BİLGİSİ OLAN VAR MI?

adese

Member
Binbaşı Asım Abi ve Hafız Ali Abi Üstad Hazretleri'ne zarar gelmemesi için kendilerini feda eden ağabeylerden..
Allah Rahmet eylesin..
 

Sergerdan

Well-known member
117

(Âsım Bey'in fıkrasıdır.)



Muhterem Üstadım Efendim Hazretleri!



Bu arîzamı takdim ve tasdîa iki sebeb-i mücbir hâsıl oldu:



Birincisi: Sevgili üstadımın geçenki iltifatnâmelerinin bir fıkrasında buyuruluyor ki: "Bu fakir ile aziz kardeşim Husrev gibi yüksek, ciddî, hâlis kardeş ve talebelerimi, âhir-i ömrümüze kadar hizmet-i Kur'ân'da dâim eylesin."



Muazzez üstadımın bu dua, bu niyaz ve himmetlerine bütün mevcudiyetimle âmin dedim. Ve dâima da diyorum. Ve Cenâb-ı Lemyezel Hazretlerine de dâima niyâzım budur. Ve pek muhterem ve pek sevdiğim üstadımın dua ve himmeti sürur, sevinç gözyaşlarımı akıttırıyordu. Bu fıkra ve cümleyi tâkib eden ikinci fıkra ki; aynen yazıyorum:



"Ve ben öldüğümde sizi arkamda vâris bırakarak ferah ile kedersiz kabrime girmek Rahmet-i İlâhiyeden ümid ederim." Burası beni çok düşündürdü ve hiç bir dakika üstadımın bu arzu, bu taleb ve Rahmet-i İlâhiyeden bu ümidi zihnimden ve fikrimden ve kuvve-i hayâlimden hiç çıkmıyor. Binaenaleyh, bu fakraya bütün zerrât-ı mevcudiyetimle "âmîn" dedim ve Cenâb-ı Hakk'ın fazl u keremini tazarru ve niyâz ettim.



Bununla beraber -ya hazret riyâ değil, taszannu' değil, içimden doğuyor - gönül şöyle istiyor ve arzu ediyor. Bu fakir, üstadımdan



(Sh: B-110)

evvel kabre girsin ve siz, dâr-ı bekanın ilk kapısına gelinceye kadar, dâr-ı dünyada bulununuz ki, bu fakir ve muhtaç olan talebenize arkasından göndereceğiniz dua ve hediyenizle mütena'im, şâd ve mesrur olsun. Ve sizin teşrifinizde - ki Erhammürrâhimîn olan Rabbü'l-âlemîn'den dua ve niyâzım budur- ruhum sizi istikbâl etmek şerefiyle müşerref olabilmek gibi, gönül arzu ve hayâtı hâsıl oluyor. (Hâşiye) Ve çok düşündürüyor. Ve arzu ve niyazımdan daha büyüğü ve şedidi şudur ki: Üstadımın dâr-ı dünyada daha pek çok zamanlar kalması, dolayısiyle vazife-i kudsiyenizin devâmı ve hakikat ve hidayet nurları olan Risale-i Nur ve Mektubâtü'n-Nurların teksiri ve intişariyle, hâb-ı gaflette olanların, dalâlette kalanların, ehl-i bid'a ve mülhidlerin tarîk-ı hak ve hidâyete girmeleri için siz üstadımın çok zaman daha yaşamaklığınızı ve başımızdan eksik olmamanızı ve sizin gaybûbetinizle, bizlerin yetim ve öksüz kalmamaklığımızı gönül arzu ediyor.



Daha çok söylemek isterim, fakat iktidar ve kifayetsizliğimden kalemim, kalbimin tercümanı olamıyor. Her iş gibi, bu arzumu da, Cenâb-ı Kibriyâya havâle ederiz...



Âsım

(Rahmetullahi aleyh)



118



(Hâfız Ali'nin bir fıkrasıdır.)



(Küçük bir mes'elede, "Gücendin mi?" diye istifsar münâsebetiyle yazılmıştır.)



Eyyühel Üstadü'l-Muhterem!



Hayatımın her safhasından kıymetli ve o hayatı, pervâne-misâl, bir emrinin infâzına ateşte yakmağa her an hâzır olduğum kıymetli üstadım!

(Hâşiye) Hakikaten merhumun münâcâtı karîn-i icabet olmuş ki, aynı yıl içinde Üstadına bedel, mahkemede, üstadına zarar gelmemek için "Yarabbi canımı al" لآاِلَهَ اِلاَّ اللَّهُ diyerek mahkemede vefat edip irtihâl-i dâr-ı beka etmiştir. (Rahmetullahi aleyh, rahmetten vâsiaten). (Bu hâşiye Üstadın el yazısı ile yazılmıştır.)

Sabri

(Sh: B-111)

Evet, değil böyle hakikat uğrunda, hatta bir kıymetli ediyeyi ihsân eden Pâdişâh-ı Zîşân için, o hediyeyi sarfetmekte tereddüt edilmez. Öyle de üstadım, bize emanet olarak ve ne zaman alınacağı meçhûl olan hayatın ve her zaman emrine âmâde ve hâzır olduğum Cenâb-ı Mün'imin, o emânet üzerine ne gibi emri vâki olsa, inşâallah bilâ-tereddüt emanetini iâdeye hâzırız. Madem siz, o Padişah-ı Bîzevâl'in kurbiyet-i ilâhiyesinde, aynı emrini tebliğe me'mur bulunuyorsunuz; öyle ise, hem mübarek sözünüz hak ve aynı rahmettir.



Hem efendim... bahçıvan-ı misâl fidanları büyütmek üzere, hayvanat-ı muzırranın taarruzundan bir an evvel kurtarmak için, aşağı dallar kesilir ki; ta yükselsin, O fidanların hiç bir cihetle hakları yoktur ki, "bunu tımar eden ve hayatımıza sebep olan, bizi bazen rencide ediyor" diyemezler. Zira hâl-i asılları ile kalsaydılar bir muzır hayvan dahi koparacaktı ve topraktaki kökü de tefessüh edecekti, yok olacaktı.



Evet üstadım, mübalâğasız, pür-kusurlukta mislim olmadığını nefsime bile bazen kabul ettirdiğim... yalnız pür-zünûb telebinizi; dizlerime değil, belime değil, boğaz çukuruma değil, belki de boyumdan aşan ve belki dâhilimin de siyah çamurlara mezcolduğu ve tefessüh etmeye başladığı bir zamanda Hızır gibi yetişip ve misl-i Lokman, Kur'ân-ı Hakîmin şifahanesinden lemeân eden mualecelerle, tedâviye başladınız. Hayat ismine lâyık bir hayat bahşına vesilesiniz. O hayatı ihsân edene ve vesile olan uğruna, o hayatı ifnâ etmemek (Hâşiye) kâr-ı akıl değildir.



Hem bir hasta ameliyata muhtaç olduğunu bilmelidir. Ve hastasını gece gündüz tedâvi altında bulunduran eczacıya karşı yüzbinlerle teşekkür ve o eczacıya eczahaneyi teslim eden Hakîm-i

(Hâşiye) Benim bedelime şahid olacağını hissetmiş. Kuvvet-i ihlâsın kerameti olarak haber veriyor. Haber verdiği gibi şehîd oldu...

Not: Bu hâşiye de Üstadın kendi el yazısıyle yazılmıştır.

Said Nursi



(Sh: B-112)

Pür-Kemâl, Kadîr-i Bîmisâl Hazretlerine nihayetsiz hamd ve şükre borçluyuz. Ve bu borcumu ifâ edemediğimden pek mükedderim. Allahu Teâlâ sizden ebeden razı olsun.



Hâfız Ali (R.H)



119

_________________________________________________
 
Üst