Üç Aylık Tahsilin Hikmeti

tuncerr

Active member
Molla Said'in o zaman medreselerde okutulması âdet olan bütün kitapları şerh ve haşiye kısımlarını atlayarak, sadece metin kısmından bir veya en fazla on ders okuyarak bitirmesi, Hocası Şeyh Muhammed Celâli Hazretlerinin hoşuna gitmedi. Niçin böyle yaptığını sorunca ondan şu cevabı aldı:

"Bu kadar kitabı okuyup anlamaya gücüm yetmez. Ancak bu kitaplar birer mücevher kutusudur, anahtarı da sizdedir. Sizden sadece şu kutuların içinde ne bulunduğunu göstermenizi rica ediyorum. Bu kitapların neden bahsettiğini anlayayım da, fıtratıma uygun olanları bilahere okurum.

Küçük Said'in bu cevaptan maksadı, daha o yıllarda kendisindeki yenilikçi düşünceyi göstermek, bir yenilik meydana getirmekti. Bir sürü haşiye ve şerhlerle vakit zayi etmeyi uygun bulmuyordu. Bu ilimleri tahsil etmek için yirmi sene sarf edilmesinin zaman israfı olduğu kanaatindeydi. Ve herkes bu ilimleri tahsil etmek için yirmi yıl bulamazdı. Nitekim seneler sonra Üstad Tarihçe-i Hayat'ına bu bahisten hemen sonra şöyle bir dipnot düşecekti:

"Yirmi üç senede te'lifi tamamlanan ve yüz otuz kitaptan müteşekkil 'Risale-i Nur' adlı eserleriyle, ilm-i kelâm sahasında bir teceddüd [yenilik] yaptığı görülmüştür. Evet, kendisi on beş sene tahsil lâzım gelen ilmi üç ayda elde etmesi, gaybî bir işarettir ki: 'Bir zaman gelecek, on beş sene değil, bir sene bile ilm-i iman dersini alacak medreseler ele geçmeyecek. İşte o zamanda müştaklara on beş senelik dersi on beş haftada ellere verebilecek Kur'ânî bir tefsir çıkacak ve Said onun hizmetinde bulunacak." (13)

Emirdağ Lahikası'n da bu kısa tahsili ile ilgili olarak meâlen şöyle der:


Medrese usulünce hiç olmazsa onbeş sene ilim tahsil etmek gerekiyor ki, dinin hakikatleri ve Îslâmî ilimler tam elde edilebilsin. O zamanda Said'de değil harika bir zekâ veya bir manevî kuvvet, belki bütün kaabiliyetinin haricinde bir acib tarz ile bir iki sene sarf ve nahiv başlangıçlarını gördükten sonra, üç ayda acib bir tarzda kırk elli kitabı güya okumuş ve icazet almış gibi bir halet göründü.

Bu hal altmış sene sonra doğrudan doğruya gösterdi ki, o vaziyet imânî ilimleri üç dört ayda, kısa bir zamanda ellere verebilecek bir Kur'ân tefsiri çıkacak ve o biçâre Said de onun hizmetinde bulunacak işaretiyle; bir zaman gelecek, değil on beş sene belki bir sene için de din ilimlerini ders verecek medreselerin bulunmayacağına ve azalacağına bir nevi gaybî işaretler gibi mânâlar hatıra geliyor.
 

Sirac

Well-known member
Her ilimden sadece birer ders almış.

Beyazıd medresesi

Üstadımız işte bu medresede Şeyh Muhammed Celali Hazretlerinden üç ders almıştır.

Oğlu Şeyh Nizameddin Arvasî, babası Şeyh Muhammed Celâlî
ve Üstad Bediüzzaman’ın üç aylık tahsiliyle alâkalı olarak şu bilgileri verir:


“Ben 1912 yılında dünyaya gelmişim. Arvasî Sülâlesi’ndenim.
Arvasîler dayım olurlar.
Ben kendim Üstad Bediüzzaman’ı görmedim.
Annem Sekine (Şeker kadın), ağabeyim Molla Muhammed Sıddık, Halife Yusuf ve Molla Şerif’ten Üstad hakkında birçok malûmatlar almıştım.


Bediüzzaman, doğuda birçok medrese ve ulemanın yanına gidip,
kendi ilim ve zekâ seviyesine uygun ders verecek âlim bulamayınca,
on dört yaşındayken babamın medresesine gelmiş.
Babama meşhur ve maruf Hacı Seyyid Muhammed Celâlî derler.
Üstad babamın medresesinde üç ay tahsil görmüş.
Sonraki üç ayda ise ders almayıp, babamla ilmî münâzaralarda bulunmuş.


“Babamın doksan civarında talebesi varmış.
En küçüğü Bediüzzaman’mış.
Ama o zaman kendisine Molla Said denmekteymiş.
Talebelerin en küçüğü olmasına rağmen, bütün talebeler tarafından çok hürmet görürmüş.
Diğer talebelerin hepsine müderris ve müftü Sadullah Efendi tarafından dersler verilirken,
tek başına yalnız Bediüzzaman babamdan ders alırmış.
Ders esnasında kimseyi de yanlarına almazlarmış.
Bediüzzaman babama,

Bu kitaplarla okuyup öğrenmekle baş edilmez,

bu ilmin hazinesinin anahtarı sizdedir


diyerek her ilimden sadece birer ders almış.
 

Sirac

Well-known member
İlimde ve zekâda bütün talebelerin fevkinde imiş.
Gündüzleri babamdan ders alırken, Perşembe geceleri de Şeyh Ahmed Hanî’nin türbesine gidermiş.
Şüphelenen babam, küçük Said’in arkasına Halife Yusuf ve Molla Şerif’i takipçi koymuş.
Türbeye varan takipçiler, küçük Said`i görememiş,
fakat içeriden ‘Belî Seydâ, belî Seydâ (evet hocam, tamam hocam)’ diye sesler duymuşlar.
Durumu gelip babama bildirmişler.
Babam talebelerine ‘Bundan sonra Said’e kesinlikle kimse karışmayacak’ diye emir vererek,
yaşça büyük olan Molla Şerif’i de Bediüzzaman’ın hizmetine vermiş.
Molla Şerif’in anlattığına göre, ders esnasında bazen babam,
bazen de Bediüzzaman sinirlenirmiş.

Bediüzzaman sinirlendiği zaman dışarı çıkarak medreseden uzaklaşırmış.
Talebeler Bediüzzaman’ın medreseyi terk ettiğini söyleyince, babam,
Bırakın Said’i, bırakın Said’i, ona sizler karışmayın, o biraz sonra yine gelir’ diyerek cevap verirmiş.
Gerçekten de Üstad sinirleri yatışınca tekrar medreseye dönermiş.
 

Sirac

Well-known member
“Üç aylık bu tahsilden sonra babam, Küçük Said`e
Artık sen ilmi tekemmül eyledin. Bizim sana verecek bir şeyimiz kalmadı
diyerek icazetini vermiş.
Üstad, babamın elini öperek medreseden ayrılmış.
Daha sonraları, Birinci Cihan Harbine kadar, her yıl evimize gelerek,
babamı ziyaret edermiş.
Bazı yıllar, Van’da açtığı medresedeki talebelerini de yanına alır, öyle gelirmiş.
Babam, Bediüzzaman’a, `Yetiştirdiğim talebelerin hepsinin de üstadı sensin’ dermiş.
Üstad bir defasında babama hediye olarak bir çift yün çorap getirmiş.
Babam sadece talebelerden Halife Yusuf’la Üstad Bediüzzaman’ın bize gelmelerine müsaade edermiş.


“Daha sonraları Üstada annem de hediye olarak çorap vermişti.
1953 yılında babamın doksan dokuzluk yüsr tesbihini Üstada gönderdim.
Üstad da bana kehribar doksan dokuzlu bir tesbih, bir mektup,
ayrıca Nur Risâlelerinden Tılsımlar, Mektubat ve Zülfikar eserlerini göndermişti.


“Ağabeyim Molla Muhammed Sıddık da medresede Üstadla birlikte okuduğundan, Üstadın büyüklüğünü çok iyi biliyordu.

Bediüzzaman`ın ilmi Allah vergisidir, onun ilmi vehbîdir’ derdi.

Üstad, Emirdağ`ındayken ağabeyimle birlikte ziyaretine gidecektik.
Üstad ‘Onlar gelmesinler, ben oraya geleceğim’ diye haber göndermişti.”

Onlar birbirlerini görmeseler de çok iyi bir dosttular.

Allah rahmet eylesin.
 
Üst