi ahlakına Fahr-i Kainat Efendimizin sevdasını nakşedebilmektir.

_________________________________________________AŞIKIN İSBATI İNfÂK

Bakınız, dikkat ediniz eğer bir kimse çıkarda "Ben Fahr-i Kainat Efendimize aşığım derse, " Ne kadar infak ediyorsun neyini verdin. Allah yoluna, insanlara neyini verdin?" diye soracaksınız. Hz. Esma sırrını anlatmaya geçiyorum. Hz.Esma gibi sevmek lazım. O evinde parayı bekletmezdi. Ben sabaha kadar tasadduk ederim diyen bir sevdaya "sahipti. Onun için Kur'an'ı tevil edebiliyordu. Zahiri bilgilerimiz itibariyle hiçbir tahsili olmadığı, kesbi bir ilmi olmadığı halde ilimde her türlü inceliği biliyordu. Neden?

Çünkü gönül kapısı açıktı. Gönül kapısını açmadan ilmi yakalayabilmek, hele yorumu yakalayabilmek çok zor bir iştir. Bir insan 60 yıl tedris ederek, öğrenerek, kesbederek öğrenecekleri şeyler, gönülden gelen ceryanın her ana vereceği yorumun bir zerresine ulaştıramaz.

HZ. ŞEMS’TEN NE ÖGRENDİ MEVLANA?

Müteaddit defalar söyledim, çok hoşuma gittiği için bu konferansımda da tekrar etmek istiyorum.

Hz. Mevlana'ya sordular. Siz şemste ne buldunuz? Şems'ten ne öğrendiniz? Biz sizi tanıyoruz, siz Selçuk Üniversitesinin rektörü idiniz, hadis hocasıydınız*, ilimde zirvedeydin iz dediler. Bu soruyu sormalarının sebebi Hz. Mevlana "Biz Şemse rastlamasaydık ne dinimiz, ne gönlümüz olurdu" demesiydi. Nasıl bir laftı bu... Kesbettiği bilimle zirveye ulaşmış bir insan bu sözü söyleyince herkese bir şaşkınlık gelmişti.

O zaman biz yandık dediler ve ne öğrendiğini merakla sordular. Hz.Mevlana bakın dedi?

- Ben Şemse rastlamadan evvel üşüyüp geldiğim zaman evde ocağın başında ısınabiliyordum. Şems'ten sonra ısınamıyorum. Çünkü Şems bana "yeryüzünde bir tek mü'min yaşıyorsa ısınmak “yetkin yoktur" diyordu.

SEVGİDE AMAÇ NEDİR?

Hepiniz seversiniz eşinizi, çocuğunuzu, ananızı babanızı veya başkalarını... Peki amaç nedir? Sevdiğini mutlu etmek değil midir? Fahr-i Kainat Efendimizi sevdiğini iddia eden insan O'nu mutlu etmek, razı etmek ister. Bu rıza da mutlaka infaktan geçiyor.

Fahr-i Kainat Efendimiz nasıl her şeyini dağıtmışsa, sizde her şeyinizi dağıtacaksınız. Hiç çaresi yok. Ama bu demek değil ki, herkes çulsuz kalsın da geçsin bir tarafta otursun. Hayır, ama, infakı yakalamadığımız için Efendimize karşı sevgimiz sahte oluyor.

Allah inşaallah bugünden bu sırrını bize vermiş olsun. Hz. Esma'yı anma fırsatı verdiği bu günden itibaren İslamların gönüllerinden Esma (r.anha) geçsin ve insanlar başkalarına bir şeyler vermedikçe sevday-ı Muhammediyeyi yakalayamayacaklarını öğrensinler. Dostun olmaz dediği, düşmanın korktuğu şu güzel İstanbul bu sırla mutlaka ve mutlaka İslamiyetin merkezi olsun. Şu andan itibaren bu sırra erebilmek için Hz. Esma'nın cereyanını bütün mü'min ve mü'minelerin gönüllerine inşaallah soksun. Onun sevgisini gönüllerimize intikal etlirsin. İnşaallah konuşmamın sonunda hep beraber niyaz edeceğiz Hz. Esma'ya.

_________________________________________________SEVDA-Yİ MUHAMMEDİYE TUTULMAK

O zaman görsünler Ulubatlı Hasan'ın kuleden düşerken niçin güldüğünü? Millet o sırrı yakaladığı zaman anlayacak mukavva heykellerden boşu boşuna korktuğunu. Rus ne der, komünistler yeniden gelir gibi heyûla laflar çıkarmanın ne kadar süprüntü olduğunu anlayacak, milletçe sevdayı Muhammediye tutulduk mu?

Her mü'minin gönlünde asr-ı saadetin sırları, cesaretlin ışıkları, infaklar, fedakarlıklar doğupta sevdayı Muhammediye bir. bir tutulduk mu İstanbul'ca tutulalım. Toptan tutulalım inşaallah. Dışımızda kimse kalmasın.

YORUMUNUZU ONDAN ALIN

Güzel bir rüya gördüğünüz zaman özellikle rüyanızın içersinde Allah'a (c.c) Efendimize, İslam velilerine ve Ashaba ait bir silüet varsa ve böyle bir rüyanın yorumunu istiyorsanız sabahleyin kalkınca üç ihlasla bir fatiha okuyarak Hz. Esma'nın ruhuna hediye edin. O size yorumunu verecektir. Hz. Esma (r.anha) ondört asır evvel ışık tutmuş, İslamiyeti köşe köşe dolaştırmış, şimdi perdenin arkasına geçmiş değil. Mümin haşa ölmez dediklerinde siz şakamı sanıyorsunuz? Her an hazırdır.

İş ona iltica etmek, .ona sokulmasını bilmektir. Siz eğer Hz. Esma'dan sır almak istiyorsanız elinizi biraz cebinize atın, sehanızı gösterin. En azından ona muhabbetle, ona hayranlıkta bir noktaya gelin.

ONLARI BAŞKALARIYLA KIYAS ETMEYİN

Allah (c. c) aşkına sıradan bir takım maymun insanlarla İslam büyüklerini mukayese etmeyin. Bu mümkün değildir. Onların bir tanesi trilyon kere trilyon olur. Bugün yeryüzündeki kadronun akıllı saydığı, büyük saydığı insanlar nihayet rakamlarla yüze kadar sıralanabilir. Ama onların basit rakkamlarının yanında bu asr-ı saadet kadrosu trilyon kere trilyondur.

Onların ruhaniyetlerinin mânâlarından bahsettiğinizde "nerde canım, sende hayhal görüyorsun" der gibi bakarlar. Ben size şimdi dünyadan bir misal versem ve desem ki, şu anda Boenes Aireste bir opera oynuyor, televizyonda naklen veriyor. Seyretmek ister misiniz desem, iyi bir aletim varsa, anten gibi sistemlerini de ayarlarsam seyrettiremez miyim?

Peki ya gönül? Cereyanını bağlarsanız nasıl seyredemezsiniz? Bu mümkün müdür? Mümkün değildir. Binaenaleyh onların varlıkları, onların ölmezlikleri her an seyredilebilir Gönüldeki bu seyirler sırası gelir murad-ı İlahi tahakkuk ettiği zaman beşeri seyre de intikal edebilir. Bu intikal beşeri seyre intikalde kat kattır. Bir tanesi biraz evvel bahsettiğim gibi Ulubatlı Hasan'ın İstanbul surlarında Rasûlüllahı görmesidir. Tamamen beşeri seyre intikal etmiştir.

_________________________________________________EFENDİMiZ (S.A.V.)'İN BEŞERİ SEYRE İNTİKALİ...

Efendimiz beşeri seyre her an intikal edebilir .Yalnız gönülde muhabbeti Muhammediyi gittikçe derinleştirecek şekilde tutmak lazım. Şimdi bakınız. Hz. Esma'nın (Lanha) muhabbet-i Muhammediyi yalnız hayatının belll bir safhasında tutmadığını göreceğiz ve hemen taklid edeceğiz.

EMEVİ FELAKETİNE KARŞI ÇIKIŞI...

Hz. Esma'nın hayat şeridi içersinde İslam politikasını nasıl anladığını, insanı, dünyayı ve ölümü nasıl anladığını dile getirmek istiyorum.

Aradan yıllar geçtikten dört Halife devri de nihayetlendikten sonra İslamiyet biliyorsunuz bir Emevi felaketi ile karşılaştı. Gerçekten bütün dini bilgiler, bütün güzellikler inkar edildi. Mana zorbalığa, saraydaki masraflara dönüştü ve bir yezid belası çıktı. Kerbela fadasına kadar, dünyanın talihsiz bir ihanetini işleyecek alçaklığa kadar götüren bir sistem doğdu. Böyle bir sistem karşısında kim sustu, ki konuştu. Bu çok önemlidir. Fahr-i Kainat Efendimizi kutu kuruya sevmek mümkün değil. Hz. Esma (Lanha) Mekkede isyanı başlattı "zülme itaat küfürdür" dedi. İsyan Medine'ye yayıldı Mekke ve Medine Emevilere isyan etti.

Bu isyan o kadar şiddetli ceryan etti ki, onbinlerce şehide sebep oldu. Mekke ve Medine'de büyük reaksiyon Fahr-i Kainata bağlılığını vurgulayabilmesinin en büyük fırsatıydı. Hz. Esma'nın oğlu, dolayısıyla bir dedesi Zübeyr, bir dedesi Hz. Ebubekir, anneannesi Hz. Safiye olan Abdullah ismindeki oğlu da isyanın başına geçti ve halifeliğini ilan etti. Çok enterasandır, onun halifeliğini çevredeki iller Mekke ve Medine tanıdı. Birde uzaktan bir yer olan Horasan tanıdı.

Çünkü Türk'ler neyin nerede doğru olduğunu bilen bir kavimdir.

Hz. Esma'nın mücadeledeki askeri gücü, imkanları fevkalade zayıftı düşmanınkine karşılık.. Yezid kopup gittikten sonra, yerine geçen Mervan, tarihin meşhur Haccac-ı Zalim'i bütün şirretliği ile Mekke ve Medine'nin üzerine yürüdü. Medine'de bugünkü Ravzayı Mutahhara'nın yani mescid-i Nebevi'nin duvarlarını bile yıktılar.

Taş taş üstünde bırakmadılar. Mekke'de Kabeyi taşladılar. O zamanın mancınığı şimdilerin toplarına tekabül ediyordu. Hz. Esma'nın oğlu Hz. Abdullah'da bu mücadelenin en önde gelen kumandanıydı.

İMANLA KORKU AYNI YÜREĞE GİRMEZ OĞLUM!..

Haccac-ı zalimin ordusu ikiyüzbin kişilikti. O zaman ikiyüzbin kişilik ordu demek, dünyanın bir ucundan çık öbür ucundan gel demekti. Bu kadar büyük bir ordu ile gelmişlerdi Mekke'nin üzerine...

Hz. Esma (r .anha) arada bir oğlu Abdullah'ı çağırtıyordu. Abdullah acaba annem bu savaşı durdurmak mı istiyor kabilinden düşünerek geldiği zaman şöyle diyordu.

- Oğlum, sakın yüreğinde titreklik hasıl olmasın. İmanla korku aynı yüreğe girmez. Sebat edecek ya muzaffer olacaksın ya şehit olacaksın.

Bu tarz emirlerini devamlı surette Abdullah'a veriyordu. Savaş devam ederken Hz. Esma ve Abdullah arasında çok enterasan ölümle dünya üzerinde konuşmalar geçti.

Hz. Esma, bir gün oğlu geldiğinde biraz yılgın olduğunu gördü. Bunun sebebi de o anda Hz. Abdullah'ın etrafındaki askerlerin bir çoğu korkmuş, düşmanın gücü karşısında dayanamayıp Haccac-ı Zalimin ordusuna atılmış olmalarıydı. Ondörtbin askeri vardı. O ondörtbin askerin Haccac-ı Zalim'in ordusuna katıldığını haber aldı. İşin garibi de oğullarının bir kısmı da gitmişti.

BAŞINI KESİP İBRET YAPACAĞIM!..

Hz. Abdullah tam Kabe'de namaz kıldığı sırada bir büyük mancınık taşı geldi ve çok ağır şekilde yaralandı. Onun yaralandığını hisseden Haccac'ın askerleri Mekke'ye girdiler... Nerede ise Mekke yağma oluyordu.

Bi insaf avcıya hizmet eden, zaten köpektir derler. Haccac o kadar haysiyetsiz bir adamdı ki, Hz. Abdullah'ın yaralı olmasına aldırmadan, koma vaziyetinde "bu isyankardır ben bunu asacağım diyerek ipe çekti. İpe çektikden sonra da başını kesti, ibret yapacağım bunu dedi. Bize isyan nasılmış diyerek başını aldı Şam'a götürdü bir de haber bırakarak.

O Esma'ya söyleyin, gelsin bize biat etsin diyorlardı. Yoksa oğlu daha böyle başsız bir şekilde ipte asılı kalacak, akbabalar tarafından parçalanacak haberini Hz. Esma'ya ilettiler.

Hz. Esma buna hiç aldırmadı.

Aradan üç gün geçti, dört-beş gün geçti. Haccac ve Mervan çıldırıyor niye gelip bize biat etmiyor diye. Çünkü onun'''biatıyla halkı iyice sindirmiş olacaklardı. Hz. Esma idi baş kaldıran Emevi zulmüne. Onu biat ettirirlerse halkı iyece susturmuş olacaklardı.

_________________________________________________EY HUTBESİ SONSUZLAŞAN HATİP!

Hz. Esma altıncı gün Mekke sokaklarına çıktı. Bütün ihtişamıyla geziyordu. Herkes elini yüzüne tutuyordu. Hz. Esma (Lanha) oğlunun yaralı param parça olmuş cesedinin, başı olmayan cesedinin karşısında bu günkü tabirle baygınlıklar geçireceğini sanıyorlardı. Hz. Esma oğlunun cesedinin karşısına geldi ve "Ey hutbesi bitmeyen hatip sen hutbeden ne zaman ineceksin. Zulüm bitmez sen hutbene devam et" dedi.

ÖLÜMSÜZLÜĞÜN TEMSİL EDİLMESİ…

Bu muhteşem mesaj karşısında, Hz. Esma'nın bu konuşması neticesinde herkes imanını tazeledi. Hz. Esma buradan dönerken şöyle dedi.

- Biliyor musunuz Abdullah ölümsüzlüğü temsil ediyor. Siz bakıyorsunuz başı kopuktur. Ama o zülme karşı mücadelenin faziletini ve ölümsüzlüğü temsil ediyor. Zulme karşı susmanın küfür olduğunu temsil ediyor. Bu çok büyük bir hutbedir. Bu hutbeyi her yerde dinleyemezsiniz. Gelin geçin bu hutbeyi dinleyin.

SÜPER BİR GALAKSİ HZ. ESMA

Bir kaç gün geçtikten sonra Emeviler paniğe düştüler. Herkes hutbe dinlemeye gidiyoruz diye Hz. Abdullah'ın asılmış, bedeninin karşısına geldiler. İşte Hz. Esma böyle bir süper yıldız, böyle bir süper galaksidir. Sözleri değil tarihe 'geçmek, insanın gönlünde, insanın gönlünün arkasında imanın sembolleşmesi, imanın canlı kalması için birer işarettir. Hz. Esma için hep beraber bir araya geldik. Hz. Esma'nın şu anda bizlerin gönlünün açılıp da bir noktadan nüfuz edeyim diye bekleyen heyecanını boşa çıkarmayalım. Hz. Peygamberi nasıl sevmek lazım geldiğini ondan öğrenelim.

Hz. Esma annemizin ışığında zulümden korkmayarak, sevginin her an hizmet olduğunu bilerek ve nesi var nesi yok dağıtıp yalnız Allah ve Râsulünün uğrunda yaşamanın mutluluk olduğunu sezerek yaşama anahtarını kendi ölçümüzün içersinde kendi nefsimizin şirretliği içersinde bir nebze olsun aşmamız lazım. Bir nebze aşmadan iman tahakkuk etmez. ,Bundan sonraki annelerimizin sohbetlerinde göreceksiniz her birisi imanımızı ayrı bir noktadan diriltecektir. Yaralı olan, nefsimizin esareti altına girmiş olan imanımızı her birisi ayrı bir noktadan diriltecektir. Hz. Esma şimdi gönlünüzü diriltti. Ben size teminat vereyim. Sehânız değişecek, zalime karşı içinizde muhabbet varsa silinecek, geleceğe karşı şüphe varsa neş'eye dönecek. Bunu siz sezeceksiniz. İşte Hz. Esma'nın (r.anha) canlılığı budur. Şimdi hep beraber bir fatiha okuyalım ve tekrar gönlünün kanatlarının altına girelim

• İslamiyette ilmin en zor kısmı hadis hocalığıdır. Müfessirlik daha kolaydır. Müfessir pek çok tefsir kitaplarından alır, bağdaştırır, bir şeyler yapmak ister. Fakat hadis hocalığı daha zordur. Bir defa hadislerin sahih olup olmadıklarını seçebilmek, bunları ayetlerle bağdaştırmak için çok iyi tefsir bilmeyi gerektiriyor. Bunları bilerek ancak hadis hocalığı yapabilirsiniz. Hz. Mevlana'nın o anki ilmi en son noktaydı
 
Üst