Ey benî İsrâil ve ey benîâdem!

tuncerr

Active member
Zaaf ve acziniz içinde nasıl bir kalb taşıyorsunuz ki, öyle bir Zâtın evâmirine karşı o kalb, kasâvetle mukâvemet ediyor. Halbuki, o koca sert taşların tabaka-i muazzaması, o Zâtın evâmiri önünde kemâl-i inkıyadla karanlıkta nâzik vazifelerini mükemmel ifâ ediyorlar. İtaatsizlik göstermiyorlar. Belki o taşlar, toprak üstünde bulunan bütün zevi’l-hayata, âb-ı hayatla beraber sâir medâr-ı hayatlarına öyle bir hazînedarlık ediyor ve öyle bir adâletle taksimâta vesîledir ve öyle bir hikmetle tevzîâta vâsıta oluyor ki, Hakîm-i Zülcelâlin dest-i kudretinde, balmumu gibi ve belki hava gibi yumuşaktır, mukâvemetsizdir ve azamet-i kudretine karşı secdededir. Zîrâ toprak üstünde müşâhede ettiğimiz şu masnuât-ı muntazama ve şu hikmetli ve inâyetli tasarrufât-ı İlâhiye misillü, zemin altında aynen cereyan ediyor. Belki hikmeten daha acîb ve intizamca daha garip bir sûrette hikmet ve inâyet-i İlâhiye tecellî ediyor. Bakınız! En sert ve hissiz o koca taşlar, nasıl balmumu gibi evâmir-i tekviniyeye karşı yumuşaklık gösteriyorlar ve memur-u İlâhî olan o latîf sulara, o nâzik köklere, o ipek gibi damarlara o derece mukâvemetsiz ve kasâvetsizdir. Güyâ bir âşık gibi, o latîf ve güzellerin temâsıyla kalbini parçalıyor, yollarında toprak oluyor.

Hem, ile şöyle bir hakikat-i muazzamanın ucunu gösteriyor ki: Taleb-i rüyet hâdisesinde meşhur dağın tecellî ile parçalanması ve taşlarının dağılması gibi, umum rûy-i zeminde, aslı, sudan incimâd etmiş, âdetâ yekpâre taşlardan ibâret olan ekser dağların zelzele veya bâzı hâdisât-ı arzıye sûretinde tecelliyât-ı Celâliye ile, o dağların yüksek zirvelerinden o haşyet verici tecelliyât-ı Celâliyenin zuhuruyla taşlar parçalanarak, bir kısmı ufalanıp toprağa kalbolup, nebâtâta menşe’ olur. Diğer bir kısmı taş kalarak, yuvarlanıp derelere, ovalara dağılıp, sekene-i zeminin meskeni gibi birçok işlerinde hizmetkârlık ederek ve mahfî bâzı hikem ve menâfî için kudret ve hikmet-i İlâhiyeye secde-i itaat ederek, desâtir-i hikmet-i Sübhâniyeye emirber şeklini alıyorlar.

Elbette, o haşyetten o yüksek mevkii terk edip mütevâziâne aşağı yerleri ihtiyâr etmek ve o mühim menfaatlere sebep olmak; beyhûde olmayıp, başıboş değil ve tesadüfî dahi olmadığını, belki bir Hakîm-i Kadîr’in tasarrufât-ı Hakîmânesiyle, o intizamsızlık içinde zâhir nazara görünmeyen bir intizam-ı Hakîmâne bulunduğuna delil ise; o taşlara müteallik faydalar, menfaatler ve onlar, üstünde yuvarlandıkları dağın cesedine giydirilen ve çiçek ve meyvelerin murassaâtıyla münakkaş ve müzeyyen olan gömleklerin kemâl-i intizamı ve hüsn-ü san’atı; kat’î, şüphesiz şehâdet eder.





Öyle taşlar vardır ki, Allah’ın korkusundan parçalanıp aşağılara yuvarlanır. (Bakara Sûresi: 74.)
 
Üst